• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2. BAHÇE KAVRAMI VE TÜRKLERDE BAHÇE

2.2. Türklerde Bahçe

Ülkemizde günümüze kadar gelebilen ve sayısı az da olsa parklar ile ev ve saray bahçelerinin eski tasvirler ve minyatürlerin, yazılı belgelerin incelenmesinden, tarihsel

bağlantısı çok eski yüzyıllara kadar uzanan bir bahçe geleneğinin ve doğayla iliĢkinin var olduğu anlaĢılmaktadır (Öztan, 2004).

Erdoğan (1997)‟a göre Türklerde bahçe olgusu sayısız uygarlıkların tarihi süreç içinde oluĢturduğu Anadolu kültür ve mekân anlayıĢının ayrılmaz bir parçası ve yaĢam biçiminin yansıması olarak ortaya çıkmıĢtır.

Türklerde bahçe anlayıĢı, göçebe hayatın tabiatı geniĢ boyutlarıyla algılama ve onunla içli dıĢlı yaĢama alıĢkanlığından dolayı oldukça geç yerleĢen bir konudur. Önceleri iklim koĢullarının zor olduğu ve kuraklığın yaĢandığı Orta Asya‟da göç, Türkler için zorunlu bir yaĢam biçimi olmuĢ, bu da toprağa bağlılığı engellemiĢtir (Evyapan, 1972).

Türklerin göçebelik döneminde doğa ile olan iliĢkileri, yaylaklar ve kıĢlaklar arasındaki gidiĢ geliĢler ile kurulmuĢ ve Türklerin bağı-bahçesi yaylaklar olmuĢtur. Anadolu‟ya yerleĢerek sürekli devletler kurduklarında göçebelik kavramından giderek uzaklaĢmıĢlardır (Tazebay ve Akpınar, 2010).

Sonrasında Ġslam dinini kabul etmeleriyle “Cennet Bahçesi” olgusu bir ideal olarak oluĢmuĢtur ve artık bir yere yerleĢip bağlanmalarının da verdiği Ģevk ve dürtüyle bahçelerini yaratmıĢlardır (Evyapan, 1972). Bunun yanında Türklerin Anadolu‟ya göçebe olarak, korumasız bir yaĢamdan gelip yerleĢmeleri, doğaya bir saygı oluĢmasına neden olmuĢtur. Bu durum, Anadolu‟daki yerleĢik düzen yaĢamlarındaki bahçe uygulamalarında hissedilmektedir (Eldem, 1976).

Türk bahçelerinin doğaya ne kadar saygılı ve doğa ile uyumlu olduğunun bir göstergesi „Yeni Ġstanbul‟ Gazetesi‟nin 1968 yılında verdiği “Tarihi Ġstanbul‟ ekindeki yazıda: “Günümüzde olduğu gibi beton yığınlarıyla dolu olmayan eski Ġstanbul'un en göze çarpan yanı, bahçeler ve mesireler Ģehri olması, yapılan konutların tabiatın bütünlüğünü hiçbir Ģekilde bozmaması idi. Bilakis, yalı olsun kasır olsun tabiatın içinde eriyecek, onu tamamlayacak Ģekilde inĢa edilirdi ” denilmektedir (Özferendeci, 1999).

Türk bahçesi doğanın güzelliğini yaĢayabilmek çabasıyla düzenlendiğinden yeri, havasının, suyunun görünümünün etkisiyle seçilmiĢ; bu yönlerinin güzelliği Türk‟e orada bir bahçe yapma isteğini vermiĢ, içindeki yapıt sonra gelmiĢtir. Öyle ki, Osmanlı saraylarının çoğu „bahçe‟ diye anılmıĢ; örneğin Tersane Bahçesi, Karaağaç Bahçesi denilirken içindeki sarayın sözü bile edilmemiĢtir (Evyapan, 1972).

2.2.1. GeçmiĢten Günümüze Türklerde Bahçe GeliĢimi

Tüm sanat dallarında olduğu gibi bahçe sanatında da toplumlar birbirlerinin kültürlerinden etkilenmiĢler ve bahçeler bu etkilerle ĢekillenmiĢtir. Türk bahçeleri de zaman zaman farklı akımlardan etkilenmiĢ, bazen bu etki kısa süreli olmuĢ, bazen de kalıcı eserleri bıraktıracak kadar etkili ve uzun sürmüĢtür. Bu süreç neredeyse 10. yüzyıldan itibaren kendini göstermektedir.

Ġslamiyet‟e ancak 10. yüzyıldan sonra yavaĢ yavaĢ girmeye baĢlayan Orta Asya Türklerinin bahçe düzenlemeleri hakkında bilgilerimiz de oldukça kısıtlıdır. Bunun en büyük nedeni belki de Türklerin mekân oluĢturmada toprak, kerpiç gibi çabuk dağılan malzeme kullanmalarının etkisidir. Buna rağmen Türklerin bu dönemde bahçeyi ideal bir avcılık yeri yani bir koruluk, orman olarak gördükleri bilinmektedir. Uygur ve Göktürk kitabelerinden, Türklerin komĢu ülkeler gibi yerleĢik olmadıkları göçebe hayatı yaĢadıkları bilinmektedir. Bu devre ait bilgilerimiz de çok kısıtlıdır. Semerkand kenti çevresini saran 2-3 km eninde parkların Türkler tarafından yapıldığı bilinmektedir. Semerkant‟taki bu parklar, Cengiz Han döneminde 14. yüzyılda çok daha büyük miktarlara ulaĢmıĢtır, Semerkand adeta bir parklar kenti olmuĢtur (Gültekin, 1998).

13. yüzyılda Selçukluların Anadolu‟da bir güç olmasından sonra Selçuklu sultanları Anadolu‟nun değiĢik bölgelerinde saraylar yaptırmıĢlardır. Bunlarda geniĢ bahçeler ve özellikle de avlular önemli yer tutar. Bu bahçeler ve avlular yemek, müzik, yönetim, merasim gibi görevleri üstlenmektedir (Gültekin, 1998).

14. yüzyıl sonunda Anadolu‟da bir imparatorluk haline gelen Osmanlılar, büyük ölçekli bahçeler, mesire yerleri, çayır alanları, halka açık doğal parklar ve daha içe dönük konak ve konut bahçeleri oluĢturmuĢlardır (Erdoğan, 1997).

Ünlü seyyah Ġbni Batttuta‟nın 16. yüzyılda tuttuğu kayıtlar, Anadolu kasabalarının çoğunluğunun bahçeler ve bağlar ile dolup taĢtığını gösterir ki kendisi kasabaların tanımına sokaklar boyunca akan derelerini ve yeĢilliklerini sayarak baĢlamıĢtır (Evyapan,1986).

15. yüzyıl ortalarından 18. yüzyılın baĢlarına kadar yani Ġstanbul‟un fethinden sonra, yükselme döneminde (1453-1703), bahçe sanatında oldukça belirgin bir ilerleme olmuĢtur. Bu dönemin en önemli yapıtları arasında Topkapı sarayları ve bahçeleri dikkati çeker (ġekil 2.1). Bu bahçelerde Rönesans ve barok bahçe stillerinin aks ve

bakıĢımı görülmez; sadelik ve yararlılık ön planda tutulmuĢtur (Yaltırık, Efe ve Uzun, 1997).

ġekil 2.1. Topkapı Sarayı II. Avlu gravür çalıĢması (Atasoy, 2002)

18. yüzyılın baĢlarında Türk bahçesi üzerinde Batı etkisinin görülmeye baĢlandığı dönem „Lale Devri‟dir (ġekil 2). Bu dönemde bir taraftan küçük ölçülü bahçelerde salt Türk bahçe özellikleri, yani doğa ile informal bir kaynaĢma, bahçe öğelerinin denetimli bir kullanıĢ biçimini aĢmayan formalizm tutkusu devam ederken, devlet adamlarının büyük ölçüdeki bahçelerinde yabancı etkiler yavaĢ yavaĢ kendini gösterir. Avrupa Rönesans ve Barok bahçe modası yerini Ġngiliz natüralist bahçelerine bırakırken, Türk bahçesi Barok bahçelerin güzellik ve ihtiĢamı ile büyülenir (ġekil 2.2) (Akdoğan, 1995). Ayrıca yine bu dönem, su oyunlarının zenginleĢtirilmesi ve dantela (ince örgü) Ģeklinde kıvrılmıĢ tekne etekleriyle kendini ayırt etmektedir. Genel bahçe düzeni yine aynıdır. Yalnız plan biraz daha serbest olmuĢtur (Eldem,1976).

19. yüzyıl sonunda, Türk bahçe kültüründe abartılmıĢ „natüralist‟ eğilim açıkça