• Sonuç bulunamadı

Kentin Fiziksel GeliĢim Sürec

BÖLÜM 4. ARAġTIRMA ALANININ ÖZELLĠKLERĠ

4.3. Kentin Fiziksel GeliĢim Sürec

Edirne, tarihi boyunca sayısız saldırı ve iĢgale uğradığı gibi, çeĢitli zamanlarda yangın, yer sarsıntısı, su baskını, salgın hastalık gibi olaylarla da karĢı karĢıya kalmıĢtır. Kent, saldırı, iĢgal, hastalık ve doğal afetle yıkıma uğramıĢ, harap olmuĢ ve nüfusu azalmıĢtır. Edirne, kurulduğu ilk dönemden günümüze kadar benzeri olayları her zaman yaĢamıĢtır.

Edirne‟nin Ģehir olarak geliĢme zamanı Romalılar ve Osmanlı dönemindedir. Kent, 2. yüzyılda Romalılar zamanında, yaklaĢık 50 hektarlık bir alanda etrafı surlar ile çevrelenmiĢ bir Roma ordugâhı (Castrum) biçiminde (ızgara planına uygun olarak) düzenlenmiĢtir. Daha sonra Bizans hâkimiyeti altına girmiĢ ve Ortaçağ boyunca kale içinde varlığını sürdürmüĢtür (ġekil 4.1).

ġekil 4.1. 2. yüzyıl ġekil 4.2. 14. yüzyıl ġekil 4.3. 15. yüzyıl (Haritalar: Peremeci,1940, Bayık, 1973)

Kent, 1362 yılında Osmanlı topraklarına katılmıĢ ve fiziksel geliĢimi kale dıĢında oluĢmaya baĢlamıĢtır. Kale içindeki ızgara planlı kentsel dokunun yanında, Osmanlı döneminde kale dıĢındaki mahalleler organik kentsel dokuda geliĢmiĢlerdir.

14. yüzyılda sınırları 100 hektara ulaĢan Edirne, kale çevresinde çoğunluğunu sipahi ailelerinin oluĢturduğu yeni mahallelerden meydana gelmiĢtir (ġekil 4.2). Ne var ki Kaleiçi'nde de bazı düzenlemelere gidilmiĢtir. Müslüman halkın bir bölümü (iki mahalle) buraya yerleĢtirilmiĢ, iki kilise camiye çevrilmiĢ (1752 depreminde yıkılan Ayasoyfa Kilisesi‟nden dönüĢtürülen Cami ile Aina varoĢundaki (Yıldırım Mahallesi) Yıldırım Camisi), hamam ve imaret yapımına baĢlanmıĢtır. Bu yapılanmada uygulanan

özgün yöntem; "vakıflar" yoluyla kurulup idare edilen "imaret" sistemiydi. ġehrin kale dıĢındaki ana mahalleleri bu yolla kurulmuĢtur ki; bu oluĢumda cami, hamam, medrese, aĢevi gibi sosyal ve dini hizmetlere dönük üniteler de mutlaka yerini alırdı. (URL-6)

Kent, 15. yüzyılın sonlarında yaklaĢık 350 hektar (ġekil 4.3) ve 17. yüzyılın sonlarında da 850 hektara ulaĢmıĢtır (ġekil 4.4). Bu tarihten sonra Edirne, kuruluĢunun baĢlarından 19. yüzyılın sonlarına kadar yaklaĢık 750 hektara inmiĢtir (ġekil 4.5). Bu dönemde ve 20. yüzyıl baĢlarında yangın, sel, salgın hastalıklar ve istilalar sonucunda kent büyük ölçüde tahrip olmuĢtur. 20. yüzyılın ortalarında da yaklaĢık 600 hektar kadar kalmıĢtır (ġekil 4.6) (Erdoğan, 2002).

ġekil 4.4. 17. Yüzyıl ġekil 4.5. 19. yüzyıl ġekil 4.6. 20. yüzyıl (Haritalar: Bayık, 1973)

1970‟li yıllara kadar eski ve geleneksel mahalleler etrafında kompakt bir yapıya sahip olan kent dokusu, bu tarihten sonra özellikle doğu kesiminde yapılan yatırımlar (sanayi alanları, üniversite v.b.) sonucu lineer bir Ģekilde E-5 karayolu üzerinde doğuya doğru fiziksel geliĢme göstermiĢtir. Bu nedenle kent son 20 yıllık dönemde kuzey-doğu yönünde geliĢme eğilimine girmiĢtir ve bu eğilim aynı tarihlerde yapılan imar planları ile disiplin altına alınmaya çalıĢılmıĢtır. Kentin fiziksel sınırları, doğu ve kuzeydoğu yönünde geliĢirken, kenti çevreleyen verimli tarım alanları ve güney kesimde bulunan Meriç Nehri, aynı bölgede bulunan askeri alanlar ve devlet sınırları da geliĢmeyi sınırlandırıcı eĢikler olarak karĢımıza çıkmaktadır. Kuzey kesimdeki eĢiklere bakılacak olursa, bu alanda tarım alanları ile Çevre Otoyolu (TEM) bulunmaktadır. Kentin geliĢme eğilimleri bu yön üzerinde olmaktadır. Batıda ise çok fazla eĢik olmamasına

rağmen yıllar boyu herhangi bir geliĢme eğilimi göstermemiĢtir (Kıran Çakır, 2006). Bu süreç sonunda 21. yüzyıla gelindiğinde ise kentin sınırları 1580 hektara ulaĢmıĢtır (ġekil 4.7, 4.8).

ġekil 4.7. 21. yüzyıl Edirne‟nin uydu fotoğrafı ġekil 4.8. 21. Yüzyıl

(earth.google.com) (Edirne belediyesi ġeh. ve Ġmar Müd.)

Kentin genel geliĢiminden söz ettikten sonra, çalıĢma yaptığımız alanlar olan Kaleiçi ve Karaağaç bölgelerinin kentsel geliĢim süreçleri ve yerleĢmelerin fiziksel dokuları daha ayrıntılı bir Ģekilde ele alınmıĢtır.

Kaleiçi Bölgesi

Kaleiçi, Romalılar tarafından kentin merkezinde yapılan, tümüyle Roma Castrum‟u planına sahip, dikdörtgen Ģeklinde Edirne Kalesi tarafından çevrelenen, Edirne‟de bilinen ilk yerleĢim yeridir.

Evliya Çelebi Seyahatname‟sinde; Kaleiçi‟nin 6 kapısı bulunduğunu, 260.000 m2 alanı çevrelediğini ve Kaleiçi‟nde bağ, bahçe olmadığını satranç tahtası gibi açılmıĢ 360 adet kaldırım döĢeli yol bulunduğunu yazmaktadır (Parmaksızoğlu, 1984) (Akansel, 2004‟ten alıntıdır).

Büyük çarĢılarının kale yapıları çevresinde kurulmuĢ olması, duvarların etrafının zamanla evlere çevrilmesine ve bu arada büyük yangınlarla harap olmasına yol açmıĢtır. Kaleyi ve kapılarını yok eden en büyük yangınlardan biri 1702‟de, depremlerden biri ise 1751‟de olmuĢtur. Bu yangınlardan sonra pek çok konut ve anıtsal yapı yıkılmıĢ,

bunlardan birçoğu onarılamamıĢtır (Peremeci, 1939). Daha sonra yerleĢim 1902 yılında çıkan büyük yangınla (ġekil 4.9) tamamen yok olduğundan, 1908 yılında dönemin Belediye BaĢkanı Dilaver Bey tarafından Fransız uzmanlara yaptırılan eski dokuya uygun Hippodamus karakterli plan (ızgara planı) ile Kaleiçi yeniden düzenlenmiĢtir.

ġekil 4.9. 1902 yılında, Kaleiçi‟nde çıkan büyük yangın sonrası (wowturkey.com) Bir zamanlar farklı etnik grupların bir arada barındığı Kaleiçi semti (4.10) kentin güneybatısında, TalatpaĢa Bulvarı (eski E-5), Saraçlar Caddesi ve Tunca Nehirleri arasında kalan alan içinde, günümüzde birkaç kalıntı dıĢında tamamen ortadan kalkmıĢ bulunan, eski surların çevrelediği yaklaĢık 26 hektarlık dikdörtgen bir alanı kaplamaktadır.

ġekil 4.10. Kaleiçi-Hamidiye ġekil 4.11. Cumhuriyet Caddesi‟nin Caddesi‟nden (Bugünkü Cumhuriyet Caddesi) günümüzdeki görünümü bir görünüm (wowturkey.com) (wowturkey.com)

Edirne‟nin ilk yerleĢim çekirdeği olan Kaleiçi‟nde kent dokusu birbirini dik kesen sokaklardan oluĢmaktadır. Kuzey-güney ve doğu-batı yönünde birbirini düzenli aralıklarla dik kesen bu sokak ve caddeler yaklaĢık 160 adet yapı adası (ġekil 4.12) oluĢturmaktadır (Akansel, 2004).

ġekil 4.12. Kaleiçi‟nin bugünkü fiziksel yerleĢim dokusu (earth.google.com)

Kentte meydana gelen sosyo-ekonomik değiĢimler, zaman zaman yapılan imar planları ile Kaleiçi özgün tarihi dokusuna ters düĢen uygulamalar ile karĢı karĢıya kalmıĢtır (4.11). Bu da alanın iyi korunamamasına sebep olmuĢtur. 1985 yılına kadar yapı ölçeğinde korunan bölge, bu tarihten itibaren sit alanı olarak kabul edilmiĢtir.

Koruma planlarına göre önlemler alınmasına karĢın bir zamanlar Edirne‟nin en gözde yerleĢim yerlerinden biri olan Kaleiçi‟nin, kent yerleĢiminin merkezinde ve kentin ticaret alanıyla yakın olması nedeniyle zaman içinde, ticaret alanı ile arasında olumsuz bir etkileĢim doğması kaçınılmaz olmuĢtur. Kentin artan iĢ alanı isteklerinin karĢılanması yavaĢ yavaĢ Kaleiçi Bölgesi‟nin kullanımıyla giderilmeye çalıĢılmıĢtır. Bu durum burada bulunan konut alanlarının gerçek fonksiyonlarını yitirerek birer iĢ yeri haline gelmesine sebep olmuĢtur. Sonuç olarak Kaleiçi‟nin günümüzdeki bu kullanım değiĢikliğinden en çok etkilenen öğeleri, döneminin en güzel sivil mimarlık örnekleri olan evleri olmuĢtur.

Ancak Kaleiçi Semti‟nin kentsel sit alanı içerisinde olmasıyla koruma altına alınması ve son zamanlarda bu sivil mimarlık örneklerimiz için yapılan restorasyon çalıĢmalarının artması ile Kaleiçi eski güzel görünümüne kavuĢması yolunda yavaĢ yavaĢ ilerlemektedir.

Karaağaç Bölgesi

Karaağaç Bölgesi Edirne‟nin eski dıĢ bölgesi olup, kent merkezinin güney, güneybatısında yer almaktadır. Bölgenin kuzeyinde yaklaĢık 800 m. uzaklıkta Meriç Nehri‟nin kıyıları bulunmakta olup, güneybatısında, yaklaĢık 2 km uzaklıkta Yunanistan sınırları yer almaktadır.

YerleĢim, günümüzde kullanılan ismini bir zamanlar güneybatısında bulunduğu söylenilen Karaağaç Ormanları‟ndan almıĢtır. 1920-22 yıllarında ise, Yunan iĢgali sırasında ismi değiĢtirilerek Orestiada adı verilmiĢtir. Ayrıca halk tarafından “Adrianopolis‟in kitissiası” olarak anılmıĢtır (Erdoğdu, 1998).

Karaağaç‟taki küçük yerleĢme, yakınındaki Bosna ve DemirtaĢ Köyleri‟nin önemini yitirmesinden sonra geliĢmiĢ ve özellikle Söğütlük Ormanı içindeki Karaağaç Bölgesi Osmanlı Ġmparatorluğu döneminde yazlık yer olarak kullanılmıĢtır. 19. yüzyıldan itibaren imparatorluğun önemli Ģehirlerinden biri olan Edirne‟de çeĢitli Avrupa ülkelerinin konsoloslukları açılmıĢ ve bunların birçoğunun Karaağaç‟ta ikametgâhları bulunmuĢtur.

ġekil 4.13. Tren istasyonu ġekil 4.14. Karaağaç‟tan bir görünüm (wowturkey.com) (wowturkey.com)

Dönemin mimari özelliğini taĢıyan geniĢ bahçeli köĢk ve konaklarında Edirne‟nin seçkin ailelerinin yanında, yabancı konsolosların da oturdukları semt, önceleri sayfiye yeri ya da küçük çapta bir eğlence yeri olarak tanınmaktaydı. Ġstanbul- Avrupa demiryolunun Karaağaç‟tan geçmesiyle, bu dönemden sonra, Edirne‟nin eğlence ve gösteri dünyasının da merkezi haline gelmiĢtir (ġekil 4.13). Renkli ve canlı dokusundan dolayı “Küçük Paris” adı takılmıĢtır (ġekil 4.14) (Erdoğan, 2001).

Karaağaç‟ın çehresi mübadele sonrası ters yönde değiĢmeğe baĢlamıĢtır. Buraya varlıkları ile özel profil kazandıran birçok evin ahĢaplarını satmak amacı ile mübadiller, bu yapıları yıkarak yerine kerpiç evler yapmayı yeğlemiĢlerdir. Bunun sonucunda Karaağaç bakımlı ve zengin çehresinden çok Ģey kaybetmiĢtir (Erdoğdu, 1998).

Karaağaç 1915‟te Meriç Nehri‟nin batısındaki tüm Türk topraklarıyla birlikte Edirne‟den ayrılmıĢtır. KurtuluĢ SavaĢı‟ndan sonra 1922‟de yapılan Mudanya AntlaĢması‟yla Meriç Nehri Türk-Yunan sınırını oluĢturmuĢ ve Yunanistan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırlarını kabul eden, 1923‟te imzalanan Lozan AntlaĢması‟yla, savaĢ tazminatı olarak Karaağaç‟ı, Türkiye‟ye vermiĢtir. Böylece Karaağaç, Yunanistan ile doğal sınır olan Meriç Nehri‟nin batı yakasındaki tek yerleĢim birimi olarak Türk toprakları içine katılmıĢtır.

YerleĢim olarak birbirine dik ve paralel caddelerden oluĢan ızgara plan Ģemasının uygulandığı bölgede (ġekil 4.15), 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl baĢlarından günümüze ulaĢan en sağlam yapılar konutlardır. Zamanında çoğunluğu gayrimüslimler için yapılmıĢ bu konutlar daha çok istasyon çevresinde yer almaktadır. Maalesef zaman içinde, tarihi değer taĢıyan bu yapıların yoğunlaĢtığı Karaağaç‟ın eski kültürel önemini yitirdiği ve özellikle yapıların korunamadığı, giderek yıprandığı ve orijinal özelliklerini de kaybettikleri açıkça gözlenmektedir.

ġekil 4.16. Trakya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi (Eski Tren Garı) ve nostaljik tren

Bugün, eski tarihi özellikleri olan bazı konutların restore edilmesi, Lozan Anıtı ve Müzesi‟nin burada yer alması ve anıta giden cadde üzerinde birçok dinlenme alanlarının oluĢturulması, Trakya Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi‟nin eski tren garı binasına taĢınması ve turizm amaçlı gezilerin buraya yapılmasıyla yeniden yavaĢ yavaĢ eski canlılığına kavuĢmaya baĢlamıĢtır (ġekil 4.16).

BÖLÜM 5. GELENEKSEL EDĠRNE EVLERĠNĠN BAHÇE DÜZENLERĠNE AĠT