• Sonuç bulunamadı

Türkiye’ye yönelen Göç Hareketlerinin İkinci Dönemi (1980 devam

2.1. TÜRKİYE’NİN YURT DIŞINA GÖÇ GÖNDERME POLİTİKASI

2.2.1. Türkiye’ye Yönelen Göç Hareketlerinin Gelişimi ve Nüfus ve İşgücü

2.2.1.2. Türkiye’ye yönelen Göç Hareketlerinin İkinci Dönemi (1980 devam

Türkiye’ye yönelen göç hareketleri, 1980’in başlangıç yıllarından itibaren karmaşık bir hale gelmiştir. Küreselleşme ve Soğuk Savasın bitmesi, ülkenin jeopolitik konumu, yeni göç akımlarını doğurmuştur. Sığınma ve yasadışı göç hareketleri artmış, bu hareketlerin büyük bir kısmı Türkiye’yi transit alan olarak kullanmıştır. Bunun yanı sıra, yabancıların Türkiye’yi hedef ülke olarak gören göçü de yaşanmaya başlamıştır (Somuncu, 2006:132-136).

1980’li yılların basından bu yana, Türkiye, sığınma ülkesi haline gelmiştir. İran’da Sah rejiminin yıkılması ve Irak’taki siyasi istikrarsızlıklar, 1980’li yıllar boyunca çok sayıdaki insanın kitlesel olarak Türkiye’ye sığınmasına neden olmuştur (İçduygu, 2000: 360).

1980 yılından itibaren Balkanlar, Doğu Avrupa ve Orta Asya’dan da –Türk soyundan ve kültüründen gelen kişileri de içeren- sığınma hareketi devam etmiştir.

1980-1990 arası 1200 Batı Trakyalı Türk’ün Yunanistan’dan göç ettiği tahmin edilmektedir (Kirişçi, 2000a:9). Mart 1982’de kabul edilen 2641 Sayılı Yasa ile, 4163 Türkistan kökenli mülteci, Afganistan’dan getirilmiştir. Resmi verilere göre, bunlardan 270’i Kazak, 1130’u Kırgız, 1905’i Özbek ve 858’i Türkmen’dir (Kirişçi, 2000a:10). 1989 yılında Bulgaristan’daki baskılardan kaçarak Türkiye’ye sığınan 310.000 Türk ve Pomak’a kalıcı koruma sağlanmıştır. (Bunların yarısından fazlası kendi ülkelerine dönmüş, küçük bir kısmı da üçüncü ülkelere yerleştirilmiştir). İkinci Dünya Savaşı sırasında Stalin tarafından Gürcistan’dan Orta Asya’ya sürülmüş olan Ahıska Türkleri de Sovyetlerin çöküşü ile birlikte, Türkiye’ye göç etmeye başlamıştır(Kirişçi, 2005:349).Bunun yanı sıra, Sovyetler

Birliği’nin çöküşü ile birlikte Doğu Avrupa’da yaşanan savaşlar sonucu 1992 yılından itibaren yaklaşık 25.000 Bosnalıya ve1999’dan itibaren 16.000 Kosovalı Arnavut’a geçici koruma sağlanmıştır(Kirişçi,2004: 5). 1992 yılında Türkiye’ye gelen Bosnalıların büyük bir kısmı, ülkelerine geri dönmüş, yaklaşık 5000’i Batı Avrupa ülkeleri tarafından “mülteci” olarak kabul edilmiş ve yaklaşık 2000’i de Türk vatandaşlığı alarak Türkiye’de kalmaya devam etmiştir 1999 yılından itibaren Türkiye’ye gelen Arnavutların da büyük bir kısmı kendi ülkelerine dönmüş, yaklaşık 1000’i Türkiye’de kalmaya devam etmiştir (İçduygu, 2000: 363). Böylece, Türkiye, 1988 – 1999 yılları arasında yaklaşık 1 milyon sığınmacı ve mülteciye ev sahipliği yapmıştır (Kirişçi, 2005: 349).

1980’li yıllardan itibaren yaşanan bu sığınma hareketlerinin yanı sıra,yasadışı göç akımlarının da çoğaldığı göze çarpmaktadır. Esasen yukarıda bahsedilen sığınma hareketleri esnasında binlerce kişinin de yasadışı bir şekilde Türkiye’ye girdiği veya vize süresinin dolmasından dolayı yasadışı konuma girdiği bilinmektedir. Bunlardan sığınma başvurusu kabul edilmeyenler (sınır dışı edilmeleri öngörülmüş olmasına rağmen) ve resmi iltica prosedürüne başvurmayanlar, Türkiye’de kalmaya devam etmiş ve Türkiye’den Avrupa’ya kaçak yollardan göç etmenin yollarını aramıştır. Örneğin, 1980’li yıllarda İran’dan gelenlerle ilgili kesin bir rakam olmamasına karşın, 500.000-1.000.000 sayıdaki İranlı’nın Türkiye’yi transit olarak kullandığı, bunlardan 10.000’inin halen Türkiye’de düzensiz göçmen statüsünde yaşadığı tahmin edilmektedir (İçduygu, 2003: 21).Bunun yanı sıra, çoğunlukla Ortadoğu ve Asya ülkelerinden Türkiye’ye doğru düzensiz göç hareketleri yaşanmıştır. Ortadoğu, Asya ve Afrika ülkelerinden yönelen düzensiz göç hareketleri, Türkiye’yi çoğunlukla kaçak yollardan Avrupa ülkelerine geçiş için transit olarak kullanmıştır. Söz konusu bölgelerde yaşanan siyasi çatışmalar ve ekonomik sorunlar, buradan Avrupa ülkelerine göç etmeye itmiştir. Bu ülkeler ile Avrupa arasında coğrafi olarak köprü oluşturması, Türkiye’nin transit olarak kullanılmasına neden olmuştur. Bunun yanı sıra, Avrupa ülkelerinin kısıtlayıcı göç politikaları ve buna bağlı olarak deniz ve kara sınırlarında aldığı önlemler de Avrupa’ya yönelen göç akımlarının öncelikle Türkiye gibi Avrupa’nın çevresindeki ülkelere yönlenmesi ile sonuçlanmıştır. Bu sebeple

Türkiye, kısmen geçici de olsa doğudan Avrupa’ya yönelen göç baskısının tampon bölgesi haline gelmiştir (İçduygu, 2003: 18).

1990’lı yıllardan itibaren Doğu Avrupa ülkelerinden ve eski Sovyet Cumhuriyetlerinden gelen göçmenler de Türkiye’nin maruz kaldığı düzensiz göçmenlerden bir kesimi oluşturmaktadır. Vize politikasının liberal olması sonucunda, “bavul ticareti” olarak adlandırılan olgu, Türkiye’deki düzensiz göçmen sayısının artması ile sonuçlanmıştır (Kirişçi, 2004a: 6).

Sonuç olarak, Türkiye’deki düzensiz göçmenleri başlıca üç grup oluşturmaktadır. Bunlardan birincisini, Romanya ve Moldavya gibi çoğunlukla Doğu Avrupa ülkelerinden çalışma amaçlı gelenler oluşturmaktadır. Düzensiz göçmenlerin diğer grubunu da çoğunlukla Ortadoğu (basta İran ve Irak), çeşitli Asya ülkeleri (Bangladeş, Pakistan ve Sri Lanka) ve Afrika (Kongo, Nijerya, Somali) ülkelerinden Türkiye’ye gelen transit göçmenler oluşturmaktadır. Bu grubun çoğu Türkiye’ye kaçak yollardan girmekte (geri kalan kısmı da turist vizesinin süresinin dolmasından dolayı kaçak göçmen statüsüne düşmekte) ve ülkeyi Batı Avrupa ülkelerine gitmek üzere transit bir alan olarak görmektedir. Düzensiz göçmenlerin üçüncü grubunu da iltica başvurusu kabul edilmeyen sığınmacılar oluşturmaktadır. Bu kişiler, kendi ülkelerine dönmek istememekte, bu sebeple kaçak is veya diğer bir ülkeye yasadışı olarak gitmek için fırsat aramaktadır (İçduygu, 2003: 18).

Son dönemde Türkiye’ye yönelen göçlerle ilgili en önemli özellik düzensiz göç hareketleri olsa da, 1990’lı yılların basından itibaren Türkiye’ye yönelen düzenli göç hareketlerinde de bir takım değişiklikler görülmektedir. Türkiye’de göç edenlerin çoğunu Türk ırkı ve kültüründen gelenler oluşturuyorsa da küresel dönüşümler, Türkiye’yi Avrupa, ABD ve Rusya Federasyonu’ndan gelen kişiler için de hedef ülke haline getirmiştir. Avrupa vatandaşları, çalışmak veya emeklilik yıllarını geçirmek için Türkiye’ye giriş yapmaktadır (İçduygu, 2006: 6). Türkiye’ye yönelen göç hareketleri konusunda bir yeniliğe işaret eden bu durum sonucunda Türkiye’deki AB vatandaşı sayısının 100.000-120.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bunun yanı sıra, değişik ülkelerden Türkiye’ye yönelen öğrenci ve sporcu göçü de giderek artmaktadır (Kirişçi, 2004: 6). 2002 yılında verilen oturma

izinleri en çok sırasıyla, Bulgaristan (59.000), Azerbaycan (10.000), Yunanistan (7000), İran (7000) ve Rusya Federasyonu’ndan (6000) gelen göçmenlere verilmiştir (İçduygu, 2005: 334).

2.2.1.3. Türkiye’ye Yönelen Göç Hareketlerinin Nüfus ve İşgücü Piyasası