• Sonuç bulunamadı

3.3. TAM ÜYELİK SÜRECİNDE TÜRKİYE’NİN A.B MÜKTESABATINA

3.3.1. Avrupa Birliği’nin Türkiye’de Beklentileri

3.3.1.3. Cenevre Komisyonu’ndaki Sınırların Kaldırılması

Uluslararası hukukta iltica alanında sığınmacı ve mültecilerle ilgili 28 Temmuz 1951 tarihli Türkiye AB’ye uyum Ulusal Eylem Planı’nda coğrafi kısıtlamayı “bölgesinde edindiği zor tecrübelere” bağlamıştır. (İltica Göç Türkiye Ulusal Eylem Planı) Dolayısıyla hâli hazırdaki göç konusu ile ilgili mevzuatta

Avrupa Konseyi’ne üye olmayan ülkelerden gelenler “mülteci” olarak tanınmamaktadır.(Orsam,2012)

Türkiye bu durumdaki kişiler için “sığınmacı” kavramını 1994 Yönetmeliği ile birlikte iç hukuka sokmuş, böylece Avrupa dışından gelen kişiler için de Cenevre Sözleşmesi’nin getirdiği uluslararası koruma ve geri göndermeme hükümleri gibi mültecilerin korunmasına dair diğer yükümlülükleri sığınmacılar için de kabul etmiştir. Ancak Türkiye halen Avrupa dışından gelen sığınmacıları kendi sınırları içine yerleştirme yükümlülüğü altında değildir. Dolayısıyla BMMYK tarafından mülteci olarak tanımlanan başvuru sahiplerinin, üçüncü bir ülkeye yerleştirilmeleri için beklemeleri gerekmektedir. Bekleme süresi bazı durumlarda aylar veya yıllar sürebilmekte, ayrıca BMMYK tarafından mülteci olarak tanınan kişilere başka bir ülkeye yerleştirileceklerine dair garanti verilmemektedir. (Kaya: 2009: 8-9)

BMMYK’ liğinin Türkiye üzerinden üçüncü ülkelere önümüzdeki üç yıl içinde ilgi alanındaki kişilerin ancak çeyreğini ya da beşte birini havuz ülkelere yeniden yerleştirebileceğini öngörmektedir. Ayrıca BMMYK’ nin Türkiye’ye komşu olmayan ülkelerden 3. Ülkelere yeniden yerleştirme yapmayacağına ilişkin siyasa değişikliği Afganlılar ve Somalilerin yeniden 3. ülkeye yerleştirilmesini olanaksız kılmıştır. Ayrıca 3. ülke yerleştirmelerinde İskandinav ülkeleri ve İngiltere gibi devletlerin bundan sonra Türkiye üzerinden yeniden yerleştirme yapmayacağına ilişkin politika değişimleri ve AİHM’ in aşağıda incelenecek olan kararı birlikte değerlendirildiğinde sorunun boyutlarını büyütmektedir.

Madalyonun öbür tarafından bakıldığında ise, 1951 sözleşmesinde coğrafi kısıtlama olsa bile Türkiye’nin imzaladığı diğer uluslararası sözleşmeler ve AİHM kararları ile bu çekincenin fazla öneminin kalmadığı söylenebilir. Özellikle AİHM’sinin 22 Eylül 2009 tarihinde almış olduğu 30471/08 sayılı kararla başvuru sahibi olan Mohsen Abdolkhani ve Hamid Karimnia’nın lehine verilen karar ile bu hususu teyit eder görünmektedir. AİHM sözü edilen kararında başvurucuların İran ya da Irak’a sınır dışı edilmelerinin Sözleşme’nin 3. Maddesini, 13. Maddesinin, 5/1, 2 ve 4 nolu bentlerinin ihlal edildiğine; Manevi tazminat olarak başvurucuların her birine 20.000 Euro; mahkeme masraf ve giderleri olarak 3.500 Euro ödenmesi karar

vermiştir. Kararın Gerekçeleri 3. madde (insanlık dışı ve onur kırıcı muamele yasağı), 13. Madde (etkili başvuru hakkı) 5/1, 2 ve 4. Maddeler (özgürlük ve güvenlik hakkı) olarak açıklanmıştır (Orsam, 2012).

AB, Birlik topraklarına giren ve girme amacı yükseklik taşıyan Ortadoğu ve Asya ülkelerinden potansiyel mülteci-sığınmacı akışının durdurulması veya absorbe edilmesi için hedeflediği politikalardan bir tanesi de Türkiye’nin AB müktesabatına uyum için Cenevre antlaşmasına koymuş olduğu coğrafi çekincenin kaldırılması isteğidir.

AB’nin kurumsal yapısı da “kütlesel nüfus hareketleri ile baş edebilmek” amacıyla göç politikaları üretme ihtiyacı ortaya çıkmış ve bu amaçla da bazı özel önlemleri hayata geçirmiştir. Örneğin AB, 30 Kasım 1993 tarihinde, Birlik ülkelerine gelen kişi veya kişilerin kabulünde öncelikle bu kişilerin hayati ihtiyaçları için gerekli tedbirleri alınarak korunmalarının sağlanması amacıyla “geçici korumaya” yönelik çalışmalar yapılmıştır. Avrupa komisyonu tarafından da kabul edilen geçici korumada istenilenler (Poyraz,2012: 59-60).

-AB’ye ülkeler arasında kütlesel nüfus hareketleri ile yer değiştirmiş insanlar hakkında kabul ve davranışa ilişkin siyaset farklılıklarının giderilmesi,

-AB üyeleri arasında dayanışma ve yük paylaşımının artırılması

AB, bu temel yaklaşımlar doğrultusunda 20 Temmuz 2001 tarihinde (2001/55/EC) “Kütlesel Sığınmacılarda Geçici Koruma Yönergesi” ile uygulamanın mevzuat hükümleri ile gerçekleştirilebilmesi amacıyla yönergeyi kabul etmiştir.

Türkiye’den Cenevre Antlaşmasındaki coğrafi sınırlamayı kaldırılmasını isteyen AB, Türkiye’nin mevcut durumda Avrupa’dan gelenlere sığınma sağlanmakta, diğerleri ise “geçici olarak” sığınabilmektedir. Geçici sığınma hakkı verilenlerin üçüncü bir ülkeye gidene kadar geçici bir oturum verilebilmektedir. Türkiye, coğrafi çekinceyi kaldırmış olmamasına karşın 1994 yılında (30 Kasım 1999 Resmi Gazete) Bakanlar Kurulu kararı ile “Türkiye’ye İltica Eden veya Başka Bir Ülkeye İltica Etmek Üzere Türkiye’den İkamet İzni Talep Eden Münferit Yabancılar ile Topluca Sığınma Amacıyla Sınırlarımıza Gelen Yabancılara ve Olabilecek Nüfus Hareketlerine Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında

Yönetmelik” ile coğrafi çekinceye yönelik yapılan uygulamaları yumuşatarak bir ölçüde olsa AB müktesabatına uyum için adım attığı söylenebilir. Bu düzenleme ile “Avrupa dışından gelen ve 1951 Cenevre Antlaşmasındaki tanıma uygun mülteci olma ölçütlerini taşıyan yabancılara sığınmacı statüsü” (Poyraz, 2012:63-64) verilme imkanı sağlanmıştır. Dolayısıyla bu uygulama ile Türkiye’de sığınmacının “makul bir süre kalma izni ve bir üçüncü ülke tarafından mülteci olarak kabul edilene kadar (…) geçici sığınma hakkı” sağlanarak coğrafi çekinceye yönelik kısıtın uygulama alanı yumuşatılmıştır. Bunun coğrafi çekinceye yönelik dolaylı uyum olduğunu kısmen ileri sürmekte mümkündür (Poyraz, 2012:65).

AB’nin taleplerine Türkiye’nin uyumluluğu mülteci konusunda verilecek desteklerin paralelinde bölge ülkelerindeki karışıklıkların hafifletilmesi ve var olan tehlikenin ortadan kaldırılması ile gerçekleşmesinin mümkün olması beklenmektedir.

3.3.1.4. Avrupa Birliği Sınır Güvenliği ve Türkiye’nin Müktesebata Uyumu