• Sonuç bulunamadı

2.1 Biyoçeşitlilik

2.1.5 Türkiye’nin Biyoçeşitliliği

Türkiye, Avrupa ve Orta Doğunun en zengin biyolojik çeşitliliğe sahip ülkesi olup, dünyada 19., Avrupa’da birinci sırada yer almaktadır (Demirayak, 2002; Çakmak, 2008). Hem flora (bir bölgedeki bitkilerin sınıflandırılmış özelliği) hem de fauna (bir bölgedeki hayvanların sınıflandırılmış özelliği) açısından oldukça zengin olan Türkiye, dünya ’da mevcut 37 ayrı flora bölgesinden üçüne (Avrupa-Sibirya, İran-Turan ve Akdeniz) sahiptir (Davis, 1965). Türkiye bu özellikleri yanında yeryüzünde ki 9 gen merkezinden 2 tanesine ve 5 mikro gen merkezine sahip olması; buğday, arpa, yulaf, fiğ, nohut ve mercimeğin yabani ataları, kiraz, vişne, incir, fındık, erik, asma, kayısı, badem vb. çok sayıda bitkinin anavatanı olması ile bitki genetik biyoçeşitliliğide oldukça zengindir (Çakmak, 2008).

Bunlarla birlikte biyolojik zenginlik açısından küçük bir kıta özelliği gösteren Türkiye iki kıta arasındaki konumu, coğrafi özellikleri (biyocoğrafik konumu, topografyası), farklı iklim tipleri, jeolojik devirlerdeki değişimleri, çok çeşitli orman, dağ, step, sulak alan, kıyı ve deniz ekosistemlerine sahip olması biyoçeşitliliğinin artışına neden olmuştur (Davis, 1965; Keçeli ve diğerleri, 2015). Türkiye’de 11707 takson olduğu bilinirken bunların %31,82 (3649) endemik olup tüm Avrupa kıtasında yaklaşık 2750 endemik olmak üzere 12000’e yakın takson olduğu bilinmektedir (Güner, Aslan, Ekim, Vural ve Babaç, 2012).

16

Dünyada bugün bilinen ve geçerli olarak isimlendirilmiş bitki tür sayısı 350-450 bin olmasına karşılık tahmin edilen 750-950 bin olup çiçekli bitkiler sınıfında ki kapalı tohumlular 305 bin tür ile en zengin grubu temsil ederken büyük bölümü kozalaklı bitkilerden oluşan açık tohumlular 1100 civarında türe sahiptir. Tohumsuz bitkilerden Eğreltiler, Kibrit otları ve Atkuyrukları 16 bin, Karayosunları ve Ciğerotları 15 bin türle temsil edilmektedir (IPNI, 2017).

Türkiye’nin biyolojik zenginliklerinden genetik çeşitlilik, bir tür içindeki zengin bir genetik çeşitlilikle değişen ihtiyaçlara cevap verebilen, yeni şartlara uyabilen ve istenilen özelliklere sahip yeni bitki ve hayvan ırkları üretebilmektedir. Ülkemizde 70 tarım taksonu ve bunlara ait 95’i buğday, 91’i mısır, 22’si arpa, 19’u pirinç, 16’sı süpürgedarısı, 11’i yulaf ve 2’si de çavdar çeşidi olmak üzere 256 tahıl çeşidinin bulunduğu bilinmektedir (Dikmen, Saraçoğlu, Durucan, Durak, Sarıoğlu, 2011).

Fauna açısından ülkemizde omurgasız hayvan türü sayısı yaklaşık 30.000 ve bunların yaklaşık 4.000’i endemik olurken 60-80 bin arası sayıda böcek türü yaşamaktadır.

Omurgalı hayvan türü sayısı 1.500 olup 161 memeli, 460 kuş, 141 sürüngen, 18 kurbağa, 480 deniz ve 236 iç su balık taksonu bulunmaktadır. Alageyik ve sülünün anavatanı, soyu tükenmekte olan Akdeniz fokunun yaşam alanlarından birisi olan Türkiye Van ve Ankara kedileri, Ankara keçisi, Hopa engereği, Sivas kangalı, Anadolu parsı, Kapadokya kertenkelesi, Toros kurbağası, Deniz kaplumbağası, Dağ horozu, Büyük toy gibi vb. endemik ve nadir omurgalı taksonlara sahiptir (Çağatay ve diğerleri, 2012).

Biyoçeşitlilik açısından önemli bir konuma sahip Türkiye flora ve faunasının zengin ve ilginçliğinin başlıca sebepleri şu şekilde özetleyebiliriz:

 Türkiye; Akdeniz, İran-Turan ve Avrupa-Sibirya bitki coğrafyası bölgesinde bulunmaktadır.

 Türkiye’de Akdeniz, oseyanik ve karasal iklim) tipleri yer almaktadır.

 Türkiye Asya ve Avrupa kıtaları arasında köprü konumunda olması ve buna bağlı olarak iki kıta arasında karşılıklı bitki ve hayvan göçlerinin bulunmasıdır.

 Türkiye Verbascum/sığırkuyruğu, Ebenus vb. çok sayıda cinsin gen merkezidir

 Türkiye’de endemik türlerin sayısı çok fazladır.

 Türkiye, kültürü yapılmış çok sayıda türün atalarının veya doğal formlarının yayılış gösterdiği gen kaynağı konumunda olmasıdır.

17

 Türkiye’de toprak (edafik) faktörlerin çok çeşitli olmasıdır.

 Türkiye’de ekosistem ve vejetasyon çeşitliliği çok fazladır.

 Türkiye’de 0-5000 metreler arasında değişen yükselti farklılığına sahiptir.

 Türkiye’nin üç tarafı denizlerle çevrilidir.

 Türkiye, Buzul dönemden Avrupa kadar etkilenmemiştir.

Türkiye, biyoçeşitlilik açısından zengin bir ülke olmasının yanında sürekli etkileşim halinde bulunduğundan bazı türlerin nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Örneğin hayvan türleri açısından genellikle Kuzey geçiş kuşağında bulunan Karakulak ile Kars yöresinde yaşamakta olan bazı koyun varyetelerinin soyları tükenme tehlikesi ile karşı karşıya kalırken diğer bir yerli hayvan türü olan Ankara keçisinin tamamen yok olmasını önlenmek için koruma tedbirleri uygulanmaktadır (Demirayak, 2002).

Benzer durum tohumlu bitkiler içinde uygulanmaktadır. Örneğin ülkemizin endemik olmayan nadide türlerinden başta ters lale (Fritillaria imperialis) olmak üzere Fritillaria türleri tıbbi olarak kullanımı yanında süs ve peyzaj bitkisi olarak kullanıldıklarından ne yazık ki yurt dışına kaçırılmaktadır. Doğadan toplanarak ihracatı yasak doğal çiçek soğanları arasında yer alan bu bitkiler, başta Alzheimer hastalıkları tedavisi için deneysel çalışmalarda kullanılmaktadır. Ayrıca kış nergisi, kara çiğdem, Varget gülü, Karanergiz (Sternbergia) soğanları da Alzheimer ve çocuk felci vb. sinir sistemi hastalıklarının tedavisinde kullanılmış ve yakın zamana kadar ülkemizin ihraç ürünleri arasında yer almıştır. Ancak son yıllarda Sternbergia türleri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığından ihracatı yasaklanmıştır.

Türkiye’de, karayosunları hariç, 9642 tohumlu; 22 açık tohumlu, 89 Eğreltiler, Kibrit otları ve At kuyruklulara ait doğal olarak yetişen (kültüre alınmamış) 11707 damarlı bitki takson bulunmakta olup bunun yaklaşık üçte biri endemiktir. Bu endemikler arasında Ankara ve Ilgaz çiğdemleri, Eber sarısı, sığla ağacı, çoban dikeni, yanardöner çiçeği, çan çiçeği ve Samsun madımağı bulunurken bunların yarısı tehlike altındadır (Güner ve diğerleri, 2012; Karaer, 2015).

18

Şekil 3: Endemik Samsun Madımağı (Polygonum samsunicum) (Karaer, 2015)

A. Genel görünüm B. Çiçek yapısı

Bu tehlikeler, şehirleşme, kesim, otlatma, tarla açma, tarımsal amaçlı bozkır alanlardaki parçalanmaları vb. etkiler ile habitat ve biyotop bozulmaları büyük boyutlara ulaşırken çayır ve meralar (otlaklar) verimsizleşmekte, arıcılık için en uygun yerler arasında olan bozkırlar alanları daralmaktadır. Bu durumda kontrollü otlatma, türlerinin tanıtımı, işlevleriyle ilgili bilgilendirme çalışmalarına ve acilen korunma alanlarının oluşturulması ile biyoçeşitlik daha iyi korunabilecektir (Karaer, 2015).

Öncelikli korunması gereken bu türlerin ve alanların fazlalığı, sorumluluklarımızı da artırırken 2013 yılından itibaren Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğü (DKMPGM) tarafından 2013-2019 yılları arasında Türkiye’nin illerinin Biyoçeşitlilik envanter ve tür koruma çalışmaları başlatılmıştır. Bu proje kapsamında Karadeniz bölgesindeki bazı illerin biyoçeşitlilik envanter çalışmaları da gerçekleştirilmiştir (Karaer, 2013). Bu çalışmalarla illerin biyolojik çeşitliliğin tespiti, korunması gereken türlerin koruma-izlenmeleri çok daha önemli hale gelmiştir. Bu durumda korunan türlerin halka tanıtılması ve yerinde eğitim çalışmalarına ağırlık verilirken ülkemizdeki büyüme ve gelişmelere paralel olarak, türlerin kendi yaşama ortamlarında korunması için gösterilen çabaların başarıya ulaşması, kurumların el birliğiyle koruma çalışmalarına desteği ve halkın katılımıyla mümkün olabilecektir (Karaer, 2015).

Böylece insanların ekonomik olduğu kadar ruhsal ve kültürel olarak onların bir parçası olduğunun daha fazla farkında olmalarını, kendi çevrelerinde biyoçeşitliliğin önemini anlamaları ve onunla etkileşimlerinin derecesini tanımlamaları bilgilenmeleri, farkındalıklarının artmasını, hayatlarının kalitesi, devamı ve biyoçeşitlilik arasındaki

19

ilişkiyi tanımalarını gerekmektedir. Ayrıca biyoçeşitliliği etkileyen faktörlerin neler olduğunu ve insan aktivitelerinin biyoçeşitliliği artırıp azaltabileceğini, kendilerinin ve diğer insanların yaşam tarzı ve tüketim tercihleri gibi rollerinin biyoçeşitliliğe olan etkisinin farkına varmalarını, biyoçeşitliliğin korunması ve geliştirilmesi için neler yapabileceklerinin farkında olunması gerekmektedir (Karaer, 2015).

Bunların yanında biyoçeşitlilik sürdürülebilir gelişmeyi olumlu ya da olumsuz olarak tetikler ve geliştirirken biyoçeşitliliğin ekonomik, sosyal, etik açıdan önemini bilen ve biyoçeşitliliğin korunmasında duyarlı, bilgili bir topluma ihtiyaç duyulmaktadır.

Duyarlı bireylerin yetiştirilmesinde ve sürdürülebilir geleceğin sağlaması için bu alanla ilgili eğitim faaliyetlerinin artırılması gerekmektedir. Ülkemizin de sahip olduğu biyolojik zenginliği kaybetmeden gelişimine devam etmesi için toplumun ve özellikle üniversite öğrencilerinin koruma bilincini geliştirecek şekilde eğitilmesi, gelecek için çok büyük önem taşımaktadır (Karaer, 2015). Bu amaçla biyoçeşitlilik konusunun açıklık ve anlaşılırlığındaki noksanlıklar eğitim problemlerinin de bir parçası olduğundan son yıllarda eğitim araştırmalarının odak noktası olmuştur.

Konunun evrensel ve ulusal anlamdaki hayati önemi ve daha anlaşılır olması ve eğitimlerine katkı sağlamak amacıyla bu çalışma yapılmıştır.