• Sonuç bulunamadı

Türkiye ile Irak Arasındaki Su Anlaşmazlığı

BÖLÜM I : TÜRKİYE İLE IKBY ARASINDAKİ TARİHSEL İLİŞKİLER

4. Türkiye’nin Irak Politikasında IKBY’nin Özelliklerinin Etkileri

4.6. Türkiye ile Irak Arasındaki Su Anlaşmazlığı

Su sorun uzun yıllardan beri Ortadoğu ülkelerinin temel gündemi olmaya devam etmektedir. Çünkü su; doğal hayat, tarımsal üretim ve sağlık turizmi sektörünü (kaplıca vs.) geliştirmek için en önemli faktördür (Anwar, 2018, s. 99).Günümüzde su arzı azalırken; nüfus artışı, sanayileşme ve kentleşme nedeniyle su talebi hızla artmaktadır (Günal, 2005). Su sorununun gelecek yıllarda da uluslararası politikanın önemli bir konusu olmaya devam edeceği görülmektedir. Kritik safhaya ulaşan su sorunu, Ortadoğu Bölgesi’nin önemli sorunlarından biridir. Ortadoğu dünya nüfusunun yüzde 5’ini oluşturmaktadır. Sadece yüzde 1’inin kullanıma uygun, tatlı suya ulaşma imkanı vardır (Anwar, 2018, s. 99-101). Birleşmiş Milletler’in (BM) Su Raporu’nda belirtildiği gibi 2025 yılında dünya genelinde su sıkıntısı yaşanacak ve 2040 yılına gelindiğinde ise tatlı su kaynakları yok olmanın eşiğine gelecek. Su kaynakları bakımından dışa bağımlılık, devletlerin güvenliğini tehdit etmektedir. Bu yüzden su çatışması, bölgesel güç yapısı üzerinde belirleyici bir etkiye sahip olacaktır. Çünkü raporlara göre 21. yüzyılda ve gelecekte enerji ile birlikte en önemli kaynak su olacaktır (Akbaş, 2015, s. 94-97).

Fırat ve Dicle nehirleriyle birlikte sınır aşan su meselesi; Suriye, Irak ve Türkiye arasındaki bir sorundur. Türkiye, petrol ve diğer doğal kaynaklara yeterli derecede sahip olmadığı için dünyadaki diğer devletlerden daha fazla suya önem vermektedir. Bu bakış açışıyla aktörlerin su nedeniyle çatışması muhtemeldir. Ancak bu çalışmada Türkiye ile Irak arasındaki su sorunu, Türkiye’nin Irak’taki pozisyonunda etkili olan bir faktör olarak değerlendirilecektir (Akbaş, 2015, s. 96).

Su meselesinin Türkiye ile Irak arasında uzun bir geçmişi vardır. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra su meselesi ortaya çıkmıştır. Mustafa Kemal Paşa TBMM’deki 1 Kasım 1929 tarihli konuşmasında su meselesiyle ilgili şöyle demiştir: “Su işlerinin

89

kuruluş etütleri yeni başlamıştır” (Çelikdönmez, 2018). Su sorunu, Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) çerçevesinde Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde toplam 21 baraj ve 19 hidroelektrik santrali inşa etmeye karar vermesiyle başlamıştır. Daha sonra Türkiye’nin nehirler üzerinde faaliyetlerinin artması neticesinde aşağı kıyıdaş ülkeler olan Suriye ve Irak tarafından tepkilere neden olmuştur (Eroğlu , T,y). Tarihte bir çok medeniyetin can damarları olan Fırat ve Dicle nehirlerinin toplam olarak yaklaşık 85 milyar metreküp su kapasitesi bulunmakta olup, bu iki nehirden bırakılan suyun % 42’sini Irak, % 58’ini ise Suriye kullanmaktadır (Günal, 2005). Irak’ın, Fırat Nehrinin üzerinde aktığı toprağın %40’ına sahip olmasına rağmen nehre katkısı sıfırdır. Irak’ın en önemli su kaynağı Dicle Nehri olup, bu nehir %54 dolayında drenaj alanına sahiptir. Nehirlerin katkıları dikkate alındığında Irak’ın toplam sahip olduğu su rezervi, 76,0 ila 84,4 milyar m3 arasında değişmektedir (Dalar, 2009a, s. 87-89).

Dicle nehri, Irak’ın en önemli ve vazgeçilmez su kaynağıdır. Cizre ilçesi yakınlarında Suriye ile Türkiye arasında 32 km’lik sınır oluşturarak Irak topraklarına dökülmektedir. Türkiye’de sınırları aşmadan önce Cizre ilçesinde bu nehrin akımı 19,7 milyar m3/yıl olarak ölçülmüştür. Samarra ve Tikrit arasında deltaya dönüşerek Mezopotamya’nın alçak topraklarını sulayan Fırat-Dicle sistemi kompleksinin doğu kısmını oluşturmakta ve Zagros dağlarından kaynaklanan Büyük Zap, Küçük Zap, Adhaim ve Diyala Irmaklarıyla beslenerek Irak’ta ana su kaynağı haline gelmektedir. Ana Nehrin Musul’da ölçülen yıllık akımı 23,2 milyar m3 iken, bu besleyici ırmakların Irak topraklarında Dicle Nehrine katkısı yıllık yaklaşık 28,7 milyar m3 dolayındadır. Bu da Kurna’da ölçülen doğal akımın %58’ini oluşturmaktadır. Irak’ın güneyindeki Kurna kenti yakınlarında Fırat Nehri ile birleşerek uzunluğu 179 km olan Şattül Arap Nehri olarak Basra Körfezine dökülmektedir (Dalar, 2009a, s. 86).

Türkiye-Suriye-Irak arasında sınır aşan suları kapsayan birçok anlaşma yapılmıştır. İlk uluslararası anlaşma Lozan Antlaşması'dır. Bu antlaşmanın 109. maddesinde antlaşmanın imzalandığı tarihte yeni bir hudut çizilmesi yüzünden bir devletin su sistemi diğer bir devletin ülkesinde yapılacak işlere bağlı kaldığı için, bu ülkeler arasında menfaatlarini muhafaza edecek bir anlaşma yapılacağı belirtilmektedir. Ama bu anlaşma ülkeler arasındaki su sorununu bitirmemiştir. Daha sonra 1946 yılında Türk-Irak Dostluk Antlaşması’nın 1 numaralı protokolünde Fırat ve Dicle nehirleri ile kolları sularının düzene konması için, Türkiye’nin inşa edeceği tesisler her iki ülkenin yararına olacağı kabul edilmekte, Türkiye’nin inşa edeceği tesislerden, Irak’ı haberdar etmesi

90

gerektiği belirtilmiştir. Bu anlaşmaya göre Türkiye’nin inşa edeceği deploama tesislerinin her iki ülkenin de menfaatine olacağı vurgulanmaktadır (Külekçi, Kuvıbasaroclü , & Aksoy, 2012).

Türkiye, Irak ve Suriye arasında yaşanan su sorunu 1950’li yıllarda başlamış olup hala çözüme kavuşturulamamıştır. Bunun en temel nedenlerinin başında ise tarafların sorunu kendi açılarından değerlendirmeleri ve çözümü de yine kendi bakış açılarına göre istemeleridir (Eroğlu , T,y).

Atatürk Barajı’nın yapılmasından önce Türkiye ile Suriye arasında imzalanan protokol de bu sorunun bir süre durağan bir seyir izlemesini sağlamıştır. 1987 yılında imzalanan bu protokole göre Türkiye, Fırat’tan akan suyun yıllık 500 m3/sn olduğunu taahhüt etmiş fakat ilerleyen yıllarda Suriye ve Irak nihai uygulamanın yetersiz olduğunu ve yıllık 700 m3/sn olması gerektiğini öne sürmüşlerdir. 1990 yılı başında Atatürk Barajı’nda su tutulmaya başlandığında, Suriye ve Irak başta olmak üzere Arap dünyası tepki göstermiş ve uluslararası camiada Türkiye aleyhine kamuoyu oluşturmaya çalışmışlardır. Bu çerçevede her iki ülke Irak ve Suriye özellikle Suriye PKK’yı destekleyerek su konusunda Türkiye’ye şantaj yapmaya başlamıştır (Eroğlu , T,y). Çünkü 1992 yılında Atatürk Barajı açma töreni sırasında dönemin Türkiye Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel şöyle demiştir:“Suriye ve Irak’ın Türkiye’nin su kaynağı üzerindene kadar hakkı varsa Türkiye'ninde onların petrol kaynağı üzerinde o kadar hakkı vardır. Su kaynağı Türkiye aittir ve Irak'ın petrol kaynağı onlara aittir. Biz onlardan petrol hissesiistemiyoruz ve Irak ile Suriye’nin de su hissesiistemeye hakkı yoktur”. Buna karşı Saddam döneminde Irak su bakanı Mukaram Talabai kendi hatıratında bu meseleyi şöyle ifade etmektedir: “1974 yılında Türkiye, Suriye ve Irak arasında su paylaşım meselesi büyük bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Türkiye Atatürk Barajı’nı tamamlamak için Dünya Bankası’ndan borç istedi. Fakat Irak Dünya Bankası’nın kararı üzerinde etkili olarak Türkiye’nin bu hamlesini engelledi. Irak Dünya Bankası’na bu konuyla ilgili bir heyet göndermiştir. Bundan sonra 1975 yılında Türkiye bu konuyu halletmek için bize resmi bir davetiye göndermiştir”. Mukaram’ın dediğine göre Saddam dönemi Irak hükümetinde su önemli ve stratejik bir değer taşımaktaydı(Aziz, 2015)

Sorunun bir diğer önemli boyutu da özellikle Türkiye’de kişi başına düşen su miktarının gün geçtikçe azalıyor olmasıdır. Ama Irak’ın kişi başına düşen su miktarının Türkiye’den fazla olduğu ve su zengini sınıflandırmasına göre zengin sayılabileceği

91

anlaşılmaktadır. Ancak her iki ülke de su taleplerini artırmaya devam ettirmektedir. Bu durumun devamı ülkeler arasında çatışma riskini artıran bir unsur olarak ifade edilebilir (Akbaş, 2015, s. 90-102).

2003 yılından sonra Türkiye ile Irak arasındaki resmi ziyaretlerde su sorunu her zaman birinci konu olmuştur. Şimdi ve gelecekte Türkiye için su en önemli belirleyicilerden birisidir. Hatta AK Parti’nin gelecek ile ilgili tasavvurlarından biri de 2023 yılında bir varil suyun bir varil petrol karşılığında uluslararası piyasaya satılmasıdır. AK Parti bu anlamda suyu bir yumuşak güç unsuru olarak görmektedir. Yani Türkiye dış politikasında özellikle Irak ve diğer devletlerle politikasında suyu bir yumuşak güç aracı olarak kullanmaktadır. Irak Su Kaynakları Bakanlığı tarafından sağlanan bilgilere göre, Irak'a Fırat Nehri'nden gelen suyun oranı, on yıl öncesinden daha azdır. Gelecekte Irak tatlı su konusunda en kötü devletlerden biri haline gelecektir. Ayrıca Irak sularının yüzde altmışı IKBY’nin elindedir. Yani IKBY su ile ilgili büyük bir sorun yaşamamaktadır. Çünkü Irak’ın en önemli su kaynağı Dicle Nehri olup merkezi hükümete ait topraklara katkısı çok azdır. Irak’ın, Fırat Nehri’nin üzerinde aktığı toprağın %40’ına sahip olmasına karşın nehre katkısı sıfırdır. Böylece, IKBY bol miktardaki su payını kontrol ederken Irak’a karşı ellerinde koz bulundurabileceklerdir. Bununla birlikte Türkiye Irak’a karşı su sorununu PKK sorununda politik bir araç olarak kullanması da olayın seyrini etkilemektedir (Dalar, 2009a, s. 89).

IKBY su konusunda avantajlı bir taraf olarak durması Türkiye’nin Irak politikası üzerinde etkili olabilecektir. Türkiye suyu etken bir faktör olarak IKBY’ye karşı politik bir amaçla kullanırsa, IKBY de Irak’a baskı yapabilir. Çünkü ifade edildiği gibi Irak’ın tatlı su kaynaklarının çoğunluğu IKBY’nin elindedir. Bu yüzden su bir yumuşak güç unsuru olarak Türkiye’nin dış politikasında Irak’taki pozisyonunu güçlendirmesine katkı sağlayacaktır.