• Sonuç bulunamadı

Türkiye’den İsviçre’ye Göç ve İsviçre’nin Göçmen Politikaları:

Kültürel Kimlikler ve Kültürlerarasılık Tartışmaları 2.1 Kültür Kavramı ve Kültürel Kimliklerin Oluşumu:

3.2. Türkiye’den İsviçre’ye Göç ve İsviçre’nin Göçmen Politikaları:

Bir önceki bölümde detaylı bir biçimde ele aldığımız, Türkiye’den Avrupa ülkelerine 1960’ların ilk yıllarında başlayan “konuk işçi” göçü, Almanya, Fransa, Hollanda ve Belçika gibi ülkelere kıyasla İsviçre’ye daha az sayıda gerçekleşmiş olsa da bu göçler İsviçre tarihinde ve toplumunda çok önemli bir yer tutmaktadır. Türkiye’den İsviçre’ye göçü iki döneme ayırarak incelemek mümkün. Birinci dönem 1860-1960 yılları arasında daha çok Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti elitlerinin üniversite ve mesleki eğitim almak için gidip geldiği ya da

72

az sayıda politik sürgünün yaşadığı bir dönem. İkinci dönem ise 1961’den günümüze kadar devam eden ve yine kendi içinde iki döneme ayırabileceğimiz bir süreçtir. 1961 – 1980 arası “konuk işçi”lik başat bir durumdayken, 1980’den sonra Türkiye’deki askeri darbenin büyük mağduriyetler yaşattığı kürt, alevi ve solcuların başat olduğu sürgün gruplar dikkat çekmektedir.

1860 – 1960 arası dönemde ilk olarak Osmanlı İmparatorluğu’ndaki politik sürgünlük ve yüksekokul öğrenimi İsviçre’ye gitmenin temel nedenleriydi. Cenevre ve Lozan gibi İsviçre’nin batısındaki üniversite şehirleri o dönem için, gerek Fransızca ve yüksekokul öğreniminin daha uygun ücretlerle alınabilmesi gerekse politik özgürlük açısından Paris’in bir alternatifi olarak görülmekteydi. 1890’ların sonlarına kadar özellikle sürgündeki muhalif Jön Türkler’in merkezi konumundaydı ve bu durum Osmanlı İmparatorluğu’nun 1898 yılında İsviçre’de ilk kez diplomatik temsilcilik açmasına da vesile olmuştur. 1908 Jöntürk devriminden sonra İsviçre’nin batısı Türk milliyetçisi Jöntürkler için Batı Avrupa’nın merkezi olmuştur. 1890 öncesinde İsviçre’de yaşayan Osmanlı vatandaşı sayısı birkaç kişi iken 1900 yılında 200’ün üstüne çıkar.131 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanması ve ardından tek etnik, dini mezhep kimlikli homojen bir Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmaya çalışılması hem iç hem de dış olmak üzere çok sayıda etnik ya da dinsel/mezhepsel azınlık gruplarının göç etmesine yol açmıştır. Ve bu göçler büyük oranda Avrupa’ya gerçekleştirilmiştir.132

131Hans-Lucas Kieser, Neue Menschenlandschaften – und eine lange Beziehungsgeschichte, Neue Menschenlandschaften içinde, der: İdeli, Mustafa, Virginia Suter Reich, Hans-Lucas Kieser, Zurich:

Chronos Verlag, 2011, s. 7-9.

132 Mustafa Ideli, Migration aus der Turkei in die Schweiz, Neue Menschenlandschaften içinde, der:

73

1960-70’lere gelindiğinde ise bölgesel ekonomik eşitsizliklerden dolayı hem köylerden kentlere iç göç hem de yurtdışına işçi göçleri gerçekleşmiştir. Bu dönemde Türkiye’den Avrupa ülkelerine kitlesel göç hareketleri ‘konuk işçi’lik dönemi olarak adlarılır. Gelişen Batı Avrupa sanayileri iş gücü ihtiyacını akdeniz ve balkan ülkeleri ile Türkiye’den getirilen işçilerle karşılıyordu. İsviçre’de yaşayan Türkiyeli sayısı 1960 yılında yaklaşık 600 iken 1980 yılına kadar yaklaşık 38 000 olmuştur. Bu göçler hem İsviçre’nin hem de Türkiye’nin toplumsal-ekonomik yapısını bir çok açıdan oldukça etkilemiştir.133

1970’lerin sonları ve 12 Eylül 1980 askeri darbesinden itibaren ise etnik ve dinsel azınlıkların (başta Kürtler ve Aleviler olmak üzere) maruz kaldıkları politik baskılar sonucu iç ve dış göçlerin gerçekleştiği görülür. Ayrıca araştırmalar gösteriyor ki Avrupa’ya göç edenlerin çoğu daha öncesinde Türkiye içinde de bir göç süreci yaşamıştır. Bu döneme biraz daha yakından bakacak olursak, 12 Eylül 1980 askeri darbesini takip eden süreçte Türkiye’deki yoğun insan hakları ihlallerinden ötürü çok sayıda kürt, alevi ve solcu politik sürgün olarak Avrupa ülkelerine ve İsviçre’ye sığınma talebinde bulundu. Bunu takiben özellikle 1990’larda devlet ve PKK arasındaki silahlı çatışmaların sonucunda Türkiye’nin güneydoğusundan çok sayıda kürt benzer bir biçimde politik sebeplerle siyasi sığınma talebinde bulunmuştur. Bir başka deyişle, 12 Eylül darbesi sonrasında bir kez daha çok sert bir biçimde Türkiye toplumunu Türk – Sunni sentezinde tektipleştirme / asimile etme politikalarının farklı etnik ve dini kimliklere sahip toplulukların Avrupa ülkelerine göç etmesine yol açmıştır.

74

İsviçre açısından meseleye bakıldığında ise tıpkı diğer ‘konuk işçi’ alan Avrupa ülkeleri gibi İsviçre’de 1960’ların başından 1974 ekonomik krizine kadar göçmen işçi kabul etti ve bu işçilerin kendi ülkelerine dönmeyip göç ettikleri ülkelerde aile ve ekonomik düzenlerini kurup, toplumun vazgeçilmez bir parçası olabileceğini hesap etmemişti. Dolayısıyla yoğun işçi göçünün alındığı ilk yıllarda bu insanların toplumsal alana nasıl dahil edilebilecekleri, bunun için en gerekli olan dil eğitimi alabilmelerine yeterli olanak sağlanması gibi konular üzerinde pek durulmadı. Ancak 1980-90’larda Avrupa’yı da saran Çokkültürcülük politikalarıyla göçmen topluluklara bir takım kültürel hakların verilmesi konusunda çabalar sarf edilmeye başlandı. Ancak Amerika’daki 11 Eylül 2001 saldırıları sonucu bu politikalara daha kuşkuyla yaklaşılmasına hatta sert bir biçimde eleştirilmesine yol açtı.

Bugün Türkiye vatandaşı ya da çifte vatandaşlığı olup yurtdışında yaşayanların sayısı 4 milyonun üzerindeyken, bu sayının 120 000’i İsviçre’de yaşamaktadır. 120 000 Türkiye vatandaşından sadece yaklaşık 50 000 göçmen İsviçre vatandaşlığı almıştır. Ayrıca Türkiye nüfusunun dörtte üçü Sunni dörtte biri Alevi inancına sahip iken, İsviçre’ye göç etmiş olan Türkiyeli nüfusta üçte bir Alevi inancına sahip olma oranına mevcuttur. Türkiye’den Avrupa’ya ve İsviçre’ye göçün temel sebepleri siyasal, toplumsal ve ekonomik istikrarsızlık ve geleceğe dair güvensizlik olarak özetlenebilir.134

75

Bölüm 4

Belgesel Sinema ve Yusuf Yeşilöz’ün Belgesel Filmleri