• Sonuç bulunamadı

2. KAMUSAL MEKANDA SANATA İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELER

2.5 Türkiye’de Kamusal Sanat

2.5.2 Türkiye’de kamusal sanatın gelişememesinin nedenleri

Sanatın Türkiye’de kültürel etkinliklere ayrılmış korunaklı mekanların dışına yeteri kadar çıkamamasının, gündelik yaşamın aktığı kamusal mekanlara müdahil olabilecek ya da sokağın enerjisinden faydalanarak farklı kamularla kolektif çalışmalar gerçekleştirecek yaygınlığa ve çeşitliliğe sahip olamamasının farklı nedenleri vardır. Bunlar; yerel ve merkezi siyasi otoriteler ile kamunun sanata bakışı; kamusal sanatın merkezi ve yerel yönetim düzeyinde finansını ve uygulanabilirliğini sağlayan kurumsal yapıların olmayışı; kamusal sanata ilişkin plan, politika ve yasal düzenlemelerin olmayışı; kamusal sanatı geliştirme yönünde sivil insiyatifin yer almayışı; kamusal alanda sanat pratiklerinde geleneksel yöntemlere bağlı kalınması şeklinde gruplanabilir.

Kamusal sanatın Türkiye’de gelişimi önündeki ilk engel olarak siyasi otoritelerde toplumun sanata ilişkin bakış açısından kaynaklanan çekincelerin yer alması söylenebilir. Kosova (2007) bu durumu, öncelikli olarak kamusal alanın hem devlet otoritesi hem de farklı türden muhafazakarlıkların sıkı denetimi altında tutulmasından ileri gelen bir çekingenlik söz konusudur şeklinde ifade etmektedir. İzleyicisiyle ve de içinde bulunduğu ortam ve mekanla ilişkisini yeni tür stratejilerle sorgulayan sanat uygulamalarının Türkiye’deki yeterli derecede karşılığının olmamasındaki bir diğer başlıca neden ise bu tür sanat projeleri için gerekli maddi imkanların olmamasıdır (Tan ve Boynik, 2007). Maddi imkan derken kurumsal bir altyapıdan, sanata olan talebi ile gelişmiş bir sanat piyasası ya da alanından bahsedilmektedir.

Kamusal sanatı destekleyecek devlet kurumlarının yanında kar amacı gütmeyen yarı özel kurumlar da bulunmamaktadır. Tan ve Boynik (2007) diğer bir neden olarak genel bir toplumsal sorun olan ‘sivil insiyatifin’ ve sivil talebin güçlü olmamasını; dolayısıyla kendi-insiyatifli (self-initiation) projelerin yeterli derecede üretilmemesini göstermiştir. Kamusal alanda katılıma dair tartışmaların zayıf olmasının da sanatsal bağlamda kamusal alanda üretimlerin azlığını etkilediğini eklemiştir.

Türkiye’de yurtdışında olduğu gibi yerel yönetim düzeyinde kamusal alana yerleştirilecek sanat öğesine yönelik stratejiler geliştirecek ve süreci yönetecek çok disiplinli özerk sanat kurumlarının bulunmayışı ise önemli bir eksiktir. “Kamusal

alana geçici veya kalıcı bir sanat eseri yerleştirmek söz konusu olduğunda, kamunun bu sürece nasıl katıldığı, süreci veya sonucu nasıl sahiplendiği veya sahiplenebileceğine dair somut cevapların olmaması karşılaşılan bir diğer önemli sorundur. Kamusal alanlara yerleştirilen heykellere kimlerin, nasıl karar verdiği, bu kararların alınmasında herhangi bir sanat uzmanı veya kurulunun rol oynayıp oynamadığı sorularına net bir şekilde yanıt verilebilmesi büyük önem taşımaktadır” (Ece, 2011, s. 2).

Kamusal alanda sanat yapıtlarının yerel yönetimlerce ve yönetimin değişmesi durumunda korunma koşullarının yasal çerçevede düzenlenmemesi de kamusal sanatın sürekliliği önünde engel oluşturmaktadır. “Yasal altyapıda, ‘2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’ kapsamındaki sit alanları ve ören yerleri gibi alanlara ilişkin ‘Alan Yönetimi İle Anıt Eser Kurulu’nun Kuruluş ve Görevleri İle Yönetim Alanlarının Belirlenmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’ ve ‘Koruma Amaçlı İmar Planları ve Çevre Düzenleme Projelerinin Hazırlanması, Gösterimi, Uygulaması, Denetimi ve Müelliflerine İlişkin Usul ve Esaslara Ait Yönetmelik’ gibi düzenlemeler bulunmaktadır” (Ece, 2011, s. 33). Fakat bu kanun ve yönetmelikler sit alanları ve ören yerlerini kapsamakta; bu alanlarda bulunan kültür varlıklarını korumaya ilişkin düzenlemeler getirmektedir. 2863 sayılı yasanın dışında kalan kamusal alanlarda yer alan sanat öğelerinin korunmasına, bakımına ve sürekliliğine yönelik bir düzenleme mevcut değildir. “Oysa kamusal alanlarda yer verilecek kültür öğeleri ve sanat eserleri, en az sit alanları ve ören yerleri kadar önem teşkil etmelidir. Toplumsal kültür, eski eserleri olduğu kadar çağdaş ve güncel sanatı da içermelidir” (Ece, 2011, s. 33).

Türkiye’de kamusal alanda yeni yöntem ve anlayışlarla sanat yapma konusunun gelişememesinin nedeni olarak sanatçının toplumsal sanata, kolektif, disiplinlerarası pratiklere uzak durduğu bu yüzden de kamusal sanatta geleneksel yöntemlerin sürdürülmeye devam ettiği söylenebilir. Kosova (2007), toplumsal gerilimleri konu alan sanat çalışmalarının kamusal alana çıkamamasındaki dinamikleri “sınıfsal bazlı konformizm, farklı toplumsallıklarla iletişim ve etkileşime girme konusundaki isteksizlik, spekülatif düşünme konusundaki tembellik, özel alanın ve faal olan disiplinin içine kapanma, kolektif ve disiplinli çalışma alışkanlıklarını yitiriş” olarak sıralamıştır (s. 79). Tan ve Boynik (2007) ise; sanat üretiminin çoğunlukla ‘nesne’ye

ve ‘kendisine gönderme’ye (self-referantial) odakli olup meşruiyetini galeri ve müze gibi kurumlarda aramaya devam ettiğini belirtmektedir.

Bu eksiklikler göz önünde bulundurulduğunda Türkiye’de kamusal sanatın gelişmesi yönünde yapılan öneriler öncelikli olarak finans ve uygulama alanında oluşturulacak kurumlara işaret etmektedir. “Kent mekânında plastik sanat uygulamalarıyla ilgili öneriler getiren, kararlar veren, yerel yönetimler ve sanatçılar arasında yer alan, sanatçılara ideolojik ve estetik özerklik sağlayan, tarafsız, çeşitli meslek gruplarından üyeler içeren, kentlileri de temsil eden bir oluşumun gerekliliği hissedilmektedir. Fakat özellikle plastik sanat uygulamalarının kent mekânında yer alabilmesi için gereken bütçe düşünüldüğünde, tarafsız ve demokratik işleyişin ancak yerel yönetimlerin çatısı altında oluşturulacak özerk bir yapıyla sağlanabileceği görülmektedir. Özel sektörün desteğini kamu yararına kullanacak sivil örgütlenmeler, kamu ve özel sermaye arasında aracı işlevi görebilir” (Ece, 2011, s. 6). Bu tür kurulların varlığı ile yerel yönetimler, bakanlıklar ve özel sektörün sanata ekonomik katkısı doğru şekilde kullanılması, kentin nitelikli sanat yapıtlarına kavuşmasının mümkün olacağı belirtilmektedir. Bu şekilde kamusal alanda yer alacak yapıtlarda yüksek sanatsal niteliklere ulaşmak, modern kentlerin büyük sorunlarının çözümünde etkili olmak, kamusal alanı geliştirmek ve kent içinde nitelikli kamusal alanlar yaratmak sağlanabilir.

Boynudelik ve Eğrikavuk (2006) da Türkiye’nin kültür merkezi olarak nitelendirilen İstanbul’un sanatı galeri ve müzelerin dışına çıkaracak ve de gündelik hayatın bir parçası yapacak sanatçı ve projelere ihtiyacı var olduğunu belirtmiştir. Bunun için en önemli unsurlardan birinin maddi destek bulabilmek olduğunu eklemiştir. Bu konuda Türkiye’de İşbankası, Garanti Bankası, Akbank gibi kurumsal yapıların sanata sponsorluk desteklerini sadece galeri ve müzelere değil diğer tip oluşumlara da destek vermeye ikna edilebileceğinden bahsetmiştir. Kültür Bakanlığı ve sanata destek verecek diğer kurumsal yapıların idealist girişimlere de sıcak bakması gerektiğini savunmuştur.

Benzer Belgeler