• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de Kalkınma Bankacılığının Kısa Bir Tarihçesi

5. TÜRKİYE’DE KALKINMA BANKACILIĞI VE SANAYİ İLİŞKİSİ

5.1. Türkiye’de Kalkınma Bankacılığının Kısa Bir Tarihçesi

Türkiye bankacılık tarihinde ilk kalkınma bankası özelliği taşıyan Türkiye Sanayi ve Maadin Bankası, daha 1925 yılında kurulması sebebiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin kalkınma bankacılığına verdiği önceliğin bir göstergesi niteliğindedir. Bu banka, sanayi işletmelerine orta ve uzun vadeli kredi vermenin yanında, ekonomik, mali ve teknik destek sağlamak amacıyla kurulmuştur. Osmanlı hükümetinden miras kalan tekstil fabrikalarını devralmakla işe başlayan banka, ayrıca tekstil, seramik, çeltik işleme, şeker, elektrik üretimi ve limanlar alanında özel mülkiyetli çeşitli işletmelere yatırım yapmıştır. Ancak kaynaklarının büyük bir kısmını kuruluş halinde devraldığı iştiraklerine bağlayan bu banka, kuruluş amacı olan sanayi ve madencilik alanında faaliyet gösteren işletmelere yeterli kredi desteğinde bulunamamıştır (Akıncı, 2000). 1932 yılında Sanayi ve Kredi Bankası adını alan banka, 1933 yılında yeni kurulan Sümerbank’a devredilerek faaliyetlerine son verilmiştir.

49

1930’lu yıllarda ise, uygulanan devletçilik modelinin bir gereği olarak KİT’lerin desteklenmesi amacıyla yeni kamu bankaları kurulmuştur. 1929 büyük bunalımının ülke ekonomisini olmusuz etkilediği bir dönemde bu bankalar, kalkınma bankacılığı faaliyetlerinde önemli yer tutmuştur. Devletçi sanayileşme döneminde kurulan Sümerbank (1933), Belediyeler Bankası(1933), Denizcilik Bankası (1937), Etibank (1935) ve Halk Bankası (1938) sektörel kredileriyle birer kalkınma bankası özelliği göstermiştir. Özellikle Sümerbank ve Etibank I. ve II. Beş Yıllık Sanayi Planları’nda programlanan yatırımların finanse edilmesinde aktif görev alsa da, Eroğuz (1982)’a göre, bu bankalar kalkınma bankalarının işlevlerini tam anlamıyla yerine getirememişler ve birer ihtisas holdingi olarak gelişmişlerdir. Fakat çalışmanın devamında da bahsedileceği gibi, bu bankalar icra ettikleri görevler ve yapıları gereği birer kalkınma bankası olarak değerlendirilmektedir.

Türkiye’de sanayiye uzun vadeli finansman sağlayan kuruluşlar olarak kalkınma bankacılığının doğuşu asıl olarak, diğer azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi 1950’li yıllara dayanır. Bu dönemde TSKB’nin kuruluşu bir milat özelliği taşır. II. Dünya Savaşı sonrasında Truman doktrini ve Marshall Planı çerçevesinde Dünya Bankası’nın fikir ve mali desteğiyle kurulan Türkiye Sınai Kalkınma Bankası, savaş sonrası azgelişmiş ülkelerde meydana gelen ekonomik yıkım ve tahribatın onarılmasında Dünya Bankası’nın desteklediği ilk kalkınma bankası örneği olmuştur (Basu, 1965). 2 Haziran 1950 tarihinde kurulan TSKB’nin kuruluş sermayesinin %75’i özel ticari bankalarca, %15’i ticaret ve sanayi odalarınca, %10’u ise sınai kurum ve şahıslarca karşılanmıştır (TSKB Ana Sözleşmesi). Bankanın amacı, kuruluşuna ait ana sözleşmesinde belirtildiği üzere, Türkiye’de yetersiz olan sermaye birikiminin öncelikli sektörlere yöneltilmesi için gerekli kurumsal yapının oluşturulması ve üretim sürecinde gerekli teknik bilgi ve plânlama desteği ile bu alandaki açığı kapatmak, yatırım ve ticaretin genişlemesi sonucu artan kredi ihtiyacını kısmen de olsa karşılamaktır. TSKB’nin Türkiye’de kalkınma bankacılığı alanında önemi, ülkede devletçi ekonomi politikalar sonrası özel sektörün finansmanında çok önemli bir yer tutmuş olmasıdır. Kurulduğu yıldan sonraki birkaç yıl içerisinde TSKB, özel sektör yatırımlarının her yıl %10 ile %25 arasında finansmanını sağlamıştır (Diamond, 1957: 103). Böylece, ilerleyen dönemlerde ülke ekonomisinde büyük güç kazanacak olan çeşitli sermaye grupları ve

50

bunların bankalarının sermayesine katıldıkları TSKB, Türkiye’de kapitalizmin gelişmesine hizmet etmiştir.

I. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda kurulması öngörülen ve 1963 yılında 1315 Sayılı Kararname ile kurulan Sınaî Yatırım ve Kredi Bankası’nın (SYKB) kuruluş görevi ise, Türkiye’de kurulmuş ve kurulacak özel sektör sanayi tesislerine orta vadeli yatırım ve işletme kredisi sağlamak ve buna ek olarak sermaye piyasasının gelişmesine hizmet etmekti (Sönmez, 1992: 15). Kuruluşunda altı tane ticari bankanın yer aldığı SYKB’nin uzun vadeli kredi kaynağı ise, bu altı bankanın mevduatlarının belli bir kısmından oluşmaktaydı (Akıncı, 2000). Bu altı banka “bankalar mevduatı” hariç mevduatlarının %1’ini ve mevduatlarında oluşacak artışın %5’ini SYKB’ye 20 yıl vade ile ikraz etmeyi kabul ve taahhüt etmiştir. Bu yapısıyla SYKB, kalkınma bankacılığında kaynakları bakımından ticari bankaların da müdahil olduğu kendine özgü bir kaynak yapısına sahip olmuştur (Sönmez, 1992: 15).

Bugün Türkiye İhracat Kredi Bankası A.Ş. (Eximbank) olarak isim ve yapı değişikliğine uğrayan Devlet Yatırım Bankası (DYB) ise, 1964 yılında 441 Sayılı Yasa ile kurulmuştur. DYB’nin kuruluş amacı, plân hedeflerine uygun olarak karara bağlanmış ve İktisadi Devlet Teşekkülleri tarafından gerçekleştirilecek olan yatırımlara kredi sağlamaktır.

Diğer yandan, 1962’de kurulan Türkiye Cumhuriyeti Turizm Bankası (TCTB) doğrudan bir yatırımcı ve işletmeci olarak hareket etmesinin yanında, kredi ve teknik organizasyon yardımı ile özsermaye iştiraki yoluyla özel turizm şirketlerini destekleyerek, turizmin gelişmesine yardımcı olma amacı taşımaktaydı. Banka bu haliyle, uzun süre bankacılık ve işletmeciliğin beraber yürütüldüğü bir kuruluş olarak faaliyetlerine devam etmiştir. Ülkede turizm sektörünün gelişmesinde bir öncü rolü oynayan TCTB, zaman içinde genişlemiş ve sahipliğindeki geniş turizm tesisleri portföyü ile bir KİT haline gelmiştir. 1987 yılı itibariyle, banka 1751 odalı ve 6732 yataklı 23 tane turizm girişimine ve 215 kamp kurma alanı ve birkaç yat limanına sahipti. (Kandemir, 2000) 1985 yılından sonra banka, bankacılık faaliyetlerine devam ederken, kendi turizm girişimlerinin yavaş yavaş özelleştirilmesi sürecini yaşamıştır. 1989 yılında ise TCTB, Yüksek Planlama Kurulu’nun bir kararı ile tüm aktif ve pasifleriyle Türkiye Kalkınma Bankası’na devredilmiştir.

51

1925–1965 yılları arasında TSKB hariç, kurulan kalkınma bankası nitelikli bankalar kamu bankaları olup daha çok sektörel krediler üzerine yoğunlaşmıştır. Bu nedenle kalkınma bankacılığından daha çok, ihtisas kuruluşu olarak görev yapmıştır. Fakat kuruluş amaçları gereği yerine getirdikleri faaliyetleri itibariyla bu bankalar kalkınma bankası statüsünde faaliyet göstermiştir. Dolayısıyla Türkiye’de kalkınma bankacılığını inceleyen bu çalışmada yukarıda bahsedilen bankaların hepsinin yer alması uygun olmaktadır. Zaten Diamond (1957), bankaları tasnif ederken kavramsallıktan daha çok fonksiyonelliğe vurgu yapmaktadır. 1957 yılında yayımlanan çalışmasında Diamond (1957), Etibank ve Sümerbank’ı birer kalkınma bankası kabul ederek kalkınma bankacılığı çerçevesinde analize tabi tutmaktadır.

Türkiye’de 1950’lere kadar kurulan kalkınma bankalarının, kalkınmanın finansmanında tek söz sahibi olmadığı söylenebilir. Türkiye’de kalkınma bankacılığı 1950’lere kadar birçok başarılı yatırımlara destek olmuşsa da, ülke genelindeki girişimciliğin zayıf yapısı gereği yatırımların büyük bir çoğunluğu devletin bizzat kendisi tarafından aracısız gerçekleştirilmiştir (Sönmez, 1992: 16). Devletin kurduğu KİT’lerin fon gereksinimi genel, katma ve özel bütçelerden karşılanmış ve özel tasarrufların vergi yoluyla bu işletmelere transfer edilmesi tercih edilmiştir. Dolayısıyla özellikle devletçi politikaların yürütüldüğü dönemde, KİT’lerin kaynak bakımından bankalarla çok yüksek seviyede bir ilişkisi olmamıştır.

Türkiye’de kalkınma bankacılığının son halkası, sonradan isim değişikliğine giderek Türkiye Kalkınma Bankası olan Devlet Sanayi ve İşçi Yatırım Bankası’dır (DESİYAB). İşçi dövizlerini ülke içine çekerek, kurulacak “işçi şirketleri” aracılığıyla ulusal kalkınmayı desteklemek amacıyla kurulan DESİYAB, sonradan görev tanımında bir genişlemeye giderek ülkenin kalkınma bankası olmak amacıyla faaliyetlerine devam etmiştir. DESİYAB’ın kuruluş aşamasında ortaya konulan siyasi iradenin banka faaliyetlerine yansıyıp yansımadığı, Türkiye’de yürütülen ekonomi politikalarıyla kalkınma bankacılığının desteklenip desteklenmediği 1975’li yıllardan günümüze Türkiye Kalkınma Bankası özelinde gözlemlenebilir. Japonya ve birçok ülke örneğinde olduğu gibi, Türkiye’de de kalkınma bankalarının ülke kalkınmasında aktif rol alıp almadığı, aldıysa bu rolün başarıyla gerçekleşip gerçekleşmediği bu analiz çerçevesinde ortaya tartışılacaktır. DESİYAB’dan Türkiye Kalkınma Bankasına uzanan bir kalkınma bankacılığı serüveni, Türkiye örneğinde,

52

son otuz yıla yakın devlet-banka-sanayi üçgeninde gerçekleşen ilişkileri de ortaya koyacaktır.