• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

1.3. Belgesel Türleri

1.3.2. Türkiye’de Belgeselciliğin Gelişimi

1961 Anayasası’nın 21. maddesine göre, “Radyo televizyon istasyonları ancak devlet eliyle kurulur ve idarecileri tarafsız bir kamu tüzel kişiliği halinde kanunla düzenlenir. Kanun, yönetim ve denetimde ve yönetim organlarının kuruluğunda tarafsızlık ilkesini bozacak hükümler koyamaz. Her türlü radyo ve televizyon yayımları, tarafsızlık esaslarına göre yapılır.”

Böylesine bir yaklaşım; söz konusu istasyonların özerk olmasıyla ve istasyon yönetimlerinin bir yasa ile belirlenmesiyle mümkündür (Sarmaşık, 2000: 34).

Nitekim 24 Aralık 1963 tarihli ve 359 sayılı Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Kanunu bu gereklerden hareketle düzenlenmiş ve yasa 1 Mayıs 1964

17 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye’de kurumsal olarak sürekliliğe sahip olan ilk düzenli televizyon yayınları ise 31 Ocak 1968 tarihinde, Ankara’da başlamıştır. Haftada üç gün üçer saat olarak başlayan yayınlar, bir yıl sonra haftada dört güne çıkmış; 1970’de İzmir Televizyonu, 1971’de de İstanbul Televizyonu faaliyete geçmiştir (www.trt.gov.tr). Böylelikle Türkiye’de televizyon alanında ilk kamu yayıncılığının hem temelleri atılmış olur hem de TRT’nin ilk yılları, kamu yayıncılığının doruk noktasını oluşturur. Kamu yayıncılığı yıllarında, TRT’deki haber ağırlıklı programlar, haber belgeselciliğinin de temelini oluşturmuştur.

TRT’nin ilk belgesel programcıları belgesel sinemanın farklı yaklaşımlarını bir arada sergilemişlerdir. Bu anlamda, “gecikmiş propagandacılar”, sayıları sınırlı olan “gerçekliğin peşindekiler” ve dönemin ana eğilimini sürdüren sınırlı sayıda “kültürel hümanizmacılar bir aradadır (Aytekin, 2016). Bu yıllarda özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki sosyo-ekonomik yapı ve kültürel durum; insan-toprak-mülkiyet ilişkileri, toprak ağalığı, ekonomik ve kültürel bağımsızlık temaları, televizyon yapımları için önem teşkil etmiştir (Sarmaşık, 2000: 35-36).

Dolayısıyla da bu dönemin Adem Yavuz, Erdoğan Alkan, Melih Aşık, Varlık Özmenek, Sema Okay Cılızoğlu, Tunca Yönder gibi yapımcıları televizyonun yönetimi ve siyasal iktidarla çatışmıştır. Televizyon yayınlarının başlamasından kısa süre sonra gerçekleştirilen 12 Mart 1971 askeri darbesi sonrasında da TRT’nin özerkliği kaldırılmış; siyasal iktidarın radyo ve televizyon üzerindeki baskıları artmış, TRT’de çalışan yapımcı-yönetmenlerin bir kısmı TRT’den ayrılmak zorunda kalmıştır (Cankaya, 1997a: 71-72).

Her ne kadar kısa süre içinde özerkliğini yitirmiş de olsa, TRT’nin ilk dönemi yine de kamusal yayıncılığın temel ilkelerinden ödün verilmemeye çalışıldığı yıllardır. Hükümetlerin baskısına ya da katı denetim mekanizmasına rağmen bilgiye, belgeye, güncele dayalı olan yayın içeriği kurum içinde belgesel unsurlar barındıran programların ve belgesel filmlerin üretilmesini kolaylaştırmıştır. Yapımcı-yönetmenlerin kamuya hassas yaklaşımı da bu konuda belirleyici olmuştur.

18 Süreç içinde belgesel sinemanın en önemli üretim kaynağı TRT olmuş, hatta bir olumsuz ifadeye dönüşmüşse de “TRT Belgeseli” kavramı gelişmiş ve belgesel film yönetmenleri de televizyon yayıncılığı dünyasında bir alan olarak ayrılmaya başlamışlardır. TRT Belgeseli kavramıyla çoğu zaman durağan, yüzeysel, didaktik, resmi söylemi tekrar eden, “sanat” yönü zayıf ürünler kastedilmiştir.(Aytekin, 2011:75-78) TRT’nin ilk dönem belgesel programcıları arasında Arsal Soley, Ayla Erdemli, Emel Uygur, Filiz Ozankaya, Mehmet Ege, Münip Şenyücel ve Orhan Tuncel öne çıkan isimler olmuşlardır. Özellikle Arsal Soley’in hazırladığı tarih belgeselleri geniş yankı uyandırmış, örneğin 1982’de 11 bölüm halinde hazırladığı Türkiye Üzerine Oynanan Oyunlar (1918-1922) 12 Eylül döneminin atmosferine denk düşmüştür (Cankaya, 1997a: 71-72).

Bir diğer TRT’li belgeselci Ayla Erdemli ise daha çok biyografik belgeseller çekmiş ve genellikle de sanat insanlarını ele almıştır.

Türk-İslam sentezine yakın duran yönetmen Emel Uygur’un belgesel yapımlarında ise Propaganda Dönemi’nin izi sürülebilir (Aytekin, 2016). Bu yapımlarda Ziya Gökalp, Ahmet Haşim, Tevfik Fikret gibi isimlere;

Çanakkale Savaşı, Sakarya Zaferi, Fatih Sultan Mehmet, Misak-ı Milli, Harf Devrimi gibi resmi söylemlerin kolay işlendiği konular ele alınmıştır (Sarmaşık, 2000: 36-37).

TRT’nin ilk dönem belgeselcilerinden Orhan Tuncel deniz ve deniz insanları belgeselleriyle; Haluk Cecan ise özellikle sualtı dünyası ile ilgili öncü belgeselleri çekmişlerdir.

ABD’deki öğrenimini tamamladıktan sonra ülkeye dönen ve 1970’li yılların ortalarından itibaren, yaptığı çalışmalarla kendinden söz ettiren Süha Arın, Türk belgeselciliğinin gerçek çizgisine oturması yolunda büyük çaba sarf etmiş ve ortaya önemli eserler koymuş bir yönetmenidir. Süha Arın, Tahtacı Fatma filmi ile birçok ödül almış; 1980 yılında Cemal Reşit Rey ve Aşık Ali İzzet Özkan adlı biyografik belgeselleri çekmiştir. Arın’ın 1980’lerde en çok hatırlanan diğer filmleri arasında, Safranbolu’da Zaman (1976), Kula’da Üç Gün (1983), Fırat Göl Olurken (1986), Dünya Durdukça (1988),

19 Mimar Sinan’ın Anıları (1989), Eski Evler Eski Ustalar dizisi içinde yer alan Sisler Kovulunca (1986) adlı belgeseller sayılabilir.

Safranbolu’da Zaman, 1977 Antalya Film Festivali’nde belgesel film dalında birinci olmaya hak kazanmıştır. Safranbolu evlerinin mimarisi ve yöre halkının yaşam biçimini ele alan belgeselin Adalı’ya göre en önemli kusuru, ‘yaşamdan uzak bir biçimde ele alınışıdır’(1986: 117). Bu filme çok önemli bir boyut kazandıracak olan insan öğesi, bilhassa kadınlar, belgesel çalışmasına katılmaktan çekindikleri için yeterince yer almamış, erkeklerse yanlızca evlerinin dışında görüntülenmeyi kabul etmişlerdir. Süha Arın, bu nedenle insansız evlerde bir canlılık yaratabilmek için, kedilerden yararlanmak ve onlarla yetinmek zorunda kalmıştı (Adalı, 1986: 127).

Çalışmanın bu kısmında Süha Arın’ın Safranbolu’da Zaman belgeseline bu kadar ayrıntılı yer verilmesinin sebebi, Süha Arın belgeselciliğinde önemli bir yeri olması ve Türkiye’de de eksiklerine rağmen ödüllü çalışmalardan biri olmasındandır.

Yukarıda sayılanlar arasında Süha Arın'ın Ziraat Bankası sponsorluğunda hazırladığı "Fırat Göl Olurken" belgeseli, "Güneydoğu'ya at terbiyesini Mitanniler getirdi."dediği için denetimden geçip yayınlanmamıştır TRT’nin ilk yönetmenlerinden olan Güner Sarıoğlu ise ilk olarak 1976’da Ladik 76 belgeseli ile film yapımına başlar. Sarıoğlu bu tarihte TRT’den ayrılır ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksekokulu’nda öğretim görevlisi olur. Öğrencileriyle birlikte Fakir Baykurt’un bir metninden yola çıkılarak çektiği Ladik 76, özgün konusu, başarılı görüntü kalitesi ve kurgusuyla Türk belgesel sinemasının önemli yapıtlarından biri olmuştur. Bir kasaba halkının yaşam savaşını konu alan belgesel, Polonya Krokov’da Altın Osiris, Antalya’da Gümüş Portakal ödüllerini kazanır. Finlandiya’da onur belgesiyle ödüllendirilir (Adalı, 1986:

120). Daha sonra Sarıoğlu göçebe yaşamı içinde Beritanlı aşiretini konu alan Beritanlı filmi (1980) ile dikkat çeker. İlk iki filmiyle yaşayan Anadolu’yu ele alan Güner Sarıoğlu, Kapadokya (1982) ile geçmişe yönelir ve antik kent belgeseli çeker (Adalı, 1986: 120). Çalışmalarına Keçe, Eşref Üren ve

20 Kırksekiz Saat Denizde (1984) adlı filmlerle devam etmiştir. (Cankaya, 1997a: 72-73).

1990’lı yıllara yaklaşırken özel televizyonların yayınlarının artması denetimin de tutumunu değiştirmesine neden olmuştur.

Kamu kurumlarının yanı sıra, Eczacıbaşı, Yapı Kredi Bankası ve Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu gibi özel kurumlar, belgesel sinemayı destekleyen kuruluşlardır. 1980’li ve 1990’lı yıllarda Metin Erksan, Ömer Kavur, Erden Kral gibi isimler de, dönemin belgesel filmlerine imza atan yönetmenler arasına girmişlerdir (Şenyücel,2016: 1-2)

1990’lı yıllarda özel kanalların yayın hayatına başlaması ve sayılarının hızla artmasıyla televizyon belgeselciliği TRT sınırlarını aşmış; bu alanda ses getiren önemli isimlerden biri de, kariyerine TRT’de, Mehmet Ali Birand’ın yanında başlamış olan Can Dündar olmuştur.

TRT’de haber programcılığının öncülüğünü yapan isim ise Süha Arın’dır; TRT’de dört haber belgeseli çekmiştir. Çekilen belgeseller, TRT’nin haber belgeselciliği tarihinde de çok önemli bir yer tutmaktadır. Bu haber belgeselleri oldukça eleştireldir; halkın ilgisini, hükümetin ise tepkisini çekmiş ve Suha Arın TRT’den uzaklaşmıştır. TRT iktidar televizyonuna dönüştükçe, artık egemen ideoloji çerçevesinde yapılan haber programlarına yer verilmeye başlanmıştır. Örneğin, Ertürk Yöndem ve Güntaç Aktan’ın Güneydoğu ile ilgili yaptığı programlar, yayınlandıkları dönemde, özellikle devletin Kürt politikasını yansıtır niteliktedir. Bu programlarda, PKK dışında başka bir konuya değinmeyen bir habercilik anlayışı vardır. Bu habercilik anlayışı, özel televizyon yayınlarının başlaması ve sonra da çoğalmasıyla yerini onlara bırakmıştır.

Özel televizyonlarda da kaynak, gazeteciler olduğu için, özel televizyonlar da varlıklarını haber belgeselciliği üzerine kurmuştur. Böyle olunca, TRT de rekabet etmek durumunda kalmış, TRT’deki haber programları da çeşitlenmeye başlamıştır. Konjonktürel olarak, dünya üzerinde o yıllarda Körfez Savaşı, Irak’ın işgali gibi yaşanan önemli olayları, haberi değerli kılmıştır. Bu gibi önemli olayların belgeselleştirilmesi de televizyonlar için önemli malzeme olmuştur. Sadece iktidar politikaları değil,

21 haber niteliği taşıyan dünyadaki önemli olayların da ele alındığı belgeseller ortaya çıkmıştır.