• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de Çevre Yönetim Sistemi Uygulamaları

GELENEKSEL YÖNET İ M ÇEVREYE DUYARLI YÖNET İ M

1.7.2. Türkiye’de Çevre Yönetim Sistemi Uygulamaları

Türkiye’de çevreye olan ilginin 1970’li yıllardan itibaren artmaya başladığı görülmektedir. Türkiye’de çevre sorunlarının ciddi boyutlara ulaşması, çevre politikalarının oluşturulmasını sağlarken, bu politikaların tek başına çevre sorunlarını önlemeye ve ortadan kaldırmaya yetmeyeceği görülmüş ve çevre konusunda anayasal, hukuksal, kurumsal düzenlemeler geliştirilmiştir. Bu konuda en önemli araç, normlar hiyerarşisinin en tepe noktası olan 1982 Anayasası’dır.

Çevreye ilişkin düzenlemelerin tüzel kaynağı, 1980’lerden önce, 1961 Anayasası’nın 49. maddesindeki “sağlık hakkı” altında düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, “Devlet, herkesin, beden ve ruh sağlığı içinde yaşamasını sağlamakla ödevlidir”.82 Bu anlayışın, 1982 Anayasası ile değiştiği söylenebilir. 1982

79 Kim Christiansen and Dorte Kardel, “Environmental Certificates–Danish Lessons”, Journal Cleaner

Production, Vol:13, No: 8,10 February 2004, p. 866.

80 Khalid Ali Babakri, Robert A. Bennett and Matthew Franchetti, “Critical Factors for Implementing ISO 14001 Standard in United States Industrial Companies”, Journal Cleaner Production, Vol: 11, No: 7, November 2003, p.749.

81 Morrow and Rondinelli, p.161.

82 Sevim Budak, Avrupa Birliği ve Türk Çevre Politikası – Avrupa Topluluğu’nun Çevre Politikası

27

Anayasası’nda, çevre hakkı ve çevrenin korunması ile doğrudan ilgili hükümler, sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması başlığı altında 56. maddede;

“Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.

Çevreyi geliştirmek ve çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir.

Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.

Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal

kurumlarından yararlanarak onları denetleyerek yerine getirir.

Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.”

şeklinde hüküm altına alınmıştır.

1982 Anayasası’nın bu hükmünün, çevre hakkını ilk kez Türk hukukunda, hukuk kuralları basamağının en üstünde yer alan bir metinle tanımış olduğu ve sadece devlete yol gösterici bir nitelikle sınırlı olmayıp, aynı zamanda vatandaşlara ödev yanında hak tanıdığından, normatif değere sahip, bağlayıcı bir hüküm olduğu ifade edilmektedir.83

Çevre konusuna ilk olarak Anayasa’da yer verildikten sonra, sırasıyla 2872 sayılı Çevre Kanunu ve çevrenin korunmasına ve geliştirilmesine doğrudan ya da dolaylı etkisi olan diğer kanunlar ile ikincil mevzuatlar (Tüzükler, Yönetmelikler, Tebliğler, Esaslar) izlemiştir.84

1982 Anayasası’nda çevre hakkına ilişkin doğrudan bir hüküm bulunması, o dönemde Ankara’da insan sağlığını tehdit edici düzeyde yoğun bir hava kirliliğinin yaşanması ve Ankara’da faaliyet gösteren Türkiye Çevre Vakfı’nın 1981 yılında başlattığı Çevre Koruma Kanunu oluşturma girişimleri ile 09.08.1983 yılında 2872 sayılı Çevre Kanunu kabul edilerek, Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.85 2872 sayılı

Çevre Kanunu, ana çerçevesi değiştirilmeden 1986, 1987, 1988, 2001 ve son olarak 2006 yıllarında değişikliklere uğramıştır. 2006 yılında yapılan değişiklikler çerçevesinde 1.maddede kanunun amacı, “Bütün canlıların ortak varlığı olan

83 Budak, s. 365.

84 Thisvi Ekmeztoglov, Althanassios Balodimos ve Sevim Budak, Avrupa Birliği’nin Çevre Politikası

ve Türkiye’nin Uyumu, İktisadi Kalkınma Vakfı Yayınları, İstanbul, 2001, s. 120. 85 Ekmeztoglov ve diğerleri, s. 133.

28

çevrenin, sürdürülebilir çevre ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri doğrultusunda korunmasını sağlamak” olarak belirlenirken, 2. maddede;

“Çevre: Canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamı”

“Çevre korunması: Çevresel değerlerin ve ekolojik dengenin tahribini,

bozulmasını ve yok olmasını önlemeye, mevcut bozulmaları gidermeye, çevreyi iyileştirmeye ve geliştirmeye, çevre kirliliğini önlemeye yönelik çalışmaların bütününü,”

“Çevre kirliliği: Çevrede meydana gelen ve canlıların sağlığını, çevresel değerleri ve ekolojik dengeyi bozabilecek her türlü olumsuz etkiyi,”

“Sürdürülebilir çevre: Gelecek kuşakların ihtiyaç duyacağı kaynakların varlığını ve kalitesini tehlikeye atmadan, hem bugünün hem de gelecek kuşakların çevresini oluşturan tüm çevresel değerlerin her alanda (sosyal, ekonomik, fizikî vb.) ıslahı, korunması ve geliştirilmesi sürecini,”

“Sürdürülebilir kalkınma: Bugünkü ve gelecek kuşakların, sağlıklı bir çevrede yaşamasını güvence altına alan çevresel, ekonomik ve sosyal hedefler arasında

denge kurulması esasına dayalı kalkınma ve gelişmeyi,”

ifade ettiği şeklinde hüküm altına alınmıştır.

Çevre Kanunu’nun, çevrenin korunmasına, iyileştirilmesine ve kirliliğinin önlenmesine ilişkin genel ilkeleri şunlardır:

(a) Başta idare, meslek odaları, birlikler ve sivil toplum kuruluşları olmak üzere herkes, çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi ile görevli olup bu konuda alınacak tedbirlere ve belirlenen esaslara uymakla yükümlüdürler.

(b) Çevrenin korunması, çevrenin bozulmasının önlenmesi ve kirliliğin giderilmesi alanlarındaki her türlü faaliyette; Bakanlık ve yerel yönetimler, gerekli hallerde meslek odaları, birlikler ve sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yaparlar.

(c) Arazi ve kaynak kullanım kararlarını veren ve proje değerlendirmesi yapan yetkili kuruluşlar, karar alma süreçlerinde sürdürülebilir kalkınma ilkesini gözetirler.

(d) Yapılacak ekonomik faaliyetlerin faydası ile doğal kaynaklar üzerindeki etkisi

sürdürülebilir kalkınma ilkesi çerçevesinde uzun dönemli olarak

29 (e) Her türlü faaliyet sırasında doğal kaynakların ve enerjinin verimli bir şekilde kullanılması amacıyla atık oluşumunu kaynağında azaltan ve atıkların geri kazanılmasını sağlayan çevre ile uyumlu teknolojilerin kullanılması esastır.

(f) Kirlenme ve bozulmanın önlenmesi, sınırlandırılması, giderilmesi ve çevrenin

iyileştirilmesi için yapılan harcamalar kirleten veya bozulmaya neden olan tarafından karşılanır. Kirletenin kirlenmeyi veya bozulmayı durdurmak, gidermek veya azaltmak için gerekli önlemleri almaması veya bu önlemlerin

yetkili makamlarca doğrudan alınması nedeniyle kamu kurum ve

kuruluşlarınca yapılan gerekli harcamalar 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre kirletenden tahsil edilir.86

Çevre Kanunu’nun Üçüncü Bölümü’nde; “Çevre Korunmasına İlişkin Önlemler ve Yasaklar” başlığı altında, her türlü atık ve artığı, çevreye zarar verecek

şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermenin, depolamanın, taşımanın, uzaklaştırmanın ve benzeri faaliyetlerde bulunmanın yasak olduğu; kirlenme olasılığının bulunduğu durumlarda ilgililerin kirlenmeyi önlemekle; kirlenme durumunda kirleten, kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini gidermek veya azaltmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlü olduğu belirtilmektedir.

Çevre Kanunu’nun uygulanmasını sağlamak üzere bugüne kadar çok sayıda ikincil mevzuat (yönetmelik, tüzük vb.) yürürlüğe konulmuş ve uygulanmaya çalışılmıştır. Türkiye’de 1993 yılında çevre konusunda uygulamaya geçilen en önemli yönetmelik Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED)’ dir.87

ÇED; “Gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi ya da çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin belirlenerek değerlendirilmesinde ve projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek çalışmaları” şeklinde ifade edilmektedir.88 ÇED’ in amacı, ekonomik ve sosyal gelişmeleri engellemeksizin

çevre değerlerini, ekonomik politikalar karşısında korumaktır.89

Çevresel etkilerin hesaplanamayan ve çoğu kez fiyatlandırılamayan toplumsal maliyetler içermesi, fayda / maliyet analizlerinden hareketle, Çevresel Etki

86 09.08.1983 kabul tarihli 2872 sayılı Çevre Kanunu, 18132 sayılı ve 11.08.1983 tarihli Resmi Gazete. 87 TİSK, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, Çevre ve Sanayi Semineri, Adana, 2003, ss. 27– 45.

88 Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği, 27980 sayılı ve 30.06.2011 tarihli Resmi Gazete. 89 Kırlıoğlu ve Can, s. 20.

30

Değerlendirme Teknikleri (ÇEDT)’ in geliştirilmesi ile sonuçlanmıştır.90 ÇEDT;

çevreyi doğrudan veya dolaylı olarak olumlu ya da olumsuz yönde etkileyen bir faaliyetin; bu etkilerinin, bu faaliyetle ilgili yatırıma başlamadan önce henüz karar verilme aşamasında iken irdelenmesi ve bu faaliyetin yapabileceği olumsuz etkinin en aza indirilmesi için alternatif çözümlerin belirlenmesinde kullanılan bir yöntem91

olarak tanımlanmaktadır. Çevre tesirlerinin değerlendirmesi olarak da ifade edilebilen bu yöntemde çevresel sorunların önlenebilmesi için yatırım kararları verilmeden önce, yatırımın çevrede yaratabileceği olası etkileri belirten bir rapor hazırlanmalıdır. Bu rapora kısaca “Çevre Tesiri Raporu” veya “Çevresel Etki

Değerlendirmesi Raporu” denilmektedir. Söz konusu rapor; ÇEDT ve projenin

çevreye vereceği atıkların özellikleri ve emisyon miktarının tanımlanması, projenin yapılacağı çevrenin tanımlanması, projenin neden olacağı her etkinin çevre üzerindeki etkilerinin tanımlanması, proje alternatiflerinin karşılaştırılması ve tüm çevresel etkilerin bütünsellik içinde incelenerek önerilerin oluşturulması, aşamalarını içermektedir.92

Çevre Kanunu’nun 10. maddesinde, ÇED ile ilgili olarak, gerçekleştirmeyi planladıkları faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmelerin, Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu veya proje tanıtım dosyası hazırlamakla yükümlü oldukları, “ÇED olumlu kararı” veya “ÇED gerekli değildir kararı” alınmadıkça bu projelerle ilgili onay, izin, teşvik, yapı ve kullanım ruhsatı verilemeyeceği; proje için yatırıma başlanamayacağı ve ihale edilemeyeceği, ÇED’ e tabi projeler ve Stratejik Çevresel Değerlendirmeye tâbi plan ve programlar ve konuya ilişkin usul ve esasların Bakanlıkça çıkarılacağı ve yönetmeliklerle belirleneceği, petrol, jeotermal kaynaklar ve maden arama faaliyetleri, ÇED kapsamı dışında olduğu belirtilmektedir

Çevre kirliliği ve çevrenin korunmasına yönelik gerçekleştirilen bu tür düzenlemelerin sağladığı ve sağlayacağı avantajlar, yeşil yönetim anlayışının işletmelerde yayılmasında önemli bir rol oynamıştır.

Çalışmanın ilk bölümünde çevre hakkında genel bilgiler verildikten sonra ikinci bölümünde çevre muhasebesi ayrıntılı bir şekilde ele alınıp incelenebilir.

90 Uysal ve Ofluoğlu, ss. 143- 152.

91 MPM, Çevresel Etki Değerlendirme, Milli Prodüktivite Merkezi Yayını, Ankara, 1992, s. 10. 92 Uysal ve Ofluoğlu, s. 148.

31

İKİNCİ BÖLÜM