• Sonuç bulunamadı

Türkiye‟nin Ġklim DeğiĢikliği Çerçeve SözleĢmesine Taraf Olma Süreci

3. TÜRKĠYE‟NĠN ĠKLĠM DEĞĠġĠKLĠĞĠ POLĠTĠKALARI

3.1. Türkiye‟nin Ġklim DeğiĢikliği Çerçeve SözleĢmesine Taraf Olma Süreci

Çevre ve ġehircilik Bakanlığının resmi internet sitesinde, BirleĢmiĢ Milletler Ġklim DeğiĢikliği Çerçeve SözleĢmesi özet olarak Ģu Ģekilde ifade edilir:

1992 yılında kabul edilen BirleĢmiĢ Milletler Ġklim DeğiĢikliği Çerçeve SözleĢmesi, iklim değiĢikliği sorununa karĢı mücadelede küresel birlikteliğin temelini oluĢturmak amacıyla kabul edilmiĢtir. 21 Mart 1994 tarihinde de yürürlüğe girmiĢtir. Bu sözleĢmenin hedefi küresel ısınmaya neden olan atmosferdeki sera gazlarının oranının düĢürülmesi ya da artıĢının engellenmesidir. Bu amaca ulaĢabilmek, ekosistemin iklim değiĢikliğine adapte olabilmesi, kalkınmayı ve gıda üretimini engellemeyecek Ģekilde gerçekleĢtirilmelidir. SözleĢmenin ilkeleri:

-Eşitlik İlkesi

-Ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ilkesi -İhtiyatlılık İlkesi

-Sürdürülebilir kalkınmayı destekleme hakkı ve yükümlülüğü

SözleĢmede tüm tarafların sorumluluğu olduğu gibi geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkeler için ayrı yükümlülükler bulunmaktadır. Buna göre Ek-1 listesinde geliĢmiĢ ülkeler bulunmaktadır. Bunlar için yükümlülükler daha belirgindir. Bu ülkeler sera gazı salımlarını sınırlandırmalı ve sorunu önleyici politika ve önlemler geliĢtirmelidirler. Ek-2 de yer alan geliĢmiĢ ülkelerde, geliĢmekte olan ülkelere,

Çerçeve SözleĢmeden kaynaklanan sorunluluklarını yerine getirebilmeleri için yardım edeceklerdir.

Türkiye‟nin, Ġklim DeğiĢikliği Çerçeve SözleĢmesi hakkındaki tavrı, 1992- 1997 yani Rio‟dan Kyoto sürecine kadar ve 1997-2000 dönemleri için farklılık arz etmektedir. 1992-1997 yılları arasında Türkiye, sözleĢmenin ek kısmından çıkmak istiyordu ve bu Ģartlar altında sözleĢmeye taraf olacaktı. Kyoto ile baĢlayan 1997- 2000 yıllarındaki süreçte ise, yine sözleĢmenin eklerinden çıkmak istemekle birlikte bu defa, sözleĢemeye dair problemini ve sözleĢmeye dâhil olma arayıĢlarını da içeren daha yumuĢak bir yaklaĢım sergilemiĢtir. Bu iki süreçte de Türkiye, „ortak fakat farklılaĢtırılmıĢ sorumluluk‟ ilkesi altında kendi özel durumu ve güçlükleri dikkate alınarak uygun koĢullar oluĢturulmadan ve eklerden çıkarılmadan, sözleĢmeye taraf olmak istememekteydi (TürkeĢ, 2001: 14).

Türkiye, Lahey Konferansında, görüĢmeler sürecine kısmen farklılaĢtırılmıĢ bir tutumla çıkmıĢtır. Bu yeni yaklaĢım, Ek-2 listesinden çıkmak Pazar ekonomisine geçiĢ sürecindeki ülkelere verilen imkânların Türkiye‟ye de sağlanması halinde Ek-1 listesinde yer alarak sözleĢmeye taraf olmak ve Türkiye‟den talep edilen sera gazı salım yükümlülüğünün, enerjinin bir doyum kapasitesine ulaĢması durumuna kadar ertelenmesini içeriyordu. Türkiye, daha öncede bu Ģekilde kolaylık sağlanması ya da geçiĢ sürecinde ayrıcalıklar tanınması gibi isteklerini pek çok kez dile getirmiĢtir. Ancak talepler, sadece anlayıĢla karĢılanmıĢtır. Çünkü yeterli, somut bir gerekçe olarak değerlendirilmemiĢtir (TürkeĢ, 2001: 14).

Çevre ve ġehircilik Bakanlığının resmi internet sayfasında Türkiye‟nin BMĠDÇS süreci Ģu Ģekilde aktarılmaktadır: Türkiye BirleĢmiĢ Milletler Ġklim DeğiĢikliği Çerçeve SözleĢmesine 24 Mayıs 2004 tarihinde 189. Taraf olarak dâhil olmuĢtur. Aynı zamanda bir OECD üyesi olan ülkemiz, Ek-1, Ek-2 listelerinde yer almaktadır. Fas‟ın baĢkenti MarakeĢ‟te gerçekleĢtirilen 7 nci Taraflar Konferansında alınan 26/CP.7 sayılı karar ile ülkemizin, tarihsel sorumluluğu, ekonomik kapasitesi, teknolojik durumu, insani kalkınma göstergesi, hassas jeopolitik konumu gibi nedenler göz önüne alındığında Ek-1 listesindeki diğer ülkelerden ayrı olan özel koĢulları bulunduğu görülür. Bu nedenle, Ek-1‟ de yer alan diğer ülkelerden farklı olarak Ek-2 listesinden çıkarılmıĢ ancak, Ek- 1 listesinde kalmıĢtır. Türkiye, 5386 Sayılı BirleĢmiĢ Milletler Ġklim DeğiĢikliği Çerçeve SözleĢmesine Yönelik Kyoto

Protokolüne Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanunun 5 ġubat 2009 tarihinde Meclisimizde kabul edilmesi ile ve 13 Mayıs 2009 tarih ve 2009/14979 sayılı Bakanlar Kurulu Kararından sonra, katılımın BM‟ye sunulması ile de Kyoto Protokolüne taraf olmuĢtur. Ülkemiz Kyoto Protokolü kabul edildiğinde, BirleĢmiĢ Milletler Ġklim DeğiĢikliği Çerçeve SözleĢmesine dâhil olmadığından, Ek-1 listesine dâhil ülkelerin sera gazı salım konusunda sınırlama ve indirme sorumluluklarının belirlendiği Protokol Ek-B listesinde de bulunmamaktadır. Bu sebeple, ilk taahhüt dönemi olan 2008-2012 ve ikinci taahhüt döneminde 2012-2020 süreçleri için sera gazı sınırlama ve indirim sorumluluğu bulunmamaktadır.

3.2. Türkiye’nin Ġklim DeğiĢikliği Konusundaki Diğer ÇalıĢmaları

Türkiye‟nin küresel iklim değiĢikliği mücadelesi sürecinde temel hedefi, küresel anlamda yürütülen çalıĢmalara, sürdürülebilir kalkınmaya paralel olarak ortak fakat farklılaĢtırılmıĢ sorumluluklar ve ülkemizin özel Ģartları kapsamında dâhil olmaktır. Bu anlamda ülkemiz, düĢük karbon yoğunluğu ile vatandaĢlarına kaliteli bir yaĢam sunabilmek adına, yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaĢtırılmasını, enerjide verimliliği ve iklim değiĢikliği çalıĢmalarını kendi ulusal kalkınma mücadelesi ile bütünleĢtirmeyi amaçlamaktadır.

Bu bağlamda, Türkiye küresel iklim değiĢikliği sorununun çözümü için ulusal anlamda çalıĢmalar kapsamında, Ulusal Ġklim DeğiĢikliği Strateji Belgesini, bu belgenin uygulanmasına yönelik olarak, Ulusal Ġklim DeğiĢikliği Eylem Planı (ĠDEP)‟nı oluĢturmuĢtur. Ulusal Ġklim DeğiĢikliği Stratejisi konusu, çalıĢmamızda ayrı bir baĢlık olarak incelenecektir.

Çevre ve ġehircilik Bakanlığı Çevre Yönetim Genel Müdürlüğü Ġklim DeğiĢikliği Daire BaĢkanlığı Ġklim DeğiĢikliği Ulusal Eylem Planı kapsamında Ġklim DeğiĢikliği Eylem Planına rehberlik eden belge ve süreçler Ģu Ģekildedir:

- İklim Değişikliği Strateji Belgesi

-Dokuzuncu Kalkınma Planı‟nın ekonomik ve sosyal gelişme eksenleri: -Rekabet Gücünün Artırılması

-İstihdamın Artırılması

-Beşeri Gelişme ve Sosyal Dayanışmanın Güçlendirilmesi -Bölgesel Gelişmenin Sağlanması

-İklim değişikliği ile ilgili uluslararası belgeler -BMİDÇS

-Kyoto Protokolü -Bali Eylem Planı -Cancun Anlaşmaları

-Birleşmiş Milletler Binyıl Kalkınma Hedefleri -AB‟nin ilgili sektörel politikaları ve müktesebatı.

ĠDEP dâhilinde, Sera Gazı Emisyon Kontrolü bölümü, Kyoto Protokolünün Ek-A grubunda yer alan sektörler ile BMĠDÇS‟nin, Ġklim DeğiĢikliği Ulusal Bildirimi ve Sera Gazı Envanteri raporlamada yer alan sektörler temel alınarak, enerji, binalar, ulaĢtırma, sanayi, atık, tarım, arazi kullanımı ve ormancılık adı altında hazırlanmıĢtır. Ortak eylemler ise, “Sektörler Arası Ortak Konular” olarak değerlendirilmiĢtir. Ġklim DeğiĢikliğine Uyum Bölümünde ise, su kaynakları, tarım, gıda güvencesi, ekosistem hizmetleri, biyolojik çeĢitlilik ve ormancılık, doğal afet risk yönetimi ve insan sağlığı üzerinde çalıĢılmıĢtır.

Küresel iklim değiĢikliği konusu, birçok disiplini ilgilendirmektedir. Dolayısı ile konu üzerinde yapılan çalıĢmalar, bu kapsamda yer alan kamu kurum ve kuruluĢlarının da çalıĢma dâhilindedir. Bu bağlamda, içerisinde, sivil toplum kuruluĢlarının temsilcileri, özel sektör temsilcilerinin de bulunduğu ve koordinatörlüğü Çevre ve ġehircilik Bakanlığı tarafından yapılan “Ġklim DeğiĢikliği ve Hava Yönetimi Koordinasyon Kurulu oluĢturulmuĢtur. BMĠDÇS Avrupa Ekonomik Komisyonu (UNECE) Uzun Menzilli Sınır AĢan Hava Kirliliği SözleĢmesi ve bu sözleĢme dâhilinde yer alan protokoller ile iç mevzuat nedeniyle sorumlu olunan yükümlülükler çerçevesinde, iklim değiĢikliği ile mücadele, hava kirliliğinin engellenmesi, bu konuda gerekli önlemlerin alınması, Türkiye‟nin kendi koĢulları doğrultusunda iç ve dıĢ politikaların oluĢturulması, koordinesi kurulca yerine getirilmektedir, Ġklim DeğiĢikliği Ulusal Belgesi ise, 2010 ve 2020 yılları arasında iklim değiĢikliği konusunda yapılacak olanlara esas teĢkil etmek üzere oluĢturulmuĢ bir belgedir. Bu belgedeki amaçlar doğrultusunda, sera gazlarının emisyonlarının kontrolü ve uyum süreci hakkındaki çalıĢmalara dair Ġklim DeğiĢikliği Ulusal Eylem Planı hazırlanmıĢtır. Ayrıca, ülkemizde, Kyoto Protokolünün esneklik mekanizmalarından yararlanılmamasına karĢın, bu

mekanizmalara bağlı olmayan, Gönüllü Karbon Piyasası hakkındaki projeler üzerinde de çalıĢılmaktadır (Çevre ve ġehircilik Bakanlığı:2016).

Türkiye, BirleĢmiĢ Milletler Ġklim DeğiĢikliği Çerçeve SözleĢmesine, 24 Mayıs 2004 tarihinde taraf olmuĢtur. Bu sözleĢme kapsamında, Ek-1 ülkesi olması nedeni ile her 4 yılda bir olmak üzere BirleĢmiĢ Milletler Ġklim DeğiĢikliği Çerçeve SözleĢmesi Sekretaryasına Ġklim DeğiĢikliği Ulusal Bildirimlerini sunmak ile yükümlüdür.

Bu bağlamda, 1. Ulusal Bildirim 2007 senesinde sunulmuĢtur. Ġkinci, üçüncü, dördüncü ve beĢinci bildirimler ise 2013 yılında Ġklim DeğiĢikliği 5. Ulusal Bildirimi dâhilinde BMĠDÇS sekretaryasına sunulmuĢtur.

Çevre ve ġehircilik Bakanlığı ile TÜBĠTAK‟ın ortak olarak ürettikleri proje, özel sektör temsilcileri, kamu kurumları ve kuruluĢları, sivil toplum kuruluĢları ve üniversiteler ile birlikte iĢbirliği yapılarak gerçekleĢtirilmiĢtir. 6. Ulusal Bildirim Raporu 8 ana bölümden oluĢmaktadır:

-Ulusal şartlar,

-Sera gazı emisyon ve yutak envanteri, -Politika ve önlemler,

-Sera gazı projeksiyonları,

-İklim değişikliği etkileri, etkilene bilirlik ve uyum, -Finansman kaynakları ve teknoloji transferi, -Araştırma ve sistematik gözlem ve eğitim,

-Eğitim, öğretim ve kamuoyunun bilinçlendirilmesi olmak üzere sekiz ana bölümden oluĢmaktadır.

6. Ulusal Bildirimde, beĢinci bildirimden sonra yapılan çalıĢmalar ve diğer bildirimlerde yer bulmayan konulara değinilmiĢtir. Bu bağlamda, ülkemizin küresel iklim değiĢikliği ile mücadelesi kapsamında yenilenebilir enerjiyi geliĢtirmek, yaygınlaĢtırmak, karbon salınımının azaltılmasına yönelik olarak toplu taĢıma yatırımlarını arttırmak, geliĢtirmek, enerji verimliliğini arttırmak, ön plana çıkarmak konularında çalıĢmalar yapılmaktadır (Çevre ve ġehircilik Bakanlığı, 2016).

BirleĢmiĢ Milletler Kalkınma Programı Resmi Sayfasında bilgilere göre;

Türkiye, 7. Ulusal Bildirimini 26 Aralık 2018 tarihinde sunmuĢtur. Açıklandığı üzere ülkemiz Ek-1 listesinde yer almaktadır. Bu bağlamda 7. Ulusal Bildirim,

ülkemizin BMĠDÇS‟de belirlenen kurallar ve hedefler doğrultusunda, iklim değiĢikliği mücadelesi kapsamındaki çalıĢmalarını, hem de 6. Ulusal Bildirime dair inceleme raporunda değinilen noktaları ele almaktadır. 7, Ulusal Bildirim Polonya‟nın Katowice kentinde Aralık 2018‟de düzenlenen 24. Taraflar Toplantısında (COP24)‟ de tanıtılmıĢtır. 7. Ulusal Bildirim çalıĢmaları, bakanlıklar ile diğer ilgili kamu kurum ve kuruluĢları, üniversiteler, sivil toplum kuruluĢları, yerel yönetimler, iĢ dünyası ve diğer uzmanların ortak çalıĢmaları sonucunda hazırlanmıĢtır.

3.3.Ġklim DeğiĢikliğinin Türkiye Üzerindeki Etkileri

Türkiye küresel iklim değiĢikliği gerçeğini kabul etmekle birlikte bu konu üzerinde ulusal alandaki çalıĢmalar geç baĢlamıĢtır. Küresel iklim değiĢikliğinin tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de olumsuz etkileri hissedilmektedir.

Türkiye‟nin iklim yapısı karmaĢıktır. Parçalara bölünmüĢ bir topoğrafya yapısı bulunması, etrafının denizlerle çevrili olması gibi nedenler, ülkemizin bölgelerinin, küresel iklim değiĢikliğinden farklı düzeyde ve farklı biçimde etkileneceğinin göstergesidir. Mesela sıcaklık artıĢı, kurak ve yarı kurak bölgeleri, nemli bölgeleri daha çok etkileyecektir. Küresel iklim değiĢikliğinin ülkemizde ki doğal ekolojik sistemlerin yapısını, üretkenliğini, coğrafi dağılıĢını, bileĢimini bozacağı muhakkaktır. Bazı ekosistemler iklim değiĢikliğine yavaĢ adapte olurlarken bazıları bu süreci daha hızlı geçirebilirler. Biyolojik çeĢitlilik azalırken, bazı istenmeyen türlerde de çoğalma olacaktır. Bu olumsuzlukların yok edilebilmesi için kuzey- güney, doğu- batı yönü oluĢturulacak parklara ve rezerv bölgelere ihtiyaç vardır. Orman yangınlarının küresel iklim değiĢikliği sürecinde arttığı gözlemlenmektedir. Bu alanların yanında, diğer yeĢil bölgelerin, çayırların, meraların, milli parkların korunması gerekmektedir. Tarım alanları, su kaynakları birbirine entegre tüm bu sistemler tahribata uğrayarak büyük problemler yaĢanacaktır (Öztürk, 2002: 47-65).

Ġklim DeğiĢikliği Özel Ġhtisas Raporunda diğer etkiler Ģu Ģekilde özetlenmektedir (Uysal, Oğuz, 2009: 149):

-Ġklim kuĢaklarının ekvatordan kutuplara doğru kayması Türkiye‟nin iklim kuĢaklarını da etkileyecektir. YaĢanılan bu süreçte çeĢitli fauna ve floralar yok olabilir.

-Sıcaklık değerlerinin ve süresinin artması, özellikle insan baĢta olmak üzere canlı sağlık ve yaĢamını tehdit edecektir.

-Havalandırma ve soğutma amaçlı enerji sarfiyatı artacaktır. -Hastalıkları, sağlık problemlerini arttıracaktır.

-GüneĢlenme süresi ile Ģiddeti, rüzgâr esme sayısında farklılıklar yaĢanabilir. -Deniz akıntılarında yaĢanacak sorunlar, deniz ekosistemini, balıkçılığı da etkileyebilir.

-Kar yağıĢ rejiminde azalmalar, kar örtüsünün kalma süresinde azalmalar örülebilir. Ani kar erimeleri, taĢkınlara neden olup, tarım ve ulaĢımı etkileyebilir.

Yapılan araĢtırmalar sonucunda elde edilen bulgular, sıcaklıkların artacağını gösteriyor. Sıcaklık değerlerinin artması tüm dünyada olduğu gibi Türkiye‟de de birçok sektörü olumsuz etkileyecektir. Ekonomi, tarım, endüstri, turizm sektörleri, düĢüĢ trendine gireceklerdir. Maddi boyut elbette büyük olacak; ancak esas endiĢe verecek olan, ekosistemin değiĢmesi, toprağın yapısının bozulması, canlı türlerinin yok olmasıdır. Ülkemiz verimli tarım topraklarına sahip iken, ne yazık ki bugün kuraklaĢmaya baĢlayan bölgeler mevcuttur. YağıĢ rejimlerinin değiĢmesi, yağıĢın azalması su sorununu tetiklemektedir.

Küresel iklim değiĢikliği ile birlikte oluĢan ısınmanın devam etmesi halinde, ülkemizin batı bölgelerinde sıcaklık değerlerinin 5-6 derece, orta ve doğu bölgelerimizde ise, 3-4 derece civarında yükselmesi bekleniyor. YağıĢların güneyde % 30 dolaylarında azalacağı, Karadeniz‟de ise, % 10-20 dolaylarında artacağı değerlendirilmektedir. Bölgelerimize göre farklı olmakla beraber, Türkiye‟de genel olarak kıĢ aylarında sıcaklığın 4 Derece, yaz mevsiminde ise 6 Derece lik bir fark oluĢturacağı, ortalama sıcaklıkta ise, 2,5 ve 4 Derece arasında olacağı belirtilmektedir. YağıĢlar ülkemiz genelinde azalacaktır. Yalnızca Kuzey Anadolu‟nun doğu bölgelerinde artıĢ gözlemlenecektir.

3.4. Türkiye’nin Sera Gazı Kaynakları ve Enerji Politikası

Türkiye‟nin küresel iklim değiĢikliği konusunda belirlediği vizyonu; kalkınma, geliĢme politikalarını stratejilerini, iklim değiĢikliği politikaları ile uyumlu hale getirmek, verimli enerjiyi oluĢturmuĢ, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını çoğaltmıĢ, çevreye duyarlı, iklim değiĢikliği ile mücadele konusunda aktif,

vatandaĢlarına yüksek refah seviyeli, karbon yoğunluğu düĢük bir yaĢam standardı sunabilen ülke olmaktır.

Türkiye, geliĢmekte olan bir ülkedir. 1990 yılında sera gazı emisyon miktarı 170 milyon ton CO2 eĢdeğeri idi. Buna karĢın 2011 yılında bu oran 422 Milyona ulaĢmıĢtır. Fakat Türkiye, OECD ülkeleri ile BirleĢmiĢ Milletler Çerçeve SözleĢmesi Ek-1 ülkeleri arasında kiĢi baĢına düĢen sera gazı emisyonu, yine kiĢi baĢı birincil enerji tüketimi oranı olarak düĢük bir orana sahiptir. Ülkemiz, 24 Mayıs 2004 senesinde BMĠDÇS‟ne, 26 Ağustos 2009 tarihinde ise, Kyoto Protokolüne taraf olmuĢtur. Kyoto Protokolüne göre, sera gazı emisyon yükümlülüğümüz (azaltım ve sınırlama) bulunmamaktadır. Ancak, 2011 ile 2023 yılları arasındaki süreci kapsayacak olan bir Ġklim DeğiĢikliği Eylem Planı (ĠDEP) adı altında, enerji, sanayi, ormancılık, tarım, binalar, ulaĢtırma, atık ve iklim değiĢikliğine uyum konularında stratejiler ve hedefler geniĢ bir yelpazede belirlenmiĢtir (Seçgel, 2013).

Türkiye‟nin sera gazı emisyon oranları 1990 senesindeki orana göre % 115‟lik bir yükselme ile birlikte 2010 senesinde 401,9 milyon tona kadar yükselmiĢ bu nedenle ülkemiz sera gazı artıĢ hızında dünyada ilk sıralarda yer almıĢtır. Yine söz konusu tarih aralığında da kiĢi baĢı emisyon 3,39 tondan 5,52 tona kadar artmıĢtır. 2010 senesi baz alındığında ülkemizde sera gazı emisyonlarının % 71 gibi büyük bir çoğunluğu enerji alanından oluĢmaktadır. Ülkemiz 1990 lı yıllardan beri küresel iklim değiĢikliği hususunda, etkin ve verimli politikalar oluĢturamamıĢtır. 2004 yılında BirleĢmiĢ Milletler Ġklim DeğiĢikliği Çerçeve SözleĢmesine taraf olan ülkemiz, 2009 yılında Kyoto Protokolüne imza atmakla birlikte, sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik bir amaç belirlememiĢtir. Kyoto Protokolünün 2013 yılı Ocak ayında baĢlayan ikinci taahhüt döneminde de bir yükümlülük almamıĢtır. Enerji talebimizin 2023 senesinde 2011 yılına göre iki katına artması öngörülürken, bu enerji talebinin giderilebilmesi için fosil yakıtların kullanılması, nükleer enerji ve hidroelektrik santrallerinin kurulması amaçlanmıĢtır. Enerji Bakanlığı verilerine göre de, 2020 senesinde yine 2010 senesine göre kömür kullanımının ve petrol kullanımın yüksek oranda artacağı değerlendirilmektedir.

Buna göre enerji alanında strateji ve hedefler Ģöyle belirtilebilir (Seçgel, 2013): -Birincil enerji yoğunluğunun, 2015 yılında 2008 yılına göre % 10 azaltılması.

-Enerjinin verimliliği çalıĢmaları için kullanılacak olan maddi imkanların, yine 2015 senesine kadar 2009 yılı baz olmak üzere % 100 arttırılması.

-2023 senesinde elektrik dağıtımında oluĢan kayıpların % 8 e indirilmesi. -Yine enerji verimliliğinde ETKB nin vermiĢ olduğu teĢvikin 2015 yılına değin % 100 arttırılması.

Sanayi Sektöründe ise;

-Emisyon oranları ve enerji verimliliği için yasal gerekli düzenlemelerin getirilmesi.

-Sanayide enerjiden kaynaklanan sera gazı emisyon değerlerinin düĢürülmesi. -Sanayi alanında 2023 senesine kadar GSYĠH ya göre CO2 oranının azaltılması.

-2015 senesine kadar karbon piyasası kurulmasına dair çalıĢmaların yapılması. -Sanayi alanında 2023 senesine kadar sera gazı salımları ile ilgili yeni teknolojilerin ortaya çıkarılması.

Karbondioksit emisyonlarının en yüksek payı aldığı sera gazlarında emisyon verileri 2000 yılına göre Ģu Ģekilde gerçekleĢmiĢtir:

% 34 çevrim, % 32 sanayi alanında, % 17 ulaĢtırma, % 16 diğer sektörlerdir (konut, tarım, ormancılık). 2020 yılı için öngörülen oranlar ise, % 41 çevrim, % 33 sanayi, % 13 diğer sektörlerdir. 1999 yılındaki karbon oranlarına göre ülkemiz dünyada toplam CO2 emisyonu sıralamasında 23. Sırada, kiĢi baĢına karbon oranına göre ise, 75. Sıradadır. Ülkemizde kullanılan ilk sıradaki enerji tüketimi 2004 yılı baz olmak üzere petrol dür. Petrolün oranı % 38 dir. Kömür % 26, doğalgaz % 23 tür. Hidroelektrik ise, % 4 oranındadır. 2020 öngörülerinde enerji alanında bu yapının kalacağı değerlendirilmektedir (Uysal, Oğuz, 2009: 150).

2000 yılının verilerinin bu Ģekilde gerçekleĢmesinden sonra TÜĠK‟in açıkladığı 2016 yılı sera gazı emisyon miktarlarını incelediğimizde Ģu sonuçlarla karĢılaĢmaktayız:

Türkiye Ġstatistik Kurumu (TÜĠK) tarafından 13 Nisan 2018 tarihinde açıklanan bilgilere göre, 2016 yılı için ülkemizin toplam sera gazı emisyon oranı 1990 yılına göre % 135,4 oranında artmıĢ ve 496,1 CO2 eĢdeğeri ( Karbondioksit Eşdeğeri ) kavramı, sera gazlarının küresel ısınma potansiyelinin karbondioksit gazı cinsinden ifade edilmesi olarak tanımlanıyor) olarak gerçekleĢmiĢtir. KiĢi baĢına

düĢen sera gazı emisyon miktarıda artarak 2015 senesinde 6.04 ton CO2 eĢdeğeri olan bu oran 2016 yılında 6.3 ton a yükselmiĢtir. 1990 yılında kiĢi baĢına emisyon oranı 3,8 ton/kiĢi olarak hesap edilmiĢti. Ülkemizde sera gazı emisyon oranları artmaktadır. 2016 yılında da bu Ģekilde gerçekleĢmiĢtir. 2016 yılında 2015 yılına göre % 5,6 oranında bir artıĢ söz konusudur. 1990 yılını baz alındığında da bu oranın % 135,4 olduğu belirtilmiĢti. Bütün bu oranlar Türkiye de sera gazı emisyonlarının ne kadar hızlı arttığının göstergesidir. Emisyonların uluslararası ve ülke içerisinde yaĢanan ekonomik sıkıntılarla paralellik arz ettiği ve yavaĢladığı aĢağıdaki grafikte gözlemlenebilir (Grafik-3.1.). Ekonomik büyüme trendine bağlı olarakta bu oran hızlanmaktadır (Gündoğan:2018).

Grafik-3.1.Türkiye Sera Gazı Emisyonları 1990-2016 (Veri: TÜĠK, Grafik: Arif Cem Gündoğan)

Nüfus artıĢı ile birlikte kiĢi baĢına düĢen emisyon miktarının da artması olağan bir durum. 1990 yılına oranla bu değerin % 66, 6 arttığı görülmüĢtür. TÜĠK verilerinde bu rakam 2016 yılı için 6,3 ton olarak gerçekleĢmiĢtir. Türkiye bugün sanayileĢmiĢ geliĢmiĢ ülkelere göre sera gazı emisyon salımında düĢük bir seyirde olsa dahi, 2030 yılı tahminlerine göre emisyon oranının diğer ülkelere göre çok yükseleceğini söylemek mümkün (Gündoğan:2018).

Sera gazı emisyon oranlarını sektör bazında incelediğimiz vakit toplam emisyonlardaki % 72, 8 ile enerji sektöründeki emisyonların ilk sırada olduğu devamında, % 12,6 oranında endüstriyel iĢlemler ile ürün kullanımı, % 11,4 ile tarımsal faaliyetler ve % 3,3 ile atıklar oluĢturmaktadır. AĢağıdaki grafikte bu durumu gözlemlenebilir (Grafik-3.2.) (Gündoğan:2018).

Grafik-3.2. Türkiye Sektörlere Göre 2016 Yılı Sera Gazı Emisyon Oranları (Veri: TÜĠK, Grafik: Arif Cem Gündoğan).

Sektörler bazında emisyonların artıĢları incelendiğinde aĢağıdaki grafikte (Grafik-3.3.) görüldüğü üzere, enerji büyük bir paya sahiptir. 2000 li yıllarda tarımsal faaliyetler artarken, 2001 krizinde de hem tarım hem de endüstriyel iĢlemler ve ürün kullanımı sektörlerinde artıĢ görülmektedir (Gündoğan:2018).

Grafik-3.3. Türkiye Sektörlere Göre Sera Gazı Emisyonlarının GeliĢimi 1990- 2016 (Veri: TÜĠK, Grafik: Arif Cem Gündoğan).

Türkiye‟de sera gazlarının profili incelendiğinde, Türkiye‟ de de tüm dünyada olduğu gibi fosil yakıt kullanımı nedeni ile CO2 ağır basmaktadır. Yine grafikte bu durumu incelemek mümkündür (Grafik-3.4.) (Gündoğan: 2018).

Grafik-3.4. Türkiye’de Sera Gazlarına Göre Emisyonların GeliĢimi 1990-2016 (Veri:TÜĠK, Grafik : Arif Cem Gündoğan).

Enerji alanının alt sektörü olan yakıt yanması diğer tüm alt sektörlere göre en belirgin oranda CO2 emisyonu oluĢturmaktadır. AĢağıdaki grafikte de bu durumu incelemek mümkündür (Grafik-3.5.) (Gündoğan: 2018).