• Sonuç bulunamadı

Cumhuriyet in kuruluşundan 1980’e dek tarım çeşitli biçimlerde yapısal değişim ve dönüşüme tanık olmuştur. Bunda bir yandan Kurtuluş Savaşının yarattığı göçler, hükümetlerin hazine arazisini dağıtması, kentleşmenin yarattığı içi göçler, hızla nüfus artışı, daha önce ekime elverişli olamayan toprakların yeni yatırımlarla kullanıma açılması, meraların tarla arazisine dönüştürülmesi, traktör kullanımının yaygınlaşması, ara girdi kullanımının yayılması gibi karmaşık sosyo-ekonomik süreçlerden geçişler, yapısal değişiklikte olumlu ve büyük farklılıkların oluşumuna sebep olmuştur. (Kazgan, 1991:251).

1930’dan 1980’e dek iktidardaki hükümetlerin tarım üretimini teşvik etmek ve tarım

piyasalarını düzenlemek için yarattığı yeni örgütler ve kurumlar ile girdi ve ürün aşamasındaki fiyat destekleri kesintisiz devam etmiştir.

1930’lu yıllarda TMO, (Türkiye Mahsul Ofisi), Tarım Kredi ve Tarım Satış Kooperatiflerinin kurulması, 1940’lı yıllarda, Zirai Donatım Kurumu, Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu gibi makineleşmeye ve tarım arazisini artırmaya yönelik birbirini tamamlayan çalışmalar yapılmıştır. 1950’lerde tarımsal destekleme politikasının yaygınlaştırılması ile ilgili birçok ekonomik ve siyasi karar uygulama alanı bulmuştur. 1960’lı yıllar, yaygın gübre kullanımı ve traktör kullanımını destekleyen politikalarla, 1970’li yıllarda ise tarımda destekleme politikasının iyice yaygınlaştırılması uygulamalarının sonuçları, tarımda yapı değişiminin ana hatlarını oluşturmuştur.

3.2.1.1980 Öncesi Tarımsal Yapıda Değişim

1940’lı yılların sonuna kadar çok yaygın olan geçimlik kesim giderek daralmış, 1970’li yılların sonuna gelindiğinde, buğday, süt gibi birkaç temel gıda maddesi dışında geçimlik üretim hemen hemen kalmamıştır. Tarım böylece büyük çapta piyasalaşmış ve ekonominin geri kalan kısmıyla bütünleşmiştir.

Bu süreç, Doğu ve Güneydoğu Anadolu dışında da yaygın olan bey ağa ve toprağa dayalı ırgat yerine, bağımsız çiftçi ailesinin oluşturduğu bir üretici sınıfın ortaya çıkmasıyla birlikte gelişmiştir. Ancak söz konusu iki bölge sosyo politik etkenlerinde karışmasıyla bu süreci yaşayamamıştır. Bağımsız çiftçi aileleri yani tarımsal işletmeler piyasa göstergelerine göre ürün birleşimini, girdi bileşimini, girdi ürün yoğunluğunu düzenleyen, teknolojik atılım yapmaya hazır, karlılık ilkesini kollayan yeni bir sınıf olarak ortaya çıkmıştır.

Bununla birlikte tarım nüfusu içinde 50 ve daha az dönem işleyen aileler ezici çoğunluğu

oluşturmaya devam etmektedir. 1952, 1963, 1970, 1980, 1991 ve 1997 tarım sayımlarına göre bunlar, toplam üretici ailelerin %62 - 72 arasında bir oranı oluştururken, tarım topraklarının %20 - 25 arasındaki bölümünü kapsamaktadırlar. Küçük arazili işletmelerde küçülme ve parçalanma yaşanırken 200 dönümün üstündeki işletmelerin alan payı %28’den %35’e çıkmıştır. (1980). 1991 sayımına göre ise bu büyüme çok daha büyük dolayısıyla küçük işletmeler içinde çok daha küçülme anlamına gelmektedir. 1991 verilerine göre 200 dönümün üstünde araziye sahip işletmelerin tüm işletmeler içindeki oranı %17.36 iken, sahip oldukları toprak alanı payı %69.74’e çıkmıştır.

1950’li yılların sonuna kadar ekstansif marjda artan üretim 1960’lı yılların ikinci yarısından 1970’li yılların sonuna kadar toprak veriminin artması yoluyla üretim artış sürecine yerini bırakmıştır. Bu yıllarda girdi ve makine kullanımındaki önemli artışlar, üretimin ara girdi ve sermaye yoğunlundaki artışla yükseldiğini göstermektedir.

Gıda endüstrisinin ve tarımsal ürünleri girdi olarak kullanan diğer endüstrinin kurulması, tarımın piyasa ekonomisiyle bütünleşmesini tamamlamıştır. (Yıldırak, 1991: 237).

Özetle 1980’li yıllara kadar geçen yarım yüz yıllık sürede tarım, örgütleşme biçiminden sosyal düzenine kadar çok boyutlu bir değişim geçirmiştir. Bu değişimde, hükümetlerin tümünün bilinçli bir geliştirme ve değiştirme politikası izlemelerinin önemli payı vardır.

3.2.2 .1980 Sonrası Yapısal Değişim

24 Ocak 1980 programının yürürlüğe girmesiyle birlikte iktidardaki hükümetlerin tarım kesimine yaklaşımlarında bir değişiklik ortaya çıkmıştır. 1984 yılında belirginleşmeye başlayan fark 1990 yılında kesin hatlarına ulaşmıştır. Türkiye’ye kredi veren uluslararası kuruluşlarında koyduğu koşullar iktidardaki hükümetlerin yaklaşımını kesinleştirmiştir. 1970 yılından sonra dünya piyasalarında tarım ürünleri aleyhine gelişen dış ticaret hadleri de bunlara eklendiğinde tarım kesimi ve üreticiler, daha önceki yıllardan çok farklı bir ortama

itilmiştir.

Bu dönemde tarıma karşı belirginleşen devlet tavrı koruyucu ve düzenleyici olma niteliğinden sapmış, tarım üretiminin de piyasa koşullarına tabi olmasını sağlayacak bir politika değişikliği ortaya çıkmıştır. Dış ticaret korumacılığı azaltılmıştır. Girdi sübvansiyonları kimyasal gübre dışında kaldırılmıştır. Ürün fiyat desteği neredeyse sıfıra yaklaşmış, kapsamı daraltılmıştır. Tarım piyasalarını düzenleyici kamu kurumları daha önce sahip oldukları kredi avantajlarını kaybetmiş, diğer kamu kurumları gibi özelleştirilmeleri gündeme gelmiştir. Bu kurumların tekel güçlerine son verilmiştir. Daha önce yabancı sermayeye kaplı olan tohum girdisi içi ve dış sermayeye tamamı açılarak, kamunun buradaki işlevine son verme eğilimi süreci bu girişimle tamamlanmıştır. Nihayet tamamı ile dış rekabete açılan ekonomide imalat sanayi ve hizmetler sektörünün rekabet gücünü arttırmak için tarımı araç olarak kullanma eğilimi artarak devam etmiştir.

Gıda maddesi fiyatlarının düşük kalması yoluyla ücret artışlarını sınırlamak ve sanayinin girdi olarak kullandığı tarım ürünleri (endüstriyel tarımsal hammadde) fiyatlarını düşük tutarak maliyet artışlarını önlemek, sanayimizin rekabet gücünü yükseltme eğiliminin başlıca nedenidir.(Kazgan, 1991: 254).

1980 sonrası yıllarda enflasyon kaynakları arasında,tarım piyasalarının yeri olmadığı gibi bu piyasaları düzenleyen kamu kurumlarının kredileri de enflasyon hızının azaltılmasına bir araç haline getirilmiştir. Şöyle ki; TMO alımlarını T.C. Merkez Bankası kredileriyle karşılamakta iken 1988 sonrasında bu kuruluş dış borçlanma ile finansman ihtiyacını karşılama politikası ile tanıştırılmıştır. (A.g.e., s.254) Açıktır ki ekonomi politikalarının, iç ve dış ticaret hadlerinin tarım aleyhine bu denli değiştiği bir dönemdeki yapısal değişim daha önceki elli yıldan çok farklı gerçekleşecektir. (A.g.e., s.255).

Sonuç olarak 1980’li yıllardaki tarımın yapısal değişimi, tarımın ilerlemesine değil aksine gerilemesine yönelik olmuştur. Girdi bileşimindeki yapısal değişme yoğun tarımdan giderek uzaklaşıldığı ve verim artışının durakladığı, hatta gerilediği yolundadır. Ürün bileşimindeki

bitkisel üretim yapının lehine değişim hayvancılıkta trajik bir çöküş olmasının sonucudur.