• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜNÜN BASEL KRĐTERLERĐNE

3.1. Türk Bankacılık Sektörünün Basel Kriterlerini Uygulayan AB Ülkeleri ile

3.2.1. Türk Bankacılık Sisteminde Likidite Riski

Bankacılık sistemi içerisinde yaşanan en büyük sıkıntıların başında likidite dar boğazı gelmektedir. Likidite dar boğazı bugün itibariyle Türk bankacılık sisteminin de karşı karşıya bulunduğu temel sıkıntıların başında gelmektedir.

Bankalar, taahhütlerini zamanında yerine getirebilmek amacıyla, mevcutlarında nakit değerler yada likiditesi yüksek finansal araçlar bulundurmak durumundadırlar. Eğer bir banka, taahhütlerini karşılayabilecek söz konusu araçlara sahip değilse, likidite riski ile karşı karşıya demektir. Bu risk, özellikle kısa vadeli varlıklarının yine kısa vadeli taahhütlerini karşılayamama durumunda ortaya çıkar (Çelik, 2001:62).

Genel itibariyle zarar eden tüm bankalar belli bir çerçeve alanı ve zaman süreci içinde, faaliyetlerini sürdürebilme imkanlarına sahip bulunmalarına rağmen, vadesi gelen

yükümlülüklerini karşılayamayacak bir likidite dar boğazına düşen bankanın böyle bir

şansı bulunmamaktadır.

Likidite dar boğazına düşen bir banka, içinde bulunduğu sektörde belirgin bir ağırlığa sahip olan temel bankalardan biri ise, bu banka da yaşanan likidite sıkıntısı kısa sürede tüm bankacılık sistemine, buradan da tüm finansal sisteme sirayet edebilmektedir. Panik mevduat sahiplerini de etkilediğinde sistem tarafından yapılabilecek pek az şey vardır. Bu aşama da Merkez bankalarının son kredi mercii olarak likidite sıkıntısına yönelik politikalar üretmesi gerekir.

Bankalar temel olarak finansal kaldıraç oranı yüksek olan kurumlardır. Yine bankacılık faaliyetinin özü itibariyle aktif kalemlerinin vadesi daima pasif kalemlere nazaran daha uzundur. Bu durum bankaların kar amaçlarının bir gereğidir.

Likidite riskine bakıldığında, mevduat sahiplerinin kısa vadeleri tercih ederken, yatırım sahiplerinin yüksek enflasyon beklentileri ve belirsizliğin yönlendirmesiyle daha uzun vadeleri araması, Türk bankacılık sektörünün aktif ve pasiflerinin vade yapılarında da, yansımalara neden olduğu görülmektedir. Dolayısıyla sektördeki bankalar, likidite riskine daha duyarlı hale gelmişlerdir. Özellikle, son dönemlerde dünya ekonomisinde yaşanan mali sıkıntılar ve global mali krizler sonrasında, gelişmekte olan ekonomilerin birçoğu riskli görülmeye başlanmıştır. Bu durumda, uluslararası yatırımcılar Türkiye gibi gelişmekte olan piyasalara yatırım yapma konusunda daha ihtiyatlı davranmaya ve bu piyasalara, kredi kullandırımlarında daha seçici olmaya başlamışlardır. Bunun sonucunda Türk bankacılık sektörü de, kredi dağıtımlarını azaltarak likit kalmayı tercih etmiştir (Erçel, 2000a:68).

Temel olarak bankalar kısa vadeli borçlanmaları, uzun vadeli kullanım alanlarına plase etmektedirler. Bu değerlendirmenin temelinde ise kar saikidir. Bilindiği gibi uzun vadeli fonlara ödenen faiz oranı standart bir ekonomik yapı altında, kısa vadeli fonlara ödenen faiz oranından daha yüksektir.

Genel olarak incelendiğinde, büyük bankalar küçük bankalara oranla daha az likidite riski ile karşılaşmakta ve söz konusu durum iki nedenden kaynaklanmaktadır. (Özkan, 1999:43).

Bunlardan birincisi, büyük bankalarda çekilen mevduatın toplam mevduatın küçük bir kısmını oluşturma ihtimali daha yüksektir. Çünkü büyük bankaların mevduatları, küçük bankalara oranla daha geniş bir alana yayılmaktadır. Đkincisi ise, ölçekleri nedeni ile büyük bankalar, genellikle bankalararası piyasaya daha iyi faiz oranıyla ve daha elverişli dönemlerde girmektedir.

Bir likidite sıkıntısı içine düşen bankanın ya da genel olarak bankacılık sisteminin kısa vadede, mevcut likidite ihtiyacını karşılayacak belli kaynaklar bulunur. Bu kaynaklar aşağıdaki gibidir.

- Öz kaynaklar,

- Dış finansman olanakları,

- Varlık kalemlerinin nakde çevrilmesi, - Kısa vadeli borçlanma olanakları,

- Merkezi para otoritesinden sağlanabilecek kaynaklar.

Bankacılık sistemimizde dönemsel olarak likidite sıkıntıları yaşanmıştır ve bu durum günümüzde de devam etmektedir. Bankacılık sisteminde yaşanan likidite problemlerinin temel nedenleri pek çok etkene bağlı olsa da, bugün itibariyle bankacılık sistemimiz de likidite riskinin yüksek bir değer taşımasında etkili ana problemleri aşağıdaki şekilde ifade edebilmek mümkündür.

Türk bankacılık sisteminin temel sorunlarının başında gelen bilanço yükümlülüklerinin ve kaynakların vade yapısındaki yapısal sorunlar, sistemde karşılaşılan likidite dar boğazının nedenlerinin başında gelmektedir. Bankacılık sistemimizde gözlenen bir diğer durum da sağlıklı bir kaynak yapısının bulunmamasıdır. Bankacılık kesiminde kaynak temin edebilme yöntemlerinin başında hala, kısa vadeli mevduat kalemi gelmektedir. Özellikle Türkiye’de para ve sermaye piyasasının yeterince gelişmemiş olması söz konusu durumun temel nedenlerinin başında gelse de bu durum bankaların kaynak maliyetini arttırmakta ve yükümlülüklerinin vadesini kısaltmaktadır.

Türk bankacılık sisteminde yaşanan özkaynak sıkıntısı bankaların karşı karşıya bulundukları likidite riskinin boyutunu ve önemini artırmaktadır. Öz kaynakların büyüklüğü bankaların güvenilir bir ortamda faaliyet göstermeleri açısından olduğu kadar, yaşanacak bir likidite dar boğazının etkilerini önlemede de en önemli kaynakların

başında gelmektedir. Ancak daha önce de değinildiği üzere bugün itibariyle Türk bankacılık sisteminin temel sıkıntılarının başında sermaye yetersizliği gelmektedir ve bu durum yaşanan likidite problemlerinin en temel nedenlerinden biridir.

Türk bankacılık sisteminin likidite problemlerinin nedenlerinden bir diğeri de bankalar tarafından izlenen açık döviz pozisyonudur. Özellikle kısa vadeli ve çoğunlukla aşırı

şekilde hareketlilik gösteren dış kaynaklardan sağlanan dövizlerle alınan bu pozisyonda bankalar, kur-faiz makasından yararlanıp karlılıklarını artırmak amacıyla söz konusu dövizleri TL’ye dönüştürmekte, daha sonra bu fonları yüksek faizli kamu kağıtlarına yatırmaktadırlar. Ancak, sıcak para olarak bilinen bu paraların aşırı şekilde miktar olarak değişmesi ve mevcut ekonomik koşullardaki herhangi olumsuz değişikliklere aşırı hassas olması dolayısıyla her an çekilebilme özellikleri, Türk bankaları üzerinde dolaylı yollardan aşırı bir likidite riski sonucu doğurmaktadır.

Türkiye ekonomisinde özellik arz eden diğer bir husus enflasyonun düşürülmesine ilişkin alınan kararların ve sürdürülen istikrar önlemlerinin çoğunlukla para politikası araçları ile yürütülmesidir. Bu açıdan para otoriteleri tarafından sıkı para politikaları izlenmekte ve bankacılık sisteminin para piyasasındaki etkin önemi dolayısıyla, yasal düzenlemelerle, (munzam karşılığı, disponibilite vb.) bankaların likit pozisyonlarına ilişkin düzenlemeler getirilmektedir.

Diğer yandan izlenen sıkı para politikaları sebebiyle, bankacılık sektöründe yaşanan likidite problemlerinde birçok kez zamanında müdahaleler yapılamamış, bu durum ise bankaların likidite problemlerini artırmıştır.

Türkiye’de kamu kesiminde yaşanan finansman sıkıntısı ve Hazine’nin borçlanma ihtiyacını çoğunlukla mali kesimden özellikle de bankacılık kesiminden karşılaması, bankaların likidite problemlerinin artmasına neden olmaktadır.

Ekonomideki belirsizlik ortamının artması bankaların fon kaynaklarının vadesinin kısalması sonucunu yaratırken, Hazine’nin doğal olarak uzun vadeli borçlanma gereksiniminin bulunması, bankaların likidite sıkıntısı yaşamalarında temel etken olmaktadır. Nitekim yüksek faiz oranlarının ve risksiz getiri olanaklarının etkisiyle bankalar kısa vadeli kaynaklarını, uzun vadeli olarak kamu kesimine aktarmaları, kısa süreli likidite dar boğazlarına neden olmaktadır.

Güven ve itibara dayalı bankacılık sisteminde özellikle, bazı piyasa oyuncularının beklenmedik ve olağan dışı davranışları ile yaratılan suni polemik ve söylentiler çoğu kez, Türk bankacılık kesiminde bankacılık krizlerine dolayısıyla da likidite dar boğazlarına neden olmaktadır.