• Sonuç bulunamadı

KİTAB’UL BURHAN’IN GENEL DEĞERLENDİRİLMESİ

1.1.1. Mantığın Tarifi ve Amacı

1.1.2.3. Tümel ve Tikel Sözler

Abdunnâfi İffet Efendi, tümel ve tikel sözleri açıklamak için öncelikle bilginin anlamını araştırır ve buradan da kavrama geçiş yapar. Buna göre, biz bir şeyi bildiğimiz zaman zihnimizde bir suret hasıl olur. Eğer o sureti, sadece zihnimizle kaim olması bakımından dikkate alacak olursak ona bilgi denir. Zihnimizle kaim olmasını sarf -ı nazar ettiğimiz de ise o, bilinen (malum) veya kavramdır (mefhum). Bir kavramın zatı düşünüldüğü zaman, akıl mücerret düşünceyle onun dışarıda çokluk üzerine uygun düşmesini mümkün görmüyorsa, o kavram hakiki tikeldir. Mesela dışanda var olan Zeyd'in zihindeki kavramları gibi. İşte çoklu olarak tekabülü bulunan bu kavramlar dışanda çokluk üzerine değil de sa dece ve sadece Zeyd'e tekabül eder. Zihindeki çoklu kavramlara bakarak Zeyd'in tümel olduğu sonucuna varamayız; çünkü dışanda var olması bakımından Zeyd, ne tümel ne de tikeldir. Tümel veya tikele ayrılan şey, zihinde var olan kavramdır. Tikel kavramı da mantıkî olup, kendisine aklî suret denilen bu kavramlara uygun düşer.

Demek ki, Abdunnâfi İffet Efendi, tikel kavramının belirleyici unsuru olarak zihindeki kavramların dışandaki çokluk üzerine hamledilememesini göstermektedir.

Hâlbuki ilk önce Farabî, tüme li "iki ya da daha fazla benzeri olan"32 şeklinde tarif etmiş, tikeli de bunun karşısına koymuştur. Öyleyse tikel de benzeri olmayan şey olarak karşımıza

çıkmaktadır. Böyle bir tarif, şeyin dış dünyadaki zatına göre düzenlemiş olduğu içindir ki o zata tekabül eden kavramlar tarif dışı kalmıştır. İkinci olarak İbn Sina da tümeli "birden çok şeyin anlam bakımından kendisine ortak olduğu kavram" şeklinde tarif eder. Aynı şekilde o da tikeli bu tarifin tam karşısına yerleştirir. Böylece tikel, birden çok şeyin a nlam bakımından kendisine ortak olmayan bir kavram olmaktadır. Bu tarifi F. Râzî, Şerhu 'l-İşârât'ta;33 Ebherî, İsaguci34 ve Hidâyütü'l-Hikme'de35 Urmevî, Metâliu 'l-Envâr'da36; K.

Râzî, Tahrir37ve Muhâkemâf ta38; Cürcânî de Hâşiye ala'l-Kutb’da olduğu gibi kabul ederler.

Bu düşünürlerin tikelin tarifinde temel aldıkları unsur ise "anlamda ortaklığın olmaması"dır ki, bu da zihindeki kavramın anlamına başka anlamların dahil olmamasını ifade eder.

Üçüncü olarak, Ebu'l -Berekat el-Bağdadî(ö.H66)'nin Mu'tebefdeki ve Taftazânî'nin Tehzîbü'l-Mantık'taki görüşüdür ki onlar da vurguyu çokluk üzerine kaydırmışlardır. Bu iki düşünür de zihindeki kavramların dış dünyaya tekabüliyetini temel almışlar, dolayısıyla dış dünyadaki çokluğu tikel için olumsuzlamışlardır.

Abdunnâfi İffet Efendi, zikrettiğimiz guruplardan üçüncüsüne dâhildir. Onun temel endişesi kavramın zihindeki durumudur. Bize göre de endişe etmekte haklıdır; çünkü zihinde bulunan kavramlar tümeldir. Biz, bu tümel kavramları ancak ve ancak dış dünyaya hamlettiğimiz zaman müşahhas bir nesne üzerinde somutluk kazanırlar. Öyleyse dışarıda bulunan Zeyd için de durum aynıdır. Biz, kavramları Zeyd'e hamlettiğimiz zaman, o kavramlar, Zeyd üzerinde müşahhaslık kazanırlar ve artık aynı özellikteki kavramlar Zeyd dışındaki çokluk üzerine hamledilemezler. İşte bu tür kavramlar tikel kavramları oluştururlar.

Düşünürümüz tümeli, tikelin karşısına koyarak dışarıda çokluk üzerine söyleyebileceğimiz kavramlar olarak görür. Urmevî'nin Metâliu'l -Envâr'da belirttiği gibi, dışarıdaki fertlerinin var olup olmaması dikkate alındığında tümelin birkaç türü bulunmaktadır. Ya vacip varlığın ortağı gibi dışandaki bireylerinin bulunması imkansız olabilir; ya anka gibi dışarıda bireyi bulunmadığı halde varlığı mümkün olabilir; ya da sadece bir tek bireyi bulunabilir. Bu sonuncusu da ya vacip varlık gibi, kendisinden başkasının imkansızlığıyla; ya güneş gibi, mümkün olabilmesiyle; ya da pek çok bulunabilir. Pek çok bulunabilen de ya dönen dokuz gezegen gibi sayılı ya da insan ve at

gibi sayısız olabilir.

Bilindiği gibi, tümeller, varlık alanlarındaki idrak edilmelerine göre, birinci akledilirler ve ikinci akledilirler olmak üzere ikiye ayrılırlar:

a. Birinci akledilirler: İbn Sina'nın belirttiği gibi birinci akledilirler, aklın başlangıç ilkeleri, doğuştan gelen ilk bilgilerdir. Abdunnâfi İffet Efendi ise tümeller eğer dışarıdaki bireylerine uygun düşerse birinci akledilirler olduğunu söylemektedir. Hatta o bireylerin varlıkları dışanda farzedilse bile onlara uygun düşerse de birinci akledilirlerdir.

Bu, ister ateş sıcaktır ve su soğuktur gibi sadece dışarıdaki bireylerine uygun düşsün isterse mesela, insan ve hayvan şeklinde gerçekleşmiş ayanın mahiyetleri gibi dışarıda bulunsun; anka gibi takdir edilsin veya iki için 'çift'lik, beş için de teklik şe klinde gerçekleşmiş mahiyetlerin ayrılmazları gibi zihinde uygun düşsün mesele teşkil etmez.

Abdunnâfi İffet Efendi, temelde İbn Sina'dan farklı bir izah tarzı getirmemektedir. İbn Sina sadece ilk düşünülürlerin doğuştan gelen ilk bilgiler olduğunu, Abdunnâfi İffet Efendi de onların bir tümel olarak dışarıdaki bireylerine uygun düşmesini temel almıştır.

b. İkinci akledilirler: Tümel sadece zihindeki fertlerine uygun düşerse ikinci akledilir olmaktadır.

Tümeller konu ve varlık alanı açısından da üç guruba ay rılır:

Birincisi, mantıkta kendisinden bahsedilen, mahiyetlere bitişen tümel kavramıdır.

Buna mantıkî tümel denir ve beş tümele bölünürler.

İkincisi, bu kavramı mesela insan ve hayvan gibi kendinde sergileyen tümele de tabiî tümel denir. İbn Sina'ya göre b u tümel kayıtsız şartsız vardır. Urmevî ve K. Râzî İbn Sina'nın bu izahını açarak mesela canlı kavramının dış dünyada bulunan bu ya da şu canlıdan bir parça olduğunu, dış dünyada bulunan canlının bilfiil ve şartsız bulunması bakımından var ve gerçek olduğu nu, o canlıdan bir parça olan canlı kavramının da kesin olarak var olduğunu söylemişlerdir.

Üçüncüsü, bu iki tümelden bileşik olan tümeldir ki, ona da aklî tümel denir. Biz 'insan türdür' dediğimizde, insan kavramı tabiî tür; tür kavramı mantıkî tür; ikisinin toplamı da aklî tür olmaktadır.516

Abdunnâfi İffet Efendi, birinci akledilirlerin tabiî tümel, ikinci akledilirlerin de mantıkî ve aklî tümel olduğunu söyler. Bu tür bir bölümleme gerçekte daha önceki bütün İslam mantıkçılarında bulunmaktadır.

Genel olarak bakıldığı zaman, tümel daha genele, tikel de daha özele hamledilir.

Ancak bunlar kendileri altındaki ve üstündekine göre değişkenlik arzederlerse, bu durumda onlar izafî tümel ve izafî tikel olurlar. Hakikî tikel, izafî tikelden mutlak olarak d aha özel;

izafî tümel de hakikî tümelden daha özeldir.

Abdunnâfi İffet Efendi'nin bildirdiğine göre, Batılı mantıkçılar, tikeli ancak bir tek var olana uygun düşen anlama delalet eden şey; tümeli de çokluk üzerine uygun düşen anlama delalet eden şey olarak yorumlamışlardır. Dolayısıyla birinciye tikel, ikinciye de tümel demişlerdir. Tümel sözü onlara göre iki kısma ayrılır. Çünkü o, bir tek anlam vasıtasıyla çokluk üzerine uygun düşerse genel isim (ism-i âmm); farklı anlamlar vasıtasıyla yine çokluk üzerine uygun düşerse onlardan her birisi tümel olur. Ancak düşünürümüz onların bu görüşlerinin sıkıntılı olduğunu belirtir.

Diğer taraftan düşünürümüze göre, kavramların birbiri arasında eşitlik (tesavi), ayrıklık (tebayün), tam girişimlilik (el -umumu'1-mutlak) ve eksik girişimlilik (umum min vech) olmak üzere dört çeşit ilişki bulunmaktadır. Eşitlikte iki kavram anlamca birbirine eşit, ayrıklıkta iki kavram anlamca birbirinden farklı, tam girişimlilikte biri diğerinin içinde bulunur, eksik girişimlilikte de iki kavram arasında kimi ortaklıklar bulunur.39

Tümellerin bir kısmı zâtîdir, yani mahiyette bulunur ve onun yapıcısıdır. Bir kısmı ise mahiyetin dışında bulunurlar. Öncelikle beş tümelin ve dolayısıyla tarifin maddelerini oluşturmaları bakımından konuyu detayl ı almamız gerekmektedir. Şimdi zâtî ve arazî tümelin ne olduğunu, mahiyetle nasıl bir ilişki içerisinde bulunduğunu incelemeye geçelim.