• Sonuç bulunamadı

2. ÇÖP NEDİR? ARKEOLOJİK VE MODERN DÜNYA TEMELİNDE ÇÖP

2.4. Tüketim ve Atık İlişkisi

Tüketim toplumunu, “çöp sepeti uygarlığı” olarak tarif eden Baudrillard (1997), “Bana fırlatıp attığın şeyi söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” derken çöpün içeriğindeki sayısal veriden ziyade çöpün içeriğinden, toplumun sosyolojisinin okunabileceğine dikkat çekmiştir (Baudrillard, 1997, s. 39). Kuşkusuz modern toplumlar açısından çöp ve atıklardan bağımsız düşünülemeyecek olan tüketim, herhangi bir ürün veya hizmetin tercih edilerek satın alınması, kullanılıp onarılması ve işlevi sona erdiğinde çöpe atılmasını içeren süreç olarak tanımlanabilmektedir (Yanıklar, 2006, s. 23). Veyahut tüketicinin satın aldığı nesne üzerinde yoğunlaştığı ve onu yeniden anlamlandırdığı sosyal ve kültürel içeriklere sahip karmaşık bir aşama olarak tanımlandığı da karşımıza çıkmaktadır (Yanıklar, 2006, s. 24). Bu tüketim sürecinin günümüz dünyasına gelene kadar çeşitli değişimler göstererek farklı biçimler aldığı tarihi ve arkeolojik kayıtlardan bilinmektedir. Dolayısıyla söz konusu tarihsel süreç tüketim alışkanlıklarının değişiminde önemli etkiler yaratmıştır. Bu değişimdeki en önemli kırılmayı ve tüketim alışkanlıklarının dönüşümüne kökten etki eden süreci, 18. yüzyıl sonrası karşımıza çıkan kapitalizm çağıyla görmekteyiz. Fakat bu noktaya gelene kadar üretim ve tüketim aşamalarının ortaya çıkardığı atığın evrimsel sürecine bakmanın faydalı olacağı düşünülmektedir.

Geçmişte ve günümüzde esasen hiçbir üretim yoktur ki geriye bu süreçten herhangi bir atık bırakmasın. İnsanlar tarafından nesne üretiminin ilk kanıtlarını arkeolojik kayıtlarda yer alan yaklaşık 2,5 milyon yıl öncesinde üretilmiş yontma taş aletlerden bilmekteyiz. Kesme, kıyma, öğütme vb. işlevlere dönük üretilen tüm taş aletlerin ya da kemik gibi materyallerin hammaddesinden geriye kalanlar ve işe yaramayan üretim zincirinin her parçası atığın kendisini oluşturmaktadır. Besin hazırlama süreçlerinin daha organize gerçekleştirildiği; pişirme kapları, öğütme taşları, tarım aletleri, depolama birimleri gibi beslenmeyle ilintili malzemeler, üretim sürecindeki ilişkinin ne denli geliştiğini bizlere göstermektedir.

Bununla beraber yerleşimlerin büyüyüp karmaşıklaşmaya başlamasıyla öncelikle besin hazırlama süreçleriyle ilişkili olmak üzere atıklarda da çeşitlilik başlamıştır. Söz konusu materyallerin bulunduğu yerler üzerinde mikro düzeyde incelemeler yapıldığında gıdaların kabukları, tohumları, kemikleri gibi yenemeyen kısımlarının

atıldığı görülmektedir. Tarımsal faaliyetlerin gelişimiyle birlikte alet üretimlerinin yapıldığı vb. işlik olarak kullanılan yerlerin ortaya çıktığı görülmektedir.

Yerleşimlerin, köy yaşamı sürecine dönüşümüyle birlikte atıkları düzenli olarak atma davranışının şekillendiği (Smith, 2012) ve bu atıklar için özel olarak hazırlanmış alanların oluştuğu görülmektedir. Üretim süreci içerisinde önemli bir emek ve mesai gerektiren aletlerin işlevini yitirenlerden onarılabilecek olanların onarıldığı, yeniden kullanılamayacak olanlarının ise atık olarak sınıflandırıldığı görülmektedir. Bunun yanı sıra yine çanak çömlek, metalürji gibi yeni teknolojilerin keşfedilmesiyle atık miktarı artmış, örneğin ağaçların yakıt olarak kullanılmaya başlamasıyla da hem doğal çevrede bir değişikliğe neden olmuş hem de yoğun miktarda atık oluşmaya başlamıştır. Bu atıklarla yaşamaksa gündelik hayatın bir parçası haline gelmiştir.

Kesin olarak başladığı zamanı söylemek henüz çok mümkün olmasa da besinlerin biyolojik olarak çürüme aşamasına bağlı olarak doğal mayalanma oluşumuyla ekmek, bira, şarap, peynir vb. fermente ürünlerin bilinçli bir atık yönetimi sürecinin oluşmasına vesile olduğunu söylemek de olasıdır.

Söz konusu atıklarla “başa çıkmanın” yollarından birisi de geri dönüşüm uygulamalarıdır. Arkeolojik kayıtlarda birçok yerleşim yerinde bulunan kullanılamayacak durumda olan atık nesnelerin bilinçli şekilde bir yerde tasniflendiği görülebilmektedir (Smith, 2012, s. 347). Üretim süreçlerinden geriye kalan taş alet parçaları, seramik kırıkları, metal vb. atık nesne parçaları yeniden değerlendirilebilmek için kullanıma sokulmuştur. Örneğin İngilizce’de “grog” olarak tanımlanan kimi seramik kapların kilini sağlamlaştırabilmek için kırık kap parçalarının ezilerek kil hamuruna karıştırıldığı ve bunların katkı maddesi olarak kullanıldığı bilinmektedir. Ya da tarihöncesi dönemlerde taş aletlerin yongalanma aşamasında, geriye kalan artıkların tekrar düzeltilerek yeni taş aletlerin yapılmış olmasını veya yıkılan binaların moloz artıklarının yeni inşa edilen binaların temellerini sağlamlaştırma, platform hazırlama gibi işlerde kullanılmış olmasını yine geri dönüşüm uygulamaları kapsamında değerlendirebilmek mümkündür.

Ortaçağ’a gelindiğinde tüketimin henüz kitleselleşmese de yavaş yavaş arttığını ve heykel, mimari gibi alanlarda estetik kaygının gelişmesiyle beraber altın, gümüş gibi gösterişli malların yoğunlaştığı görülmektedir. Yine gıda tüketimindeki artış da dikkat

çekicidir. Örneğin 14. yüzyılın sonunda Paris’te yalnızca bir kasap dükkânında haftalık kesilen hayvanların istatistiki bilgisinin yer aldığı metinde (Jørgensen, 2012 s. 349), 3080 koyun, 514 sığır, 306 buzağı ve 600 domuzun tüketildiği, bunun yanı sıra kraliyet çevresi ve asil aile üyelerinin bu rakamların çok daha fazlasını tükettiği bilgisi yer almaktadır. Bu döneme ilişkin ayakkabı imalatı alanında yapılmış arkeolojik bir çalışmada saptanan çöp çukurlarında 12. yüzyıldan kalmış olan, birbirinden farklı 27 bin deri parçasının bulunması yine tüketim zinciri hakkında önemli bilgiler sunmuştur (Jørgensen, 2012, s. 350).

Rönesans ile birlikte dini sınıfın baskıcı ortamının etkisini kaybetmesiyle, bir önceki dönemin karanlık skolastik düşüncesinden uzaklaşma süreci başlamıştır ve bu dönem bilim ve teknoloji alanında birçok yeniliğe zemin hazırlamıştır. Genellikle büyük oranda atıkların sebep olduğu çeşitli ölümcül hastalıklardan kurtulmanın çözüm yollarının bulunduğu, yeni yerlerin ve malların keşfedildiği bu dönem, üretim ve ticaretteki gelişmelere bağlı olarak tüketim alışkanlıklarını da etkileyecek bir artışa sebep olmuştur.

Seri üretim ve tüketim süreci kapitalist ekonomik sistemin hegemonyasıyla artmaya başlamıştır. Weber, modern kapitalizmin kökeninde püritan etiğin olduğunu ifade etmektedir. Püritan etik, arzularını bastırmayı, kendini kontrol etmeyi öğütler; çalışmayı yücelterek bir ibadet hâline dönüştürür; olabildiğince çok üretip az tüketmeyi telkin eder; meslek kavramını tanrı buyruğu sayar; hedonist yaşam biçimi ve gösteriş tüketimine karşı çıkar; yaşama zevkini bırakıp, çileci (asketik) varoluşu tek kabul edilebilir yaşam biçimi olarak görür (Bozkurt, 2000, s. 5 - 35). 2. Dünya savaşı sonrası süreçte püritan etik zayıflayıp ideolojik dönüşümler yaşanmaya başlamış ve bunun etkisiyle tüketimin anlamı haz, eğlence ve özgürlük gibi anlamları çağrıştıracak şekilde genişlemiştir (Yanıklar, 2006, s. 25).

Moderniteye bağlı olarak yaşam standartlarının artmasıyla birlikte tüketim, gücün ve mutluluğun göstergesi haline gelmiştir (Yanıklar, 2006, s. 25). Bununla beraber kapitalizm, meşruluğunu ve dolayısıyla varlığını sürdürebilecek güvenceyi de sağlamıştır. Öyle ki bugün satın alınan ürünlerin / nesnelerin belli bir ömrü olduğu ön kabulüyle davranılmakta nitekim bu da garanti belgesi gibi bir evrakla somutlanmaktadır. Dolayısıyla kendini her defasında yeniden üreten kapitalist ekonominin yarattığı her ürünün yolculuğu mutlaka çöpten geçmektedir.

Tüketimi yalnızca ekonomik bir davranış hali olarak değil aynı zamanda gösterge ve sembollerin de içinde olduğu sosyal ve kültürel bir süreç olarak tanımlamak gerekmektedir (Yanıklar, 2006, s. 27). Çünkü günümüz dünyasında sosyal ilişkilerin sürdürülebilmesi için araçsallaşan tüketim süreci aynı zamanda bir kimlik ve aidiyet yaratmaktadır. Kişinin sahip olduğu nesneler, sınıfsal ve sosyal pozisyonunun bir göstergesi biçiminde dolayısıyla kimlik ve statü kazandıran bir durum olarak kabul edilmektedir.

Sanayi devrimiyle birlikte başlayan seri üretim süreci, kapitalizmin hâkimiyetiyle üretenleri tüketim süreçleri üzerinden biçimlendirerek sınıflandırmıştır ve tüketimin kimlikleri belirlediği, toplumların refahının tüketimle ölçüldüğü yeni bir çağ başlamıştır. “Statü” kazandıran bu sınıfsal kimlikler, kapitalist toplumun her aşamasında alt gelir sınıfına mensup insanların kendi üst sınıfına erişebilmek için öykündüğü bir durumu yaratmıştır. İşçi sınıfı üst tabakaya ait alışkanlıkları taklit ettikçe (Bıçakçı, 2008, s. 7) üst sınıf kendi hiyerarşik konumunu muhafaza edebilmek için sürekli tüketim biçimini değiştirmiştir. Dolayısıyla sanayi devrimiyle birlikte artış gösteren üretim ve tüketim alışkanlıkları farklılaşarak çöpe de yansımış ve atık sanayisi olarak kendi endüstrisinin kurulmasına zemin hazırlamıştır.

Akademik çalışmalara bakıldığında ise konuyla ilişkili faaliyetlerin ve yayınların çevre ve tıp bilimleri alanlarında yoğunlaştığı görülmektedir. Genel itibariyle çevre sorunları ve insan sağlığı ekseninde ele alınan yaklaşımlar ile dönüştürülebilir ve yeniden kullanılabilir durumda olarak atılan nesneler atık; insan ve doğa için zararlı ve çeşitli uygulamalarla yok edilmesi gereken maddelerin bütünü ise çöp olarak tanımlanmaktadır.

Son tahlilde neyin çöp olarak tanımlandığı ya da neleri attığımız insanın yaşam biçiminin ya da tüketim alışkanlıklarının sonucunda şekillenen göreceli bir kavram halini almaktadır. Öyle ki, örneklemek gerekirse üst gelir sınıfına ait bir kişi eskiyen bir kıyafetini atmaktayken, daha alt gelir grubuna ait bireyin kullanmış olduğu kıyafeti yırtılmış dahi olsa belki yeniden dikip onararak kullanabilmektedir. Ya da diğer tüketim ürünleri için de benzer bir durum mümkün olabilmektedir. Söz konusu davranış, kişilerin ekonomik refahlarıyla ilgili olabileceği gibi tüketim çılgınlığının toplum ve doğa üzerinde yaratmış olduğu psikolojik, sosyolojik, ekolojik tahribata karşı ideolojik bir karşı duruş, antikapitalist bir tutum olarak değerlendirmek de mümkündür.

Tarihöncesi dönemlerden günümüze değişen tüketim kavramı yukarıda da sözü edildiği gibi genel bir yaklaşımla ihtiyacın değil hazzın ön planda tutulduğu bir karaktere büründüğü için toplumun kendisi sınıfsal ve sosyal pozisyonu gereği “Tüketim Toplumu” olarak adlandırılmıştır (Bkz. Baudrillard, 1997). Dolayısıyla tüketimi, tez kapsamında da ele alınan Neolitik Dönem toplulukları açısından bu denli “hoyratça” gerçekleşmeyen, gerek beslenme gerekse sembolik faaliyetlere bağlı olarak meydana gelen çeşitli insan ihtiyaçlarının bir süreci olarak tanımlamak yerinde olacaktır.

3. Çöpe Yaklaşımlar

Çöpün kavramsal olarak değişiminin sebebini birçok toplumsal ve kültürel değişkene bağlamak mümkündür. Bu değişkenler insanların gündelik hayat içerisinde çöpe dair duyarlılıklarının farklı biçimlerde şekillenmesine ve çöpün yaratmış olduğu çeşitli durumlara göre farklı yaklaşımlar geliştirmelerine neden olmuştur. Bu bölümde çöp ile ilgili olarak hijyenik, ekonomik, materyal kültürü ve yerleşim ile yaşam alanlarının şekillenmesi açısından ne gibi davranışların sergilendiği ortaya konulmaya çalışılacaktır.