• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: HANBELÎLİKTE İBÂHA PRENSİBİNİN YERİ VE KULLANIMI 113

3.2. Hanbelî Usûl Sistematiğinde Edille-i Şer'iyye Tasnifi

3.2.2. Müteahhirûn Dönemi Hanbelî Usûl Eserlerinde Şer'î Delil Tasnifi

3.2.2.2 Tûfî

İstihsan ve maslahat-ı mürseledeki yaklaşımının aksine önceki şeriatlerin hükümleri ile amel edilmesi konusunda İbn Kudâme'nin prensipte olumlu bir yaklaşım sergilediği görülür. Fakat amel edilebilmesini bu şeriatlerdeki hükmün kesin olarak bilinmesine bağladığından önceki şeriatlerdeki hükümlerle amel edilebilmesi ancak naslarda yer aldığı durumda mümkün hale gelir. Bununla birlikte naslarda geçmiş şeriatlere ait hükümlerin eldeki naslarda mevcut olması halinde bunlar aynen kabul edileceğinden müçtehidin içtihatla başka bir hükme varma hakkı yoktur.448

Sahabi kavli konusunda Hanbelîlikteki olumlu yaklaşım İbn Kudâme'de de devam eder.449

Ayrıca yaptığı açıklamalardan hareketle onun sahabe kavlinin kıyasa öncelenmesi gerektiği görüşünde olduğunu söyleyebiliriz.450

Mütekaddimûn usûlcülerinden İbn Akîl’de rastladığımız sedd-i zerâi’ meselesine İbn Kudâme de herhangi bir atıfta bulunmaz.

3.2.2.2 Tûfî

Tûfî, İbn Kudâme'nin usûlüne yazdığı şerhte şer'î delilleri Kitap, sünnet, icmâ', kıyas, istihsân, istıslâh ve istıshâbü'l-hâl olarak sıraladıktan sonra bunun dışında da müçtehitler tarafından ilave edilenler olduğu gibi sayılanlar içerisinde delil olarak görülmeyenlerin

konusundaki etki ve katkıları konusunda geniş bilgi için ayrıca bkz. Duman, Soner, “İmam Gazâlî’nin Maslahat Düşüncesine Katkıları”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sayı 18, 2011, s. 9-32.

447 İbn Kudâme, Ravzatü'n-nâzır, I, 478-484. 448 İbn Kudâme, Ravzatü'n-nâzır, I, 457. 449 İbn Kudâme, Ravzatü'n-nâzır, I, 466-467. 450 İbn Kudâme, Ravzatü'n-nâzır, I, 466 vd.

130 de olabileceği kaydını koyar.451

Yalnız bu sıralamanın sadece genel olarak şer'î deliller nelerdir sorusuna verilen bir cevap mahiyetinde olduğuna dikkat etmek gerekir. Nitekim daha sonra ittifak edilen deliller (Kitap, sünnet, icmâ’, istıshâbü’n-nefyi’l-aslî)452 ve ihtilaf edilen delillerle (şer'u men kablenâ, sahabi kavli, istihsan, istıslah)453 ilgili olarak İbn Kudâme'nin söylediklerine getirdiği açıklamalar da bunu gösterir.454

Kıyasın ittifak veya ihtilaf edilen deliller arasında serdedilmemesi, bununla birlikte hücciyetinin kabul edilmesi455 de dikkat edilmesi gereken hususlardandır. Çünkü hücciyetinin kabul edilmesi onun şer’î deliller sıralamasında Tûfî nezdinde de istıshâb öncesindeki yerini koruduğunu gösterir. Ayrıca ilgili açıklamalara bakıldığında "ihtilaf edilen deliller" ile sadece mezhep içinde ihtilafın kastedilmediği görülür. Zira bu deliller zümresinde zikredilen sahabe kavli456 ve şer'u men kablena457 gerek Tûfî gerekse İbn Akîl hariç Hanbelîlere göre delildir. Öte yandan istihsân, istıslâh ve sedd-i zerâi’ konusunda yaptığı açıklamalardan hareketle mezhebe mal etmemekle birlikte bunların da Tûfî'ye göre yine delil addedildiğini söyleyebiliriz.458 Dolayısıyla genel olarak Hanbelî, özel olarak da Tûfî’de ibâha-i asliyye şer’iyye prensibi öncesinde başvurulan delillerin sadece ittifak edilen deliller başlığı altında zikredilenlerden ibaret olmadığına dikkat etmek gerekir.

Maslahatla ilgili meşhur risalesindeki459

görüşlerin ibâha-i asliyye/şer’iyye ile de doğrudan ilgili olması nedeniyle Tûfî’nin maslahat meselesine dair yaklaşımına ayrıca değinmemiz gerekir. Fakat aradaki farkın görülebilmesi için öncelikle usûl eserindeki

451

Tûfî, Şerhu Muhtasari'r-Ravza, I, 108. 452

Tûfî, Şerhu Muhtasari'r-Ravza, II, 5. 453

Tûfî, Şerhu Muhtasari'r-Ravza, III, 169. 454

Tûfî, Şerhu Muhtasari'r-Ravza, I, 108. 455 Tûfî, Şerhu Muhtasari'r-Ravza, III, 247-291. 456

Tûfî, Şerhu Muhtasari'r-Ravza, III, 185-190. 457

Tûfî, Şerhu Muhtasari'r-Ravza, III, 169-184. 458

Tûfî, Şerhu Muhtasari'r-Ravza, III, 203 vd. 459

Tûfî aslında maslahata dair görüşlerini anlatmak için doğrudan bir risale kaleme almamıştır. Nevevî’nin derlediği kırk hadise yazdığı şerhin (رارض لاو ررض لا) hadisi ile ilgili kısmında maslahat konusunda sarf ettiği cümlelerin oldukça dikkat çekmesi sebebiyle bu kısım ayrıca basılmış ve şöhreti kırk hadis şerhini aşmıştır.

131

görüşlerini serdedeceğiz. Tûfî, Ravzatü’n-nâzır’ın muhtasarına yazdığı şerhte maslahat-ı mürseleyi İbn Kudâme gibi tahsîniyyât, hâciyyat ve zarûriyyât şeklindeki maslahat tasnifinin üçüncü kısmında ele alır. Hâcî ve tahsînî kategorisindeki maslahatların delil kabul edilebilmesi için şer’in onayının gerektiği, aksi takdirde bu maslahatların kişiden kişiye değişiklik arz edeceği bunun da sonuçta şer’ vazetmeye götüreceği görüşünü serdettikten sonra bunun batıl olduğunu söyler. Zarûriyyât ise din, nefis, nesil, mal, akıl ve ırz ile ilgilidir. Bunların korunması bizzat Şâri' tarafından emredildiğinden bu emrin yerine getirilmesine yönelik maslahatlar için ayrıca naslardan şahit aranmaz.460 Fakat burada asıl can alıcı nokta maslahat gerekçesiyle mezkur değerlerin korunmasına yönelik kısas ve had cezalarının üzerinde bir müeyyidenin uygulanıp uygulanamayacağıdır. Tûfî şerhte bu konuda olumlu fakat çekingen bir yaklaşım sergiler.461

Usûl eserinde maslahat-ı mürsele olarak isimlendirdiği zarûriyyâtın korunmasına yönelik maslahatların bahsi geçen risalede daha farklı bir boyuta taşındığı görülür. Her ne kadar risalenin çeşitli yerlerinde maslahat kavramını canın, malın ve ırzın korunması şeklinde açımlasa da462

nas ve icmâ’ üzerinden yaptığı karşılaştırma neticesinde onun düşüncesinde maslahat ilkesinin mezkur değerlerin korunmasından daha geniş bir çerçevede yer bulduğu görülür. Zira o ibadet ve mukadderâtta nas ve icmâ’ın esas alınacağını ve fakat bunun dışındaki konularda bunlarla çelişmesi söz konusu olsa dahi maslahat ilkesinin uygulanacağını söyler. Yine o ayrıca maslahat ile kastettiği şeyin mürsel maslahat olmadığını, ibadet ve mukadderat dışında kalan kısmın tamamını çözüme kavuşturmada kullanılacak nitelikte geniş ve kuşatıcı bir şer’î delil olduğunu tasrih eder.463 Maslahat ise cezaî müeyyidelerin artırılmasını, bir takım fiillerin yasaklanmasını da içerdiğinden her zaman fiil serbestisini ifade etmez. Bu sebeple mesnedi umum nitelikli naslar olan ibâha-i asliyye/şer’iyye prensibinin uygulama alanı Tûfî’de tamamen maslahat ilkesi tarafından belirlenecektir. Haliyle açık bir şekilde zikredilmese de had ve kısas cezalarının üzerinde bir müeyyidenin uygulanması

460

Tûfî, Şerhu Muhtasari'r-Ravza, III, 209-211. 461

Tûfî, Şerhu Muhtasari'r-Ravza, III, 211. 462

Tûfî, Ebu’r-Rabî' Necmüddîn Süleymân b. Abdilkavî b. Abdülkerîm b. Saîd es-Sarsari el-Hanbelî, Risâletün fî

ri’âyeti’l-maslaha, (nşr. Ahmed Abdurrahim es-Sâyih), Beyrut: Dâru’l-Mısriyyeti’l-Lübnâniyye, 1993, s. 30, 33, 44.

463

132

görüşünün aksi yani maslahatın gerektirmesi halinde bu cezaların altında bir müeyyidenin uygulanmasının da Tûfî’nin maslahat anlayışıyla çelişmediğini söyleyebiliriz.