• Sonuç bulunamadı

Mütekaddimûn Dönemi Hanbelî Usûl Eserlerinde Şer'î Delil Tasnifi

BÖLÜM 3: HANBELÎLİKTE İBÂHA PRENSİBİNİN YERİ VE KULLANIMI 113

3.2. Hanbelî Usûl Sistematiğinde Edille-i Şer'iyye Tasnifi

3.2.1. Mütekaddimûn Dönemi Hanbelî Usûl Eserlerinde Şer'î Delil Tasnifi

Ebu Ya'lâ'nin eserine baktığımızda onun fıkıh usûlünü üç ana başlıkta incelediğini görürüz. Bunlar sırasıyla asl, mefhûmü'l-asl ve istıshâbü'l-hâldir.418

Bu açıdan bakıldığında Ebu Ya'lâ'da kıyasa yer olmadığı düşünülebilir. Fakat o, her ne kadar mezkur kısımlardan biri altında değerlendirmemiş olsa da kıyasın meşrûiyetine dair açtığı bahiste şer'î bir delil olmasının yanında kıyasla amel etmenin vâcib olduğunu söyler. Dahası kıyasın aklî bir delil olduğunu kabul etmekle birlikte şer’î bildirim sonrasında kullanılacağını vurgulaması da son derece önemlidir.419

Çünkü o bildirim öncesi dönem tartışmalarından hatırlanacağı üzere aklın hüküm vermedeki rolünü kabul etmez. Buna rağmen bildirim sonrası aklî bir yöntem olan kıyası hükme ulaşmada kabul ve vâcib addetmesi kanaatimizce onun kıyasa yüklediği işleve dair önemli bir ipucudur. Fıkıh usûlünün bablarına dair açtığı bahiste görüleceği üzere Ebu Ya'lâ'ya göre kıyas "asl"ın kapsamında yer alan icmâ'ın420

hemen sonrasında yer alır.421 Bu sebeple her ne kadar fıkıh usûlünün üç kısmından biri olarak saymasa da kıyas Ebu Ya'lâ'da mefhumü'l-asl başlığı altında değerlendirilir.422

Kabul edenler nezdinde kıyasın icmâ' sonrasında yer alması konusuna dikkat edilmesi gerekir. Çünkü nasların anlaşılması, nastaki hükmün ortaya çıkarılmasını ifade ettiği için kıyas -tearuz ettiği durumları bir tarafa bırakırsak- kimi zaman icmâ' öncesinde kullanılmak durumundadır. Hatta kıyasın icmâ'ın senedi olma ihtimali de gözden

418

Ebu Ya'lâ, el-Udde, I, 71. 419

Ebu Ya'lâ, el-Udde, IV, 1273. Burada Ebu Ya'lâ bildirim sonrasında kaydını koyarak bildirim öncesinde aklın hüküm vermedeki rolüne dair olumsuz tavrını unutmadığını ve kıyası aklî bir delil olmasına rağmen hükme ulaşmada meşrû görmekle herhangi bir tutarsızlık içinde olmadığını ifade eder. Aksi takdirde bildirim sonrası kıyasın delil olduğunu ifade ederken aklî olduğunu söylemesi ve bildirim sonrası kaydı bir anlam ifade etmez.

420

Ebu Ya'lâ, el-Udde, I, 72. 421

Ebu Ya'lâ, el-Udde, I, 213. 422

Mefhumü'l asl ile ilgili açıklamalar ele alındığında kıyasın bu kısımda değerlendirildiği bilgisine rastlanmaz. Bkz. Ebu Ya'lâ, el-Udde, I, 152 vd. Fakat kıyas ile ilgili yaptığı açıklamalar dikkatle incelendiğinde ona göre kıyasın bu kapsamda değerlendirileceği açık bir şekilde anlaşılmaktadır.

125

kaçırılmamalıdır. Dolayısıyla kıyasın usûl sistematiği içerisindeki yerine ilişkin olarak sadece onun ibâha-i asliyye prensibinden önce olduğu bilgisi kat’îyyet arzeder.423 Ebu Ya'lâ kıyasta olduğu gibi istihsan konusunda da olumlu bir tavır sergiler.424

Kıyastan dönülmesi gereken halleri ifade eden istihsan Ebu Ya'lâ nezdinde şer’î bir delildir. Bu, Ebu Ya'lâ'nın kıyasa biçtiği rolün diğer bir deyişle kıyasın hangi alanlarda kullanılıp hangi alanlarda kullanılamayacağına dair ortaya koyacağı yaklaşımın anlaşılması bakımından oldukça önemlidir.

Ebu Ya'lâ'da mezkur üç kısım arasında sayılmaması bakımından önceki şeriatların delil durumu da kıyasla benzerlik arzeder. Eserin çeşitli yerlerinde şer'u men kablenânın delil kabul edildiği sarih bir şekilde ifade edilmiştir.425

Bu delilin hazır çözüm ihtiva ettiği dikkate alındığında metot değil, kaynak olduğu anlaşılır. Dolayısıyla kabul edenler nezdinde önceki şeriatler naslar kapsamında görülmelidir. Ebu Ya'lâ, asl kavramını açımlarken Kitap, sünnet, icmâ' ile birlikte şer'u men kablenayı zikretmemiştir. Fakat ilgili açıklamalardan yola çıkarak bu delilin onun tasnifinde kendisine asl başlığı altında yer bulduğunu söyleyebiliriz.

Ebu Ya'lâ'ya göre aksi hükmü gerektiren bir delil bulunmadığı sürece sahabî kavli de hüküm vermede delil kabul edilir.426 Yapı itibarıyla şer'u men kablenâ gibi sahabî kavli de asl kapsamına girer. Kaldı ki Ebu Ya'lâ sahabî kavlinin hüccet olduğunu söylediği gibi kıyastan önce başvurulması gerektiğine de özellikle değinmiştir.427

Sedd-i Zerâi’ Şer'an yasak olan sonuca götürmesi durumunda aslen mubâh olan bir şeyin yasaklanmasını ifade eder.428

Bu sebeple işletilmesi halinde sedd-i zerâi’in doğrudan ibâha-i asliyye/şer'iyyenin alanının daralmasına sebebiyet vereceği açıktır. Bununla

423

Burada kıyasın aslî ibâhadan önce yer alacağını söyledik ve fakat aslî ibâhanın üst başlığı olan istıshâbı özellikle zikretmedik. Zira icmâ istıshâbını kabul edenler nezdinde senedi kıyas olan bir icmâ'ın hükmünün ilgili meseleye taşınması söz konusu olabilir. Bu durumda kıyasın istıshâbın bu türünden önce değil bununla eş zamanlı olarak yer aldığı görülür.

424

Ebu Ya'lâ, el-Udde, V, 1604. 425

Ebu Ya'lâ, el-Udde, III, 757; III, 763. 426

Ebu Ya'lâ, el-Udde, III, 757; II, 589; IV, 1103. 427

Ebu Ya'lâ, el-Udde, III, 757; II, 580. 428

126

birlikte sedd-i zerâi' prensibine dair Ebu Ya'lâ'da olumlu ya da olumsuz herhangi bir atıf bulunmaz.

3.2.1.2. Kelvezânî

Kelvezânî ile hocası Ebu Ya'lâ arasında usûlün üçlü tasnifi ve tasnifin içeriği bağlamında esasta bir farklılık olmadığı görülür.429

Bununla birlikte o istıshâb ve asl arasında kalan kısmı hocasından farklı olarak ma'kûlü'l-asl olarak isimlendirmiştir. Yine kıyası delil kabul ettiği gibi tasnifte ikinci kısmın (ma'kûlü'l-asl) alt başlıklarından ma'ne'l-hıtâbın kıyas olduğunu430, "asl" kapsamında Kitap, sünnet icmâ' ile birlikte sahabî kavlinin de bulunduğunu431 sarih bir şekilde ifade etmesi bakımından hocasından ayrılır. Ayrıca Kelvezânî hocasının aksine önceki şeriatleri delil olarak görmez. Ona göre Hz. Peygamber'in bi'seti öncesinde geçmiş şeriatlerle amel edip etmediği konusunda deliller tearuz ettiği için doğru yaklaşım tevakkuftur.432

Vahiy sonrasında ise önceki şeriatlerle amel ettiğine kanıt olabilecek bir örnek bulunmadığı için bu dönemde önceki şeriatlerin delil olmadığında şüphe yoktur.433

Hocasından ayrıldığı bir diğer konu da istihsandır. Ona göre istihsan sadece illetin tahsisi söz konusu olduğunda bir işleve sahiptir. İlk dört delil arasında son sırada yer alan kıyasın istihsan ile terk edilmesi istihsanı kıyastan daha kuvvetli hale getireceğinden doğru değildir.434

Ebu Ya'lâ'da olduğu gibi Kelvezânî'de de sedd-i zerâi' konusuna değinilmemiştir.

3.2.1.3. İbn Akîl

İbn Akîl üçlü bir taksim yerine delilleri peş peşe sıralamayı tercih etmiştir. Ona göre bu sıralama Kitap, sünnet, icmâ', sahâbi kavli ve istıshâb şeklindedir. Burada İbn Akîl kıyası ayrı bir başlık olarak zikretmemekle birlikte Kitab'ın delaletinin nutk (mantûk) ve

429

Kelvezânî, et-Temhîd fi usûli'l-fıkh, I, 6. 430 Kelvezânî, et-Temhîd fi usûli'l-fıkh, I, 24.

431

Kelvezânî, et-Temhîd fi usûli'l-fıkh, I, 6. 432

Kelvezânî tarafından daha kuvvetli görülen tevakkuf görüşünün kimi Mutezile alimleri tarafından ortaya konulduğuna dikkat etmek gerekir. Bkz. Kelvezânî, et-Temhid fi usûli'l-fıkh, II, 413-415. Yine Kelvezânî'nin konuyu delillendirirken meselenin hüsün-kubuh boyutuna değinmesi de daha önce kelâmî eğilimlerine dair verdiğimiz bilgilerle değerlendirildiğinde anlamlı hale gelmektedir.

433

Kelvezânî, et-Temhid fi usûli'l-fıkh, II, 417 vd. 434

127

ma'kûl olmak üzere iki şekilde olduğunu ve her birinin de üçer alt başlıkta inceleneceğini söyler. Buna göre mantuk nas, zahir, umum kısımlarına ayrılırken ma'kûl fahvâ'l-hıtâb, delilü'l-hıtâb ve ma'nâ'l-hıtâb kısımlarına ayrılır435 ki son kısım kıyasa436 tekabül eder. Bu sebeple onun tasnifinde kıyasın şer'î hükümlere ulaşmada kullanılan bir delil olduğu ve hiyerarşide istıshâb (ibâha-i asliyye/şer'iyye) öncesinde yer aldığı görülür. Dolayısıyla İbn Akîl de hocası gibi kıyası nassın anlaşılmasında kullanılan bir alet olarak görür.

İstihsan konusunda hocası gibi olumlu tavır sergileyen İbn Akîl, istihsanı illetin tahsisine indirgeyen yaklaşımı doğru bulmadığını açık bir şekilde ifade eder. Böylece bu anlayışa sahip olan çağdaşı Kelvezânî'yi de eleştirmiş olur.437

Önceki şeriatler konusunda ise İbn Akîl, Kelvezânî'in karşısında, hocası Ebu Ya'lâ'nın yanında yer alır.438

Ayrıca o hocası Ebu Ya'lâ ve ders arkadaşı Kelvezânî'den farklı olarak sedd-i zerâi' ile ilgili küçük çaplı da olsa bir bahis açar. Bu bahiste Hanbelî439

ve Şâfiî alimlerden örnekler verdikten sonra buna getirilecek itirazları sıralar.440

İtiraz noktalarına ayrıca cevap vermemesinden onun sedd-i zerâi' konusundaki kanaatinin olumsuz olduğunu söyleyebiliriz.

Dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da İbn Akîl’in içtihadi konularda sahabî kavline yaklaşımıdır. O, bu konuda mezhep içinde iki farklı rivayetin olduğunu söylemekle birlikte böyle durumlarda sahabî kavlinin hüccet olmayacağını açık bir şekilde ifade eder. Dahası bu konularda sahabî kavlinin kıyasa öncelenmesi de söz konusu değildir. Çünkü içtihadi meselelerde sahabenin başvuracağı kaynaklarla sonraki dönemdeki müçtehitlerin başvuru kaynakları aynıdır. Ayrıca hata isabet konusunda da sahabe ile

435

İbn Akîl, el-Vâzıh fî usûli'l-fıkh, I, 33. 436 İbn Akîl, el-Vâzıh fî usûli'l-fıkh, I, 37. 437

İbn Akîl, el-Vâzıh fî usûli'l-fıkh, II, 107. 438

İbn Akîl, el-Vâzıh fî usûli'l-fıkh, I, 271; II, 136; IV, 175 vd. 439

İbn Akîl, el-Vâzıh fî usûli'l-fıkh, II, 75. Burada Hanbelîlerden örnekler vermesi ve kabul edenler arasında Hanbelîleri de göstermesi önemlidir. Çünkü verilen örneklere getirdiği eleştiriler Hanbelîler için de geçerlidir. 440

128

müçtehitler arasında bir fark bulunmaz. Dolayısıyla olması gereken şey içtihadi konularda kıyasın sahabe kavline öncelenmesidir.441

3.2.2. Müteahhirûn Dönemi Hanbelî Usûl Eserlerinde Şer'î Delil Tasnifi