• Sonuç bulunamadı

TÂRÎ Ḫ-İ ÂL-İ ʿOæMÂNÎ’NİN EDEBÎ DEĞERİ

“Felek, tacı güneşten geçirip, dönemin padişahlarından haraç yiyordu.”

l) Teşbih:

ر ا ب ه لاژ شو ر با ه م ه نا ک ي پ ز 256

را ن چ و ور س و چ م ه ه ت سارآ ف ص

“Servi ve çınar gibi süslenmiş tüm ordu, (ellerindeki) mızraklarla sanki hepsi çiğ yüklü bulut gibi.

İnsanlar, köyden ayaklarını kesince çakallar ve tilkiler orayı yol ederler.”

2.6. TÂRÎḪ-İ ÂL-İ ʿOæMÂNÎ’NİN EDEBÎ DEĞERİ

Sâʾilî’nin, Sultan II. Bâyezîd’in atalarının tarihinin yazılmasını istemesi üzerine kaleme aldığı Târîḫ-i Âl-i ʿOåmânî adındaki bu eserini, gerek nazım şekli, gerekse de vezin bakımından İran’ın hamase şairi Firdevsî’nin Şâhnâme’sinin etkisinde kalarak yazdığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Firdevsî’ye olan ilgisini her fırsatta dile getiren Sâʾilî, eserini yazmaya başlamadan önce sözü Firdevsî gibi süslemek istediğini söyleyerek hem Firdevsî’ye olan ilgisini hem de eseri Şâhnâme’ye olan beğenisini bir kez daha ortaya

koymaktadır. Sâʾilî, eserinin na’t bölümünden hemen sonra “Sözün Tarifi ve Söz Söyleme Hakkında” başlığıyla bir bölüm açarak, burada başta Firdevsî olmak üzere İran’ın önde gelen klasik dönem şairlerinin isimlerini zikretmektedir. Şair, burada sözün tarifini yaparken hem Firdevsî’ye hem de eseri Şâhnâme’ye övgü dolu sözler söylemektedir.

“Temiz yaradılışlı Firdevsî’den geriye söz kaldı, ruhu, yüce yaratıcı sayesinde şad olsun.

Her ne kadar kalemin ucu acze düşmüş olsa da, gül bahçesi gibi süsledi Şâhnâme’yi.

Şâhnâme, horoz gözünün her noktası gibi, güzel bir gelin ve canın haremliğidir.

Ona sırlar yaratan demişler, özelliklerine cevherler saçmışlar.

Onun huzurunda akıl sahiplerinin elleri bağlı, dilleri mühürlüdür.

Eğer söz konusunda insafın varsa, Şâhnâme’den üstün söz olmaz.”

Fetihten sonra Acem diyarından İstanbul’a gelen birçok şair saraya alınmış yarı resmî nitelikte olan saray tarihçiliği yani şehnâmecilik geleneği başlamıştır. Böylece Kanûnî Sultan Süleymân zamanında 1550 yılı civarında maaşlı bir memur olan şehnâmecinin önemli görevi, o dönemi ya da Osmanlı tarihinin yakın geçmişini edebî bir üslûpla kaleme almak olmuştur.

Bu şehnâmeci teriminin Kanûnî Sultan Süleymân’ın resmî tarihçileri için kullanılması, İran geleneğinin XV. ve XVI. asırlarda inkişâf eden Osmanlı saray edebiyatı üzerindeki etkisinin yansıması olarak kabul edilir. İstanbul’a gelerek padişahın sarayına intisab etmek isteyen İranlı şairler, Osmanlı padişahlarının kahramanlıklarını Farsça ve mesnevî tarzında Firdevsî’nin Şâhnâme’si gibi epik tarzla

258 Metin, s. 10.

anlatarak padişahların himayesine girmişlerdir.259 İran’dan ayrılarak Rum’a gelen Sâʾilî de o dönemin yaygın edebî tarzını devam ettirerek dönemin padişahı II.

Bâyezîd’in isteği üzerine eserini yazmaya başlamış ancak onun vefat etmesi üzerine eserini yeni padişah Yavuz Sultan Selîm adına devam ettirmiştir. Ancak eserini padişaha takdim edip etmediğini bilemiyoruz.

Sâʾilî’nin Târîḫ-i Âl-i ʿOåmânî’si, nazım şekli ve vezin bakımından Firdevsî’nin Şâhnâme’siyle benzerlik gösterdiği gibi söz konusu eserde yer alan unsur ve motifler de hemen hemen aynıdır. Şâhnâme’nin çatısını oluşturan efsanevî kahramanlar ve mitolojik unsurlar ve bazı terkipler benzer anlatımlarla Sâʾilî’nin eserinde de karşımıza çıkmaktadır.

Öyle ki Sâʾilî’nin Şâhnâme’den yapmış olduğu şu alıntılama beyitler ifademizi güçlü

“Yaşlı bilge adam şöyle dedi: Ettiği sözden, tanı insanı.”

Firdevsî’nin sıklıkla kullandığı “هدنناد تفگ نينچ”261 başlangıç ifadesi, yukarıda görüldüğü üzere Sâʾilî tarafından da tekrar edilmiştir. Fakat cümlenin devamında, Firdevsî’nin “dihkân-i pîr” ifadesine benzer olarak Sâʾilî “merd-i kohen” ifadesine yer vermiştir.

سور ع ا ب يز و چ م ه ه ت سارا ي ب 262

سور خ ِم شچ و چ د مآر ب ی ها پ س

“Güzel gelin gibi süslenmiş, horoz gözü gibi olan bir ordu çıkageldi.”

Sâʾilî’nin yukarıdaki beytinde geçen “سورخ ِمشچ” terkibinin, gerek diziliş gerekse de anlam bakımından benzer kullanımını Firdevsî’nin dizelerinde de görmek mümkündür:263

ه ا گ و جا ت ِش يارآ ت ستزا ه ک

264

ها شدا پ یا م نار م ل ق ت ف صو ه ب

“Ey tahtın ve tacın süsü olan padişah, seni vasfetmek için kaleme sarılayım.”

Sâʾilî’nin yukarıdaki dizesinde yer alan “هاگ و جا ” kelimelerinin diziliş bakımından ت benzer kullanımını Firdevsî’nin Şâhnâme’sinde de görmekteyiz:265

259 ChristineWoodhead, “Şehnâmeci”, TDV, XXXVIII. Cilt, İstanbul, 2010, s. 456-458.

260 Metin, s. 9.

261 ريگتسد ار درم دوب شناد هک ريپ ِناقهد هدنناد تفگ نينچ (Firdevsi, Şâhnâme, nşr: Julius Mohl, IV. Cilt, İntişârât-ı Golistân, Tahran, 1374 hş./1995, s. 504)

262 Metin, s. 86.

263 سورخ ِمشچ وچ رکشل تسارايب سوک تسب رب و نيئور یان دزب (Firdevsî, a.g.e., I. Cilt, s. 122).

264 Metin, s. 12.

265 هاگ و جات ۀدنشخب و رادناهج هام و روه ۀدننيرفآ زا هک (Firdevsî, a.g.e., I. Cilt, s. 293).

Oysaki bu iki eserin konusu birbirinden farklı olup, birisi tarih öncesi zamanlardan başlayıp Arap istilâsına kadar gelen İran tarihini anlatan ulusal bir destan, diğeri ise yalnızca bir hükümdarın hayatının ve yaptığı savaşlarının anlatıldığı manzum bir tarihtir.

Sâʾilî’nin Târîḫ-i Âl-i ʿOåmânî’sini bu tarzdaki diğer eserlerle kıyasladığımızda gerek dili gerekse de içeriği açısından önemli bir mesnevî olduğunu, başka bir eserin gölgesinde kalmayıp kendine has bir tarzının olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Her ne kadar esere konu olan dönemin tarihî olayları ve şahsiyetleri, diğer eserler ile büyük oranda benzerlik gösterse de Sâʾilî’nin teşbihlerinde sanatlı bir üslûp tercih etmiş olması, konunun hatırda kalıcılığını sağlamak adına zaman zaman darbımesel, kelâm-i kibârlara yer vermesi ve “nükte”266 başlığı altında oluşturduğu ayrı bölümler eserin edebî değerini belirleyici en önemli faktörlerdendir. Zira şair, nükte yaptığı kısımda, salt konu anlatımı yapan popüler tarihçi kimliğinden ferâgat ederek, anlatılan konuya ya da olaya paralel başka bir konudan bahsedip ilmî ve edebî bilgisini ortaya koymakta ve böylece muhtelif konularda okuyucuyu bilgilendirmektedir. Söz içinde bilinen bir olaya ve bir hikâyeye telmihte bulunup, anlattığı konuya ilişkin âyetlerden iktibaslar yapmaktadır.

Sâʾilî’nin Târîḫ-i Âl-i ʿOåmânî’si şekil ve muhteva açısından aynı tarzda yazılmış olan diğer eserlerden pek farklılık arzetmese de şair, eserinin münâcât ve na’t bölümlerinde ilmî ve dinî terimleri ustalıkla kullanmış olup, özellikle eserin münâcât bölümünde bazı ilginç, felsefî tabirlere ve kullanımına çok ender rastlanan bazı terkiplere yer vermektedir. Söz konusu bu tabir ve terkipleri; ilginç tabirler, felsefî tabirler ve yeni terkipler diye üç başlık altında inceleyebiliriz:

a) İlginç tabirler: Sâʾilî daha önce hiç kullanılmamış türden tabirlere yer vermektedir:

“Şayet bakarsan tüm işi, evvel ve âhirdir, (hep) bu evvel ve âhirden söz edilmektedir.”

Saili, “رخآ و لوا” kelimeleri yerine “ور و تشپ ” kelimelerini tercih etmiştir.

b) Felsefî tabirler: Şair, sayıları çok az olmakla birlikte bazı felsefî tabirler

“Sanatkâr, hoş söz incisi deldi; (ancak) yapay sözlerle, yaratıcıdan söz edemedi.”

“O’nu tasvir eden şekil, O’na ait değildir, O’nu anlatan şey, (aslında) O değildir.”

c) Yeni terkipler: Eserinde genel itibariyle terkipsiz bir dil tercih eden Sâʾilî, daha önce başka bir şair tarafından kullanılmamış ya da kullanımına çok ender rastlanan türden terkiplere yer vermiştir:

“Gül, bülbülden dolayı inlemiş, şakayık ondan dolayı değerli.”

Yukarıdaki beyitte geçen “شورف ﻻاو” terkibi başka bir şair tarafından kullanılmamış olup Sâʾilî’nin kullandığı orjinal bir terkiptir.

Sonuç olarak Sâʾilî’nin Târîḫ-i Âl-i ʿOåmânî’si kendisinden önce yazılmış olan kaynaklardaki tarihî bilgileri benzer şekilde içermesi yanında edebî ve kültürel değerinin bulunması bakımından da önemi haiz bir kaynaktır.