• Sonuç bulunamadı

Târîḫ-i Âl-i ʿOåmânî’yi şekil açısından incelemek için adı geçen eserin nazım şekline, vezin yapısına, kafiye düzenine, oluşturulan konu başlıklarına ve beyitleri meydana getiren mısralara göz atılarak bunların genel özellikleri tespit edilecektir:

2.1.1. Konu Başlıkları, Mısra ve Beyit Yapısı

a) Bölümler arasındaki bağlantıyı sağlayan konu başlıkları genel itibariyle anlatılan konunun özü mahiyetinde olup iki üç en fazla dört cümleden ibarettir. Bu cümlelerin sıralanışında secili anlatıma başvurulmuştur:

ما نا مار ک خ يراو ت ِر کذ رد مﻼ ک ِحا ت ت فا b) Bir beyti oluşturan mısralar genellikle هک ،وچ gibi rabıt edatlarıyla birbirine

bağlanmakta ve çoğu zaman anlamı ikinci mısra tamamlamaktadır:

د ي شچ یر ي پ ِما ج زا ن ت فر ِی م

167 د ي سر یر ي پ ِت قو ار ق ح سا و چ

“İshâk, yaşlanınca, yaşlılık kadehindenveda şarabını tattı.”

c) Arapça kelime ve terkiplerin sayısı bir hayli fazladır. Özellikle konu başlıklarında, münâcât ve na’t bölümlerinde dinî terimler sıkça kullanılmıştır:

ا م ِر ک ُم یرو لا ی ب ن ا م ير ک

168

ا م ع ن م ا ق ف شم ار گ ت عا ف ش “Ey müşfik ve ey nimetlendirici şefaatçi, ey cömert ve ihsanda bulunan asil peygamber.”

d) Toplamda üç tane olmak üzere telmih yoluyla bazı Kur’ân ayetlerine yer verilmiştir:

166 Metin, s. 25.

167 Metin, s. 29.

168 Metin, s. 8.

شرا صح

“Plan olarak şehirlerin en görkemlisi, kalesi “sütunlar sahibi İrem gibi.”

2.1.2. Eserin Nazım Şekli, Vezni, Kafiye Düzeni ve Beyit Sayısı

Târîḫ-i Âl-i ʿOåmânî, her beyti, kendi arasında kafiyeli ve baştan sona kadar aynı vezinde yazılmış beyitlerden oluşan bir nazım türü olan mesnevî şeklinde yazılmıştır. Sâʾilî, eserini Şâhnâme’nin vezni olan bahr-i mutekârib-i müsemmen-i maksûr (Feûlün/Feûlün/Feûlün/Feûl) vezninde170 yazmıştır.

Eserin kafiye düzeni ise (a-a, b-b, c-c) şeklindedir. Revi harfinin bulunduğu kafiye bazen mısra ve beyit sonunda bulunduğu gibi bazen de rediflerin bulunduğu durumlarda mısra ortasında olabilmektedir. Sâʾilî’nin tercih ettiği redifler genellikle kısa ve sade olup sayıları çok fazla olmamakla birlikte uzun rediflerin de kullanıldığı görülmektedir:

“Dilimi, lütfundan dolayı övgüyle doldur, dualarımı lütfunla kabul eyle.”

Şair, beyitleri meydana getiren unsurları, söz dizimi kurallarına ve dilin ortak beğenisine aykırı olarak kullandığı için kimi beyitlerde ibâre tertibinin sağlam olmamasından kaynaklı za’f-ı te’life yol açan ifade kusurlarına rastlanmaktadır. Tahir-ül Mevlevî, önce söylenmesi gereken kelimelerin sonraya bırakılmasını, sonra söylenecek olanların önce söylenmesini, hazf edilmesi gerekenlerin zikredilmesini, zikredilmesi gerekenlerin de hazfedilmesini bu kusurun başlıca sebeplerinden sayar.172

ِجا ت د ه ن ار ی ک ي

169 Metin, s. 179. “Sütunlar sahibi İrem’e..?” anlamındaki Kur’ân ayeti (Kur’ân, 89/Fecr-7).

170 Veyis Değirmençay, Farsça Arûz ve Kâfiye, Atatürk Üniversitesi Yayınları, Erzurum, 2005, s. 90.

171 Metin, s. 5.

172 Tahiru’l Mevlevî, Edebiyat Lügatı, nşr: Kemâl Edib Kürkçüoğlu, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1973, s. 181.

Yukarıdaki ilk beytin ilk mısrası “yekî râ dehed” ile başlamaktadır ve ikinci mısra da ona benzer olarak “yekî râ nehed” ibâresiyle tertiplenmiştir. Ancak ilk dizedeki “şokr” ibaresine denk gelen “tersâ” tertip sırasına uygun olmadığı için za’f-i te’lif yapılmıştır. Aynı şekilde son beytin ilk mısraı “gehî” iken ikinci mısrada ona karşılık “geh ender” ibâresi seçilerek ibârelerin tertip sırası bozulmuştur. Görüldüğü gibi “gehî” ve “geh ender” ibârelerinden sonra benzer sıralanış takip edilmiştir.

İsmail Durmuş ise, bu terimi “söz diziminde kurala aykırılık” olarak tanımlar ve cümledeki öğelerin sıralanışının gramer kurallarına ve zevkiselime ters düşmeyecek şekilde dizilmesi gerektiğini ifade eder. Aksi takdirde bir cümlede düşünceler sağlam ve hayaller canlı olsa da bunların yanlış, karışık ve belirsiz bir sırayla dizilmesi durumunda ifade değerini ve etkisini kaybedeceğini hatta anlam karışıklığına yol açabileceğini belirtir.176

Kimi zaman Sâʾilî’nin, revi harfinin mahreç (seslerin çıkış yerlerinin) yakınlığı olan başka harfe dönüşmesiyle kafiye kusurlarından ikfa kusuru177 işlediği

“Tacik ve Türk kabileleri ve ulu gaziler, onun etrafında toplandı.”

Yukarıdaki beyitte yer alan “tork” ve “sotorg” kelimelerinden ilkinin son harfi k iken ikincisinin son harfi g harfinden oluşmaktadır. Saraç, divan şiirinde bu kusurun en fazla b-p şeklinde yapılan örneklerine rastlandığını ifade eder. Sâʾilî’nin beyitlerinde, uzun okunması gereken hecelerin kısa okunmasından kaynaklı aruz kusurlarından sayılan zihâfa da rastlanır. Saraç’a göre bu kusurun, metnin edebî değerini düşüren ve düşürmeyen zihâf olmak üzere iki çeşidi vardır. Saraç, Arapça ve Farsça kelimeler için geçerli olan zihâfı bir kusur olarak kabul eder.179

Kimi zaman da revi harfinin bulunduğu kafiye kelimeleri arasında farklılık söz konusudur. Bu farklılık kafiyede anlamları ayrı olan, farklı kelimelerin seçilmesiyle gerçekleşmektedir.180

176 İsmail Durmuş, “Za‘f-ı Te’lîf”, TDV, XXXXIV. Cilt, İstanbul, 2013, s. 64-65.

177 Saraç, a.g.e., s. 274.

178 Metin, s. 69.

179 Saraç, a.g.e., s. 215.

180 M. A. Yekta Saraç, Klasik Edebiyat Bilgisi, 9. baskı, Gökkubbe Yayınları, İstanbul, 2015, s. 166-167.

181 Metin, s. 13.

“İş tutmada başarılısın, nefesin gam gidericidir; ilimde payidarsın, ruhen

“İnsanların dükkânları gece gündüz açıktı; başıboşluk ve gevşeklik fazla uzun sürmüyordu.”

Yukarıdaki beyitte geçen “dokkân” kelimesi “dokân” şekline sokularak zihaf yapılmıştır. Daha önce Sâʾilî’nin öğrenim durumu hakkında elimizde bilgi olmadığına değinmiştik. Yukarıdaki aruz kusurları, bize, her ne kadar şairin öğrenim görmemiş olma ihtimalini düşündürse de bu bizce mümkün değildir. Zira bazı tezkire kitaplarında Sâʾilî’nin seri bir kâtip olduğu ve günde beş yüz adet beyit yazdığı bilgisi kaydedilmektedir.183 Bu kaynaklarda verilen bilgilerden yola çıkarak, aruz ilminin inceliklerini bilmeyen birisinin seri bir kâtip olarak zikredilmesi ve günde beş yüz adet beyit yazması bizce mümkün görünmemektedir. Dolayısıyla aruz ilmine vakıf olmak belli bir eğitimden geçmiş olmayı gerektirmektedir.

Bu nedenle Sâʾilî’nin yapmış olduğu bu aruz tasarruflarını, onun beyitler arası ahengi yakalamak yerine beytin anlamını vermek istemesiyle açıklayabiliriz. Zira eserin bütününü göz önünde bulundurduğumuzda, onun aruz ilmine vakıf bir şair olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Aşağıdaki beyit de bu ifademizi doğrular niteliktedir: ifadesinden de anlaşılacağı üzere, üzerinde çalıştığımız eser, müellif hattı olup toplam 4336 beyitten oluşmaktadır.

182 Metin, s. 97.

183 Nevâî, a.g.e., s. 182; El-Tahrânî, a.g.e., s. 427.

184 Metin, s. 1.

2.2. TÂRİḪ-İ ÂL-İ ʿOæMÂNÎ’NİN DİL VE ÜSLÛP ÖZELLİKLERİ