• Sonuç bulunamadı

Suriye İç Savaşı; Gözlem Dönemi

BÖLÜM 2: İSRAİL’İN ARAP BAHARINA BAKIŞ AÇISI VE İÇERDEKİ

2.2. Suriye İç Savaşı

2.2.1. Suriye İç Savaşı; Gözlem Dönemi

İsrail Suriye’de gösterilerin başlaması ile birlikte batılı ülkeler ve ABD gibi muhaliflere desteğini açıklamamıştır. Bu süreçte bekle-gör siyaseti izleyen İsrail, uzun bir dönemdir sınırlarında sorunsuz ilişkilere sahip olduğu ve Suriye içerisinde İslami hareketlere set olduğu düşüncesi ile Esad rejimini İsrail’in bildiği canavar103 olarak tanımlamıştır. Ancak daha önce de bahsedildiği üzere Suriye rejiminin İran-Hizbullah ekseninde önemli bir yere sahip olduğu ve İran’ın Suriye topraklarını kullanarak Hizbullah ve Hamas’a silah tedarik ettiği bilinse de, İsrail’in Suriye politikasında, 2013 yılında Hizbullah ve İran’ın Suriye içerisinde doğrudan varlık göstermelerine kadar bir değişim olmamıştır.104

İsrail karar vericileri her ne kadar bu dönemde Esad rejiminin devrilmesi taraftarı olmuş olsalar da (aşağıda örneklerde görüleceği üzere) 2013 yılına kadar Suriye iç savaşına askeri ve diplomatik anlamda müdahil olmaktan kaçınmıştır. İzlenen bu politika İsrail güvenlik bürokrasisi tarafından zaman zamanda eleştirilmiştir. Mossad eski Başkanı Efraim Helevy bu eleştirisini, İsrail’in Arap Baharı sürecinde ilkesel olarak, güvenliğini ilgilendiren konular hariç, müdahil olmama politikası izlediğini ve bunun büyük bir yanlış olduğu şeklinde ifade etmiştir. Helevy ayrıca daha kötü bir tablo çizerek ‘Arap Baharı, İslami hareketlerin yükselişi değil aynı zamanda uluslararası stratejinin şekillenmesine ve Rusya’nın Baas rejimine tutunarak Orta Doğu’da yerini güçlendirmesine sebep olmuştur. Bunun yanında ‘Arap Baharı sonrası terörist örgütlerin dağınık halden idari ve askeri yönden düzenli hale geldiğini’ ifade etmiştir.105

103Maya Hadar, The War in Syria an İsraeli Perspective, Institute Peace Support and Conflict Management, 2017,s. 13.

104Özlem Tür, “Israel and the Syrian Crisis – Between Keeping the Status Quo and Demanding Change”, JEBPIR, 1 (1), 2015, s. 85-103.

105Efraim Helevy, Ortadoğu’da İsyan ve Devrim, İsrail Üniversitesi konuşması, Mart 2014, [www.youtube.com/watch?v=Zq8QAD4AUIc], 15.12.2017.

44

Suriye Devriminin başlaması, İsrail için, Mısır’da Mübarek’in devrilmesinde olduğu gibi korku veya endişeye sebep olmamıştır. Hatta İsrailli yetkililer verdikleri demeçlerde bunu açıkça dile getirmekten kaçınmamışlardır. İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak verdiği bir demeçte ‘Esad rejimi birkaç hafta içinde düşebilir ve bu İran-Hizbullah şer eksenine ölümcül bir darbe olur’ diyerek sevincini dile getirmiştir.106 Bir diğer demecinde ise her ne kadar kimyasal silahların Hizbullah’a ulaşma riski olsa da, Baas rejiminin düşmesinin kalmasından daha iyi olduğunu belirtmiştir.107

Bu konuda görüş bildiren diğer kişi olan İsrail Savunma Bakanlığı Siyasi Güvenlik Bölümü Başkanı AmosGilad, Ehud Barak’tan farksız olarak, Suriye’de yönetimin değişmesi ‘tehdidini’ küçümseyerek ‘İslamcı örgütlerin oluşturacağı tehdide saygı duymakla birlikte, İran-Suriye ve Hizbullah ekseni İsrail için daha büyük tehdittir’ sözleri ile açıklamıştır.108

İsrail yönetici eliti ve uzmanları Suriye’de Baas rejiminin gitmesini ve yerine Suudi Arabistan çizgisine yakın, İran karşıtı bir ‘Sünni’ yönetimin gelmesini arzu etmiştir. Bu düşünce, Ehud Barak’ın özel kalem müdürü Michael Herzog’un bölgesel ve uluslararası toplumu muhaliflere destek vermeye ve rejimin düşmesini hızlandırmaya daveti ile örtüşmektedir.109 Yine aynı şekilde Askeri İstihbarat eski Başkanı AmosYadlin de Arap Baharının İsrail’e düşman radikal ekseni zayıflattığını ifade etmiştir.110 AmosYadlin aynı zamanda halkını öldüren Esed’i düşürmek için Suriye’ye müdahil olmaya çağırmış, bunun sadece İsrail’in menfaatinin değil aynı zamanda ahlaki mesuliyetinin de gereği olduğunu söylemiştir.

İsrailli uzmanlardan, Suriye uzmanı ve Truman Barış Enstitüsü eski Başkanı MoşeMoaz ise İslamcıların iktidara gelmesinin İsrail’i korkutmaması gerektiğini zira İslamcıların Batı yanlısı ve mutedil ülkeler olan Endonezya, Türkiye ve Tunus ligine katılacağını ve özellikle Suriye’de İhvan-ı Müslimin’in iktidara gelmesi halinde muhakkak suretle İran ve Hizbullah karşıtı olacağı şeklinde, farklı yorumda bulunmuştur. Moaz, ortaya

106Amos Harel, “Ehud Barak estimates: Assad regime to fall in a few weeks”, Haretz, 11 Aralık 2011

107Ehud Barak, ” Although chemical weapons are a risk to Hezbollah, the fall of the Assad regime is good”, Globes, 22 Ağustos 2011, 24.12.2017.

108Emir Bohbut,“Amos Gilad: Al-Qaeda fighters taking the opportunity to invade Syria”, Walla Haber sitesi, 2 Nisan, [https://news.walla.co.il/error], 24.12.2017.

109Michael Herzog, “Using opportunities in Syria”, Haaretz, 18 Haziran 2012.

45

çıkacak durumun İsrail için düşmanımın düşmanı dostumdur şeklinde yorumlanacağını vurgulamıştır.111

İsrail’in Suriye politikasında ilk üç yılı sayabileceğimiz gözlem ve tarafsızlık sürecinde İsrail’de Suriye’ye yönelik tartışmaları 3 noktada açıklayabiliriz. Bunlardan ilki, Esad rejiminin 1974 yılında sağlanan ateşkesten itibaren İsrail’in Kuzey sınırlarında istikrarlı ve güvenli bir komşu olduğudur. Bu çıkarım, Esad rejiminin öngörülebilir düşman olarak, devrilmesi halinde gelecek öngörülemeyen düşmandan ehven sayılmasıdır.112

Esad’ın zayıflaması ile oluşacak kaostan yararlanacak devlet dışı aktörlerin kimyasal silahlara ulaşma ihtimali, İsrail karar vericilerini endişelendiren bir durum olmuştur. Kimyasal silahların ne İslamcı gruplara ne de Hizbullah’ın eline geçmemesi için İsrail proaktif siyaset izlemektedir. Diğer yandan Suriye rejiminin devrilmesi halinde Golan tepelerinde uzun süredir devam eden sükûnet hali bozulacak ve Golan sakinleri İsrail içlerine doğru göç edebileceklerdir ki bu durum İsrail’in tercih etmeyeceği bir seçenektir. 2012 yılında Suriye rejimi ile karşılıklı top atışlarından kaynaklanan göç dalgası bu durumun güzel bir örneğini teşkil etmektedir.113

İkinci tartışma, Esad rejiminin ‘dikkatli bir değişim ’ile devrilmesi yönündedir. Bu görüşü savunanlar Esad rejimi sonrası gelecek yönetim konusunda endişelerini belirtmekle birlikte, argüman olarak Esad rejiminin İran ve Hizbullah gibi müttefiklere sahip olmasını göstermektedirler. İran, Suriye ve Lübnan şer üçgeni olarak adlandırdıkları bu ittifakın yıkılması veya zarar görmesi bu görüşü savunmaların en büyük gerekçelerini oluşturmaktadır. İran ve Hizbullah’ın Suriye’de pozisyonlarını giderek güçlendirmeleri İsrail için bir endişe sebebi olmuştur. İran’ın kendi kuvvetleri ve Şii milisler ile Esad rejiminin yanında savaşması ve rejimin İran’a olanak sağlaması, onun istikrarlı ve bilinen düşman olmasına rağmen, Hizbullah ile İran’ı birleştirmesi, İran’ın Akdeniz’e ulaşmasına ön ayak olması bu görüşün İsrail’de güçlenmesine neden olmuştur. Her ne kadar Esad rejiminin zayıflaması sonrası radikal grupların Golan Tepelerinden İsrail’i tehdit etme olasılıkları yüksek olsa da, İsrail’de seküler grupların

111Moşe Moaz, “Political Islam and Arab Spring”, Mitvim Enstitüsü, Nisan 2013, s. 12.

112Eyal Zisser, “The Crisis in Syria: Threats and Opportunities for Israel”, Strategic Survey for Israel, 2012, p. 168

113Cathrine Moe Thorleifsson, “A Fragile Cold Peace: the Impact of the Syrian Conflict on Israeli-Syrian Relations”, NOREF, Aralık 2013, s.1.

46

desteklenmesi düşünülmüş ancak bu hareketin grupların meşruiyetine zarar vereceği görüşüne varılmıştır.

Üçüncü tartışma ise; İsrail’in Arap Baharına bakışını irdelediğimiz üst yazıda değinildiği üzere demokrasi ile normalleşmenin geleceğini savunanların ortaya attıkları görüştür. Bu görüşe göre Suriye’de halkın demokratik talepleri desteklenmelidir. Demokrasi ile barışın gelmesi mümkün olacağından, İsrail’in Suriye muhalefetinin demokratik kanadını desteklemesi, her ne kadar bu desteğin kardan çok zarar getireceği bilinse de, gerektiğini savunmuştur. Demokratik rejimlerin kendi aralarında savaşmayacağı114 varsayımından hareketle demokratik hareketlerin desteklenmesinin İsrail için en iyi seçenek olduğunu ileri sürmüşlerdir.