• Sonuç bulunamadı

2.2. Beslenme

2.2.4. Okul Çağı Çocukların Beslenmesinin Önemi

2.2.4.7. Su Gereksinimi

Su, besinlerin sindirimi ve dokulara taşınmasının yanında besinlerin hücrelerde kullanımının ardından ortaya çıkan atık maddelerin vücuttan atılmasında, bunun yanında vücut ısısının korunmasında önemli bir yere sahiptir. Vücuttaki bütün kimyasal tepkimelerde su önemli bir yere sahip olduğu için vücutta yeterli düzeyde su bulunması hayati bir zorunluluk olarak değerlendirilmektedir (Tayar ve Haşıl Korkmaz, 2007: 11). Okul çağında bulunan çocuklarda da su tüketimi sağlık açısından önemli bir yere sahiptir. Okul çağında bulunan çocuklarda günlük su tüketim miktarlar değerlendirildiği zaman günlük su tüketimi 4-8 yaş grubunda 1.4 litre düzeyinde iken, 9-13 yaş grubunda bulunan kızlarda günlük tüketim 2.1 litre, 9- 13 yaş grubundaki erkeklerde ise günlük tüketim 2.4 litre düzeyindedir. Bu oranlar spora katılım durumunda ve sıcak havalarda artmaktadır (İsmailoğlu, 2015:1).

2. 3. 1. Okul Çağında Görülen Beslenme Sorunları

Günümüzde yaşayan birey ve toplumların önem arz eden sorunlardan bir tanesi de beslenme şekilleridir. Yetersiz beslenme, gelişmekte olan ve gelişmiş devletlerde farklı sağlık problemlerini meydana getirdiği gibi bunun yanı sıra çocukların öğrenim ve eğitim gibi alanlardaki başarısını da etkilemektedir. Yetersiz beslenmenin görüldüğü gruplardan birisi de okul çağında bulunan çocuklardır. Bilindiği gibi büyüme dönemi, önemli oranda yeni dokuların gelişimi için çok oranda protein, enerji, vitamin ve mineralleri gerektirmektedir. Bütün bu besin ve enerji unsurlarının dengeli ve yeterli şekilde giderilebilmesi adına okul çağındaki çocukların almaları gereken gıdaların yeterli, kaliteli ve iyi oranlarda olması önemlidir (MEB, 2013: 34). Buna karşın besin tüketimindeki dengesizlik, sağlık, eğitim ve diğer sosyal haklardan faydalanmadaki eşitsizliklerle orantılı şekilde ülkemizde gerek gelişmiş, gerekse henüz gelişimini tamamlayamayan ülkelerin problemleri birlikte yer almaktadır (Baysal, 2003: 66). Okul dönemindeki çocuklarda karşılaşılan başlıca beslenme problemleri zayıflık ya da vitaminsizlik, kansızlık (anemi), diş çürükleri, şişmanlık ve iyot yetersizliğidir. Bunların yanı sıra, bu dönem çocuklarında son dönemlerde karşılaşılan obezliğin artması ile metabolik sendrom riski de birbirleriyle ilişkilendirilir. Bu problemler sonucunda, çocukların hastalıklara karşı dirençsizleşmesi görülmekte ve çocuklar daha sık hastalık geçirerek, hastalıkların daha ağır geçmesi sonucu okul devamsızlığı artar ve okuldaki başarıları da düşer (T.C. Sağlık Bakanlığı, 2013: 17).

Literatürde okul dönemindeki çocuklarda görülen beslenme bozuklukları Tablo 4‟de özetlenmiştir (Baysal, 2003: 69).

Tablo 4. Okul Çağında Yaygın Olarak Görülen Beslenme Sorunları

Beslenme problemleri Görülme aralığı (%)

Düzenli olarak kahvaltı etmeme 14-39

Yetersiz ya da dengesiz kahvaltı etme 38-63

Yetersiz ya da dengesiz öğle yemeği tüketme 53-68

Yetersiz ya da dengesiz akşam yemeği tüketme 20-54

Aralarda ayran ya da süt içme 20-30

Aralarda gazlı içecek tüketme 19-20

Yetersiz enerji tüketimi 40-46

Yetersiz protein tüketimi 20-28

Yetersiz kalsiyum tüketimi 30-40

Yetersiz demir tüketimi 45-55

Yetersiz A vitamini tüketimi 55-65

Yetersiz C vitamini tüketimi 35-45

Yetersiz riboflavin tüketimi 30-40

(Baysal, 2003: 69).

2. 3. 1. 1. Malnütrisyon/ Zayıflık

Malütrisyon (Zayıflık) beslenmede farklı düzeylerde enerji ya da protein eksikliği neticesinde oluşan, genellikle süt çocukları ve küçük yaştaki çocuklarda ortaya çıkan, sıklıkla enfeksiyonların da karşılaşıldığı bir durumdur. PEM (Protein ve Enerji Malnütrisyonu), dünya genelinde her yaştaki bireylerin kronik/akut rahatsızlıkları bulunan veya sağlıklı bireyleri de etkileyebilen sıklıkla rastlanılan bir sağlık sorunudur (Şanlıer vd., 2017: 169). Çocuklarda malnütrisyon aynı zamanda enfeksiyonlara da neden olabilen bir sağlık sorunu olarak değerlendirilmektedir (Şanlıer vd., 2010: 165).

Malnütrisyon hastalarında proteinin karşılanmasındaki eksikliğine göre enerjinin karşılanmasındaki eksiklik, kuaşiorkorlu hastaların da enerjinin karşılanmasındaki eksikliğe göre proteinin karşılanmasındaki eksiklik ön plana

çıkmaktadır. Beslenme yetersizliğinde yaş gruplarının standartları ele alındığında kilonun düşük, boyun ise normal olması, PEM'in olmadığı görülür. Zayıf kalan çocuk ortalama vücut ağırlığının %60 ila %80'ine sahiptir (Şanlıer vd., 2017: 169). Genel olarak çocuklarının %5 ile %30'luk dilimi zayıf, %6 ila %27'lik dilimi ise şişmandır. Özel okulda eğitim alan çocuklarda şişman çocukların oranı, geliri düşük olan çocukların gittiği okullardaysa zayıf çocukların oranı daha fazladır. Zayıf çocuklarda konsantrasyon eksikliği, halsizlik, açlık hissi, yorgunluk gibi dert yanmalara daha sık rastlanmaktadır (Baysal, 2003: 69).

2. 3. 1. 2. ġiĢmanlık / Obezite

Obezite küresel düzeyde ciddi bir toplum sağlığı problemidir. Gerek gelişmeyi henüz tamamlamamış ülkelerde gerekse gelişmiş ülkelerde hemen her gün artış sergilemektedir. Teknolojinin ilerlemesi ile gelişen yenilikler bireylerin daha az hareket etmesi yönünde ilerlemekte ve bununla birlikte daha az hareket eden insanların beslenme modelindeki farklılıklar da göz önünde bulundurulduğunda ortaya çıkan olumsuz şartlar dünya genelinde obezite (şişmanlık) görülme sıklığı artmaktadır (Özcebe ve Bosi, 2013: 3). Obezite, vücuttaki depolanmış yağ oranının fazla olması şeklinde tanımlanabilir. Klinik anlamda obezite tanımı yapmak için vücut kilosunun boyun karesine orantısıyla (kg/m2) ulaşılan beden kütle indeksi

kullanılmaktadır. Buna göre yetişkinlerde beden kütle indeksi (VKİ)'nin 25'in üstündeyse bireyin aşırı kilolu olduğu, 30'un üzerine çıkarsa bireyin obez olduğu ifade edilmektedir (Babaoğlu ve Hatun, 2002: 8).

Toplumlarda fazla kilolu çocuklar adına en çok "boya gider" şeklinde yorumlar yapılmış, endişe gerektiren bir durum olarak algılanmamıştır. Fakat son dönemlerde dünyayla beraber ülkemizde de sıkça görülen obezite prevalansı ve çocukluk obezitesiyle kardiyovasküler, diyabet ve hipertansiyon rahatsızlıkları gibi pek çok rahatsızlık arasında yakın bağlantı olduğunun ortaya çıkması dünya genelinde olduğu

gibi ülkemizde de gerek sağlık uzmanlarının gerekse yurttaşların çocukluk dönemi obezitesine karşı bakış açısını değiştirmiştir (İnal ve Canbulat, 2013: 28). Bu bağlamda çocukluk dönemi obezitesi giderek yaygınlaşmaya başlaması ve erişkin dönem obezitesinin bir öncülü olması nedeniyle önemli bir problemdir (Gürel vd., 2004: 21). Bunun yanı sıra çocukluk dönemi obezitesi de yetişkinlerde görülen obezite gibi yaygınlaşmıştır. Bu yaygınlaşmanın sebebiyse diyet kompozisyonundaki farklılık ve hareket sayısındaki azalma sorumlu gösterilmektedir. Bunun yanı sıra gerek ailelerin ve gerekse doktorların obeziteyi tedavi etme ihtiyacını göz ardı etmeleri ve değişen hayat koşulları obeziteyi yaygın bir sağlık problemi haline getirmektedir (Gürel ve İnan, 2001: 39). Literatürde yer alan çalışmalarda da çocuklarda obezitenin beslenme bozuklukları nedeniyle ortaya çıkan önemli bir sağlık sorunu olduğuna vurgu yapılmaktadır (Dündar vd., 2000: 19; Savaşhan vd., 2015: 14).

Ülkemizde son dönemlere dek çocukların şişman olma konusu çok önemsenmemiş ve "çocuk şişmansa sağlıklıdır" algısı yetişkinler tarafından yaygın bir şekilde kabullenilmiştir. Fakat son dönemlerde dünyayla beraber Türkiye'de de yaygınlaşan obezite prevalansı ve çocuklardaki obeziteyle kalp damar hastalıkları, diyabet, hipertansiyon gibi pek çok rahatsızlıkla yakın ilişkili olduğu ortaya çıkarılması dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de gerek sağlık uzmanlarının gerekse yurttaşların çocuklukta görülen obeziteye yaklaşımını değiştirmiştir.

Türkiye'de okul çağındaki çocuklarda görülen obeziteyi etkileyen unsurlar üzerinde çalışılan ülke genelinde yapılmış araştırmalar olmasa bile, farklı şehirlerde yapılan araştırmalarda okul dönemindeki çocuklarda çok tartılı çocuk oranının %4 ile %13 arasında, obezite yaşayan çocukların oranı ise %9 ila %27 arası olduğuna rastlanmaktadır (İnal ve Canbulat, 2013: 27). Bunun yanında yapılan araştırmalar okul çağındaki çocuklarda obezitenin her zaman beslenme alışkanlıkları ile yakından ilgili olmadığını göstermektedir (Özilbey ve Ergör, 2015: 37).

2. 3. 1. 3. Anemi

Sağlıklı bireylerde eritrosit sayısında eksikliğin ya da hemoglobin (Hb) konsantrasyonunun 0 yaş çağı için belirlenmiş olan ortalama değerlerin de altında seyir etmesi anemi şeklinde ifade edilir (İrcal Sümbül, 2009: 11). Hemen her gün insan bedeni önem arz eden bir besin maddesi olarak bilinen demiri farklı sebepler neticesinde kaybeder. Bu nedenle bünyesinde demir barındıran besinleri tüketerek bu kaybın giderilmesine ihtiyaç duyulmaktadır. Diyeti bünyesinde yeteri kadar demir bulundurmayan besinleri tüketen bir birey demir eksikliğinden kaynaklanan anemi (kansızlık) belirtileri gösterebilir ve kendini bitkin, yorgun ve zayıf hisseder. Bunun yanı sıra sıklıkla baş ağrıları yaşayabilir, hatta küçücük bir kas hareketinden sonra bile çok büyük yorgunluk hissedebilmektedir. Bu eksiklik belirtilerini önleyebilmek adına bireyin içerisinde demir barındıran besinleri diyetine eklemesi gerekir (Yaman vd., 2017: 53).

Anemi vücuttaki hemoglobin ve hematokrit düzeyinin normal sınırlarının altında olması ile karakterize bir sağlık sorunudur. Okul çağında bulunan çocuklarda hemoglobin ve hematokrit alt-üst sınırları Tablo 5‟te sunulmuş olup, tabloda belirtilen değerlerin altındaki hemoglobin ve hematokrit değerleri anemi göstergesi olarak değerlendirilmektedir (Çakır Eren, 2008: 12).

Tablo 5. Okul Çağındaki Çocuklar İçin Kan Hemoglobin Ve Hematokrit Ortalama Ve Alt Sınırları

Cinsiyet YaĢ grubu Hemoglobin (gr/dl) Hematokrit (%)

Kız / Erkek 5-7 yaş 11.5 - 13 35 - 39

Kız / Erkek 8-11 yaş 12 – 13,5 36 - 40

Kız 12-14 yaş 12 – 13. 5 36 - 41

Erkek 12-14 yaş 12.5 - 14 37 - 43

2.3.1.4. Basit Guatr

Salgılanan tiroit miktarı normal sınırlar düzeyinde olmasına rağmen büyümüş tiroit bezleri “guatr” olarak tanımlanmaktadır. İçerisinde herhangi bir nodül olmadan tiroit bezinin büyümesi ise basit ya da düz guatr olarak tanımlanmaktadır. Guatrın temel nedenlerinin başında iyot yetmezliği gelmektedir. İyot yetersizliğine bağlı olarak ortaya çıkan guatr ilk başta düz bir büyüme şeklinde gerçekleşmektedir. Çocukluk ve ergenlik döneminde görülen guatr olgularında düğümcük bulunmamaktadır. Ancak tedavi edilmediği durumlarda zamanla nodül oluşması söz konusudur. Çocuklarda guatr genellikle iyot yetmezliğinin fazla olduğu bölgelerde görülmektedir. 6-12 yaş grubunda bulunan çocukların %5‟ten fazlasında basit guatr bulunuyorsa buna endemik (yaygın) guatr adı verilmektedir (Özata, 2009:2).

2.1.3.5. DiĢ Çürükleri

Çocukluk çağında görülen beslenme problemlerinden birisi de diş çürükleridir (T.C. Sağlık Bakanlığı, 2013: 17). Anne-babasında diş çürüklükleri çokça görülen çocukların da diş çürüklüğü yaşama ihtimali son derece fazladır. Uzun kemiklerde karşılaşılan yıpranma vb. sebeplerle yeniden yapılanma ve onarımla karşılaşılırken, diş dokusunda bu tür süreçlerle karşılaşılmaz. Dolayısıyla dişlerdeki çürüme süreci kalıcıdır. Bu çürümelerin önüne geçilmesi veya bu çürümeleri kontrol altında tutabilmek için en önemli unsur flordur. Flor dişlerin bakteri ve şekerlere karşı dayanıklılığını arttırmaktadır. Bilhassa büyüme döneminde florlu su kullanmak, dişlerin korunmasını sağlamaktadır (MEB, 2013: 36).

Okul çağındaki çocuklarda diş çürüğü görülebilmesi için genetik olarak çürüme eğilimi olan dişe sahip olunması ve fermente olabilen karbonhidrat ve bakterinin vücuda alınması gereklidir. Diş çürümesi temelde diş çürüklerini başlatan bakterinin (stresptokokus mutans) diş yapısı üzerine yerleşmesiyle gerçekleşmektedir. Fermente olabilen karbonhidratların tamamının diş çürüğüne

zemin hazırlama riski bulunmaktadır. Bununla birlikte günlük diyette karbonhidratın fazla olması mutlaka diş çürüğü olacağı anlamına gelmemektedir. Diş çürümesinde önemli olan diyet sıklığı ve yiyecek artıklarını diş yüzeyinde bulunma süresidir (Küçükkömürler vd., 2010: 204).

Okul çağında bulunan çocuklarda genellikle beslenme bozukluklarına paralel olarak ortaya çıkan diş çürüklerinin önlenmesi için aşağıdaki beslenme önerilerine uyulması gerekmektedir;

1. Tatlı ve şekerli ürünlerin tüketilmesinden ziyade, daha çok kurutulmuş meyveler, fırınlanmış ürünler, kuru yemişler ve salatalara daha çok yer verilmelidir.

2. Saf şekerlerden yapılan besin maddelerinden ziyade nişasta-şeker karışımı gıdaların diş çürümelerine neden olma olasılıkları daha düşüktür.

3. Yemek aralarında atıştırılan besin maddeleri içerisinde sükroz oranı düşük olan besinlerin tüketilmesine dikkat edilmelidir.

4. Şekerli gıdalar ile kıyaslandığı zaman çerez, peynir ve et yemekleri ağız içi ph düzeyini yüksek tuttuğu için diş çürüklerini önlemektedir.

5. Yemeklerden sonra şekersiz sakız çiğnendiği zaman karbonhidratların asit üretimi kontrol edileceğinden diş çürümeleri de önlenecektir (Küçükkömürler vd., 2010: 205).

2.3.1.6. Diyabet

İnsülin salgılanmasının kısmen veya tamamen eksikliği ya da farklı düzeyde insülin direnciyle meydana gelen, yağ, protein, karbonhidrat ve hiperglisemi metabolizmasındaki aksama neticesinde meydana gelen metabolik ve endokrin bir rahatsızlıktır. 2008 senesi sonunda adrese dayalı olarak gerçekleştirilen nüfus sayımına göre 71,5 milyon yurttaşlarımızın 19 milyonu (%26,3) 15 yaş altı, 25 milyonuna (%35) yakını ise 20 yaş altı bireylerden oluşmaktadır. Çocuk yaşlarda rastlanılan diyabet belirtilerinin %99'unu tip 1 diyabeti oluşturmaktadır. Çocukluk

dönemindeki diyabetin sebebi, pankreasın insülin hormonu salgılamada yetersiz kalmasıdır. Rahatsızlık, sıkılıkla susama ve idrara çıkma, glikoz tolerans testindeki farklılıklar şeklinde kendini gösterir (Şanlıer vd., 2017: 151).

2.3.1.7. ĠĢtahsızlık

İştahsızlık, gıda almayı kabul etmemesi veya gıda seçiciliği tutumlarıyla karşılaşılan bir durum olmakla birlikte ailelerin had safhada sitem ettikleri konu “hiçbir şey yediremiyorum" şeklindeki problemlerdir. Çocukları ile aşırı derecede ilgili ebeveynlerde çocuğun besin tercihi engellenmesi, annenin had safhada disiplini ve ısrarı, ebeveynlerin çocukların gündelik beslenmesinde aldığı gıdalarla yetinmemesi ve çocuklarını diğer çocuklarla kıyaslaması beslenme sürecinde önemli problemlere neden olabilmektedir. Bunun yanı sıra rahatsızlık durumunda, zorla besleme, ara öğünlerde enerji yoğunluğu yüksek olan besinlerin tüketilmesi gibi durumlarda da iştahsızlık ortaya çıkabilmektedir (T.C. Sağlık Bakanlığı, 2013: 15).

Benzer Belgeler