• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM

3.5 Kırım’da Hukuk ve Toplum

3.6.3 Suç, Töhmet ve Cinayet

Töhmet; zan, şüphe, suç, kabahat, zan altına sokma, suçlama anlamlarına gelmektedir. Fıkıhta töhmetin tanımı ise bir kişi hakkında zanna dayanarak kanaat belirtme ve bu sebeplerden ötürü ona suç isnat etmedir.236

233 Bir kimseyi yanıltmak, aldatmak bkz. Hacı Mehmet Günay, “Tâğrîr”, DİA, C. 39 (2010), s. 375-376. 234 KŞS 25, vr. 61.

235 KŞS 25, vr. 4.

Suç ve suçlu kavramlarının irdelendiği bir dava örneği kadının önüne gelmiştir. Denizci olan yani gemici tayfasından Grago veled-i Praskova adlı gayrimüslim denizci atası? dükkânında sağ ayağından bıçak ile yaralanmış olarak bulunmuştur.

Karasu Emîni Abdulbâki Ağa’nın olayı araştırması ve takip etmesi sonucu bir zanlı bulunmuştur. Zanlı, Ali Çelebi el-Kâtib adlı denizcinin ihbarı ile yakalanan yaralı denizcinin arkadaşı Aslan veled-i Şemseddin’dir. Aslan mahkemeye getirilmiş ve ifadesinde Grago’nun Bahçesaray’da sarhoş olduktan sonra kendi bıçağı ile kendisini yaraladığını ve kendisinin bir suçunun olmadığını ve yaralı durumda olan Grago’ya sorulduğunda ise aynı şeyleri anlatacağını söylemiştir. Grago daha sonra mahkemeye çağrılmıştır.

Grago mahkemede kendisinin Bahçesaray’da sarhoş olduğunu ve sarhoşluk nedeniyle de kendi kendisini yaraladığını söylemiştir. Grago bu olayın kaza sonucu yani kendi hatası nedeniyle meydana geldiğini ifade etmiş ve arkadaşının ya da herhangi birinin bir suçu olmadığını söylemiştir. Grago mahkemede verdiği ifade ile arkadaşı denizci olan Aslan’ı töhmetten kurtarmıştır.

Töhmet sonuçları ağır olabilecek bir durumdur. Aslan’ınarkadaşı olan Gragoşayet ölseydi, kendisini bu suçtan aklaması ve öldürmediğini ispatlaması gerekecekti. Çünkü onun yaraladığına dair ifade veren bir şahit bulunmaktadır. Mahkeme her ne kadar iki şahit istese de ölümle sonuçlanan olayda tek şahidin varlığının da önem arz ettiği düşünülmektedir. Davanın sonunda Kâtip Ali Çelebi’nin olaya şahit olduğunu söyleyerek şikâyetçi olması ve bu durumun bizzat yaralanan Grago tarafından inkâr edilmesinden dolayı yalancı şahit muamelesi gören Kâtip Ali Çelebi’nin başkasına sataşması ve düşmanlık etmesi kadı tarafından yasaklanmıştır.237

Dava incelendiğinde Kâtip Ali Çelebi’nin yalan söylememiş olabileceği, gerçekten iki arkadaş arasında sarhoşluktan kaynaklı bir sorunun yaşandığı düşünülebilir. Ancak dava sonuçlandığında Aslan’ı töhmet altında bırakanKâtip Ali Çelebi olmuştur. Kadının ise bu kadar ciddi bir suçta yalancı şahitlikten dolayı ceza

vermemiş olması ve başkasına sataşmayı, düşmanlık etmeyi yasaklamakla yetinmesi oldukça ilginçtir.

Safer ayının ilk günü olan Çarşamba gecesi (19 Ocak 1684) Sofya adlı gayrimüslim kadın civardaki komşularından Fatma bint-i Arslan Ali’nin evine misafirliğe gitmiştir. Sofya gece o evde ölmüştür. Olayın yaşandığı yer Karasu Şehri’ne bağlı eş-Şeyh Receb Efendi Mahallesi’dir. Mahallede yaşayanlardan el-Hâc Murteza el-İmâm ve Bayram Dede el-Mü’ezzin, Abdulhalim es-Serrâc, Danil, Kalıbcı Arslan, Kablan ve diğerleri toplanarak mahkemeye gelmişlerdir.

Kadın komşunun evinde aniden, birdenbire öldüğü için mahkemenin keşif ve defin işlemlerinin yapılması için mahkemenin kendilerine müsaade etmesini isterler. Şüpheli bir ölüm vardır ortada ve araştırılması gerekmektedir. Kadıya öldürme olayı ihbarı gelirse bir nâib görevlendirilerek olay yeri incelenmektedir. Bilirkişilerce yapılan soruşturma sonucunda maktulün nasıl öldürüldüğü veya öldürülüp öldürülmediği ayrıntılı biçimde rapor edilmektedir. Ancak incelemeler tamamlanınca cenazenin defnedilmesine izin verilmektedir.238

Eğer ölüm doğal yollarla değilse bu bir cinayettir. Cinayetse de ortaya çıkarılması gereken bir katil vardır. Böyle durumlarda aynı mahallede yaşayanlar töhmet altındadır. Töhmetin üzerlerinden kalkması için ilk akla gelen mahkemeye başvurmaktır.

Mahkeme isimleri şuhûdü’l-hâl kısmında belirtilen Müslümanlarla birlikte ölen kadına keşif yapmaya gider. Kadının ölmüş bedeni incelenir. Kadının cesedinde kan, cerahat yoktur ve boğulma belirtileri de cesette görülmez. Günümüz hukukundan farklı olarak Osmanlı Devleti’nde bilirkişisinin yani keşif heyetinin söyledikleri kadının kararına yardımcı olacak delil olmayıp kadının kararı niteliğindedir.239

Keşif heyeti daha sonra kadının varisleri olan Zevi Sava, Sadriye, kızları Mağden ve Desbine’yi sorguya çekerek Sofya’nın evinde ölü bulunan Fatma ile herhangi bir çekişmeleri, davaları olup olmadığını sorar. Fatma ile bir sorunları

238 Bıyık, Osmanlı Yönetiminde Kırım (1600-1774), s. 108.

olmadığını söyleyen Sava, Mağden ve Desbine, annelerinin yörük sıtma hastalığı olduğunu ve bundan dolayı rahatsızlık yaşadığını, bu nedenden dolayı ölmüş olabileceğini söylerler.

Ölen kadın Sofya’nın kızları, kimse ile husumetleri olmadığını ve şüphelendikleri kimsenin olmadığını; bu nedenle şikâyetlerinin bulunmadığını da söyleyince, kadı Sofya’nın doğal yollarla aniden öldüğüne karar verir. Böylece tüm mahalle töhmetten kurtulur. Mahalleliye haber verilir ve defin işlemlerine başlanması istenir.240

Bir başkasının evinde sebepsiz yere ölen kadının ölüm nedeninin tüm mahalle ahalisinden sorulmasının nedeni suçlunun bulunması isteğindendir. Suçlu varsa ve eğer bulunamazsabu durumda mahalleli töhmet altında kalır. Böyle durumlarda aynı mahallede yaşayan insanlar birbirlerinin hal ve hareketlerinden sorumlu olduklarından dolayı kasame adı verilen bir uygulama tüm mahallenin erkek üyelerine uygulanır. Yani, ölen kişinin diyetini mahallede yaşayan tüm erkekler ödemek zorunda kalır.241

25 ve 26 numaralı Kırım kadı sicillerinde incelenen tüm suç ve suçlu davalarına bakıldığında, ağırlıklı olarak suça dair kayıtların 25 numaralı defterde yoğunlaştığı görülmektedir. 25 numaralı defter II. Hacı Giray Han’ın 9 ay süren hanlığının büyük kısmını kapsamaktadır. Bu sebeple 26 numaralı defterde çok fazla şiddet ve benzeri davalara rastlanılmamıştır. Söz konusu durum II. Hacı Giray Han döneminde yaşanan siyasi karmaşanın insanların sosyal hayatlarına ve psikolojilerine yansıdığını düşündürmektedir. Hanın hanlığının ilk zamanları çalışmanın ikinci bölümünde belirtildiği gibi kabile reisleri tarafından kabul görmeme ve tahttan indirme isteği ile geçmiştir. Daha sonra han kabul görmüş ancak çok kısa süre sonra tahttan indirilme isteği baş göstermiştir. Yaşanan bu siyasi karmaşa ve istikrarsız yönetimin hanlığın içinde yaşayan insanları olumsuz yönde etkilediği düşünülmektedir. 26 numaralı defterde çok az suç kaydına rastlanıp, 25 numaralı defterde ise çok fazla miktarda suça ait dava kaydına rastlanması, II. Hacı Giray Han’ın döneminde yönetimde oluşan boşluk ile açıklanabilir. Ayrıca kadı sicillerinde

240 KŞS 25, vr. 87.

en fazla şiddet ve suç davası Karasu kazasına ait olduğu tespit edilmiştir. Bu durumu Karasu’nun merkezden ve siyasi iktidarın denetiminden ve nüfuzundan uzak olmasına bağlamak daha doğru olabilir. Şayet hükümet etmekle ilgili bir zafiyet mevcutsa bu durum en fazla merkeze uzak bölgelerde kendini gösterecektir. Karasu kazası merkeze uzak ve liman şehridir. Bu nedenle kozmopolit bir yapıya da sahiptir. Tüm bu verilerin ışığında II. Hacı Giray Han döneminde ve özellikle 9 aylık yönetiminin son zamanlarında suç ve şiddet vakalarının Karasu kazasında artmasına yukarıda belirtilen nedenlerin yol açmış olması kuvvetle muhtemeldir.

4. BÖLÜM

KIRIM’DA EKONOMİK HAYAT

Benzer Belgeler