• Sonuç bulunamadı

Tablo 3.11: Sahne 9’un Roland Barthes’a Göre Göstergelerinin Çözümlenmesi

Biçim İçerik Düz Anlam Yan Anlam Mit

Bir kent görüntüsü içerisinde yer alan kilise

Roma Kentinde yer alan St Peter Kilisesi Vatikan ve Hrıstiyanlığın merkezi olarak görülen Katolik Kilisesi, St Peter kilisesi. Filmde yer alan karakterin Roma’ya gidiyor oluşu. Dinin sağladığı siyasi gücün ve görkemin yansıması olan sanat yapısı üzerinden yıkılmazlık, dokunulmazlık ve güç sahip olunması Gizem Miti

Sahne 9’da bir kentin havadan görünümü söz konusudur. Sahnede bir kilise ve etrafta yer alan çeşitli evler görülmektedir. Ortada yer alan kilise yapısı, oldukça görkemli ve çarpıcı şekilde yapılmıştır. Bu sahnede yer alan kent Roma’dır. Roma içerisinde bulunan Vatikan ve onun en önemli yapısal göstergesi olan St. Peter Kilisesi havadan gösterilmektedir. Filme bakıldığında, Amerika’da yer alan Harvard Üniversitesinde öğretim görevliliği yapan Robert Langdon, Vatikan’dan gelen bir görevlinin ona İlluminati örgütünün geri dönüşünden bahsetmesi üzerine Roma’ya çağrılmıştır. Langdon özellikle Vatikan’ın sırlarını çözen bir bilim adamı olarak Katolik kilisesi tarafından pek sevilmese de kaçırılan 4 kardinalin yerlerinin bulunmasında, tarikatın şifrelerini çözebilecek tek kişi olarak görülmesi nedeniyle

Vatikan’ a çağırılmıştır. Vatikan’a gidişi sırasında Langdon, helikopterden St Peter kilisesini görmektedir. Özellikle Papanın ölümünün ardından Katolik kilisesi içerisinde oluşan karışıklık nedeniyle Roma’da bir panik hâkimdir.

Sahne 9’da bir helikopter içerisinde yer alan Robert Langdon, yanında ona eşlik eden görevlinin tarikatı yakalayıp, yakacaklarını ve cezalandıracacaklarını söylemesi üzerine St Peter’in görkemli görüntüsüne bakarak; Vatikan’ın geçmişte zaten böyle bir zulüm davranışında bulunduğu için bilim adamları ile sanatçılardan oluşan grubun karanlık bir tarikata dönüştüğünü anlatır. St.Peter aracılığıyla Vatikan’ın kendi gücünü gösterdiği yerde Langdon, o gücün nasıl kötüye kullanıldığını anlatmaktadır. Güç kullanımının uygulayıcısı olan kilisenin kendi karşısında güçlü kılınmış hiçbir öğeye hoşgörü göstermeyeceğini açıklamaktadır.

Görüntüde yer alan kilise, St.Peter kilisesidir.Günümüzde Vatikan’ın tam merkezinde yer alan yapı aslında Rönesans’tan çok daha eski bir geçmişe sahiptir.St Peter Kilisesi 1506 yılında başlayan inşasının ardından, 1626 yılına kadar gördüğü çeşitli ekleme onarımlarla eser bugünkü halini almıştır. Kilisenin yerinde 4. Yüzyılda bir bazilika yer almaktadır. ‘‘İlk yapı, İmparator Konstantin tarafından 4.yüzyılın

ortasında inşa ettirilmiştir. St.Peter Kilisesi, İsa’nın havarilerinden Petri(Petrus)’nin adına inşa edilmiştir.Yapının uzun kısmı, ortadan geniş bir gemiyle bunun iki yanında ikişer gemiden ibarettir. Orta mekân, yan mekânların iki misli genişliğinde ve yüksekliğindedir. Yapının iç sütunları, yan mekânları birbirinden ayırmaktadır. Orta mekân yan mekânlardan daha yüksek olarak inşa edilmiştir. Yan mekânların üzeri birer sundurma çatı, orta mekânının üzeri ise beşik çatıyla örtülmüştür. Yapının ışık ihtiyacı ana mekanının üst tarafına açılan pencereler ile sağlanmıştır. Bu kilisenin izlediği plan sistemi Hıristiyanlığın ‘bazilika’ tipini tayin etmiştir.’’144 Bu bağlamda yapı ilk haliyle bir bazilika şeklinde inşa edilmiştir. Ancak Rönesans döneminde yerine yapılan yapı ile sistem tamamen değişikliğe uğramıştır.

1503 yılında Papa ilan edilen II.Julius, Roma kentinin eskiden var olan kentsel gücünü yeniden yaratabilmek için bir takım çalışmalara girişmiştir. Rönesans dönemi ile birlikte gelen hümanizm ve antik döneme olan merak ile birlikte dini

144Adnan Turani, ‘‘ Dünya Sanat Tarihi’’, Remzi Kitabevi, İstanbul,2010, s.204.

117

yapılarında artık çeşitli değişimlere uğraması gerekmiştir. Kiliselerin yapımında yeni bir mimari üslup yaratılmıştır. Vatikan Tepesi üzerinde yer alan Saint Peter haç bazilikası, eskimiş ve görkemini kaybetmişti. Papa II.Julius kilisenin yapımında rol alması için heykeltraş Michelangelo, ressam Raphael Santi ve amcası Bramante’yi görevlendirmiştir. Michelangelo Sistine Şapeli’nin tavan süslemelerini yapmıştır. Raphael ise papalık odalarına, hümanizmin zaferini anlatan freskolar yapmakla görevlendirilmiştir. Bramante ise yer alan kilisenin planının tasarlanmasından ve yeniden inşasından sorumlu bulunmaktadır.

Bramante, St.Peter kilisesi için normalde tercih edilen haç plandan çok daha farklı bir tasarım yaratmıştır. 1514 yılın da Bramante merkezi planlı bir sistem tasarlamıştır. Kare bir mekân ve bu mekânın üzerinde yer alan kubbe tasarımı dönemin alışıldık kilise tasarımlarından oldukça farklıdır. ‘‘ Bramante, Saint

Peter’in kriptasının ve Konstantin bazilikasının apsitinin üzerinde dev bir kubbenin yer aldığı geniş bir mekan tasarladı. Kubbe, 136 ayak(41,5 metre) çapında olacaktı, böylece Pantheon’un kubbesiyle neredeyse eşit boyutlarda olacak, ama ondan daha yüksek olacaktı. Kubbe bir kütlesel duvarın üzerine oturtulmak yerine dört profilli payeler üzerinde yukarıya kaldırılacaktı.’’145

Yapı inşası Bramante’nin uyguladığı merkezi planının ardından gerek maddi sorunlar nedeniyle gerekse dönemin tarihsel gelişimi nedeniyle sekteye uğramıştır. Bramante’den sonra görevlendirilen Baldassare Peruzzi, yapının merkezi planlı yapısını değiştirerek bir bazilikal tasarım haline dönüştürmüştür. Ancak 1547 yılın yapının mimari planlarının yeniden elden geçirilmesi için Michelangelo görevlendirildi. Michelangelo, temelde Bramante’nin planına sadık kaldı. Michelangelo’nun heykeltraş oluşu, onun taşın işlenişi adına çok daha geniş bir bilgiye sahip olması nedeniyle Bramante’nin planında eksik kalan yanları düzelterek merkezi ve büyük kubbeli kare mekân tasarımını yeniden uygulayabilmesini sağlamıştır. Aynı zamanda bazilikal planda eklenmiş olan ön bölgenin bir giriş cephesi haline getirilerek görkemli bir batı duvarı tasarımı yapılmıştır. Duvarlar kalınlaştırılarak kubbenin yüksekliği ve genişliği arttırılmıştır. Michelangelo’nun

145Leland M. Roth, ‘‘ Mimarlığın Öyküsü’’, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2006, s.451.

118

tasarımı ile yapı, bir tapınak cephesine sahip olarak çok daha görkemli bir hale gelmiştir.

St Peter kilisesi sahip olduğu mimari özellikleri ve bunun yanında pek çok sanatçının eklediği iç elemanları ile Rönesans döneminin en etkileyici eserlerinden biridir. Yapının temelde bir kilise olmaktan çok daha önemli anlamları bulunmaktadır. Papalık sarayı olarak anılan yapı, aslında Papa’nın makamını temsil etmektedir. Vatikan kentinin merkezi olarak kabul edilen kilise, Papalık seçiminin yapıldığı ve pek çok dini önemli kararın alındığı yerdir. Burada yer alan merkezi plan kavramı, büyük önem taşımaktadır. Tek bir kubbe ile merkezi bir plan yaratılması aslında gücün merkeziliğini temsil etmektedir. Hrıstiyanlığın merkezi olarak gösterilen yapı, bütün Katoliklerin yönetimini elinde tutan Papa’ya ev sahipliği yapmaktadır.

Dini anlamda ve hatta dinden dolayı kazanılmış siyasi bir güç olma durumu, Vatikan’ın bu yapı üzerinden kendi gücünü, görkemini ve dokunulmazlığını gösterir niteliktedir. Film boyunca dinin karşıtı olarak yer alan bilim adamı ve sanatçıların radikalleşmeleri anlatılmaktadır. Katolik kilisesinin dini güç temelli olarak yarattığı siyasi yönetim karşısında, bilim ve sanat üretimleri iktidar olan kilisenin belirlediği ölçeklere göre yapılmıştır. Vatikan’ın iktidar olması, bu bağlamda ona karşı olan ya da kilisenin gözünde uygunsuz olarak tanımlanan din dışı üretimlerin hepsinin ortadan kaldırılmasına neden olmuştur. Filmde Robert Langdon karakterinin bilim tabanlı ve dinden uzak bir karakter olması, onun elinde tuttuğu bilgi ile din ve bilim arasındaki köprüyü kurmasını göstermektedir.

Kilisenin dini olmayan bilimsel bilginin üreticilerine tarihte yaptığı zulmün, günümüzde kendine dönmesi sonucunda kilisenin kurtarıcısının yine bilimsel bilgi sahibi Robert Langdon karakteri olması, aslında dini iktidar yaratımını durdurmayı hedeflemektedir. Langdon’ın dine karşı zıt kutup niteliği taşıyan bilim olarak var olması, Vatikan’ın sahip olduğu gizem mitinin açığa çıkmasına neden olmaktadır. Dünyadaki bütün gücün yönetiminin merkezi olarak kendini gösteren Vatikan, bunu merkezi planlı bir yapı olan St Peter ile mimariye dökmektedir. Kilisenin görkemli ve kalın duvarlı adeta ulaşılması zor yapısı, insanların filmle desteklenen gizem mitine inanmalarını sağlamaktadır.

Filmde dışarıda yer alan insanların kilise içerisinde yaşanan olaylardan soyutlanmış bir şekilde betimlenmesi, Vatikan’ın sahip olduğu gizem mitini desteklemektedir. Yapımda kilisenin bir dini yapı olmaktan öte olarak oylayan, çoğunlukla seçim yapan ve yönetim gibi siyasal bir yapıya benzer liderlik seçimi anlatılmaktadır. Papalık seçiminin dinden öte bir siyasi lider seçimi gibi tarifi ve bu siyasi gücün tarihteki esrarengizlik dolu olaylarla anlatımı, Vatikan’ın içinde pek çok sırrı barındıran bir yapı olarak anlaşılmasına neden olmaktadır. Bu nedenle Roma kentinde sırların çözüleceği hatta saklanmış gerçeklerin açığa çıkacağı gibi bir izlenim yaratılmaktadır.

Filmde kilisenin kutsallığı, erişilmezliği teknolojik ve siyasi güç gösterimleriyle bozulmaktadır. Dışarıda kalmış olan izleyici ve St.Peter kilisesi dışında kalan insanlar, yapının içinde barındırdığı gizem mitinin çözümleyici olma isteği duyacak hale getirilmektedir. Bu şekilde kente gelindiğinde gizemlerin ortadan kalkacağı, gerçeğin keşfedileceği mesajı verilmektedir. Bununla birlikte Robert Langdon karakterinin yapı ve sanat ile ilgili olarak sahip olduğu bilginin sırların çözümleyicisi olarak gösterilmesi, izleyicinin St.Peter’i ziyaret ettiğinde kendinden uzakta gördüğü bilgiye ulaşacağı izlenimini yaratmaktadır. Film ile St.Peter entelektüellik mitinin taşıyıcısı bir niteliktedir.Yapının içinde sakladığı gerçeğin çözümlenmesi için bilgiye ihtiyaç duyulması, günümüzde kültürel sermaye sahipliği ve sanatın metalaşması sonucunda ortaya çıkan göstermelik entelektüellik kavramlarını karşılar niteliktedir.

Günümüzde Roma’ya giden insanların neredeyse hepsinin herhangi bir tarihsel ve sanat bilgisi olmaksızın Vatikan turu yapmasının temelinde yatan beklenti, sınıfsal anlamda statü kazanımıdır. Filmler tarafından önemli kılınan bir güç olarak gösterilen Vatikan’ın dünyanın çeşitli yerlerinden gelen farklı insanlar için bile uğranması gerekilen bir yer olma niteliği, dini inançtan öte olarak kitlelerin ihtiyaç duyduğu sosyolojik konum gereksinimini işaret etmektedir. Gerçekten bilgiye sahip olmaktan daha önemlisi, film tarafından işaret edilen ve önemli kılınan bilgiye sahip olmaktır.