• Sonuç bulunamadı

Sportif Kendine Güven ve Öz Yeterlik İlişkis

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.3. Sportif Kendine Güven ve Öz Yeterlik İlişkis

Öz-yeterlik kavramı ilk olarak Albert Bandura tarafından ortaya atılan bir kavramdır. Bu kavramdan ilk olarak yazarın 1977 yılında “Self-efficacy: Toward a unifying theory of behavioral change (Öz-yeterlik: Davranışsal Değişim Teorisinin Birleştirilmesine Doğru)” isimli çalışmasında bahsedilmiştir (Bandura, 1977). Bu kavram aynı zamanda sosyal bilişsel öğrenme kuramları içerisinde yer almakta ve bu çerçevede izah edilmeye çalışılmaktadır. Bandura öz yeterliliği ‘insanların belirli çalışma türleri gerektiren faaliyetleri organize etme ve yürütme kapasiteleri hakkındaki algıları’ olarak ifade etmektedir (Önen ve Öztuna, 2006). Öz-yeterlik, verilen bir görevi etkileyen kişisel yeterliklerle ilgili inançları; sonuç beklentisi ise, belirli eylemlerin belirli sonuçlar doğuracağına ilişkin insanların sahip oldukları inançları kapsamaktadır (Bıkmaz, 2004; Duy, 2007). Yine Bandura (1977) öz- yeterliği kişinin istediği bir performansı elde etmesi için yapması gereken işleri gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceği ile ilgili kendi yeteneğine olan inancı şeklinde tanımlamıştır. Öz-yeterlik, bireyin bir problemi çözebilmek veya bir görevi başarıyla tamamlamak için bilgi ve becerilerini organize etme ve uygulamaya dökme kabiliyetine olan güvenidir (Eccles ve Wigfield, 2002). Moren ve Hoy (2001) ise öz-yeterliliği; ‘bireyin yeni bir durum karşısında, başarı düzeyinin ne olacağına ilişkin kendisi ile ilgili olan öngörüleri’ şeklinde ifade etmişlerdir. Öz-yeterlik, benlik sisteminin pasif bir özelliği ya da belirleyicisi değildir. Bireyin sahip olduğu kapasitesinin, yaptığı işlerdeki başarılarının, güdülerinin ve öz-düzenleme mekanizmaları gibi benlik sistemini oluşturan diğer öğelerin bileşkesinden oluşan dinamik bir yönüdür (Vardarlı, 2005). Yeterlik, bir görevi etkin bir şekilde tamamlamak için, sahip olunması gereken özellikler olarak ifade edilmektedir. Diğer bir deyişle bir görevi yapabilmek için ihtiyaç duyulan yetenek, bilgi ve beceriyi ifade eden bir kavramdır (Şahin, 2004). Öz-yeterlik inancı ise, yeteneklerimizin üzerindeki inanç olup bireylerin sahip oldukları bilgi ve becerileri etkin biçimde kullanabilmeleri için, öncelikle ilgili alanda kendi yeterliklerine güven duymaları gerektiğini öne süren sosyal öğrenme kuramına dayanır (Özerkan, 2007).

27

Genel anlamda, bireyin sahip olduğu yetkinliklerini, bir görevin gereklerini yerine getirebilmek açısından ne düzeyde yeterli gördüğü, öz-yeterlilik inancı olarak tanımlanmaktadır. Bu inanç, bireyin yetkinliklerine dair yaptığı kapsamlı bir değerlendirme ve yargının neticesinde oluşur. Birey, içinde bulunduğu ortamın gerekliliklerine cevap verebilmek için sahip olduğu yetenek ve becerilerini, kişilik özelliklerini, bilgi ve deneyim düzeyini, motivasyonunu, kısacası yetkinliklerini irdeler. Yetkinliklerinin bu görev, faaliyet ya da durum için yeterli olduğuna inanırsa, harekete geçer. İşte kişinin yetkinlikleri ile ilgili bu inancı, ‘öz-yeterlilik’ inancıdır ve bu açıdan bakıldığında son derece önemli bir güdeleyicidir (Işık, 2001). Ayrıca öz yeterliliğin, sadece davranışları etkileyerek, davranışlar için en önemli fonksiyon olduğunu söyleyemeyiz. Davranış çok değişkenli bir fonksiyondur (Schunk, 1989).

Bireyler geçmiş yaşamları, kişisel özellikleri ve içinde bulundukları sosyal çevre nedeniyle farklı düzeylerde öz yeterlilik inancına sahiptirler (Schunk ve Pajares, 2002). Bir bireyde öz yeterlik inancı fazla ise, gerçekleştirilecek görev üzerinde daha kararlı ve istekli olmakta, dolayısıyla üst düzey bir performans oluşmaktadır. Bireyin kendi yetenekleri ve sınırlılıkları üzerine gerçekçi tutumlara sahip olması, başarıya götürecek yolda daha sağlıklı adımlar atmasını sağlamaktadır. Kendi yeteneğinin farkında olan ve bu doğrultuda bir inanca sahip olan birey gerçekleştirdiği başarılı bir görev sonrası, diğer görevlerin de başarıyla gerçekleştirilebileceği üzerine olumlu kanaatlere sahip olabilecektir.

Öz-yeterlilik inancı aynı zamanda, bireylerin düşünce biçimlerini ve duygusal reflekslerini de etkilemektedir. Yüksek oranda öz-yeterliğe sahip bireyler, zorluk derecesi yüksek olan çalışmalarla karşı karşıya olduklarında daha rahat ve etkili olabilirler. Düşük öz-yeterlilik inancına sahip bireylerse yapacakları çalışmaların gerçekte olduğundan daha da zor olduğuna inanırlar. Böylesine bir düşünce, stres ve kaygıyı arttırırken; kişinin herhangi bir sorunu en etkili şekilde çözebilmesi için gereken bakış açısını kısıtlar (Pajares, 2002). Ayrıca Bandura (1982) öz-yeterliliğin, bireyin zorluklarla baş edebilmek için gerekli olan davranış tarzını ne kadar iyi sergileyebildiğine ilişkin yargısıyla ilgili olduğunu belirtmektedir. Dolayısıyla bireyler kapasitelerini aşan davranışlardan uzak dururken, üstesinden gelebilecekleri, becerebilme gücüne sahip olduklarına inandıkları davranışlara girişmekte ve kendinden emin olarak davranış sergilemektedirler.

Öz-yeterlilik, deneyimler aracılığıyla gelişen bir inançtır. Bireylerin ne yapabilecekleri konusunda öz-yeterliliklerini doğrudan deneyim, diğer insanları gözlemlemeleri ya da başkalarının tecrübelerini dinleme yoluyla geliştirebilirler. Bireyin öz kavramı, zamanla

28

değişebilen bir olgudur ve kişinin yetenekli olduğu alanlara özgüdür. Örneğin, matematik alanında bireyin öz kavramı yüksek olabilirken fen alanında öz kavramı düşük olabilir (Lee, 2005).

Kendi öz-yeterliliğine inancı yüksek olan bireyler kendileri için yüksek hedefler belirleyerek, bu hedeflerine ulaşmak ve başarılı olabilmek için daha fazla çalışmaktadırlar. Öz-yeterlik inançları ekseninde bireylerin koyacağı hedefler de aynı doğrultuda artacaktır. Öz-yeterlik algısı yüksek olan bireyler performanslarını olumlu şekilde yükseltecek başarı senaryoları düşünürken, öz-yeterlik algısı düşük olan bireyler, performanslarını daha da düşürecek başarısız düşüncelere yönelmektedirler. Kişide öz-yeterlik algısı düşük ve başarısızlık düşüncesi hakimse, başarılı bir performans göstermesi son derece zordur. Öz- yeterlikleri düşük olan bireylerin hedeflerinin de düşük olduğu, başarılı olabilmek için çaba sarf etmedikleri ve başarısızlık korkusu içinde oldukları belgelenmiştir. Ayrıca öz-yeterlik düzeyleri yüksek olan bireylerin zor bir görevi dahi başarabilme çabası ve duygusu içinde oldukları görülmüştür (Bandura, 1994).

Bandura (1982), öz-yeterlik algısının bireyin olası durumlarla baş edebilmek için gerekli olan davranış tarzını ne kadar iyi gösterebildiğine ilişkin yargısıyla ilgili olduğunu söylemektedir. Dolayısıyla insanlar kapasitelerini aşan davranışlardan, faaliyetlerden uzak dururken üstesinden gelebilme, becerebilme gücüne sahip olduklarına inandıkları davranışlara girişmekte ve kendinden emin bir şekilde davranışta bulunmaktadırlar.

Gallucci (2008), öz-yeterlik kavramının sportif amaçların gerçekleştirilmesine yönelik olarak sportif güven gibi hizmet edebileceğini bildirir. Araştırmacıya göre öz-yeterlik bireyin gelecekle ilgili birtakım amaçlar edinmesi anlamına gelmektedir. Öz-yeterliliği yüksek bireyler, yeteneklerinin bütünleştirilmesinde ve tercihlerinde esnek oldukları sürece kararlı bir şekilde hedefe yönelirler. Yazar ayrıca başarı faktörünün en önemli motivasyon unsurlarından biri olduğu üzerinde durmaktadır. Hiçbir şeyin başarı kadar güven oluşturamayacağı anlayışını savunur. Yani öz-yeterliğin oluşumu için gerçek anlamda bir başarı kazanımı temel olmaktadır.

29

Benzer Belgeler