• Sonuç bulunamadı

Sosyal Yaşamda Kadın ve Erkek Tezahürleri

BÖLÜM 2: ADANA’DA SOSYAL HAYAT

2.5. Sosyal Yaşamda Kadın ve Erkek Tezahürleri

Batı dışı toplumların modernleşme serüveninde aydınlar önemli bir rol oynamaktadır. Aydın hem dil bilmesi hem Batı medeniyetiyle kurduğu doğrudan ya da dolaylı ilişkilerle modernleşme fikrinin taşıyıcısı olmaktadır.552

Nitekim Tanzimat Dönemiyle birlikte başlayan553Osmanlı modernleşmesinde Jön Türkler toplumsal, hukuksal ve kurumsal birçok reform düşüncesini ortaya atmıştır. Eğitim ve yargının laikleştirilmesi,

547

Türk Sözü, 11 Temmuz 1958. 548

Yeni Adana, 21 Ocak 1957. 549

Nadirler, Anılarda Adana, s.149. 550

Türk Sözü, 22 Temmuz 1958. 551

“Adana”, Yurt Ansiklopedisi, c. I, s. 165. 552

Levent Köker, Modernleşme, Kemalizm ve Demokrasi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2006. 553

Osmanlı seçkinleri arasında, modernleşme hareketinin ilk zamanlarından beri kadınların özgürlüğe kavuşmalarını konu alan yayınlar görülür. Tanzimat Fermanı’nın yürürlüğe girmesinden yirmi sene sonra, Şinasi “Şair Evlenmesi” adlı eserinde, önceden düzenlenmiş evliliklerle alay etmeye başlamıştı (Şerif Mardin, “Türkiye Modernleşmesi, Makaleler 4, İletişim Yayınları, İstanbul 2015, s.31).

dil reformu, kılık kıyafet düzenlemesi, birden fazla kadınla evlenmenin yasaklanması gibi hususlar Birinci Dünya Savaşı öncesi ve sırasında İttihat ve Terakki Hükümeti tarafından uygulamaya sokulmuştur.554

Kemalist ideoloji, Tanzimat’la başlayan ve İttihat ve Terakki döneminde hız kazanan modernleşme sürecinin mirasçısı olarak kadınların sosyal, siyasal ve ekonomik hayata dahil olmalarına ilişkin köklü düzenlemeler gerçekleştirmiştir. Bu değişiklikler sadece biçimsel özgürlükten (oy hakkı) oluşmamakta, ayrıca meslek sahibi kadınları; kadın pilotlar, opera sanatçıları ve güzellik kraliçeleri gibi yeni ve hayli farklı örneklerin etkin biçimde özendirilmesini de içermekteydi.555Tunçay556,giyim kuşam devrimleriyle ilgili olarak iki önemli tespit yapmaktadır: Birincisi, kadınların giyimi hakkında, -hiç kuşkusuz, büyük tepkiler yaratmamak amacıyla- peçe ve çarşafın yasaklanması gibi herhangi resmî bir karar alınmaması, ikincisi de yasa yapılmadan önce bir hava yaratmak amacıyla hiç değilse aydınların giyim alışkanlıklarında fiilî değişiklikler meydana getirme çabasıdır. Böylece modernleşmenin taşıyıcı unsuru olan aydınlar gündelik hayat pratiklerinin değişmesinde bir nevi rol model görevi göreceklerdir.

Modernleşmeyle birlikte toplumsal yaşamda kadının kamusal alanda görünür hale gelmesi, gündelik hayatın içinde kadınların kapladığı alanı genişletmiştir. Ev işleri, çocuk bakımı, alışveriş, “güzel olma zorunluluğu” gibi kadına yüklenen görevlerle aynı zamanda kadınlar birer “tüketici” haline gelmekte dolayısıyla piyasa ekonomisi içerisindeki metalar dünyasında yer almaktadırlar. “Gündelik hayatın ağırlığı kadınların üzerindedir” diyen Lefebvre, kadınların gündeliklik içinde hem özne hem de gündelikliğin kurbanı oldukları için nesne ve ikâme (güzellik, dişilik, moda) olduklarını söyler.557Gündeliklik içinde reklâmlarda bedeni ve gülen yüzüyle nesneleştirilen kadın, kendisine özel hazırlanan gazete sayfalarında modadan alışverişe, güzellikten ev işlerine kadar hem tüketici hem de meta konumuyla yer almıştır. Dönemin yerel ve ulusal gazetelerinin kadın ve moda köşelerine bir hayli yer ayırdıkları görülmektedir. Örneğin, Demokrat ve Vatandaş gazetelerinde kadınlara verilen güzellik tavsiyelerinde

554

Ali Kazancıgil, “Türkiye’de Modern Devletin Oluşumu ve Kemalizm”, Türkiye’de Politik Değişim ve Modernleşme, der. Ersin Kalaycıoğlu ve Ali Yaşar Sarıbay, Alfa Yayınları, İstanbul 2000, s.148.

555

Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul 1999, s.273.

556 Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması 1921-1931, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul 2005, s.155,156.

557

modernizmin kadın bedeni üzerindeki zayıf olmak, sürekli gülümsemek, güzel ve bakımlı olmak gibi şablonlaştırıcı tahakkümünün izlerini bulmak mümkündür.558

Modernleşme, Batı toplumlarının kendi iç dinamikleriyle son dört yüzyılda yaşadıkları bir süreç iken Türkiye gibi “Batı dışı toplumlarda” bu süreç çok daha kısa sürede ve dış dinamiklerin de etkisiyle gerçekleşmiştir.559Bu süreçte referans noktası Batı olduğu için hayat tarzının da Batılı hayat tarzına göre düzenlenmesi kaçınılmazdır. Dolayısıyla dönemin gazetelerinde okuyucuya Avrupa ve Amerika modasına ilişkin bilgiler verilmekte560, kadınların modaya uygun olarak gündüzleri ve geceleri hangi kıyafetleri giyecekleri üzerinde durulmaktadır: “Sabahları giymek için beyaz çizgili gri kumaştan bir döpiyes etekte bir pili vardır… Gece kokteyle giymek için parlak gri kumaştan şık bir tayyör.”561

Avrupa ve Amerika ülkelerindeki yıldızlara benzeme çabası egzersizlerin ve diyet programlarının yerleşmesini ve yaygınlaşmasını beraberinde getirmiştir. Bir güzellik yarışmasını kazanarak artist olduğu vurgulanan Jane Arliss’in önerileriyle, genç kızların güzel bir vücuda sahip olabilmeleri için fiziki çalışma yapmaya kendilerini alıştırmaları önerilmiştir. Okuyuculara zayıflamak, göbek bağlamak veya göbek eritmek konusunda yaptıkları yanlışlar hatırlatılarak bu konularda tavsiyelerde562 bulunulmuştur. Burada referansın güzellik yarışmasını kazanmış bir artistten alınmış olması, egzersizlerin sağlıklı yaşama kavuşmaktan ziyade güzellik ve estetik için öğütlendiğini göstermektedir.

Dönemin modasına uygun olarak kadın bedenine ilişkin “standartlar” belirleme konusunda başka bir örnek Yeni Adana Gazetesi’nde563“Geceleri Nasıl Giyinmelisiniz” başlığıyla yayınlanan yazıda görülmektedir:

“Bu sene gece elbiselerinde daha ziyade saten kullanılmaktadır. Biçimlere gelince

göğüsler ve sırtlar oldukça açıktır. Göğüsleri basık gösterecek biçimlere daha fazla iltifat edilmektedir. Bu arada bütün vücut hatlarını ortaya koyacak dar ve

558 Demokrat, 30 Mart 1956; Vatandaş, 28 Ağustos 1957. 559

Köker, Modernleşme, Kemalizm ve Demokrasi. 560

Yeni Adana, 3 Eylül 1956. 561

Yeni Adana, 8 Eylül 1956. 562 Yeni Adana, 29 Ekim 1956. 563 Yeni Adana, 23 Ocak1957.

uzun tuvaletler de görülüyorsa da bunları giymek için çok muntazam bir vücuda sahip olmak lazım geldiğinden pek tavsiye edilmez.”

Bu ifadeler, kadının yalnızca nasıl giyinmesi gerektiğini değil, bu kıyafetleri giyebilmek için nasıl bir bedene sahip olması gerektiğini de vurgulamaktadır. Karaktere göre giyim konusunda bilgi veren bir yazıda, “nezih ve utangaç” kadınlara; “Kozunuz olan kadın kadıncık halinizi tebarüz ettirmek için bol etek, dar bel ve küçük yüksek yakalı elbiseler yaptırın”564şeklinde öneriler verilmiştir. Bir başka gazetede ise kadın güzelliği için otuz şart başlığı altında ideal kadın modelinin özellikleri sıralanmıştır. Bu şartlar üç kategoriye ayrılmıştır: “Üç şey beyaz olmalı ten, dişler ve eller, üç şey siyah olmalı gözler, kaşlar, kirpikler, üç şey uzun olmalı, vücut, saçlar, eller.”565Yine aynı gazetede, kadınlar için genç kalmanın sırları; dikkatle seçilen bir yemek listesiyle fiziki durumu korumak yani şişman olmamak, dik yürümek, dik oturmak, canlı bir sesle konuşmak olarak verilmiş, el ve tırnak bakımının önemi üzerinde durulmuştur.566

Kadının vazifesi günün modasına uygun şekilde güzel görünmek olabilir; ancak “aslî vazifesi” ev işlerinde maharet göstermesidir. Nitekim dönemin yerel basınında kadının aslî vazifesini hatırlatan birçok yazı yayınlanmıştır. “Süpürge tekniği” başlıklı yazıda ev nasıl süpürülürse zamandan tasarruf edileceğine ilişkin pratik bilgiler “her ev kadını süpürmenin gelişigüzel yapılmayacağını bilir” alt başlığıyla verilmektedir.567 Kadın, ev işlerinde zamandan tasarruf ederek ne yapacaktır? Kapitalizmin çalışma zamanını “dolu zaman”, çalışma dışındaki zamanı “boş zaman” olarak telakki etmesindeki mantıkta olduğu gibi “kazanılan zaman” yine çalışmak için yani ev işlerini yapmak için harcanacaktır.

Bir sabun reklâmında ise “Sayın Bayanlara” başlığıyla yine kazanılacak zamana vurgu yapılmakta kazanılan zamanın ise ihmal edilen çocuklar için kullanılabileceği belirtilmektedir:

“Sizleri yormamak ve sabahtan akşama kadar evlerinizin ve çocuklarınızın her

işini ihmal ederek çamaşır leğeninin başında saatlerce yorulmaktan ve kilolarla

564 Yeni Adana, 21 Ocak 1960. 565 Vatandaş, 19 Mart 1951. 566

Vatandaş, 28 Ağustos 1957. 567

sabun sarfetmekten kurtaran fennin son icat ettiği kokulu Erdoğan sabun suyunu

kullanmanızı tavsiye ederim.”568

Modernleşme sürecinde kadınlar sosyal hayatın çeşitli alanlarında kendilerine yer bulmaya başlamıştır. Fakat kadının okur-yazar olması iş hayatında ve politik hayatta aktifleşmesi, ona yüklenen görev tanımını değiştirmediği gibi “ahlâki” normları da değiştirmemiştir. Gazetelerde yazan entelektüellerin gündelik yaşam içerisinde eleştirilerinin hedefinde çoğunlukla kadınlar bulunmaktadır. Kadının namusu meselesi bu dönemde DP – CHP arasında yaşanan siyasal çekişmelere dahi konu olmuştur. DP’ye yakınlığı ile bilinen Demokrat gazetesinde yayınlanan “Kadın Hakları” başlıklı bir yazıda569,“Türkiye’de ihdas edilen ekmek karneleri ile hatta günlük istihkak karşılığı olarak yüzlerce kadının namusu kirlenmişken; yıllarca ihmal edilen asker ailelerinin fakru zaruretten namusları payumal olurken…” ifadeleri yer almaktadır. Bu ifadeler bir anlamda, CHP’nin politikaları yüzünden kadınların namuslarının kirlendiğinin iddiasını taşımaktadır. Demek ki gündelik hayat içerisinde kadının görünür olması kadına ilişkin geleneksel bakış açısının sona erdiği anlamına gelmemektedir. Modernleşme politik koordinatları içerisinde “muhafazakârlık” olarak karşılığını bulan düşünce tam da bu noktada kadını geleneksel rolü içerisinde “annelik” vazifesiyle kutsallaştırmaktadır. DP’nin Kadın Kolları’nın açılışında yapılan konuşmada da bu vurgu ziyadesiyle bulunmaktadır:

“600 senelik Türk imparatorluğu, bütün dünyaya hükmeden saffet ve haşmete kadınlarının hamaset ve fedakarlığı ile ulaşmıştır. İstiklal savaşını kazanan, Kore kahramanlarını yetiştiren bir milletin anaları olarak ne kadar övünsek

hakkımızdır.”570

Kadın bir taraftan cemiyet hayatına dahil olurken bir taraftan da kadınların iffetini kaybedeceğinden endişe duyulmuştur. Bugün gazetesinde Ruhi Tek imzasıyla yayınlanan “Adana Eğleniyor: Barlar”571 başlıklı yazıda barlarda çalışan kadınlar için “saadeti yıkan bir mikrop” ifadeleri kullanılmıştır. Barda çalışan kadınları ahlâki açıdan sorgulayan ve yaftalayan bu tavır, erkek egemenliğindeki enetelektüel camianın kadına ilişkin tutumunun değişmediğini göstermektedir. Dolayısıyla bu dönemde de kadın hem

568

Köylü Sesi, 9 Nisan 1954. 569 Demokrat, 13 Nisan 1954. 570 Demokrat, 21 Mart 1954. 571 Bugün, 30 Temmuz 1954.

bedeniyle hem de davranışlarıyla erkeklerin denetiminde ve kontrolünde olmayı sürdürmüştür.

Batı dışı toplumlarda modernleşme iktisadî alanda hızlı sanayileşmek için devlet desteğine ihtiyaç duymak, siyasal alanda “sınıfsızlık” söylemini dolaşıma sokmak, kültürel alanda ise “yozlaşmış” Batılı değerler yerine, “halk”ın saf, eşitlikçi kültür özelliklerine bağlanmak şeklinde tezahür etmektedir.572 Kısaca Tanzimat’tan bu yana devam eden Batı’nın tekniğini alalım ama ahlâkını almayalım düşüncesini dillendirenler, kültür alanında yaşanan değişime her zaman şüpheyle yaklaşmıştır. Bu noktada ortaya bir paradoks çıkmaktadır; çünkü dönemin basını bir taraftan modadan medeniyete kadar Avrupa ve özellikle Amerikan değerlerini yüceltirken bir taraftan da geleneksel ve ahlâki kalıplar içerisinde Batı değerlerine şüpheyle yaklaşmıştır. Örneğin Colette adlı bir Fransız dansçının Kristal Palas’ta yaptığı striptiz dansı “sanattan uzak, müstehcen ve ahlâka mugayir”573 bulunarak yasaklanmıştır.

Kadının şehirdeki görünümüyle taşradaki görünümü arasında da ciddi farklar bulunmaktadır. Orhan Kemal’in ele alınan yılları da kapsayan ve Adana’da geçen romanlarında tarlada ırgat, fabrikada işçi olarak çalışan kadının toplumsal pozisyonu Cumhuriyet modernleşmesindeki kadın algısıyla örtüşmemektedir. Bu romanlarda kadın, geleneksel değerler ve sınıfsal konumu içeresinde resmedilmektedir. Örneğin

Vukuat Var adlı romanda Adana’da taşralı kadın imgesi şu şekilde yer etmektedir:

“Güllü onu bir tutuşta çocuk gibi öfeler, gerekirse yerden yere çalardı. Böyle bile olsa, nerden baksan bir kızdı. Kız dediğin de neydi? Erkek kısmının zevk aracı! Kadınların güzellikleri erkekler içindi…”

Aynı romanın kahramanlarından Berber Reşit’in aklından geçenler bu dönemde Adana’da özellikle de kırsalda, kadına bakışın vücut bulmuş hali gibidir. Kadın, erkek için vardır ve ona kayıtsız şartsız itaat etmelidir:

“Ana, baba beğendikten sonra kıza bok yemek düşer! Kız da kim oluyormuş?

Benim kızım olmalı da, benim beğenip verimkâr olduğuma omuz silkmeli! Allahını inkâr ediyim, onu lokma lokma doğrarım.”

572

Köker, Modernleşme, Kemalizm ve Demokrasi, s.118. 573

Ailesi ve babasının arkadaşı tarafından kadın olduğu için değersiz görülen Güllü, sevgilisi Kemal’in annesi tarafından da fabrikada çalışıyor olmasından dolayı ahlâki açıdan sorgulanır. Kemal, Güllü’den bahsedeceği zaman annesinin ne düşüneceğini kafasından şöyle geçirir: “İyi hoş amma yavrum…Fabrikada, çeşit çeşit erkeğin arasında gözü açılmış bir kız. Bilmem ki…”574

Kemalist modernleşme pratiği içerisinde inkılapçılık ilkesi “halk için halka rağmen” ve “yukarıdan aşağıya inkılapçılık” şiarıyla muasır medeniyetler seviyesine varmak amacıyla halkı eğitmek düşüncesine yaslanmaktadır. “Tek bir yürek gibi çarpan ulus” olmaya direnen; sakalını, bıyığını kesmeyen, geleneksel kıyafetini bir çırpıda sıyırıp atmayan, kullandığı dili, yazdığı yazıyı hemen değiştirmeyen cemaatlere, yeni kuralların tepeden aşağıya benimsetilmesi bu anlayışın icaplarındandır.575

Halkın kılık kıyafetini konu alan yazılarda, Adana’da gündelik yaşamda kullanılan bazı kıyafetler eleştiri konusu olmuş ve bu kıyafetlerin Batı medeniyetini temsil etmediği gibi Atatürk ilkelerini de ihlal ettiği sıkça vurgulanmıştır. Örneğin; Erkeklerin şehirde dolaşırken şalvar giymeleri; “Atatürk inkılaplarının ruh ve manasını açıkça ihlal eden hadiseler”den biri olarak görülmüş ve bu yasağın yeniden uygulanması için yetkililere seslenen yazılar yazılmıştır. Kemal Göksel’in “Şalvar Yasağı” başlıklı yazısında kullandığı ifadeler dikkat çekmektedir:

“Karadon ve şalvar yasağının bundan böyle müsamahasız şekilde tatbik

edileceğine ve inkılap kanunlarını pervasızca çiğneyenlerin ceza tertibi dışında

bırakılmayacağına muhakkak nazarı ile bakabiliriz.”576

Kılık kıyafet üzerinden Atatürk inkılaplarının ihlal edildiği yönündeki yaklaşıma bir başka örnek, şehirde “hâlâ” şalvar giyiliyor olmasının Şapka Kanunu’na muhalefetle ilişkilendirilmesidir. “Kıyafet laubaliliği” şeklinde algılanan bu durumun müsebbibi olarak Araplar gösterilmiştir. Ardından şu kompleksli duygu hali ortaya çıkmaktadır: “Hadi bizi bırak, Amerikalılara ayıp oluyor!” Şehirdeki “gayrı medeni” giyim tarzını gösteren fotoğrafların Amerika’ya ulaşma ihtimali öncelikle Türkiye’nin daha sonra da Adana’nın imajını bozacağı endişesiyle karşılanmıştır:

574

Orhan Kemal, Vukuat Var, s.140. 575

Ahmet İnsel, Türkiye Toplumunun Bunalımı, Birikim Yayınları, İstanbul 1990, s.24. 576

“Daha kötü olan taraf, Adana’da misafir bulunan Amerikalıların, bizden olmayan bu fesli, sarıklı, agelli, meşlahlı, entarili, beyaz donlu, siyah donlu insanların

fotoğraflarını çekerek Amerika’ya göndermeleridir.”577

Bir çiftçi ve işçi muhiti olan Çukurova’da özellikler erkekler geleneksel olarak şalvar giymektedir. Dolayısıyla şehirde şalvar giyilmesinde ısrar edilmesinin inkılap karşıtlığına ve Araplığa hasredilmesi şehrin sosyo-kültürel yapısını göz ardı etmek anlamına gelmektedir. Nitekim işçilere ve çiftçilere sağladığı rahatlıktan dolayı tercih edilen şalvar diğer adıyla kara don uzun süre Adana şehir merkezinde görülmeye devam etmiştir. Sonuç olarak kılık kıyafet konusundaki tek tipçi tutum bu coğrafyada hemen karşılık bulmamıştır. Buna rağmen gündelik hayatın resmi-denetleyicileri pozisyonunda hareket eden entelektüeller toplumu hizaya sokmak maksadıyla bu konuyu gündeme almış ve geleneksel kıyafet giymeyi sürdürenleri medeniyete ayak direyenler olarak değerlendirmişlerdir. Kılık kıyafet konusundaki bu katı tutum sadece dönemin aydınlarına ve kamu görevlilerine özgü değildir. Örneğin sinemaya gitmek isteyen bir köylüye, üzerinde şalvar olduğu için sinema bileti verilmemesi ve filmi izlemesine müsaade edilmemesi söz konusu tutumun dönemin bazı esnafları tarafından da benimsendiğini göstermektedir.578

Şehirde şalvar giyenlere gösterilen bu katı tepkiler, Türkiye’deki modernleşme sürecinin hangi saiklerle hayata geçirildiğine ilişkin önemli bir örnektir. Zira burada hem Batılı olamamanın hem de bundan dolayı Batı’ya karşı duyulan mahcubiyetin izlerini bulmak mümkündür. Cantek vatandaşların bu minvalde dönemin ulusal gazetelerine yansıyan şikâyetlerine yer vermektedir. 7 Ağustos 1947 tarihli Ulus Gazetesi’nde bir okur mektubu insanların kamusal alandaki kılık-kıyafetlerine ilişkin ilginç bir talep içermektedir:

“Bulunduğumuz semtte bazı kimseler günün muhtelif saatlerinde pijama ile sokakta dolaşmaktadır. Bu yakışık almayan bir haldir. Belediye zabıtasının bu gibi

vatandaşlara ihtarda bulunması çok faydalı olacaktır.”579

Gündelik hayata nizam verme çabası geç modernleşen toplumlarda her ne kadar yukarıdan aşağıya ve kimi zaman yasa zoruyla gerçekleşse de diğer taraftan bu çabayı

577 Yeni Adana, 20 Ağustos 1951. 578

Türk Sözü, 11 Temmuz 1957. 579

destekleyen entelektüeller ve yurttaşlar tarafından da coşkuyla hayata geçirilmektedir. Burada amaç, kendi içinde çeşitlilikler arz etse de “uygarlığa yakışacak” tek tip bir model üretmek ve bu modeli ısrarla savunmaktır. Dolayısıyla bu tarza uymayanlar kimi zaman yasa yoluyla kimi zaman ise yadırganarak ya da moda yoluyla hizaya getirilmektedir. Lefebvre’ye göre kapitalizmin kitlesel olarak üretilen gündelik hayat deneyimi “insanların olduklarıyla olduklarını düşündüklerini, yaşadıklarıyla yaşadıklarını düşündüklerini” birbirinden koparmaktadır. Ona göre kapitalizmin bu özelliği, geç kapitalizmde gündelik hayatla ilişkilendirilen tüketim malları ve hizmetleri yoluyla daha da yaygın hale gelmektedir:

“Size bakılır sizinle ilgilenilir, nasıl daha iyi yaşayacağınız, nasıl modaya uygun biçimde giyineceğiniz, evinizi nasıl döşeyeceğiniz, kısacası nasıl varolacağınız söylenir.”580