• Sonuç bulunamadı

5. DELÂLET ÇEŞİTLERİ

1.1.3. Sebepleri

1.1.3.2. Sosyal ve Kültürel Sebepler

Sosyal ve kültürel nedenler, sözcük delâletindeki gelişimin önemli sebeplerinden sayılmıştır. Çünkü sözcükler, toplumun gelişimine ve değişimine göre değişiklik arz etmektedir. Nitekim Pierre Garou da bunu şu şekilde vurgulamaktadır: “Teknik ve yasal alandaki değişiklik, huy ve mizaç değişikliği, sayısız anlam değişikliğine yol açmakta ya da en azından delâlet eden ile delâlet edilen arasındaki bağlantıların değişimine sebep olmaktadır.”115 Buna göre sosyal ve kültürel sebepleri aşağıdaki başlıklar altında özetlemek mümkündür:

a. Bilimsel ve Teknik Gelişmeler

113 مي يْقَت ve ميوقَت sözcükleri de bunlardandır. Nitekim َس ْر دلا تْم وَق (Dersi değerlendirdim.) denmektedir.

Ancak bu yanlış bir kullanım olup onun yerine َسر دلا تٍم يَق denilmelidir. Çünkü ميوقت, eğriliği ve bir şeydeki yanlışlığı ortadan kaldırmayı ifade eder. مييقت ise bir şeye tam olarak hakkını vermek ve değerlendirmektir.

114 ez-Zebîdî, Tâcu’l-‘arûs, c.15, s. 311. 115 Garou, ‘İlmu’d-delâle, s. 114,

33

Bilimsel ve teknik gelişmeler nedeniyle pek çok anlamın ortaya çıkması neticesinde, kullanımdan kalkmış eski sözcükleri inceleme ve yeni kalıplarla onları yeniden canlandırma yoluna gidilmiştir. Nitekim Ahmed Muhtâr bu hususun, delâlet gelişiminin yöntemlerinden biri olduğunu şu sözleriyle ifade etmektedir: “Bu yöntem, dilcilerin, manaları kaybolmuş eski sözcüklere yönelmeleri, böylece onlardan bazılarını ihya etmeleri ve en düşük bağlantıları dikkate alarak onları yeni sözcükler listesine katmaları şeklinde ortaya çıkmaktadır. Nitekim bizler, icatlarda ve yeni keşiflerde, eski kelimeleri yeni anlamlar için kullanmaktayız. Bundan dolayı da o eski kelimelerin anlamları değişime uğramaktadır.”116 İbrâhîm Enîs de aynı hususu şu şekilde belirtmektedir: “Kendimizi, anlamları yeni ama kendileri eski sözcüklerden oluşan yüksek deniz dalgalarının önünde bulduk. Modern zamanın ortaya çıkardığı ihtiyaç sebebiyle insanlar,

عَفْد مـلا

(Top),

ةَباْب دلا

(Tank),

ة َرا ي سلا

(Araba),

ة َر طاَقلا

(Tır),

ةَج لا ثلا

(Buzbolabı),

نا خ سلا

(Su ısıtıcısı),

تاَبَذْب ذلا

(Titreşimler),

لْي جْس تلا

(Kaydetme),

د ئا َرَجلا

(Gazeteler) ve benzer binlerce sözcüğe yeniden can verdi. Yeni anlamlarıyla bu kelimeler, kültürel ilişkilerde ve tedavülde toplumun fertleri nezdinde, vazgeçilmez hale geldi.”117

Sözcüklerdeki anlam akışı ve gelişimi, tabiatın değişiminin sonucu olduğundan gafil olamayız. Mesela tüfek anlamındaki

ة ي ق دْن بلا

artık “taştan bir silah” değildir. Ressamın firçası anlamındaki

ةَشْي ّرلا

artık “kuş tüyü”,

ق َر َولا

de artık “papirüs” değildir.118 Bütün bunlar, toplumun gelişimi sonucu ortaya çıkan değişikliklerdir. Bu bağlamda, anlayış ve düşüncelerde de değişimler meydana gelmiştir.

قْن شلا

kelimesi buna örnek verilebilir. Kullanılagelen dilde

ه ق نْشَي َري عَبلا َقَنَش

اَقْنَش

dendiğinde “devenin yularını çekti” manası anlaşılır.

اَهَقَنْشَأ َو َب ْر قلا َقَنَش

ifadesi, “tulumu bağladı ve astı” anlamındadır.

ه تْقَنَش َو َءي شلا تْقَنْشَأ

cümlesi ise “eşyayı astı” manasına gelmektedir.119 Bugün ise

َقَنَش

kelimesi “kişinin boynuna ip bağlayıp öldürmek” anlamını vermektedir.

َقَنَش

sözcüğünün eski ve modern manalarına bakıldığında aralarında bir yakınlık ve ilişki görülmektedir. Fakat sonuçta bir

116 Muhtâr, ‘İlmu’d-delâle, ‘Alemu’l-kutub, Kahire 1992, s. 238. 117 Enîs, Delâletu’l-elfâz, s. 146-147.

118 Garou, ‘İlmu’d-delâle, s. 114. 119 Manzûr, Lisânu’l-‘Arab, c.5, s. 187.

34

değişim de mevcuttur. Bu da toplumda meydana gelen gelişimin sonucudur.

ري فَس

kelimesi de böyledir. Eski dönemlerde “iki topluluk arasındaki elçi” anlamında kullanılırken, sosyal gelişim sebebiyle günümüzde anlamı değişmiş ve “devletin yurt

dışındaki vekili” anlamına gelmiştir.

b. Toplumsal Değişim

Toplumdaki değişimin dile yansıması, sözcüklerin anlamlarındaki değişiklik ile yeni anlamların ortaya çıkması şeklindedir. Bu da dilin nesilden nesile değişerek intikali sonucunu doğurur. Arapça kalıplarına sahip yabancı kökenli yeni sözcüklerin türemesi ve yeni anlam kazanması ya da eski anlamıyla değil de yeni anlamıyla eski sözcüklerin kullanılması, bu duruma örnek verilebilir. Örneğin

غَلْبَمـلا

kelimesi yabancı kökenlidir ve Arapçada “son, uç ve bitmiş” manasındadır.120 Ancak bu sözcük, “maldan bir miktar” manasında kullanılarak yeni bir anlam edinmiştir.121 Kökeni Farsça olan ve “nasip, kısmet” manasında kullanılan

ة ص حلا

kelimesi de yeni anlam kazanmış bir sözcüktür.122 Kazandığı bu yeni anlam ise “zamandan bir

dilim”dir.123 Yine Farsça kökenli ve Arapçada “bir şeyin kenarı veya yüzeyi” anlamına gelen

ةّفدلا

kelimesi de bu duruma örnek verilebilir.124 Bu kelime, daha sonra, geminin bir parçası olan ve arka kısmında gemiyi sağa sola hareket ettirmeye yarayan “dümen” anlamında kullanılmıştır.125

Dilin toplumsal yönüyle ilgili kelimelerin anlamında değişikliğin ortaya çıkması, sosyal tabaka veya nesil aynı çağda olsa bile değişebilmesi sebebiyledir. Bu da dilin gelişiminde önemli bir etkendir. Örneğin belirli bir sosyal tabakaya nisbet edilen ve o tabaka için özel anlamlara sahip olan bazı kelimeler vardır. Bu kelimeler, başka bir sosyal tabakada farklı anlamlara sahip olabilir. Torpil anlamındaki

ىَطْس َولا

kelimesinin Mısır lehçesinde “araç” için kullanılması buna güzel bir örnektir.

120 İbrâhîm Mustafa ve diğerleri, el-Mu‘cemu’l-vasît, Mektebetu’ş-şurûk ed-devliyye, Kahire 2004,

c.1, s. 70.

121 Mustafa ve diğerleri, el-Mu‘cemu’l-vasît, c.1, s. 70. 122 Mustafa ve diğerleri, el-Mu‘cemu’l-vasît, c.1, s. 179. 123 Mustafa ve diğerleri, el-Mu‘cemu’l-vasît, c.1, s. 179. 124 Mustafa ve diğerleri, el-Mu‘cemu’l-vasît, c.1, s. 289. 125 Mustafa ve diğerleri, el-Mu‘cemu’l-vasît, c.1, s. 289.

35

Hizmetçi anlamındaki

ماّدَخ

kelimesi, Mağrib lehçesinde “görevli” anlamındadır.126 Sağlık ve sıhhat anlamındaki

ةي فاَع

kelimesi, Mısır lehçesinde “hastalık” için kullanılmaktadır. Nitekim bir muhabir olan Mu‘tezz ed-Demirdâş:

يف ٍةي فاع ب م َلاْع لإا

ة َرو ثلا َدْعَب َرْص م

“Devrimden sonra basın hastadır” demiştir.127 c. Yasalar ve Dinî İnançlar

Dilin gelişiminde, inanç ilkelerine, ibadetlere ve yasalara sahip bütün semavi dinlerin önemli bir rolü vardır. Bu dinler, bazı sözcüklere yeni anlamlar yüklemiştir. Mesela İslam dini

م ْو صلا

(oruç),

ة َلا صلا

(namaz),

م م َي تلا

(teyemmüm),

ن م ْؤ مـلا

(mümin),

ر فا َكلا

(kâfir),

ق سا َفلا

(günahkâr),

نا َس ْح لإا

(iyilik) ve

تلا

ْق

َو

ى

(takva) gibi, inanç, fıkıh, ahkâm, üsûl ve muâmelâtla alakalı olan bazı kelimelere yeni anlamlar vermiştir. Bu da dilbilimciler, tefsirciler, usûlcüler ve diğer alanlardaki ilim adamları için önemli bir çalışma alanı haline gelmiştir. Nitekim İbn Fâris bu faktörün bazı sözcüklerdeki anlam gelişimine etkisini şu şekilde açıklamıştır: “Cahiliye döneminde Araplar, dil, ahlak, ibadet ve dini merasim gibi konularda atalarının izinde olmuşlardır. Yüce Allah İslamiyeti gönderince bazı değişilikler oldu ve onların dinleri yürürlükten kaldırıldı. Buna paralel olarak dilde de bazı sözclükler, ekler alarak mana değişikiğine uğradı. Yeni hukuk ilkeleri ortaya kondu ve yeni şartlar oluştu. Son gelen, öncekini sildi.128 Örneğin

ماي َ

(oruç) lafzı, İslam'dan önce mutlak anlamda “tutmak” manasına delâlet etmekte iken İslam onu

“niyet ederek, yemekten, cinsel ilişkiden ve orucun yasaklarına giren diğer şeylerden uzak durmak” ile sınırlandırdı.

ةلاََ

(namz) kelimesi de bu şekildedir. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in

ّلَص يْلَف اَم ئاََ َناَك ْنإ و ْب ج يْلَف ماَع طلا ىل إ ْم ك دَحَأ َي ع د اْذ إ

“Biriniz

yemeğe davet edildiğinde icabet etsin. Oruçluysa dua etsin.” hadisinde olduğu gibi

eski dönemlerde dua anlamındayken, sonra her Müslümana farz kılınan özel ibadet (namaz) anlamında kullanıldı129.

126 Muhtâr, Mu‘cemu’l-lugati’l-Arabiyyeti’l-mu‘âsira, ‘Âlemu’l-kutub, Kahire 2008, s. 621. 127 Mecelletu't-tahrîr, http:, www.tahrirnews.com, posts.(16.12.25).

128 Ahmed b. Fâris, es-Sâhibî fî fikhi’l-lugati’l-‘Arabiyye ve mesâilihâ ve sunenu’l-‘Arab fî

kelâmihâ, Dâru’l-kutubi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1997, s. 44.

129 Yahya b. Şeref en-Nevevî, Riyâdu's-Sâlihîn, Muhammed Nâsiruddîn el-Elbânî, el-Mektebu'l-

36 d. Batı medeniyetiyle temas

Arap sözcüklerinin anlam gelişiminde Batı medeniyetiyle meydana gelen temasın da önemli etkisi bulunmaktadır. Özellikle Abbâsî döneminden itibaren ve sonrasında yabancı kelimelerin Arapçaya girmesi yoluyla sözcüklerin delâletinde gelişime ortaya çıkmıştır. İngilizcede “ahır” manasında kullanılan stable kelimesinin Arapçaya (

ل ْب َط َْ إ

) şeklinde girmesi buna bir örnektir. Oxford sözlüğü'ünde, Latincede “stabulum” olarak telaffuz edilen bu kelimenin İngilizceye Latince ve Fransızcadan girdiği belirtilmektedir. Bu sözcük, Arapçada da aynı anlamı ifade etmekle beraber anlam çerçevesi daha genişlemiştir. Nitekim el-Cevherî bu kelimeyi

“hayvan” anlamına gelen

با َو دلا

kelimesi ile açıklamıştır.130 Lisânu’l-‘Arab’ın müellifi, söz konusu kelime için “hayvanların durduğu yer” derken, İbn Berrî yabancı bir kelime olduğu için el-Cevherî’nin bu kelimeyi zikretmediğini ifade etmiştir. Ancak Araplar bu kelimeyi kullanmıştır. Nitekim Ebû Nuhayle’nin bir şiirinde bu kelime geçmektedir: 131 (Recez)

َل

ْو

َلَ

َأ

ب

َفلا و

ْض

ل

َو َل

ْو

َلَ

َف

َض

ل

ه

َل

د س

َب

با

َلَ

َس ي

ه لْف ق ى ىن

َو

ْن م

حلاََ

َر

ٍد شا

َطَْ إ

لب

ه

ن

ْع

َم

َفلا

َت

ى

َو

َخ

ْي

ر

ف

ْع

ٍل

ف

ْع

ل

ه

“Ebû’l-Fadl ve onun fazileti olmasaydı, açılması kolay olmayan bir kapı kapanırdı.

O doğru yolda olanın ahırı, onun iyiliğinden kaynaklanmaktadır. O, çok iyi bir genç ve yaptıkları da çok iyi.”

Modern dönemde ise Avrupa'dan Arap diline, başta teknikle ilgili kelimeler olmak üzere, yeni kelimeler girmiştir.

نويز فْل ّتلا ،رتويبْمو كلا ،و يْدا رلا

(radyo, televizyon, bilgisayar) kelimeleri bunlardan sadece bir kaçıdır. Bu tür kelimelerin Arapça karşılıkları olsa da yabancı isimler daha çok kullanılır olmuştur. Örneğin

ويْدا رلا

kelimesinin Arapça karşılığı

عايْذ مـلا

’dır.

رتويبْمو كلا

’in karşılığı

بو ساحـلا

’dur.

نويز فْل ّتلا

’un karşılığı ise

ي ئا رلا

’dir.

130 Ebû Nasr İsmâ‘îl b. Hammâd el-Cevherî el-Fârâbî, Tâcu’l-luga ve Sihâhu’l-‘Arabiyye, Ahmed

‘Abdulgafûr ‘Attâr (Thk.), Dâru’l-‘ilmi li’l-melâyîn, Beyrut 1987, c.4, s. 1623.

131 Ebû Nuhayle b. Hazin b. Zâide b. Hedem b. Benî Hammân, Şi‘ru Ebî Nuhayle el-Hammânî,

‘Adnân ‘Umer el-Hatîb (Thk.), el-Munazzamatu’l-‘Arabiyye li’t-terbiye ve’s-sekâfe ve’l-‘ulûm, Kahire 2002, s. 41.

37

Benzer Belgeler