• Sonuç bulunamadı

Sosyal Sermaye Tartışması Çerçevesinde Türkiye’de Örgütler Arası Ağ İlişkileri

BÖLÜM III. TÜRKİYE’DE DEVLET İLE PİYASA İLİŞKİSİNİN EVRİMİ VE

3.2. Sosyal Sermaye Tartışması Çerçevesinde Türkiye’de Örgütler Arası Ağ İlişkileri

Uzun yıllar boyunca dışarıyla etkileşimi sınırlandırılmış ülke ekonomisinde devletin baş rolü oynadığı ilgili yazına dayanılarak belirtilmiştir. Dolayısıyla devletin rolünün değişmeye başladığı 1980 yılına kadar örgütlerin sosyal sermaye edinme yönünde

çabalarının odak noktasını devlet kademesindeki kişiler ve kamu kurumlarıyla bağların kurulması oluşturduğunu ileri sürmek yanlış olmayacaktır. Buğra (1995), Türkiye ekonomisinde günümüzde etkin olan holdinglerin uzun yıllar boyunca devlet ile yakın ilişkileri olduğunu, piyasadaki aktörlerin davranışlarının ve iş örgütlenmesinin söz konusu yerleşik ilişkilerin etkisi altında kaldığını vurgulamaktadır. Bu durum, örgütler arası ilişkiler bakımından ele alındığında, belirli bir dönem içerisinde ülkedeki firmalar için oldukça kritik konumda olan devlet ile kurulacak ilişkiler dışındaki firmalar arasındaki bağların önemini azalttığı düşünülebilir. Buğra (1995), Türkiye’de çoğunlukla aileler tarafından kurularak yönetilen büyük aile şirketlerinin hem firma içinde denetimi sağlayan aile içi bağların güçlü olmasına, hem de hükümet yetkilileriyle ailenin önde gelen bireyleri arasında bağ oluşturulmasına önem verdiklerini vurgulamaktadır. Buna göre, Türkiye’de devletin hammadde ve finansal kaynaklar üzerindeki egemenliğinin aktörlerin arasında zayıf bağlardan oluşan ağ ilişkilerinin kurulmasını önlediği ve grup içinde güçlü bağların, gruplar arasında ise, çok sayıda yapısal boşluğun olduğu bir yapının uzun süre varlığını sürdürdüğü düşünülebilir. Ancak, 1980 yılından sonra kademeli olarak devletin müdahalesinin azalması ve liberalleşme hareketleri sonucunda ağ kümeleri içerisinde varlığını sürdüren eski aktörlerin yanı sıra, taraflarla zayıf ağ ilişkileri oluşturmaya önem veren yeni oyuncuların yapıyı evrilme yönünde zorladığı düşünülebilir.

Türkiye’de aktörlerin sosyal sermaye oluşturma eğilimleri sonucunda ortaya çıkan ağ düzeneğinin yapısı hakkında, tarafların güven algısı ve toplumun kültürel özelliklerinin örgütlenme biçimlerine olan etkisi bakımından bazı açıklamalar getirilmiştir. Örneğin, Sargut (2006: 7), taraflar arasındaki güvenin arzu edilen bir düzeyde olması için ağ düzeneğinin kapalılığının gerekli olduğunu, dışa kapalı bir yapı içerisinde denetimin sağlanmasının ve grup kurallarının uygulanmasının daha kolay olduğunu belirtmektedir. Sargut’un (2006) ifadeleri, 1980 öncesinde Türkiye’de devletin piyasaları denetim altında tutma eğilimi sonucunda kendisiyle ilişkide bulunan taraflar arasında grup içi denetimin sağlanması amacıyla güçlü bağlardan oluşan kapalı ilişki kümelerinin baskın olacağı görüşünü desteklemektedir. Ayrıca, Sargut (2006: 7) konuyu kültürel bakış açısıyla ilişkilendirerek ortaklaşa davranışçı toplumlarda baskın olan güçlü bağlardan oluşan kapalı ağ kümelerinin yapısal boşlukların sayısını arttırarak bu gruplar arasında aracılık faaliyetlerini önemli hale getireceğini ileri sürmektedir. Buna göre, ortaklaşa davranışçı olarak tanımlanabilecek Türk toplumunda, aktörler arasında güvene dayalı yakın ilişkilerin

baskın olduğu küçük gruplara bölünme eğilimi yüksek olacaktır (Sargut, 2006:7). Ülkedeki bağlamsal değişimin kültürel bakış açısıyla ele alınması durumunda, 1980 öncesi ve sonrası dönemlerde örgütler arası ağ düzeneğinin niteliğinde güçlü bağlardan zayıf bağlara doğru olması muhtemel bir değişimin, ekonominin serbest piyasa koşullarına uyumlandırma çabalarının sonucunda toplumun giderek bireyci hale gelmesiyle açıklanabilirdi. Ancak, ortaklaşa davranışçı olarak sınıflandırılabilecek Japonya, Güney Kore ve Tayvan gibi ülkelerdeki iş örgütlenmesinde örgütler arasında farklı ağ düzeneklerinin görülmesi (Orru, Biggart ve Hamilton, 1991) bu konuda kültürel yaklaşım kullanılarak bir genelleme yapılmasını engellemektedir.

Tablo 6. Bazı Ülkelere Ait Güven Düzeyleri

Ülke İsmi Güven Düzeyi (%)

Ülke İsmi Güven Düzeyi (%)

Ülke İsmi Güven Düzeyi (%)

Danimarka 66,53 İrlanda 35,23 Fransa 22,24

İsviçre 66,31 Almanya 34,77 Macaristan 21,84

Norveç 65,30 Avusturya 33,87 Slovenya 21,64

Hollanda 59,81 İtalya 32,63 Meksika 21,35

Finlandiya 58,00 Belçika 30,68 Polonya 18,85

Endonezya 51,64 İngiltere 29,75 Singapur 16,90

Y.Zellanda 49,05 G.Kore 27,33 Venezüella 15,93

Japonya 43,06 Lüksemburg 25,95 Türkiye 15,72

İzlanda 41,08 Çek Cumhuriyeti 23,87 Slovakya 15,70

Hindistan 40,99 Yünanistan 23,73 Arjantin 15,39

İsveç 40,96 Rusya 23,73 G.Afrika 10,81

Avusturalya 39,92 İsrail 23,46 Kolombiya 10,81

Kanada 38,85 Estonya 22,83 Portekiz 10,05

İspanya 36,23 Şili 22,78 Filipinler 8,38

ABD 35,84 Çin 22,78 Brezilya 2,83

Kaynak: Karagül, M. ve Dündar, S. 2006. Sosyal Sermaye ve Belirleyicileri Üzerine Bir Çalışma, Akdeniz İİBF Dergisi, 6/12: 61-78

İktisat kökenli bazı araştırmacıların da Türkiye’de sosyal sermayenin düzeyine ilişkin çok detaylı analizleri içermeyen çalışmaları bulunmaktadır. Karagül ve Dündar (2006: 66-67) toplumlarda sosyal sermayenin bireylerin diğerlerine karşı güven algılarıyla ölçülmesinin sosyal sermaye belirleme yöntemlerinden birisi olduğunu; buna göre güven ile sosyal sermaye birikimi arasında olumlu bir ilişki olduğunu ifade etmektedirler. Tablo 6’da değişik ülkelerde bireylerin diğerlerine karşı güven algılarıyla ilgili yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, Türkiye sosyal sermaye düzeyi bakımından son sıralarda görülmektedir. Bu konuya indirgemeci bir anlayışla yaklaşılması nedeniyle, Türkiye’de grup içi ve gruplar arası farklılaşabilecek güven algılarının (Sargut, 2006) gözden kaçırıldığı düşünülebilir. Özen ve Aslan (2006: 140-141), Türkiye’de bireylerin kendilerine fayda sağlamak amacıyla genellikle sosyal nitelikli ilişkilerini kullandıklarını,

ancak kendi grupları dışındaki kişilere güvenemediklerini vurgulamaktadırlar. Araştırmada seçilmiş olan örneklemin çoğunlukla farklı gruplar içerisinden olan bireyleri kapsamış olabileceği düşünülürse, doğal olarak burada yüksek bir oran beklenemez.

Özen ve Aslan (2006), Türkiye’de örgütlerin sosyal sermaye edinme eğilimlerine Buğra (1995) ve Sargut’dan (2006) farklı bir açıklama getirmektedirler. Özen ve Aslan (2006: 140), sosyal sermayeyi grup içi ilişkilerden çok, grup dışı aktörlere duyulan güvenin düzeyi ile daha çok ilintili olduğunu, Türk toplumunda dışa kapalı ağ kümelerinin baskın olması ve bu gruplar arasındaki boşlukların sayısının fazla olması nedeniyle aktörlerin zayıf bir sosyal sermaye ile yetindiğini ifade etmektedirler. Özen ve Aslan (2006: 157), Türkiye’deki bir sanayi sitesinde gerçekleştirdikleri araştırmada taraflar arasındaki yerleşik ilişkilerin, aktörler arasında akrabalık ya da hemşehrilik gibi güçlü bağlar yoluyla oluşmadığını, ticari nitelikteki ilişkilerin zaman içerisinde arkadaşlık ve tanıdıklığa dönüşmesi yoluyla oluştuğuna yönelik bulgulara ulaşmışlardır. Özen ve Aslan (2006: 141), Türkiye’de sosyal sermaye oluşumunun başlangıçta taraflar arasında ussallığa dayalı ilişkilerin zaman içerisinde yerleşik hale dönüşmesiyle gerçekleştiğini ve Buğra’nın da (2000) ifade ettiği gibi, Arçelik’in güvene dayalı bayilik sisteminin oluşumunun bu durum için örnek oluşturduğunu vurgulamaktadırlar. Ring ve Van De Ven (1994) ile Tsai ve Ghosal (1998), benzer biçimde taraflar arasındaki ticari nitelikteki ilişkilerin zaman içerisinde sıklığının artmasıyla karşılıklı güven ortamının oluşacağını ve bunların yerleşik ilişkilere dönüşeceğini ileri sürmüşlerdir.

BÖLÜM IV. TÜRKİYE’DE DAYANIKLI EV ALETLERİ SEKTÖRÜ