• Sonuç bulunamadı

Sosyal Medya ve Kamusal Alan İlişkisi

Sosyal medya, kitle iletişim araçları karşısında pasif izler kitle konumundaki bireyi, medyayı üreten ve onunla etkileşime giren birey haline getirmiş, popüler kimliğe sahip bir sanal alandır. Bu alanda bireylerin kimlik sunumları, kamusal ve özel alanın tarihsel sınırlarını değiştirerek gerçekleşmektedir. Sosyal medya bir yaşam alanı haline gelmiştir. Bu alanda bireyler duyarlılıklarını, nefretlerini, eleştirilerini görece bir özgürlüğe ve sanal bir gerçekliğe dayandırarak ortaya koymaktadırlar. Özgürlükleri görecelidir çünkü bir yandan iktidarlar ile ters düşme kaygısı bir yandan da diğerleri tarafından takdir edilme içgüdüsü söylemlerini etkilemektedir. Gerçeklikleri sanaldır çünkü bireyler günlük hayattaki benliklerinden çok daha farklı karakterleri gerçekmiş gibi sunabilmekte ve diğerleriyle birlikte bir sanal toplum meydana getirmektedirler. Goffman’ın toplumsal etkileşimleri bireylerin karşılıklı rolleri üzerinden tanımlamasına benzer şekilde, sanal toplumda bireyler kendilerini tanımladıkları sanal roller üzerinden etkileşime girerler. Toplumsal rol, sosyal medyada gerçek toplumsal yaşantıdan çok daha aktif ve net bir şekilde ortaya konulmaktadır. Sosyal medyada fenomenler, onların hayranları, takipçileri gibi sıfatlarla tanımlanan kişi ve gruplar, kendilerinden beklenen davranışlar için daha kolay ikna olabilen ve nispeten gönüllü kişilerdir. Örneğin bir paylaşım, diğerlerinin beğenisine sunulduktan sonra, aldığı tepkiler üzerinden değişebilmekte; sunucu ve alıcı arasındaki karşılıklı etkileşim iki tarafı da şekillendirmektedir. Dolayısıyla kendisinden beklenildiği gibi davranmayan fenomenin takipçisi azalabilir ve bu etki sosyal ağların gücünü yansıtması bakımından mühimdir. Bu ağlar kamuoyunun en somut örnekleridir.

Castells’in ağ toplumu olarak tanımladığı günümüz toplumsal yaşam biçiminde, bireyler birleriyle ağlar üzerinden iletişim kurabilmekte, herkes her tür bilgiye kolaylıkla ulaşabilmekte ve sosyal ağlar iletişimin en temel kaynağı haline gelmektedir(Gençer,2015:511). Öyle ki, bireyler bu ağlar üzerinden birleşip iktidarları eleştirebilmekte ve yeni toplumsal hareketler böylesi birey temelli

etkileşimler sayesinde sokaklara dökülmektedir. Dolayısıyla kamuoyunun yaratıldığı yer de, kamusal alanın kendisi de artık bu yeni iletişim biçimleri ve sosyal medyadır. İnternetin okumak, izlemek, mal veya hizmet satın almak için kullanıldığı geleneksel yaklaşım, yerini tüketicilerin yeni bir şey yaratmak, iyileştirmek, paylaşmak ve tartışmak amacıyla blog, sosyal ağ, wikiler gibi araçları kullandığı bir platforma bırakmıştır. Buna bağlı olarak oluşan kamusal alan, Antik Yunan’da doğuşundan sonra geçirdiği dönüşümlerin en sonuncusu olan sosyal medya ile kurduğu etkileşime bağlı olarak son halini almıştır. Artan iletişim teknolojileriyle kamusal alandaki egemen ilişkilerin yönlendirici gücü, tamamen ortadan kalkmamakla birlikte dönüşmüş ve etkisi göreli olarak azalmıştır. Kamusal alanın mekan ve zamandan bağımsız, evrensel etkileşime açık ve denetimi oldukça zor olan bu hali, Habermas’ın tanımladığı politik unsurları ve kamuoyunun söylemini içermekte; Arendt’in kamusal alanın üstünlüklerin sergilendiği erdemliler sahnesi olarak tanımladığı bakış açısına uygunluk göstermektedir. Sennett’in kamusal insandaki yozlaşma fikri, sosyal medya ile örtüşmekte, bir kamusal alan olarak sosyal medya, bireylerin tüm mahrem alanlarının sergilendiği ve özel alanın kamusal alana taştığı bir aşınma süreci yaşamaktadır. Fakat bu durum bireylere benliklerini sunmaları için sınırsız bir ortam da yaratmaktadır. Kamusal insan çökmemekte, değişmektedir. Negt-Kluge’nun muhalif kamusal alan yaklaşımı, hem politik anlamda hem de kadınların, çevre hareketlerinin, alternatif yaşam taleplerinin kendine temsil alanı bulabilmesi anlamında sosyal medya araçlarının yarattığı yeni ve üretilmiş bu kamusal alanda mevcuttur. Sosyal medya yeni kamusal alan olarak, tarihteki kamusal alan algısına karşıt bir biçimde, fazlasıyla özel alana ait unsur barınmakta ve özel alanını kamusal alana taşıyan birey, benliğini bir bütün olarak paylaşıma açmaktadır.

İlk olarak 1997’de Sixdegrees adlı sosyal ağ sitesinde başlayan “profil yaratma, arkadaşlarını listeleme, arkadaş ekleme” uygulamalarının (Kietzmann vd.,2011:242) günümüzdeki ülke nüfuslarını geçen katılımcı sayılarıyla yarattıkları global kamusal alanlar, en özel anların diğerleriyle paylaşıldığı ve diğerlerinin beğenisine sunulduğu bir etkileşimler silsilesi yaratmaktadır. Zamanla sunucunun alıcıya göre şekillendiği,

alıcının beğendiği ve takip ettiği sunucuya benzemeye başladığı bu alanda, bireyler hiç tanımadıkları kişilerin hayatları hakkında yorumlar yapabilmekte, karşılaşma ihtimali bulunmayan siyasi elitlere veya popüler kişilere saniyeler içerisinde ulaşabilmektedir. Böylece kurumsal iletişim demokratikleşmekte, şirket ve devletlerin pazarlama ve halkla ilişkilerden alınan güç, bireyler ve bireylerin resim, film, tweet, Facebook entryleri, bloglar vasıtasıyla yarattığı, paylaştığı, eleştirdiği, tükettiği topluluklar tarafından kullanılmaktadır(Kietzmann vd.,2011:242). Jean Jacques Rousseau’ya göre toplum nüfusunun sınırları olmalıydı ve devlet birbiriyle

bireysel olarak iletişime geçebilecek kadar insanı

yönetmeliydi(Johannessen,2013:16). Tarihsel değişimler bu anlayışın imkânsızlığını ortaya koysa da, sosyal medya bu bireysel etkileşimi sağlamaya başlamıştır. Herhangi bir yurttaş, devlet başkanı ile hatta başka bir ülkenin devlet başkanı ile bile doğrudan iletişime geçebilmektedir.

Sosyal medyanın toplum üzerindeki etkisi konusunda iki görüş vardır(Johannessen, 2013:16). İlkine göre sosyal medya bireyleri içerisine çektiği eğlence dünyası veya Baudrillard’ın tanımladığı simülasyon içerisinde oyalamakta ve çevresindeki kamusal olaylara karşı bireylerin duyarsızlaşmasına neden olmaktadır. İkinci görüşe göre ise iletişim teknolojileri toplumsal tartışmalar için oldukça faydalı olup, özellikle sosyal medya yarattığı kamusal tartışmalarla daha çok yurttaşı toplumsal olaylara dâhil ederek, fiziksel mesafeleri ve sınırları ortadan kaldırmakta ve tek yönlü iletişime kıyasla bireye daha fazla toplumsal rol sağlamaktadır. Sosyal medyanın tamamen bireysel tercihlere dayalı olmadığı, daha geniş bir perspektifle incelendiğinde sunulan seçenekler arasından, diğerlerine göre tercihler yapıldığı ortadadır. Öte yandan böylesi bir sosyal ağın yarattığı etkileşim ve kamuoyu kapasitesinin ispatı, devletlerin ve şirketlerin bu alana gösterdiği ilgide saklıdır. O halde bir kamusal alan olan sosyal medyanın, bir takım simülasyonlar – tüketim biçimleri, yaşama ve eğlence modelleri, moda ikonları gibi- yoluyla bireyleri manipüle ettiği gerçek olmakla birlikte, bireye aktif toplumsal roller –yeni toplumsal hareketlerin eylem biçimleri, çevre hareketleri, alternatif yaşam talepleri eylemleri gibi- üsteleneceği yeni gelişmeler ortaya koyduğunu da gözden kaçırmamak gerekir.

Sosyal medya kullanıcılarına sağladığı global düşünme biçimi, açıklık, paylaşma bilinci ve işbirliği ruhu sayesinde birbirinden çok farklı bireyleri etkileşim içerisine dahil etme yeteneğine sahiptir. Kamusal alan Habermas’ın deyimiyle kamuoyunun oluşabileceği her türden sosyal yaşam alanı olduğundan (Johannessen, 2013:24), bireylerin bir araya gelerek belirli konular üzerinde görüşlerini açıkça ortaya koyabilmesi ve bu oluşan fikirlerin bir kamuoyuna dönüşerek tüm iktidarlar sahiplerine ulaşması gerekmektedir. Bu noktada egemen ticari ilişkilerin bireyleri manipüle etmesine benzer biçimde, iktidarların da çeşitli şekillerde sansür uygulayabildiğini ve sosyal medyanın yarattığı kamusal alanının kullanımında kısıtlamaya gidebildiğini belirtmek gerekir. Sosyal medyadaki sansür, bu alanın demokratik, özgür ve çoğulcu bir kamusal alan olmasına engel teşkil etmektedir. Örneğin BBC’ye göre Twitter ülke bazında gönderileri sansürlemektedir(Yegen,2013:132). Esasen sosyal medyadaki simülasyon buna benzer yönlendirmeler ve kısıtlamalar doğrultusunda, birileri tarafından üretilmiş verilerin gerçeklik haline gelmesiyle başlar. Böylece simülasyonlar benzer davranışlar üreten sosyal taklit ilişkilerinin ortaya çıkmasına neden olur. Sosyal medya diğer kamusal alanlarda olduğu gibi sosyal taklit için elverişli olmanın yanı sıra, diğer mecralardan çok daha etkin bir yayılmaya ve etkileşim gücüne sahiptir.