• Sonuç bulunamadı

Jürgen Habermas ve Söylemsel Kamusal Alan Modeli

2.2. Kamusal Alanın Dönüşümüne Tarihsel Bir Bakış

2.2.1. Kamusal Alana Dair Teorik Yaklaşımlar

2.2.1.1. Jürgen Habermas ve Söylemsel Kamusal Alan Modeli

“Kamusal alan ve sivil toplum kavramları düşünce tarihi boyunca farklı düşünürler tarafından değişik şekillerde gündeme getirilmiş ve Habermas da “Kamusallığın Yapısal Dönüşümü” kitabını 1962 yılında yazmış olmasına rağmen, bu kavramlar üzerine olan tartışma daha çok 1990’lı yıllarda adeta bir patlama yaşamıştır. Nitekim Habermas’ın kitabının da diğer dillere ve bilhassa İngilizceye 1989 tarihinden sonra çevrilmesi bir tesadüfün eseri değildir. Özellikle Doğu Bloğu olarak adlandırılan ülkelerde bir değişim sürecinin yaşanması ve Polonya’da Dayanışma Hareketi gibi bir olgunun ortaya çıkışı, Çin’de ünlü Tiananmen Meydanı’nda gerçekleşen öğrenci hareketinin ülke sınırlarını aşması ve Orta ve Uzakdoğu ülkelerinde 1980’li yıllar boyunca “liberalleşme” ve “demokratikleşme” adı altında yeni bir iktisadi siyasi politikanın hayata geçirilmeye çalışılması akademik dünyada bu iki kavram üzerinde önemli bir tartışmanın ve üretimin doğmasına yol açtı”(Çetinkaya,2008:127).

Kamusal alanın 90’lı yıllarla birlikte ve Habermas’ın eserinin etkisiyle daha sık incelenmesinin nedeni, Habermas’ın kamusal alanı tanımlarken esas unsur olarak yer verdiği kamuoyu kavramının ve buna bağlı olarak değişen sivil toplum yapısının toplumlarda meydana getirdiği zihinsel değişimlerdir. Gerek yeni toplumsal hareketlerin ortaya çıkışı, gerek modernizm eleştirileri gerekse de demokrasi tartışmaları bireylerin zihinlerindeki kamusal alan kavramının zaman içerisinde dönüşüme uğramasına yol açmıştır. Habermas kamusal alanın değişimini tarihsel bir süreçle izlemiş, belirli dönemlerde belirli grupların etkisiyle şekillenen bir toplanma biçiminden bahsetmiştir.

“Habermas, kamusal alan kavramını sözlük anlamından ele alarak 17. yüzyıldan 20. yüzyılın ortalarına kadar izler. Değişik tarihsel dönemlerde karşılığını bulan üç kamusal alan şeklinden bahseder. Bunlar, ortaçağda geçerliliği olan temsili kamu, Fransız devriminin hemen öncesine kadar geçerli olan ve burjuva toplumunun kamusu için entelektüel zemin oluşturan edebi kamu ve son olarak siyasal ya da burjuva toplumunun kamusal alanıdır. Ona göre modern kamusal alan, burjuva liberal kamusal alanının oluşum ve dönüşüm sürecidir”(Köroğlu, 2013:434).

Kamusal ve özel alan arasındaki ilişki tarihsel bir süreç içerisinde değişen dönemlerin de etkisiyle şekillenmiştir. Habermas’a göre 17.yy’da İngiltere’de, 18.yy’da Berlin, Fransa ve oradan da tüm dünyaya yayılan kamu sözcüğü öncesi, kamusal bir varlıktan veya alandan söz etmek güçtür(Habermas, 2012b:90; Habermas,2004a:97). Orta Çağ Avrupası’nda özel alandan ayrı bir kamusal alan bulunmamaktadır. Bu dönemde temsil edilme sırasında, kişiye bağlı bir olgu olarak unvan, özel-kamusal ayrımı olmadan taşınabilir bir statü unsurudur. Bu temsil biçiminin günümüz demokrasisindeki temsil ile hiçbir benzerliği bulunmamaktadır. Habermas bu dönem için temsili kamu ifadesini kullanır. Bu dönemde örneğin prens unvanı, bir makamı veya konumu değil bizatihi kişiyi ifade etmekte ve kamusal alanın üyeleri tarafından da prens olan kişinin kendisi anlaşılmaktadır. Konum ile kişi arasındaki bütünlükten kaynaklanan bu durum, Avrupa’da yaşanan siyasal ve sosyal gelişmelerin ışığında, önce dinin özel alana kayması ve kilisenin kamusal gücünün sarsılması ve ardından prenslerin özel harcamalarının devlet harcamasından ayrılması, ordu ve bürokrasinin yönetimden bağımsız bir varlık kazanması şeklinde ilerleyen bir tarihsel süreç sonunda temsili kamu, edebi kamuya evirilmiştir. Bu aşamada aile özel alanın sınırları içerisinde kendine yer bulmuştur. Edebi kamu, burjuva kamusal alanına geçişi kolaylaştıran bir misyon edinmiştir. Aşağıdaki şekil, burjuva kamusal alanının ögelerini incelemektedir.

Şekil 3. 18.yy’da Burjuva Toplumun Oluşturduğu Kamu

Özel Alan Kamu Erkinin Alanı

Burjuva Toplumu (mal dolaşımı ve toplumsal

emeğin alanı)

Siyasal Kamu Devlet (“Polis”in alanı)

Çekirdek Ailenin İçsel Alanı (burjuva

entelijensiya) (münevverler)

Edebi Kamu (kulüpler, basın)

Saray (soylu, saraylı toplum)

Kültürel Mal Pazarı

Şehir

Kaynak: Habermas, Jürgen. (2012b). Kamusallığın Yapısal Dönüşümü. 10. Baskı, İletişim

Yayınları, İstanbul, s:97.

Yukarıdaki şekle göre edebi kamu yani gazeteler, kitaplar vs. ile kamu üzerinde etki yaratmak olasıdır. Edebi kamunun kamusal ve özel alan arasında bulunuyor oluşu, hem özel alan hem de kamusal erkin alandaki etkinliğinden kaynaklanır. Bir sonraki değerlendirmede medyanın hem devlet elinde hem de toplumum elinde önemli bir güce dönüştüğü görülür. Yine mal dolaşımı ve ticaretin ilerlemesiyle burjuvanın kamusal alandaki gücü artmıştır. Burjuva hem emeğin talepçisi hem de üretici olarak etkin bir role sahiptir ve hatta ilerleyen dönemlerde otoriteyle, örneğin krallarla iktidar mücadelesine girişmiştir. O halde ekonomi de medya gibi önemli bir kamusal güç sağlar. Sarayın kendi entelektüel çevresinde yarattığı kamusal alan, Habermas’a göre edebi eserleri okumasa bile şair ve yazarları muhafaza edip eğlencelerine çağırma şeklinde somutlaşan bir yapıdadır. Bu aristokrat sınıfı doğrudan devlet yönetimini elinde tutmasıyla sahip olduğu kamusal erkin yanı sıra, toplumun kültürel yapısını da şekillendirerek, bir anlamda hegemonyanın üreticisi

konumundadır. Aristokrasi ile edebi çevreler kahvehaneler ve büyük salonlarda yapılan toplantılarda bir araya gelerek toplumsal tartışmalara girişmiştir. Kahvehanelerin erkeklere, salonların ise daha ziya kadınlara ait olduğu bu çevreler; edebiyat dünyasında da değişikliklere yol açmış, özel mektupların basılı eserler haline gelmesiyle özel alanın kamuya açılması gerçekleşmiş ve hatta “Genç Werther’in Acıları” gibi aydınlanma ve hümanizme giden yolda önemli adımlar olan pek çok edebi eser bu dönemde basılmıştır. Uzun dönemli bir analizle şunu söyleyebiliriz ki; her ne kadar kamusal alanda kamusal erkinin (devletin) gücü derinden hissediliyorsa da, toplumsal süreç işlemeye devem etmiş ve toplumdaki farklı unsurlar birbirini etkileyerek dönüştürmüştür. Aristokrat çevrelerle edebi entelektüel ortam arasındaki ilişki sonucunda doğan çalışmalar, toplumu dönüştürmeye başlamış, örneğin Goethe’nin yukarda adı geçen eseri, Avrupa’nın pek çok yerinde intihar eden okuyucular yaratmıştır. Bu dönemden sonraki aydınlanma süreci, köklerini genişleyen ve kamusal alandan rol çalan özel alandan alır.

“Nasıl düzenleneceğiyle ilgili olarak kamuoyunun kamusal erkle çekiştiği bir toplumsal alanın oluşumuyla; modern kamu izleği, antik kamuyla kıyaslandığında, beraber hareket eden vatandaşların aslen siyasal nitelikli olan ödevlerinden (içeride adalet dağıtmak, dışarıya karşı kendini savunmak), kamusal olarak akıl yürüten toplumun daha ziyade sivil nitelikli ödevlerine (mal dolaşımının emniyete alınması) kaymıştır. Burjuva kamusunun siyasal ödevi, sivil toplumun düzenlenmesidir…”(Habermas, 2012b:127).

Habermas’ın en çok üzerinde durduğu kamusal alan türü, edebi kamudan sonra tarih sahnesine çıkan burjuva kamusal alanıdır. Burjuvanın değişen ekonomik sistemle birlikte güç kazanması ve siyasi iktidarlara borç verecek konuma gelmesi, burjuvayı kamusal alanda sesi yükselen ve yönetimde söz sahibi olma talebini dillendiren bir ekonomik sınıf haline getirmiştir. Dolayısıyla burjuva kamusal alanı önemli ölçüde kapitalizmin olmakla birlikte, modern ulus devletlerin ortaya çıkmasının da bir sonucu olarak gelişmiştir(Falay,2014:53). Bu anlamda burjuva kamusal alanın ana ekseni kapitalizm ve devlet otoritesi etrafında şekillenir. Böylece burjuva kamusal alanında otoritenin varlığı sorgulanmaya başlamıştır.

Habermas için kamusal alan devlet otoritesinin olmadığı bir yerdir(Habermas,2004a:95). Bunun yerine kamusal alanda birey-devlet arasındaki ilişkiler, tarafların birbirinin varlığını kabul ederek hareket ettiği ve birbirinin görüşüne saygı duyduğu ön kabulüyle yürütülmektedir. Kamusal alan, devlet yönetime dair tüm iş ve işlemlerin aleniyet ve meşrutiyet kazandığı ve bunların vatandaşlara sunulduğu bir şeffaflık mekânıdır. Bu mekan Rousseau’nun toplum sözleşmesinde ortaya koyduğu şekilde, tarafların belirli sözleşme maddeleri üzerinden birbirini denetlediği bir müzakere alanıdır. Bireyin devletle ilişkilerinin yürütüldüğü politik nitelik taşıyan kamusal alanda, bireyin devlet üzerinde denetleme yapma ve devleti eleştirme gücü olan kamuoyu üretilir. Böylece bireylerin aktif katılımının sağlandığı ve devletlerin de onların fikirlerini yani kamuoyunu dikkate aldığı bir yönetim biçimi tasvir edilmiş olur. Habermas’ın müzakereci demokrasi dediği, karşılıklı etkileşime ve görüş alışverişine dayanan bu yönetim şekli, kamusal alanda üretilen demokrasinin, yine kamusal alanın üyeleri tarafından eleştirilip yön verildiği bir hükümet etme biçimine atıfta bulunur. Böylece kamusal alan demokrasinin ve sivil toplumun üretildiği, kamuoyunun şekillendiği ve devlet otoritesine yer olmayan bir müzakere alanına dönüşür.

“Habermasçı anlamıyla ‘kamusal alan’ fikri, ...yurttaşların ortak meseleleri hakkında müzakerede bulundukları... kurumsallaşmış bir söylemsel etkileşim alanı. Bu alan, kavramsal olarak devletten ayrı olan; ilke olarak da devlete karşı eleştirel söylemlerin üretildiği ve dolaştığı bir alan... aynı zamanda resmi-ekonomiden de kavramsal olarak ayrı; pazar ilişkilerinin değil, söylemsel ilişkilerin alanı; satın alma ve satmak yerine, fikir mücadelesi ve müzakere için bir sahne. Böylece kamusal alan kavramı demokratik kuram için gerekli olan ayrımları, yani devlet aygıtları, ekonomik pazarlar ve demokratik birlikler arasındaki ayrımları göz önünde tutmamıza izin veriyor.”(akt. Özbek,2004:28)

Habermas’a göre “bitmemiş bir proje” olan modernizm, bireylerin bazı ihtiyaçlarına karşılık vermiş olmasına karşın, sivil toplumu özel alana, siyasal toplumu ise kamusal alana yerleştirerek demokratik gelişmeyi tıkamıştır(Coşkun,2006:144). Bu nedenle kamusal alan bir takım görevler edinmiş, Habermas bu alanın niteliklerine ilişkin tanımlamalar yapmıştır. İlk olarak

Habermas’ın kamusal alanına girebilmek için kişi, kendini kimlik, statü ve güçten soyutlamalıdır ve akla yatkın, rasyonel davranmalı ve kamu yararına hareket edeceğinin taahhüdünü vermelidir(Katz,2006:269). Çünkü yalnız bu ön kabulleri taşıyan bireylerin oluşturduğu bir kamusal alan, içerisinde sivil toplumu meydana getirebilir, demokrasi biçimlendirebilir ve kamusal alanın aygıtlarını rasyonel bir şekilde kullanabilir. Habermas burjuva kamusal alanının geçirdiği dönüşümden bahseder. Buna göre burjuva sınıfı, kamusal alanın niteliklerini kendinde toplayarak adeta özel alanı gibi kamusal alanı kullanmakta ve bu anlamda kamusal alanın demokrasiyi müzakereci hale getiren ve sivil toplumu yaratan niteliklerine zarar vermektedir. Habermas kamusal alanın 18.yy da yükselmeye ve 19.yy da çökmeye başladığını gösteren tarihsel yaklaşımı ile esasen ideal bir kamusal alan mefhumu ortaya koymuş olur(Kejanlıoğlu,2004:690). Bu ideal kamusal alan müzakereci demokrasinin ön koşuludur. Böylece birey ile devlet arasında özerk bir kamusal alan kurulur ve bu alan, tarafların müzakere içerisinde karar almalarını sağlar.

Kamusal alanın aygıtları iletişim araçlarıdır. Habermas kamusal alandaki iletişimi, iletişimsel eylem olarak adlandırır ve bu eylem biçiminde bireyler, birbirini etkilemeden ve yargılamadan özgürce fikir üretebilir ve kendilerini ifade edebilir(Olgun,2017:47). Çünkü Habermas’a göre özgür bir ülkenin insanları, kamuyu ilgilendiren konular hakkında düşünce sahibi olma hakkına sahiptirler(Habermas,2012b:187). Burjuva kamusal alanının oluşumunda en etkili iletişim aracı gazeteler olmuştur(Habermas,2004a:99-100). Gazeteler kuruluş amaçlarının ötesine geçmiş, kamusal alan içinde özgürlük ve kamuoyunu koruyan ve destekleyen bir misyon edinmiş ve politik bir görünüm almıştır(Habermas,2012b:100).

Habermas kamusal lalanın tarihsel dönüşümünü açıklamış, burjuva kamusal alanının çözülen yapısından bahsetmiş ve ideal bir kamusal alan tanımı ortaya koymuştur. Bu kamusal alanda iletişimsel eyleme uygun olarak, rasyonel, eşit, aleni, herkese açık ve özgür bir müzakere ve söylem ortamı bulunmaktadır.