• Sonuç bulunamadı

Sosyal Antropoloji ve Geçiş Ritüelleri Açısından Yaşlılık

1.2. Toplumsal Kuramlar Perspektifinde Yaşlılık

1.2.6. Sosyal Antropoloji ve Geçiş Ritüelleri Açısından Yaşlılık

Antropoloji disiplini insanı hem biyolojik hem de sosyal/kültürel yönüyle mercek altına alan bir disiplindir. Dolayısıyla yaşlılık olgusuna yaklaşımı da bu çerçevede

olacaktır. Yaşlılık olgusunun biyolojik yönüne odaklanan araştırmalar yaşlılığın evrimini ve bu evrimin çağımıza yansımasına odaklanırken sosyal yönüne odaklanan araştırmalar ise daha çok yaşlılığın toplumsal ilişki ve oluşumlarla inşa edildiğini merkeze alır (Duyar, 2008: 10). Bu bağlam içerisinde sosyal antropolojinin yaşlılığı incelerken “kültürü”

referans alması kaçınılmaz olacaktır. Çünkü söz konusu insan olduğundan kültürel nitelikleri görmezden gelmek neredeyse imkânsızlaşır. Belirli kültürlerde yer alan yaşlılık algılarına odaklanarak bizlere açıklama sunar.

Yaşlılık olgusunun sosyal boyutu çeşitli kültürlerde farklı yaşlılık algılarını beraberinde getirir. Bu durum üzerinde toplumun kendi iç dinamikleri, geçinme ve yaşam biçimleri ile tarihsel durumları etkilidir. Örneğin batı toplumları insan yaşamını belirli dönemler içerisinde -çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık- ele alır ve bu durum her dönemin kendine has özelliklerinin olduğunu; yaşlılık döneminin de yardıma muhtaç, düşkün, çaresiz vb. anlamlar içerdiği ön kabulünü beraberinde getirir. Yaşamın belirli dönemlere ayrılması, belirli bir yaşa gelindiğinde emekli olunması, sosyal ilişkilerin zayıflaması ve yaşlıların toplumun genelinden ayrı bir grup olarak görülmesi yaşlı ayrımcılığının (ageism) köklerini atar. Oysa batı kültür çerçevesi dışında kalan toplumlarda yaşam, doğum ile ölümden oluşan bir bütündür. Hayat bir bütünlük içerdiği için yaşlılık dönemi adı altında bir gruplandırma yapılmaz. Dolayısıyla bu kişiler bakılması ve korunması gereken kişiler olarak algılanmaz. Yine batılı kültür çerçevesinde yer alan yaş tanımı, -takvimsel yaş-, batı kültürü dışındaki toplumlarda kronolojik olmaktan ziyade

“işlevsel yaş” tanımı şeklinde bir görünüm sergiler. Bu tanımlamada yaşlılığı belirleyen ölçüt kişinin günlük faaliyetlerini ve toplumsal işlevlerini sürdürüp sürdürememesidir (Duyar, 2008: 14). Dolayısıyla yaşlılık algısı kültürel faktörlere göre şekillenir. Ayrıca antropoloji disiplini açısından ‘yaş’ o kadar önemlidir ki cinsiyete göre sınıflandırmayla

birlikte kişinin sosyal hayattaki konumunu belirleyen evrensel etken olarak görülür (Haviland, 2002: 347). Bir örnek vermek gerekirse; sanayileşmemiş toplumlarda yaşlı bireylere genellikle saygı yönünden kusur edilmez, onlara önemli konularda söz hakkı tanınır, tecrübelerinden faydalanılır. Aile kurumu içerisinde de yaş ilerledikçe –cinsiyet farkı gözetmeksizin- yaşlı bireylerin yetkisi genişlerdi. Modern toplumda ise yaşlı bireyler hem aile içersinde hem de daha geniş toplumsal gruplarda birçok otoriteden yoksun olma eğilimi sergiler (Giddens, 2008: 2018). Yine “yaşa dayalı işbölümü” -tıpkı cinsiyet gibi- insan topluluklarının özgün karakteridir. Örneğin, Kunglar kabilesinde emeklilik yaşı yaklaşık olarak altmıştır. Daha yaşlı insanların üretime katılması beklenmez. Bu kabilede yaşlı kadınlar ve erkeklerin manevi işlevleri de vardır. Diğer yaş gruplarına yiyecek tabuları yaşlı bireylere serbesttir. Yaşlılar tarihi bir bilgiye sahiptir ve genç kuşakların karşılaşması olası sorunlarda yol gösterici olabilirler. Öte yandan bu toplulukta yaşlı bireyler belirli ritüellerde de boy gösterir (Haviland, 2002: 237).

Antropologların en çok ilgilendiği konular arasında ritüeller yer alır. Çünkü ritüeller sosyo-kültürel yaşamın devam etmesinde önemli bir işlev görür. Geçiş ritüeli (rite of passage) denildiğinde ise akla ilk gelen isim Arnold Van Gennep’tir. Gennep bu kavramı; hayatın doğum, ergenlik, anne-baba olmak, üst sınıfa geçme, mesleki uzmanlaşma ve hayatın sonu ölüm gibi sosyal yaşamda insanlara yardımcı olan geçiş ayinlerini anlatmak için kullanılır (Gennepten akt Haviland, 2002: 421). Şu haliyle geçiş ritüellerinin içinde yaşanılan toplumla sıkı bir ilişkisi vardır ve yeni bir statüye geçişte bireylere yardımcı olur. Modern hayatta ritüeller form ve şekil değiştirse de halen dolaylı yoldan varlığını devam ettirdiği söylenebilir.

Van Gennep’in bakış açısını takip eden Victor Turner çalışmalarında geçiş ritüellerini mercek altına alır. Onun Zambiya’da yaptığı çalışmalarında öne çıkan nokta ise

geçiş ritüellerinin içinde yaşanılan topluma giriş izni sağlaması, törene katılanlara ruhsal bir anlayış ve mistik bir tecrübe sunduğu yönündedir (Eriksen, 2012: 221). Geçiş ritüelleri bir dizi aşama içerir. Bunlar ayrılma (seperation), intikal (transition) ve katılım (incorporation) adı altında üç başlıkta ele alınmıştır. Birey bu geçiş dönemlerinin ilkinde mensubu olduğu toplumdan uzaklaşır, bir sonraki aşamada yalnız yaşar ve en son dönemde de içinde yaşadığı toplumla tekrar bütünleşir. Artık birey yeni bir statü sahibidir (Haviland, 2002: 421). İkinci aşama olan liminal (eşik) ya da intikal aşamasında bireyin yeni bir sosyal kişi olarak var olabilmesi için geçmişten getirdiği konumlarından arınması gerekir (Eriksen, 2012: 222). Bu bağlamda geçiş ritüelleri sayesinde bireyler içinde yaşadıkları topluma yeni bir statü ile kazandırılır.

Konu yaşlılık bağlamında ele alındığında ise toplumda yaşa bağlı iş bölümünün olması, yönetime yaşlıların hâkim olduğu toplumlarda (gerontokrasi) erkeklerin belirli bir yaşı beklemesi (Eriksen, 2012: 226) bir geçiş ritüeli olarak okunabilir. Yine modern toplumlarda belirli bir çalışma süresini tamamlamak ve emeklilik aşamasına geçmek, yaşamın yeni bir evresi olan yaşlılığa geçişin başlangıcıdır. Bu Gennep’in yaklaşımıyla liminalite (eşik) olarak da okunabilir. Liminalite (eşik), bireyin ya da grubun önceki statüsünden sıyrıldığı ve henüz yenisiyle kaynaşamadığı aşamadır (Özbudun ve diğerleri, 2014: 312). Yaşlı birey büyükanne/büyükbaba, eşin vefatıyla gelen dulluk, rol kayıplarıyla ilintili olarak durgunluk vb. durumlar yeni konumu ve bu konuma ait rolleri beraberinde getirir. Yaşlı birey bir süre sonra bu rolleri içselleştirerek yaşadığı toplumla yeniden bütünleşir. Bu durum toplumsal olarak da onaylanır ve yaşlı bireye yaşına uygun sorumluluklar yüklenir. Bu durumun Gennep’in yaklaşımıyla üçüncü aşamaya tekabül ettiği, yani içinde yaşadığı toplum ile bütünleştiği dönem olduğu söylenebilir. Konuyu bir başka örnekle biraz daha açmak gerekirse, Şahin’in (2008) yaptığı çalışmasında ‘hac’

olgusunun yaşlının konumu gereği yerine getirdiği bir geçiş ritüeli olduğu ve yaşlı bireylerin hacdan önceki statüsünde, hac sonrasında önemli değişiklerin olduğu, artık yaşlıların “hacı emmi/ hacı anne” olduğu ve gündelik yaşamdaki pratiklerini bu statüye uygun olarak düzenledikleri ve yaşlı bireylerin yaşamlarının geri kalan kısmını ibadeti merkeze alarak sürdürdüğü belirtilir. Ayrıca bu çalışmada, genç insanların da “hac”

ibadetini yerine getirdiği; fakat onların adlarının başına “hacı” sıfatının gelmeyişi, gençlerin “hac” sonrası gündelik yaşamında çok büyük farklılıkların görülmeyişi (Şahin, 2008: 190-193) kısacası ‘hac’ ibadetinin gençlerin yaşamında önemli bir statü değişikliğine yol açmaması bu ibadeti yaşlılıkla özdeşleştirir ve yaşlılığa geçişin bir ritüeli haline getirir.