• Sonuç bulunamadı

Çocuğun okuma gelişimini şekillendirmede çevrenin kritik rolü vurgulanmış ve okuma bozukluklarının fonolojik beceriler veya bilişsel yeteneklerdeki farklılıklara tamamen bağlanamayan sosyal faktörlerle ilişkili olduğu belirtilmiştir (29).

Sosyoekonomik düzeyin (SED) muhtemelen okuryazarlık gelişimini olumsuz yönde etkileyen çeşitli çevresel değişkenler için bir basamak oluşturduğu ön görülmüştür (13). Düşük SED’ in, okuryazarlık eğitimi başlangıcında daha zayıf okuma becerilerini ve erken okul yıllarında okuryazarlık büyüme yörüngesinde daha yavaş bir seyri öngördüğü belirtilmiştir (30). Okuma bozukluğu olan bireylerle ilgili yapılan sistematik gözden geçirmeler ve meta-analizler genel olarak SED' in okuma sorunundaki değişimin yaklaşık % 10 ‘unu açıkladığını göstermiştir (13). Bu oranın istatistiksel olarak anlamlı kabul edilebilir bir oran olmasına rağmen, aynı zamanda okuma sorunundaki değişimlerin % 90'ının SED' den bağımsız olduğunun kabul edilebileceği belirtilmiştir (13).

Annenin eğitim düzeyi, okulun bulunduğu bölge, okulun devlet ya da özel okul olması gibi pek çok faktörün okuma becerisi ile ilişkili olduğu bulunmuştur (31). 428 İtalyan çocukla (155 disleksik çocuk, 273 kontrol ) yapılan bir çalışmada daha düşük ebeveyn eğitimi ve beraberinde çocuğun doğumundaki ebeveyn yaşının genç olması ve gebelikte yaşanan düşük riskinin disleksi gelişme riskini artırdığı gösterilmiştir

12 (32). Aynı çalışmada ailenin sosyoekonomik durumunun ilkokul yıllarında dil, sözel yetenekler ve akademik başarı alanlarına yansımakta olduğu belirtilmiştir (32). SED’ in ayrıca annenin kelime dağarcığı, ifadeleri ve eğitim uygulamaları (örneğin; resim kartları ile öğretme, hikâye anlatma gibi ) ile ilgili olduğu ve bu durumunda çocuğun kelime ve dil gelişimini öngördüğü belirtilmiştir (33). Melekian (34) çalışmasında 30 yaşından küçük ebeveynlerden doğan çocuklar arasında daha yüksek oranlarda gelişimsel disleksi görüldüğünü ve gelişimsel disleksi bulunan çocukların anneleri arasında daha düşük eğitim düzeyleri olduğunu bulmuştur. Daha sonraki çalışmalarda da genç annelerin çocuklarının bilişsel dezavantaja sahip oldukları ve eğitimsel yetersizlik riskinde artış olduğu gösterilmiştir (32). Ailesel yapının (birlikte, boşanmış) bilişsel ve öğrenme yeteneklerinin gelişimi üzerinde önemli bir etkisi rapor edilmiştir (35). Benzer şekilde ebeveynlerin ayrılığı okul öncesi eğitimde daha kötü öğrenme ve eğitime başlangıç sonuçlarının yanı sıra daha fazla öğrenme güçlüğü ve okula başlangıç sonuçlarını öngörmüştür. Ayrıca ergenlik döneminde de daha kötü akademik performans bildirilmiştir (32). Ayrıca bazı çalışmalar (36; 37), bu SED ile ilgili değişkenlerin aslında genetik etkilerin aracısı olabileceğini göstermiştir. Gen ve çevrenin ana etkilerinin ötesinde, ÖÖB’ninde dâhil olduğu ruhsal bozuklukların gelişmesinde genetik ve çevresel risk faktörlerinin birlikte nasıl etki gösterdiği ile ilgili Friend ve ark. (2008) çalışmasında disleksi için bahsedilen gen-çevre (G x E) etkileşimi için kanıt bulunmuştur (36). Çalışmada disleksinin kalıtılabilirliğinin ebeveyn eğitimi arttıkça arttığını belirtilmiştir. Bu sonuç, çocuğun okuryazarlık ortamının, ebeveyn eğitimi arttıkça ortalama olarak hem daha elverişli hem de daha az değişken olduğunu, bunun sonucunda çocuğun okuma bozukluğunda genetik risk faktörlerinin daha büyük bir rol oynadığını gösterdiği belirtilmiştir (13). Bunun tersine ebeveyn eğitimi azaldıkça, çocuğun okuryazarlık ortamının daha az elverişli hale gelmesi ve daha değişken olması ve bu durumda da çocuğun okuma bozukluğunda çevresel risk faktörlerinin daha büyük rol oynamasına neden olduğu belirtilmiştir (13). Daha farklı bir ifadeyle ebeveyn eğitiminin kelime tanıma, heceleme ve okuduğunu anlama üzerine genetik sinyali denetleyebileceği bildirilmiştir.

13 Ayrıca bu ailelerin eğitim düzeylerinde düşüklüğün bir risk faktörü olmaktan ziyade disleksinin sonuçları olabileceği belirtilmiştir. Disleksinin aynı ailelerde görüldüğü uzun yıllardan beri bilinmektedir ve aday genlerle ilişkisine dair kanıtlar birikmektedir (38). Bu nedenle, okuma güçlüğü çeken ebeveynlerin çocuklarında disleksi yaygınlığının arttığı belirtilmektedir (39; 40). Ayrıca ailede disleksi riski olan çocuklar ve okul öncesi dil güçlüğü çeken çocukların, kontrol gruplarına kıyasla daha fazla çevresel olumsuzluk ve risk yaşadıkları gösterilmiştir. Aile disleksi riski, diğer riskler kontrol altına alındıktan sonra bile okula hazır olmada sorunların devam ettiğini göstermiştir (41). Bununla birlikte, bu ailevi etkilerin yorumlanması, okuma sonuçlarına katkıda bulunmada genlerin ve çevrenin etkileşimi nedeniyle açık olmadığı belirtilmektedir (42).

ÖÖB ile ilgili çalışmalarda ayrıca okumanın öğrenildiği dilin önemli olduğu gösterilmiştir. Okuma-yazma öğrenilen dilin alfabetik ya da sembolik yazı sisteminden oluşmasının okuma sürecini etkileyeceği belirtilmiştir. Ayrıca Çince gibi sembollerden oluşan dillerin alfabetik dillere göre ve alfabetik dillerde de opak bir yazı sistemlerine sahip dillerde (örneğin; İngilizce gibi) saydam yazı sistemlerine sahip dillere(örneğin; Almanca, Fince, Türkçe gibi) göre okuma-yazma süresinin daha uzun olabileceği belirtilmiştir (31; 43).

Ayrıca ÖÖB‘nin etyolojisinde bazı edinilmiş faktörler de risk faktörü olarak görülmüştür. Bunlar arasında; zor doğum, yenidoğan asfiksisi, yenidoğan ikterisi, arrest, status epileptikus, düşük doğum ağırlığı ve erken doğum (44; 45), hamilelik sırasında sigara içen anne (46), yaşamın dördüncü yılında 2'den fazla genel anesteziye maruz kalma (47; 48) , alkolizm veya madde kötüye kullanımı (49) ve doğum öncesi ebeveynin kokain maruziyeti öyküsü sayılabilir (50).

Benzer Belgeler