• Sonuç bulunamadı

Parkinson hastalarında servikal stabilizasyon egzersizlerinin, spinal postür, servikal propriyosepsiyon ve postüral instabilite üzerindeki etkilerini incelemek amacıyla gerçekleştirdiğimiz çalışmamıza toplam 18 Parkinson hastası dahil edilmiştir. Bireyler rastgele yöntemle, çalışma ve kontrol gruplarına ayrılmıştır. Kontrol grubundaki bireylere geleneksel fizyoterapi programı uygulanırken, çalışma grubundaki bireylere servikal spinal stabilizasyon eğitimi geleneksel fizyoterapi ile kombine edilerek uygulanmıştır. Bireyler egzersizlerini, haftada 1 kez fizyoterapist eşliğinde, diğer günler ev egzersiz programı şeklinde 8 hafta uygulanmıştır. Çalışmanın sonunda, tüm bireylere tedavi öncesi ve sonrasında toplam iki defa yapılan değerlendirme sonuçlarından elde edilen verilerle istatistiksel analiz yapılmıştır. Çalışmaya katılan bireyler, sosyodemografik özellikleri, hastalık süreleri, hastalık şiddetleri ve evreleri, aldıkları ilaçlar, düşme sıklıkları ve cinsiyet yönünden benzer oldukları belirlenmiştir. Çalışma sonunda elde edilen sonuçlar aşağıda özetlenmiştir:

1) Çalışma sonunda her iki gruptaki bireylerin BPHDÖ puanları, bu ölçeğin komplikasyon parametresi hariç diğer tüm parametrelerindebenzer gelişmeler olduğunu göstermiş, bu sonuç da, her iki gruba da uyguladığımız egzersiz programlarının PH’de çok yönlü olarak olumlu etkiler yarattığını ortaya koymuştur.

2) VAS ile değerlendirilen ağrı skorlarında her iki grupta da klinik olarak bir miktar iyileşme görülmüştür. Egzersiz programlarının, bireylerin ağrı şiddetlerindeçok fazla azalma meydana getirmemesi, bireylerinin ağrılarının başlangıçta da az olmasına bağlanmıştır. Çalışma ağrı şiddeti fazla olan bireylerde uygulanmış olsaydı, egzersiz programlarının ağrı şiddetindeki meydana getirdiği azalma daha net bir şekilde gösterilebilirdi.

3) Omurga eğriliklerinin değerlendirilmesinde çalışma grubunda servikal lordoz ve torakal kifoz değerlerinde anlamlı iyileşme olduğu, lumbal lordoz değerlerinde ise her iki grupta da meydana gelen değişimlerin anlamlılık oluşturmadığı belirlendi. Bununla birlikte gövde rotasyon açısı ve pelvik asimetri değerlerinde, her iki grupta da anlamlı iyileşme görüldü. Bu sonuçlar bize, geleneksel fizyoterapi programına ilave olarak uygulanan servikal stabilizasyon eğitiminin servikal omurga düzgünlüğünü sağladığı, elde edilen bu düzelmenin torakal kifozu azaltmada ve omurgada oluşan rotasyon ve pelvis asimetrisinde de olumlu etki oluşturduğunu göstermiştir. Lumbal eğrilikte değişikliğin görülmemesi, servikal bölge egzersizlerin lumbal bölgede etkili olamadığının bir kanıtı olabileceği gibi, bireylerin lumbal bölgedeki eğimlerin normal sınırlarda olmasının da bu sonuca neden olmuş olabileceğini düşündürebilir. Ayrıca uygulanan fizyoterapi programının bireylerin alt gövde ve alt ekstremitede meydana getirdiği değişiklikler de bu sonucu etkilemiş olabilir. Bu düşüncemiz kontrol grubunda omurgadaki rotasyon ve pelvik asimetride görülen olumlu yöndeki değişme içinde geçerlidir.

4) Çalışmada uygulanan omurga eğriliklerinin değerlendirilmesinde inklinometre veya skolyometre gibi ölçüm cihazları ile yapılan ölçümler, ölçüm yapan kişinin, ölçüm sırasında bireyin tüm ekstremitelerdeki ve gövdedeki duruşları kontrol edebilmesi nedeniyle, radyolojik ölçüm yöntemine göre daha avantajlı bulundu. Bu sonuç, eğerki radyografi ölçümleri sırasında radyoloji odasına hasta ile birlikte girilip hastanın pozisyonu kontrol edilemiyor ise ya da bu konuda eğitimli bir kişi tarafından radyografik çekim yapılamiyor ise, omurga eğriliklerinin değerlendirilmesinde skolyometre veya inklinometre gibi klinik ölçüm yöntemleri ile yapılan ölçümlerin daha uygun olduğunu gösterdi.

5) Servikal bölgenin normal eklem hareketinde her iki grupta da artışlar gözlenirken, bu artışların çalışma grubunda daha fazla olduğu görüldü. Bu sonuç ile çalışma grubuna ilave olarak uygulanan servikal bölge stabilizasyon egzersizlerinin, servikal bölge kaslarını geliştirmek ile birlikte omurga esnekliğini de artırarak eklem hareket açıklıklarında daha fazla etki yarattığı düşünülebilir. Omuz bölgesinin eklem hareket açıklıklarında her iki grupta da artış görülmesine karşın, bu artışın yalnızca çalışma grubunda fleksiyon yönünde anlamlı bulunması, stabilizasyon egzersizlerinin omuz eklem hareketinin son açılarına kadar uygulanan egzersizleri içermemesinden kaynaklanmış olabilir.

6) İki grupta da çalışma sonunda bireylerdeki kas kısalıklarındaki değişimler olumlu yöndedir. Bu olumlu etkinin en büyük nedeninin, her iki grupta da kısalmış kaslara yönelik germe egzersizlerinin uygulanması olduğu söylenebilir.

7) Çalışma sonunda servikal fleksör ve ekstansör kas kuvvetlerinde her iki grupta artış görülmesine karşın çalışma grubunda her iki kas kuvvetinde, kontrol grubunda ise sadece fleksör kas kuvvetinde belirgin artış görüldü. Busonuç,hem geleneksel hem stabilizasyon egzersizlerin boyun fleksör kas kuvvetini, stabilizasyon eğitiminin ayrıca, servikal omurga düzgünlüğünü sağladığı için boyun ekstansör kas kuvvetini de artırdığını gösterdi.

8) Omuz ve skapula çevresi kas kuvvetlerinde her iki grupta da artış görülmesi, ancak bazı kaslardaki bu artışın çalışma grubunda kontrol grubuna göre fazla olması, uyguladığımız tedavinin her iki grupta da omuz ve skapula çevresi kas kuvvetinde artış sağladığı göstermekle birlikte stabilizasyon egzersiz eğitiminin son aşamasında uygulanan dirençli egzersizlerin bu konuda daha yararlı olduğunu düşündürdü.

9) Her iki grupta kranioservikal fleksiyon egzersizi sırasındaki aktivasyon ve performans skorlarında ve servikal bölge ventral endurans değerinde artış

görüldü. Bu sonuç, her iki gruba uygulanan egzersizlerin kas kuvvetini artırmasına paralel olarak aktivasyon ve performans skorlarını ve enduransı artırmada etkili olduğunu gösterdi.

10) Servikal bölge eklem pozisyon hissinde her iki grupta da iyileşme görüldü ancak bu iyileşme stabilizasyonegzersizi ilave edilen grupda daha belirgindi. Bu sonuç, servikal stabilizasyon eğitiminin kinestetik bilinci geliştirerek propriosepsiyon duyusunu geliştirdiği ve eklem pozisyon hissini artırdığını gösterdi.

11) Her iki gruptaki bireylerin BDÖ’nde ve statik postürografi test sonuçlarında gelişme kaydedildi. Ancak BDÖ’ndeki bu gelişme sadece çalışma grubunda, statik postürografi cihazlarında ise her iki grupta da bazı parametrelerde gelişme olduğu, ancak bu gelişmelerin çalışma grubunda daha fazla oldu. Bu sonuç PH’degeleneksel egzersiz programına eklenen stabilizasyon eğitiminin, bireylerin proprioseptif duyusunu, mobiliteyi ve fonksiyonel düzeyini daha fazla geliştirerek denge üzerinde daha etkili olduğunu gösterdi.

12) ZKYT sonucunda süre parametresinde ve 10 metre yürüme testinde her iki grupta da iyileşme görülürken, ZKYT sonucunda adım sayısında sadece çalışma grubunda belirgin iyileşme elde edildi. Bu sonuç, her iki gruptaki egzersiz eğitiminin bireylerde yürüme hızını artırdığı, servikal stabilizasyon eğitiminin ise dengede oluşan olumlu etkilerine paralel olarak yürüme fonksiyonunu daha da artırdığını gösterdi.

13) Yaşam kalitesinde çalışma grubunda anlamlılık oluşturan, kontrol grubunda ise anlamlı olmayan gelişmeler bize; stabilizasyon egzersizlerinin, motor aktivite gelişimini artırıcı uygulamalar içermesi ve bireylerde meydana gelen postürler, kas kuvvetleri, kas kısalıkları, denge parametrelerinde, yürüme de ve mobilite de düzelme meydana geldiği için kişilerin yaşam kalitelerinde artış meydana getirdiğini düşündürdü.

Çalışmamızın sonucunda Parkinson hastalarında geleneksel fizyoterapi programına servikal stabilizasyon egzersiz eğitimi eklendiği zaman, spinal postürü düzeltme, servikal propriosepsiyonu artırma, denge ve postüral stabiliteyi geliştirme konusunda daha etkili olduğu belirlenmiştir. Bununla birlikte ikincil olarak da; hastalık şiddeti, normal eklem hareketi, yürüme, kas kuvveti, kassal endurans, kas kısalığı ve yaşam kalitesinde daha fazla gelişme görüldüğü saptanmıştır. Bununla birlikte bu gelişmelerin bazı alt parametrelerinde istatistiksel anlamlılığa ulaşılamaması bize iki şeyi düşündürmüştür. İlki bireylerdeki semptomların çok şiddetli olmaması, oluşan iyişleşme miktarının da düşük olmasına neden olmuş olabilir, bu tür çalışmadaha ileri düzey Parkinson hastalarında yapılsaydı, daha etkii sonuçlar oluşabilirdi. İkinci olarakda;çalışma sırasında bazı bireylerin özellikle egzersize katılımlarının yetersiz olması ve ev egzersizlerini düzenli yapmamaları nedeniyle, tedividen aldıkları yanıtın da az olmasına yol açmış olabilir. Buna paralel olarak, bu alanda daha fazla hasta bireyde, farklı şiddetteki PH olan hastalarda da daha uzun süreli ve fizyoterapist eşliğindeuygulanan programların yapılmasının, hastalarının kontroller ile uzun süreli takiplerle izlenerek egzersizlerin uzun süreli etkilerinin de belirlendiği çalışmaların arttırılması gerektiği sonucuna varılmıştır. Literatürde Parkinson hastalarına spesifik servikal spinal stabilizasyon uygulamasına rastlanmaması açısından çalışmamız bu konuda literatüre katkı sağlayacak, bu alanda çalışan sağlık profesyonellerine yol gösterici olacaktır.

Benzer Belgeler