• Sonuç bulunamadı

109 Tüketim malları için azami 24 ay,

10. SONUÇ VE ÖNERĠLER

ĠĢletmeler, özkaynaklarının yetersiz kaldığı durumlarda, sermaye açıklarını iĢletme dıĢı kaynaklardan borçlanma yoluyla karĢılarlar. Borçlanmaların kaynaklarından biri de, kredilerdir. Kredi ile sağlanan borçlanma, çok çeĢitli kriterlere göre sınıflandırılabilir. Bunlardan biri de, bulunan fonun ülke içi ya da ülke dıĢı kaynaklardan sağlanmasına dayanılarak yapılan

Ülke kaynaklı ve

DıĢ kaynaklı kredi sınıflandırmasıdır.

Ülke dıĢı krediler ya da bir baĢka tanımla yabancı kaynaklı krediler , ya uluslararası ve ülkeler üstü kuruluĢlardan bir program dahilinde (Dünya bankası, Avrupa Birliği vb.) ya da özel sektör kuruluĢlarından temin edilen kredilerdir.

Tasarrufun yeterli düzeyde bulunmadığı ve dolayısıyla sermaye birikiminin sağlanamadığı azgeliĢmiĢ ülkelerde ve bu arada Ülkemizde dıĢ kaynaklı fonlara ihtiyaç duyulur. Bu durum, azgeliĢmiĢ ülkelerin aynı zamanda kırılgan ve riskli noktalarından birini de oluĢturur. Çünkü gelen fonlar, bazen ticari kaygılarla ve çok kere de görünürdeki amaçlarının dıĢında ülkelerin ekonomik, politik ve sosyal dengelerine müdahale amaçlı olarak da kullandırılan fonlardır.

Bir ülke ekonomisine yabancı sermaye dolaysız ya da dolaylı olmak üzere iki Ģekilde girebilir. Dolaysız yabancı sermaye, fiziksel yatırım yapan sermaye giriĢidir ve uzun sürelidir. Dolaylı yabancı sermaye ise, mali piyasaları kullanarak, mali araçlarla ülkeye giren kısa süreli fonları ifade eder.

Ticari iĢletmelerin kuruluĢ amaçlarından biri de kar etmektir. Dolayısıyla, ticari iĢletmeler, faaliyetlerini sürdürmek ve kar etmek için, kendi menfaatleri doğrultusunda gerektiğinde iĢletme dıĢı mali kaynaklara da baĢvurabilirler. Kar elde etmek için, ucuz ve uygun Ģartlar içeren dıĢ kaynaklı fonlar, ticari iĢletmeler için cazip imkanlar sunarlarken, avantajlarıyla birlikte uzun vadede, kredi kullanan iĢletmelerin yerleĢik bulunduğu ülkenin ekonomik ve siyasi yapılarında, kullandıran ülkelerin amaçları doğrultusunda ciddi eksen kaymaları da yaratabilirler.

Örneğin yabancı kaynaklı kredilerin en önemlilerinden olan ülke kredilerinin temel amacı, krediyi kullanan ülkenin kalkınmasından ziyade, kendi mallarının dıĢ pazarlara girmesini kolaylaĢtırmak, kendi ürünleri için krediyi kullanan ülkede ekonomik ve teknolojik bağımlılık yaratmak ve tarım sektörü açısından da, diğer sektörlerde de olduğu gibi kredi kullandırılan ülkelerin tarım politikalarını etkilemektir.

118

Yine ülke kredileri kapsamında, Amerika BirleĢik Devletleri, aralarında Türkiye‟nin de bulunduğu, özellikle pamuk ve tahıl ithal eden ülkelerde, GSM kredilerini tanıtıcı toplantılar düzenlemektedir. ABD, GSM kredileri vasıtasıyla kendi ürettiği tarımsal ürünlerini pazarlamaktadır. Bu faaliyet, Ülkemizde oturmuĢ tarımsal piyasa dengelerinin bozulmasına neden olmaktadır. Ülkemize ucuz fiyatlarla ithalatı sağlanan bu ürünler, yurtiçinde sözkonusu ürünlerin üretimini yapan ve rekabete dayanamayan çiftçilerin uzun dönemde bu ürünleri üretmekten vazgeçmeleri sonucunu da doğurmaktadır. Kısa vadede ucuz olmaları nedeniyle avantajlı gibi gözüken bu krediler, uzun vadede bazı tarımsal ürünlerin ülkedeki üretimlerinin azalmasına hatta yok olmasına ve dolayısıyla bu ürünlerde dıĢarıya bağımlı olmak gibi stratejik bir zaafiyeti de beraberinde getirmektedirler.

Amerikan kuruluĢları, pamuğun yanında soya, mısır ve pirinç diğer tarımsal ürünleri için de etkin bir pazarlama faaliyeti yürütmektedirler. Bu kuruluĢlar, ithalatçılara sağladıkları ülke kredileriyle sağlıksız GDO'lu ürünlerini Türkiye'ye sokmaktadırlar. Bu durum, tarım sektörüne yönelik bir tehdit olduğu kadar, bu ülkenin en önemli gücü olan insanlarımıza yönelik bir sağlık tehdidinin de göstergesi durumundadır. Yabancı kaynaklı krediler, ülkemizin ekonomik yapısına müdahale aracı olarak kullanılmalarının yanında, ülkeye sokmayı baĢardıkları sağlıksız kimi ürünlerle, ülkemiz insanının sağlığına da büyük zararlar vermektedirler.

DıĢ kaynaklı krediler vasıtasıyla(özellikle proje kredileri) uygulatılan politikalar, Ülkemizdeki sınai ve tarımsal üretimi engellemekte, ithalatı teĢvik ederek dıĢ ticaret açığımızın artmasına neden olmaktadır. DıĢ ticaret açığının artması, ülkenin sürekli olarak yabancı mali kaynaklara mahkum olma kısır döngüsünü de beraberinde getirmektedir.

Sözkonusu krediler, her alanda olduğu gibi tarım sektöründe de üretim temelli tarımsal politikaların çökmesine neden olmaktadır. Bu durum ise, son dönemlerde sıkça sözü edilen GDO‟lu ürünlere ülkeyi mecbur bırakmaktadır. Ve kullanılan yabancı kaynaklı kredilerin en çarpıcı sonuçlarından biri de, diğer ürünlerde olduğu gibi tarım ürünlerinde de Türkiye‟yi dıĢa bağımlılığa mahkum etmesidir.

DıĢ kaynaklı kreditörlerden olan ve uluslarüstü bir organizasyon niteliğini taĢıyan Dünya Bankası, üzerinde ayrıca durulması gereken konulardan biridir. Zira Dünya Bankası‟nın özellikle 1980 yılından itibaren verdiği yapısal uyarlama kredileri, son dönemde sıkça duyulan küreselleĢme kavramının uygulama araçları olarak ortaya çıkmaktadır. Dünya Bankası‟nın açtığı krediler temel anlamda ulusal iradeye müdahale niteliği taĢımaktadır.

119

1985 yılında Dünya Bankası desteği ile hazırlanan “ÖzelleĢtirme Ana Planı” sonrasında 1986 yılında 3291 sayılı Kamu Ġktisadi TeĢebbüslerinin ÖzelleĢtirilmesi Hakkındaki Kanun çıkarılmıĢ, ve her biri ülkenin özdeğeri olan ve aralarında birçok tarımsal KĠT‟in bulunduğu iĢletmeler, özelleĢtirilmiĢ, bir kısmı yabancı sermayeli büyük Ģirketlerin eline geçmiĢtir.

Ayrıca, Aynı Dünya Bankasının 2002 yılındaki kriz döneminde Tarım Kredi Kooperatiflerinin kapatılması yönünde rapor vermesi de, sözkonusu kuruluĢun Ülkemizdeki tarımsal dengelere müdahale konusundaki tavrını göstermesi açısından manidardır.

Dünya Ticaret Örgütüne üye ülkelerin 1 Ocak 1994 tarihinde imzalayarak yürürlüğe soktuğu Uruguay Turu AntlaĢması, ülkelerin tarım sektörüne verdikleri iç desteklerin azaltılması, sübvansiyonlu dıĢsatım miktarının düĢürülmesi ve iç pazarı koruyucu önlemlerin azaltılması gibi ülkemiz tarımını olumsuz etkileyecek unsurları içermektedir.

1980 sonrası uygulanan neoliberal politikalar, 1996 yılından itibaren yağlı bitkilerde, baklagillerde, çeltikte ve kimi tahıl ürünlerinde dıĢalımcı ülke konumuna gerilememize sebep olmuĢ ve bu durum uygulanan politikaların ne denli olumsuz sonuçlara gebe olduğunun ilk iĢaretleri olmuĢtur. KĠT‟lerin özelleĢtirilmeleri ile birlikte önce kamunun tarım sektöründen çıkması sağlanmıĢ, bir süre sonra da sektörde yabancı etkisi gözlemlenmeye baĢlamıĢtır. Bu süreçte, yabancı sermayeli büyük holdinglerin, “sözleĢmeli üreticilik” uygulamaları, köylünün adeta kendi topraklarında bağımlı-iĢçi olmasına yol açmıĢtır. Sistem üretenin değil, aracıların para kazandığı bir sürece dönüĢmüĢtür.

Yine bu süreçte 2001 yılında Dünya Bankası ile “Tarım Reformu Uygulama Projesi(TRUP)” imzalanmıĢ, bu doğrultuda Doğrudan Gelir Desteği uygulamasına geçilmiĢtir. Doğrudan gelir desteği, iĢleyene-üretene değil toprak sahibine avantaj sağlamasıyla zengin köylünün menfaatine bir uygulamadır. Ayrıca, üretmemek üzerine kurulu bu sistem, tarımsal anlamda ülkemizde bir üretim planlamasının yapılabilmesini de güçleĢtirmektedir. Yine bu sistem, üretene finansal destek yerine üretmeyene doğrudan destek içerdiğinden, üretene sistemli bir finansal yardım anlayıĢını da, tarım sektörü uygulamalarından ve teamüllerinden uzaklaĢtırmaktadır.

Ülkemizin ulusal bir Tarım Politikası oluĢturamaması, zaman zaman bu konudaki kararları, kendisine kullandırılan kredi ve fonların birer Ģartı olarak yukarıda birkısmının ismi zikredilen çok uluslu organizasyonlara bırakması, büyük sorunları beraberinde getirmiĢtir. Bu olumsuzluğun doğal sonucu olarak ülkemiz, tarım ürünleri konusunda kendi kendine yeterli ülke konumundan hızla uzaklaĢarak, birçok üründe dıĢa bağlı ve ithalatçı konuma gelmiĢtir.

Türkiye‟de tarım sektörünün finansman ihtiyacı yadsınamaz bir gerçektir. DıĢ kaynaklı krediler eğer ulusal iradenin denetiminde ve ulusal tarım politikasına hizmet edecek Ģekilde kullanılacaksa

120

kuĢkusuz ülke ekonomisine olumlu katkılar sağlayacaktır. Ancak bununla birlikte, tarım sektörünün finansman ihtiyacının karĢılanması konusunda asıl olan devletin tarım sektörüne destek olmasıdır. Bu konuda;

- özellikle tarım sektörünün finansmanını sağlayacak bir mekanizma kurulmalı ya da varolanların yapısı iyileĢtirilmeli,

- kooperatifçilik mutlak desteklenmeli,

- bütçeden tarım kesimine ayrılan pay arttırılmalı, - teĢvikler verilmeli ve

- vadeli tarımsal ürünler borsası iĢlevsel hale getirilmelidir.

Sözkonusu borsanın sağlıklı bir Ģekilde iĢlemesi, tarımsal üreticinin finansman ihtiyacının karĢılanmasına önemli katkı sağlayacaktır.

Sayılan bunca olumsuzluk sonrasında tarım sektörünün desteklenmesi, ülkenin tarımsal ürünler alanında kendi kendine yeterli olmasını sağlayacak, bu da dıĢ ticaret açığımızı azaltacaktır. Bu destek kırsal bölgelerimizin geliĢmesine katkı sunarak , ayrıca kronik bir sorun haline gelen köyden kente göçün durdurulmasına da yardımcı olacaktır. Göçün durması tarımsal üretimin artmasını beraberinde getirecek, bu da iĢsizliğin azalmasına katkı sağlayacaktır. Ayrıca göçün durması kentlerde yaĢanan asayiĢ sorunlarını da azaltacak, ülkede sağlıklı ve dengeli bir büyümenin yolu açılacaktır.

Görüldüğü üzere, tarım sektörünün desteklenmesi görünürde sadece tarım sektörünün kalkınmasına yönelik bir düzenleme gibi gözükse de, sonuçları itibariyle ülkenin sosyal ve ekonomik kaynaklı birçok sorunun ortadan kalkmasını sağlayacaktır.

DıĢ kaynaklı krediler, denetimi ve kullandırımı ulusal karar alıcılar tarafından yürütüldüğünde, genelde ülke kalkınmasına, özelde tarım sektörünün geliĢimine olumlu katkılar sağlayabilecek finansman türlerindendir. Ancak, yabancı kaynaklı krediler -özellikle Dünya Bankası ve ülke kredileri- zaman zaman küresel sermayenin amaçlarının gerçekleĢtirilmesinde kullandığı birer araç niteliğine bürünebilmekte, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü, AB, OECD ve IMF anlaĢmalarıyla desteklenmekte, genel çerçeveden bakıldığında, tarımda ülke bağımsızlığımızın yitirilmesi ve dıĢa bağımlılığın perçinlenmesi temeline oturtulmuĢ uygulamalar olarak karĢımıza çıkabilmektedir.

Ġlk iĢ, sözkonusu uluslarüstü organizasyonların dayatmalarına karĢı koymaktır. Ardından yapılması gerekenler, tarım sektöründe finansman sorunlarının çözümlenmesi, doğal kaynakların korunması ve geliĢtirilmesi, sektöre yatırım yapılması, maliyetlerin düĢürülmesi, verimliliğin arttırılması ve ülke yararına iĢleyen bir tarım sektörünün kurgulanmasıdır. Unutulmaması gereken Ģey, bu uygulamaların, ancak ve ancak etkin ve doğru tarım politikalarıyla ve en önemlisi ulusal bağımsızlıktan ödün vermeyen bir tarımsal kamu yönetimi aracılığıyla gerçekleĢtirilebileceğidir.

121

KAYNAKÇA