• Sonuç bulunamadı

2.1.1.5. Somut Olmayan Kültürel Miras

2.1.1.5.5. Somut Olmayan Kültürel Miras Konusundaki Eksiklikler ve

20. yüzyılın ilk yarısında akademik dünya, kültürlerin kendilerine farklı bir kimlik veren ve çok eski zamanlara tarihlenen özleri olduğunu ileri sürmüştür. Her insan topluluğunun dünyaya yönelik bakış açıları vardı ve gezegenlerin ve güneşin evrende bir ahenk içinde bulunması gibi bu toplulukların da sosyal, hukuk ve politika sistemleri bulunmaktaydı. Bu yaklaşıma göre izole kültürler değişmeyip aynı istikamet ve hızda ilerlemekte ve sadece dış güçler kültürleri değiştirebilmekteydi. Bu bağlamda antropologlar, tarihçiler ve politikacılar "İran kültürü" veya "İnka kültürü" dediklerinde bu kültürlerin içinde yaşayan insanları şekillendiren dinlerin ve geleneklerin var olduklarından beri aynı kaldıklarını düşünmektedirler. Günümüzde kültür konusunu çalışan akademisyenler ise her kültürün kendi değerlerinin olabileceğini kabul etmekle birlikte bunların sürekli değişim halinde olduklarını belirtmektedirler. Kültürler çevresel şartlar ile ve ya başka kültürler ile temas sonucu değişebilmekle beraber kendi iç dinamikleriyle de değişebilirler (Harari, 2015: 170).

Gürçayır (2011: 7) SOKÜM’ün Korunması Sözleşmesi’nin kaybolmasından ve gelecek nesillere aktarılmasından duyulan kaygının somut kültür varlıklarının korunması konusunda var olan endişeler kadar ilgi çekmediğini belirtir ve vurgulamak istediği konu şu şekilde özetlenebilir: SOKÜM’ün korunması konusunda ulaşımda at kullanılmadığı için nalbantların zamanla kaybolacağını, masal dinlenmediği için tabi ki masal anlatanların kalmayacağını, modern tedavi yöntemleri olduğundan geleneksel sağaltma yöntemleri artık kullanılmayacağını ve unutulacağı sonucunu çıkaran mantığın bu “doğal bir süreç” ifadesi, aynı “rahatlığı” aynı “ataların” ürettiği somut varlıklar söz konusu olunca kullanılmamaktadır. Yunan ve Roma Antik Kentleri, eski manastırlar ve Ayasofya müzesi için “artık kullanılmıyorlar ve yerlerine modern mimari tekniklerle yeni binalar inşa edilmeli” denmemesinin yanında bu tarz yapıların özenle nasıl muhafaza edileceği üzerine düşünülür. Bir şehrin “tarihî dokusunun” muhafaza edilmesi ve şehrin “kimliğini”

22

değiştirmemek etkili bir modernlik işaretlerinden biri olarak algılanır. Somut kültür ve somut olmayan kültür arasındaki bahsedilen ast-üst ilişkisi, tabi ki Türkiye’ye özel bir boyut değildir, ancak Türkiye’de var olan kültürel seçkinciliğin bir neticesi olduğu net bir şekilde ifade edilebilir. Söz konusu ikili arasındaki bu hiyerarşik konumlanmanın en temel sebepleri iki kültürel mirasın yapısından meydana gelen farklılıkların sonucundan kaynaklandığı düşünülebilir. SOKÜM’de “süreci” muhafazaya yönelik bakış açısı ile somut kültür varlıklarda netice koruma odaklı duruş değişik yaklaşımlara ve sonuçlara sebebiyet verir.

Kimi değerlendirmelere göre SOKÜM’ün Korunması Sözleşmesi gereksiz bir uğraş olarak görülmüştür. Edward Shils “Gelenek” adlı makalesinde “Gelenekler, uygulayanları onları temsil etmeyi bıraktıkları ya da onları içselleştiren ve yaygınlaştıranlar artık başka yaşam tarzlarını tercih ettikleri için veya geleneklerine sahip çıkması beklenen yeni kuşaklar farklı geleneklere yöneldiklerinden ya da kabul ettikleri ölçütlere göre daha fazla kabul edilebilir yeni inançlar keşfettikleri için yok olacağını ifade eder (Shils, 2004: 113). Aynı şekilde Telles (2007: 66) SOKÜM’ün kayıt altına alınmasının farkındalık ve değerlendirmeyi arttıracağını ancak bilgi gibi bazı kültürel değerlere gerçek bir koruma sağlamadığını çünkü bu unsurların uygulayıcılarını korumadığını ifade etmektedir.

Yim (2004) ise, konuya gerçekten çok gerçekçi bir bakış açısı ile yaklaşmıştır. Somut olmayan kültürel mirasın, somut kültür varlıkları gibi geçmişine bakılarak belirli bir tarihsel evreye götürülemeyeceğini ve yaşamalarının geleceğe olan uyumları ile direkt bağlantılı olacağını belirtir. Geçmişte yaşayan insanların ilgileriyle modern insanın ilgilerinin ve beklentilerinin farklı olabileceğini söyler. Gelenek ve görenekler konusunda ataların zevkleriyle günümüzdeki insanların zevkleri ve beklentileri birbirini tutmayabileceğini ve geleneklerin gelecek ile bağdaşabildikleri oranda var olabileceklerini ifade eder. SOKÜM’ün süregelen geleneksel usullerinin hiçbir farklılık yapılmadan devam ettirilmesi mi sağlanmalıdır yoksa değişiklikler ne oranda makul görülür sorusunu sorar. SOKÜM’ün devamlı aktif ve nefes alan bir mirası muhafaza etmeyi amaçlaması, somut kültür ürününe benzer bir “otantik” tanım saptamaması Kirshenblatt-Gimblett (2004: 7), tarafından “Eğer gerçekten canlı ise korunmasına ihtiyaç yoktur; zaten ölmüşse, koruma da bir çare olmayacaktır.” diyerek çok yerinde bir eleştiride bulunur.

23

Aynı şekilde, Çakır da (2010: 47) kültür yaşayan bir organizma olduğunu, zamanla değişebileceğini, sabit ve durgun olmadığından zaman ve mekâna bağlı olarak değişim geçirebileceğini ifade etmektedir. Bu da bazı kültürel değerlerin zamanla fonksiyonunu kaybetmesi nedeniyle yok olması demektir. Bu yüzden bir fonksiyonu olmayan, özünü kaybeden bir kültürel yaratımın muhafazasının ve yaşatılmasının somut olmayan kültürel miras müzeciliğinde de karşılaşılabilecek bir sorun olabileceğini söyler. Ekici (2004: 65) bu konuda geleneksel bağlamların muhafazası ve yaşatılmasının her zaman mümkün olmadığını belirtir ve bağlamı kaybolan kültür unsurlarının koruma ve yaşatma faaliyetlerinin başarılı sonuç veremeyebileceğini ifade eder.

Yerel halkın bazı kültürel değerlere sahip çıkması ve bu değerlerin tekrar canlanması kültür elemanlarının turistik ürünler olarak değerlendirilmesiyle maddi kazanç sağlanması sebebiyle de olabilmektedir (Uygur ve Baykan, 2007). Fakat, turizmin olumlu etkileri sayesinde kültürün gerçekten korunabileceğini belirtmek çok iyi niyetli bir bakış açısı olmakla beraber basit ve geliştirilmemiş bir fikir olarak kalacaktır. Çünkü, turizmin olumsuz etkilerinin mevcudiyeti ve bu olumsuzlukların kültürel unsurların bozulmasına veya tamamen kaybolmasına sebebiyet vereceği aşikardır. Kültürel değerlerin rastgele ve plansız olarak turistik ürün şeklinde kullanılması somut ve somut olmayan kültürel değerler üzerinde tahribat oluşturabilecektir (Türker ve Çelik, 2012: 93).

Özünel (2017: 353) bir diğer çalışmasında konu ile alakalı olarak verdiği örnekte de bir yörenin hasat şenliklerinin fazla turistikleştirilerek bir tüketim festivaline dönmesiyle bölgedeki biyolojik çeşitliliğe zarar vererek çevresel bir felakete dönüşmekle kalmayıp, hasat geleneğinin bin yıllardır süregelen ritüelistik tarafını da tahrip edebileceğini belirtir. Bu yüzden yerel kültürün ticari ve turistik hedefler yönünde sürdürülebilir turizme katkı sağlaması hassas bir konu olarak karşımıza çıkabileceğini ifade eder. Ayrıca, Churchill’in (2010: 253) de belirttiği gibi kültürün kar amacı güdülerek turistikleşmesi sosyal ve kültürel anlamını yitirmesine sebep olur.

Türkiye özelinde bakıldığında Urfa ilindeki sıra geceleri, Konya’da sema seramonileri, İstanbul’da saray mutfağı, Mardin ilinde sedef kakma, ülkenin farklı

24

yörelerinden yemekler, halk oyunları ve daha pek çok SOKÜM unsurları turistik ürün olarak kullanılagelmiştir. Ancak, günümüzde turistik ürün şeklinde tanıtılan SOKÜM değerleri uygun olmayan pazarlama girişimleri nedeniyle; yozlaşma, özünün kaybolması, hakiki değerinde sergilenememesi gibi çeşitli problemler ile yüz yüze gelmiştir. Planlı hareket bahsi geçen sorunların çözümü için ön koşul olarak görülmelidir (Türker ve Çelik, 2012: 94).

Özünel (2017: 362) çalışmasında ayrıca müzemani humması adını verdiği sorunun Beypazarı, Cumalıkızık, Amsterdam ve Venedik gibi kentlerde geleneksel mimarinin, sosyal değerlerin ve gündelik yaşamda üretilen davranış ve kültür kalıplarının aşırı turizm faaliyetleri nedeniyle yitirilerek ortaya çıktığını belirtir. Söz konusu şehirlerde maddiyatın en önemli unsur haline dönüşmesiyle Çin’den gelen pek çok ürünün satılması ve folklorik unsurların sergilenmesi ve bunun sonucunda yerel halkın özünü kaybetmesiyle bir kısmının göçüne neden olmuştur. Yerel halkın kendi yaşam alanı ve geçmişine yabancılaşması şeklinde tanımlanabilecek bu süreç muhafaza, sergileme, sürdürme hedefiyle başlayan aktivitelerin konuya tam vakıf olamamış kişiler tarafından uygulandığında ne tür sıkıntılar oluşturabileceğine yönelik iyi birer örnek olmuştur. Bu noktada devreye turist rehberleri girmektedir. Bu yüzden söz konusu mesleğin karakteri, rolleri ve yerel kültür ile olan ilişkileri konularında alanyazın incelemesi önem arz etmektedir.