• Sonuç bulunamadı

Sofistlerin Bilmediği Halde Biliyor Gibi Görünmeleri

Sokrates savunmasında, ölüm cezasıyla yargılandığı halde korkmadığını, ölüm hakkında insanların bilgi sahibi olmadıkları için ölümden korkmanın, bilge olmadığı halde bilge görünme ile aynı şey olduğunu dile getirmektedir. “Bir kimsenin bir şeyi gerçekten bilmediği halde bildiğini sanması, kınanmayı en fazla hak eden bilgisizlik değil midir?” (apol., 29b) diyerek, kendisinin korkmamasını bu konu hakkında da bilgi sahibi olmamasıyla ile açıklamaktadır. Sokrates ölüm hakkında bilgi sahibi olmadığını bildiğini, diğer insanlardan üstünlüğünün de bir şey bilmediğini bilmesi olduğunu söylemektedir.

Sokrates’in bu düşüncesini şekillendiren şey, arkadaşı Chaerephon’un Delphoi’da Apollo adlı kâhine sorduğu sorunun cevabı olmuştur. Chaerephon’un “Sokrates’ten daha bilge var mıdır?” sorusuna kâhin, Sokrates’ten daha bilge kimsenin olmadığı cevabını vermiştir. Kendisinde bir uzmanlığın bilgisinin olmadığını bilen ve kâhinin söylediklerini anlamaya çalışan Sokrates, konusunda bilgi sahibi olduklarını söyleyen insanlar ile konuşarak kendisinden daha bilge olan birini bulmaya çalışmıştır. Sokrates bu kişiler ile konuşurken aslında onların var olduğunu söyledikleri bilgiden yoksun olduklarını, kendisinin ise cahilliğinin farkında olduğundan, onlardan daha bilge olduğu sonucuna ulaşmıştır. Kâhinin söylediği bilgeliğin, bilmediğinin farkında olmasına dayandığını anlamış ve kendisini, bilge olduğunu iddia eden kişilerin aslında bilge olmadıklarını gösterme görevine adamıştır (Taylor, 2002, s.27-28). Sokrates övgüye değer insanların bilgi sahibi insanlar olduğunu bilmediği halde biliyor gibi davranan insanlarınsa sözlerinde ciddiye alınacak bir şey olmadığı için küçümsendiğini, kınandığını düşünmektedir (mem., III, VI, 16).

Sokrates, Platon’un İon diyalogunda “genel bir şiir sanatı” olduğu için Homeros şiirleri üzerine söz söyleyip, Hesiodos ve Arkhilokhos şiirleri üzerine değerlendirme yapmayan İon’un aslında yaptığının sanat olmadığını, eğer insan bir sanatı biliyor ise onunla diğer bütün sanatlar üzerinde yargıda bulunabileceğini belrtir. Sokrates, Platon’un bu diyalogunda İon ile şiir üzerine, Gorgias diyalogunda Gorgias ile retorik üzerine,

Protagoras diyalogunda Protagoras ile Menon diyalogunda Menon ile erdem üzerine, Küçük Hippias diyalogunda Hippias ile yalan üzerine, Büyük Hippias diyalogunda Hippias

ile güzel üzerine tartışmaktadır. Bilmediğinin farkında olan Sokrates karşısındaki konuşmacının o konuyu bilmediğini ona göstermektedir.

Sofist düşüncelerin yanlış olduğunu, “söz”de olan yanlışın ispatıyla elde eden Platon, bunu Sofist (263e) diyalogunda “düşünce ile söz aynı şeydir, ruhun kendi kendisi ile yaptığı içten ve sessiz konuşmaya, düşünce diyoruz” diyerek dile getirmektedir. Sofistlerin sözlerinde yanlışın olması demek düşüncelerinde de yanlışın olması demektir. Çünkü Platon’a göre ruhun kendi kendisiyle konuşmasından oluşan düşüncenin sonunda, kanaat oluşur. O nedenle dildeki, düşüncedeki, kanaatteki yanlışlık birbirinin içine geçmiştir. Bu durumda birinde yanlışlığın olması hepsinde yanlışlığın olması anlamına gelir.

Platon’un, yanlış söz ve yanlış kanaatin var olduğunu temellendirme çabasının altında, taklidin mümkün olduğunu ve taklit yapan kişilerin diğer bir değişle sofistlerin içinde yer aldığı uydurma sanatın (aldatma sanatı) var olduğunu ortaya koyma düşüncesi yatmaktadır. Sofistin tam tanımını yaptığı Sofist diyalogunda daha önceki tanımlara ulaşmak için kullandığı ikili bölme yöntemini sofistin son ve tam tanımına ulaşmak için de kullanmıştır. Bölme işlemini ilk olarak “sanat”a uygular ve sanatı “meydana getirme sanatı” ve “kazanma sanatı” olarak ikiye böler. Meydana getirme sanatı “Tanrı işi (ilahi)” ve “insan işi (beşeri)” olarak ikiye bölünür. Tanrı işi (ilahi) ile insan işi (beşeri) “gerçekler meydana getirme” ve “hayaller meydana getirme” olarak ikiye bölünür böylece ikisi Tanrı ile ilgili, ikisi insan ile ilgili dört bölüm elde edilir. Hayal meydana getirme, “kopya” ve “uydurma” olarak ikiye bölünür. Uydurma da “aletle yapılan” ve “kendini kullanarak yapılan (vücutla)” olarak bölünür ve Platon’a göre: “Taklitçilerin bazıları bilmeyerek bazıları da bilerek taklit ederler.” (soph., 267b). Böylece vücutla yapılan taklit “ bilerek yapılan” ve “bilmeden yapılan” olarak ikiye bölünür. Sofist, “bilenlerden değil, taklit edenlerdendir, alaycı taklitçidir” (soph., 268a). Alaycı taklitçi, bildiğini zannederek konuşan fakat bilmediğini bilmeyen kimselerdir. Platon’a göre nasıl ki vücut, iç engelleri aşıp, onlardan arınıp, temizlenmedikçe verilen gıdalardan fayda göremez ise ruh da bildiğini bildiğine, bilmediğini bilmediğine inanıncaya kadar bilimden hiçbir fayda göremez. Platon’a göre sofistler de bilmediğini bilmeyen kişiler olduğu için kendilerinde bulunduğunu söylediği bilgilerden hiçbir fayda göremeyeceklerdir çünkü sofistlerin önce bilmediğini bildiğine inanması gerekmektedir. Bilmediği halde biliyormuş gibi konuşan kimseler de Platon’a göre ikiye bölünür; “uzun sözler ile halk toplantılarında yapılan alay” ve bilge kişiyi taklit eden olarak gördüğü sofistin yer aldığı “sözünü kısa kanıtlara bölerek dinleyicisini

97

çelişkiye götüren alay”. Böylece sofistin tam tanımına ulaşmak için son bölme işlemini de yapmış olur.

“Bizden önce gelenler bu cins ve türlere ayırma işinde kökleşmiş bir tembelliğin köleleri idiler.” (soph., 267d) diyen, Platon; kendisinden önce sofistin tam tanımının yapılmadığını, cins ve türlere bölme gerçekleşmediği için sofistin tam olarak ne olduğunun görünmediğini belirtmektedir. Bu bölme işlemi yapılmadığı için de sofistler insanlara her şeyi bilen, insanlara “tanrılık şeyler” öğreten kişiler olarak görünmüş ve öğrencileri tarafından saygı duyulan insanlar olmuşlardır. Fakat Platon bu bölmeyi yaparak, sofisti gizlendiği yerden çıkardığını ve onun gerçekte ne olduğunu ortaya tüm açıklığıyla koyduğunu düşünmektedir. Platon’a göre, “kanaat üzerine kurulan bir sanatın alaycı bölümü ile taklit sanatına giren, uydurmalar meydana getiren cinsle de hayaller yaratmak sanatına bağlanan bu çürütme sanatı; meydana getirme sanatının sözlerle hayal yapmak olan tanrılık değil insanlık bu bölümü, gerçek sofistin ‘kanı ve sülalesidir’” (soph., 268d) tanımı sofistin tam tanımıdır. Ulaşılan bu tam sofist tanımı aşağıdaki şekilde kavramsal olarak gösterilmektedir:

Sanat

Kazanma sanatı Meydana getirme

Tanrı işi (İlahi) İnsan işi (Beşeri)

Gerçekler Hayaller meydana getirme meydana getirme

Kopya Uydurma

Aletle yapılan Vücutla yapılan

Bilerek yapılan Bilmeden yapılan

İlim taklidi Kanaat taklidi

Taklitçi Alaycı taklitçi

═ Sofist

Şekil 3.5 İkili Bölme Metoduyla Ulaşılan Tam Sofist Tanımı

Platon’un “bilmediği halde biliyormuş gibi konuşan sofist” karakteri, Gorgias diyalogunda da karşımıza çıkmaktadır. Retorik ustası kişi -diğer bir değişle hatip-;beden

sağlığı ya da diğer sanatlar hakkında gerçek bilgiye sahip olmadan, iyi ile kötünün, güzel ile çirkinin, doğru ile yanlışın ne olduğunu bilmeden, karşısındaki insanlar da bilgisiz olduğundan -çünkü bilgi sahibi insanların karşısında sofistin bu şekilde davranamayacağını düşünmektedir- kendilerini bilenden daha iyi biliyor gibi göstermektedirler. Fakat bu sadece görünüşte böyledir ve Platon’a göre bu kimseler yani sofistler, “kalabalığın karşısında bilmediği halde her şeyi bilirmiş gibi, dürüst olmadığı halde dürüst adammış gibi” (Gorg., 459e) davranırlar. Sofistlerin her şey hakkında söz söyleyerek karşısındaki insanı kandırdığını düşünen Platon, “bir demir parçasının, halis demir mi yoksa içinde hala bir saman çöpü var mı yok mu? diye incelendiği gibi” (soph., 268) sofistleri incelemek gerektiğini ve bu incelemeyi yaptığında sofistleri, halis demir parçasına benzetmenin mümkün olmadığını çünkü sofistlerin birçok özelliğinin onları gerçeklikten uzaklaştırdığını düşünmektedir. “Onda saman çöpü vardır, hem de birçok yerinde” (soph., 268) derken sofistlerin birçok bakımdan hatalarının, yanlışlarının olduğunu dile getirmektedir. Bu yanlışlardan biri de her şey hakkında konuşmalarıdır. Platon’a göre onlar, konuştukları her şey hakkında yalnızca düşünceye, kanıya sahiptir fakat sofist bu düşüncesinin, kanısının gerçek bilgi olduğunu sanmaktadır ve sofistler bilmediklerini de bilmemektedir. Platon’a göre sofistler, başkaları önünde her şeyi biliyor gibi görünseler bile başvurdukları kanıtlamalarının da çelişkili olması sebebiyle bilgin geçindiği konularda aslında cahil kimselerdir.

Platon sofistlerin çok farklı şekillerde göründüklerini o nedenle onlar hakkında bir tanım yapmanın zor olduğunu “yüz başlı sofist” (soph., 240c) benzetmesiyle ifade etmektedir fakat Platon’un eserlerinde, sofistlerle ilgili yaptığı tanımlarında ortak olan bir nokta bulunmaktadır. Eserlerinde anlattığı sofist, her konu üzerinde söz söyleyen, tartışma, çarpışma ve çelişme yapan bir “antilogikos” diğer bir değişle terssözcüdür. Platon’un onları eleştirmesinin, onların düşüncelerini ve yaptıkları işlerini eğlence olarak değerlendirmesinin bir nedeni, insan tarafından her şeyin bilmesinin mümkün olmadığını düşünmesidir ve bir diğer nedeni de sofistlerin amaçlarının, üzerine söz söyledikleri hem “tanrılık şeylerin” (soph., 232c) hem de yer, gök, tabiat olayları ile ilgili konuların içinde gerçeği aramak yerine bütün bu konularda “antinomiler” üreterek karşısındaki kişiyi çelişkiye düşürmek olduğunu düşünmesidir. Sofist diyalogunda Elealı Yabancı’nın “bir kimse kalkarda her şeyi bildiğini ve bir anda hiç pahasına başkasına her şeyi öğreteceğini söylerse, bunun sadece bir oyun olduğuna inanmak gerekmez mi?” cümlesinden de anlaşıldığı üzere Platon, sofistlerin yaptığı işi bir oyun olarak düşünmektedir. Platon bu düşüncesini Euthydemos (278b-c) diyalogunda da şu sözlerle ifade eder: “Sofistlerin

99

öğrettikleri bilgiler bir oyundan başka bir şey değildir. Evet bir oyun diyorum çünkü bu bilgilerin çoğunu öğrensen de hatta hepsini öğrensen de bir şeyin özünü yine bilemezsin.”

Aristoteles de bu konuda Sokrates ve Platon gibi düşünmektedir. Sofistlerin aslında bilgi sahibi olmayan kişiler olduğunu Sofistlerin Çürütmeleri Üzerine adlı eserinde dile getirmektedir. Görünürde vargıların çeşitlerini belirledikten sonra sofistlerin çürütmelerinin nasıl meydana geldiğinin de açıkça ortaya çıktığını söyleyen Aristoteles, sofistlerin çürütmelerinin mantık kurallarına uyuyor görünse de gerçekte nesneyle ilgisi olmayan şeyler söylediklerini bu nedenle de onların gerçeğin bilgisinden uzak kişiler olduğunu söylemektedir.