• Sonuç bulunamadı

Sofistler ve Sofistlerin Eleştirisi

2. ESERLERİ

1.8. Sofistler ve Sofistlerin Eleştirisi

Fatma Âliye’ye göre Sofistler, eşyanın hakîkatinden şüphelenmişler, bir takımı da bütün bütün inkâr etmişlerdir. Her şeyi hayâl ve rüyâya karıştırmaya kalkmışlardır. Bunlara idealist denmesinin sebebi eşyanın yalnız idesi olduğunu söylemelerinden dolayıdır. Fatma Âliye, bu paragrafta Sofistlerin görüşlerini kısa ve net olarak ortaya koymuştur. Konuyla ilgili kaynaklar tarandığında Sofistlerin görüşlerinin, yazarın

115 Taylan, Necip, Anahatlarıyla İslam Felsefesi, Ensar Neşriyat, İstanbul 2006, s. 141

34

aktardığı şekilde olduğu görülecektir. Sofistler, eşyanın hakîkatinden şüphelenmişler, bazıları eşyanın hakîkatini inkâr etmişler ve genel olarak eşyanın yalnız idesi olduğunu ileri sürmüşlerdir.117

Sofistler suya sokulan değneğin kırılmış görünmesi gibi şeylerde galât-ı basardan şüphelenerek duyulara güvenemeyip; “Başka şeylerde de böyle aldanmadığımızı ne bilelim” derler. Kıyaslarda da dahi bazen aldandıklarından ona da itibar etmezler. Bazı defa sokakta birine tesadüf etmekle yabancı birini bir bildiğine benzetmekle yanılmasını da buna misal gösterirler. “Rüyâda mevcut olmayan cisimler görüyoruz. O bir hayalden ibaret ise uyanıklıkta dahi öyle bir hayale kapılmadığımızı nereden bilelim?” derler. Onlar “Can bir tesir eseri ve ideyi görür lâkin o ideleri iş’âr eden cisimler hariçte mevcut değildir” derler.118 Örnekten de anlaşılacağı gibi Sofistler, duyu organlarımız bizi yanılttığı için onlara da güvenmemektedirler.119 Duyularımız bizi yanılttığı için onlarla hakîkate ulaşamayacağımızı düşünmektedirler.

Fatma Âliye sofistlerin Yunan’da ve Araplar’da üçe ayrıldığını belirtir. 1. İnadiye: “Hiçbir şey yoktur” diyenler. 2. La Edriye: Her şey hakkında “bilmem” diyenler. 3. İndiye: Her şeyin îtikada bağlı olduğuna inanırlar. Avrupa’da İdealist ve Egoist isimleriyle iki sınıfı şöhret kazanmıştır. Egoistler kendi canlarından başka şeylerin mevcut olmadığı fikrindedirler. En önemli olanı ise İdealist sınıfıdır. Burada Fatma Âliye Hanım bu bakımdan çok farklı sofistik anlayışların olduğuna dikkat çekmektedir. Sofistik anlayışın geniş bir yelpazesi olduğunu ifade etmekte ki onun bu düşünceleri felsefe tarihiyle de örtüşmektedir.120 Ayrıca belirtmek gerekir ki Sofistler ve İdealistler hakkında böyle bir sınıflama yapılabileceği gibi farklı sınıflamalar yapmak da mümkündür.121

Yazar şu sözleriyle Sofistler hakkındaki hayretini dile getirir. “Bu sözleri söyleyenler eğer kaba saba insanlardan olsa onları dinleyen bulunmaması bir tarafa deli

117 Gökberk, a.g.e., S.40 ayrıca bkz. Taylan, a.g.e. s. 65-66, Russell, a.g.e, s. 120

118 Sururi, a.g.e., s. 169

119 Taylan, a.g.e., s.66

120 Gökberk, Macit, Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi İstanbul 2007, s. 38-43 ayrıca bkz. Erdem, a.g.e.,

s.171-185

35

zannedilirler. Lâkin birbirlerine muhalif bunca garip görüşleri ve acîbeyi va’z eyleyenler birçok keşiflerde bulunan ve fennî ilimlerin gelişmesine hizmetleri olan adamlardır. Eğer İdealistler doğrudan doğruya “Şu gördüğüm, tuttuğum cismin hariçte hakîkati yok, bunun yalnız idesi var” demiş olsalar, kendilerine “sapık filozoflar” denilmeyip mecnun nazarıyla bakılırdı”.122 Sofistleri değerlendirirken yazarın takınmış olduğu bu tavır nerden bakılırsa bir aydın tavrıdır. Zira onları kendisine göre doğru olmayan düşüncelerinden dolayı kıyasıya eleştirirken, bilim ve düşünce dünyasına yaptıkları katkıları da göz ardı etmemiştir. Yazar bunları ayrıntılı vermemiştir ama biz bunları aşağıdaki şekilde olduğunu söyleyebiliriz. Sofistlerin dönemlerinde yaptıkları katkılardan dolayı mantık, metafizik, etik, doğa ve toplum felsefesi, estetik ve eğitimbilim gibi felsefe branşları gelişmiştir. Sofistler, Yunan felsefesinin insan merkezli felsefeye evrilmesine, siyasetin temelinin atılmasına sebep olmuşlardır.123 Ayrıca, diyalektik yönteme, hitâbete ve dile olan katkıları da unutulmamalıdır.124 Yazara göre bunlara deli denilmeyip, sapık filozoflar denmesinin nedeni de bu katkılarından dolayı olmalıdır.

Fatma Âliye’ye göre eşyanın hakikatini inkâr etmek veya şüphe duymak en kaba insanların bile yapamayacağı bir şeydir. Bu türlü filozoflar aczlerini gururlarından dolayı îtiraf edememektedirler. Bir şey söylemiş olmak için bu yola sapmışlardır. Yoksa der yazar; “hakîkatinden şüphelendiği ateşe elini soktuğunda yandığını inkâra çalışacağı yerde, tabî bir şey olarak feryat etmekten kendini alamaması ateşin ve kendi cisminin hakîkatini îtiraf etmek olmaz mı? O halde “Âlem bir hülyâdan ibarettir” demek nasıl olabilir? Uyanık bulunduğumuz hâle rüya dersek uykuda bulunduğumuz hâle ne demeli? Bu uyku bize uyanıklığı anlattığı gibi bu uyanıklık da ondan daha çok bize bir uyanıklığı anlatmaz mı? Bu gibi meselelerde doğru yoldan ayrılmak, doğru yol dururken çapraşık yollara sapıp da başına müşkilat aramaya benzer”.125 Dolayısıyla yazar cismin hakikatinin ve dış âlemin hakîkatinin inkâr edilemeyeceğini, buna inanmak gerektiğini söyleyerek sofistleri eleştirmiştir. Âliye yaptığı eleştirilerde haklı

122 Sururi, a.g.e., s. 169

123 Filiz, a.g.e., s. 73

124 Gökberk, a.g.e., s. 40- 41

36

görünmektedir. Çünkü; burada Sofistlerin yaptığı yanlış, insan kelimesiyle genel anlamda insanı, insan türünü ve insanlık zihnini değil de, ferdi, tek bir insan zihnini esas almış olmalarıdır. Bunun sonucu tabî olarak, ne kadar kişi varsa o kadar hakîkat kabul etmek olmuştur. Bu, ferdî zihin farklarını ve duyumların yanıltıcılığını olduğundan çok büyütmektir. Çünkü fizik âlem ve insan ile ilgili bilimler ilerledikçe duyu yanılmalarının neden ibaret olduğu anlaşılmıştır.126

Yazar, yaşadığı zaman için sofistlerin mantıkçıların başına bela kesildiklerini bu gün hâlâ Avrupa’da yazılan mantık kitaplarında dahi bunların ortaya attıkları safsatalara cevap vermek ve iptal etmek için sayfalar doldurulduğunu savunur. Âliye, Sofistlerin mantıkçıların başına bela kesildiklerini söylerken, onların mantıkî olarak, sadece görünüşte doğru olan ve ileride başkalarını aldatmak yahut kendisini kandırmak için ileri sürülen akıl yürütmelerini kastetmiş olmalıdır. Şöyle ki; Sofistler, ispatları doğru olan veya öyle zannedilen birtakım öncüllerden hareket eder, fakat akla aykırı düşen, inanılması mümkün olmayan sonuçlara varabilirler. Öncüllerle sonuçlar arasındaki bu aykırılık, bu paradoksal durum, insanı şaşırtır ve yanlış, sakat netîceleri reddetmeyi de insan her zaman beceremeyerek acizlik içinde kalır.127

O’na göre Sofistleri mağlup eden ise Sokrates’tir. Sokrates kendi çağında ziyâdesiyle kabul görmüş, insanların kötü ahlâkına yol açmış sofistleri mağlup etmiştir.128 Sokrates, Sofistleri tümel bir doğrunun bulunabileceği noktasında mağlup etmiştir.129 Yukarda da gördüğümüz gibi Sofistler, rölativizmi savunmaktaydılar. Dolaylı da olsa Sokrates gibi bir filozofun ortaya çıkmasına ortam hazırlamışlardır. Bu başlık altında son olarak şunları söyleyebiliriz; yazarın da belirttiği gibi Sofistlerin düşünce ve bilim dünyasına büyük katkıları olmakla beraber, mutlak bir rölativizmi kabul ederek, din ve gelenekleri, ahlâkî değer ve normları kökünden sarsmışlardır. Onlar için bilginin tek bir biçimi, doğrunun biricik ölçüsü yoktur.130

126 Taylan, a.g.e., s. 66

127 Bolay, “Sofistler”, a.g.e., s.383

128 Fatma Âliye, Terâcim-i Ahvâl-i Felâsife, Sadeleştirenler, Ali Utku, Uğur Köroğlu, Çizgi Kitabevi

Konya 2006, s. 88

129 Gökberk, a.g.e., s.43, ayrıca bkz. Taylan, a.g.e, s. 67

37

Benzer Belgeler