Dünya çapında giderek şiddetlenen, hızlanan bir olay olan silahlanma yarışı, ulusal, bölgesel ve uluslararası güvenliği tehdit etmekte, yerel çatışma risklerini arttırmaktadır. Bunun yanı sıra devasa kaynak israflarına yol açmakta, ulusal ekonomilerin kalkınma hamlelerinin önünü tıkamakta ve nihayet yeni bir uluslararası ekonomik düzenin tesisini yavaşlatmakta, geciktirmektedir.
Soğuk Savaş döneminde dünya askeri harcamaları yaklaşık olarak yıllık % 5 oranında, gerçek fiyatlara göre de en az 10-15 misli bir artış göstermiştir. Dünya bilimsel işgücünün yaklaşık % 25’i askeri faaliyetlerle ilgilidir. Tahminlere göre, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana sarf edilen toplam araştırma ve geliştirme (AR-GE) harcamalarının yaklaşık % 40’ı askeri sonuçlar elde etmek için kullanılmıştır. Soğuk Savaş dönemindeki altı büyük askeri gücün 103 bu harcamalar içindeki payları ise % 97’yi bulmaktadır. Dünyadaki toplam AR-GE harcamalarının hacmi, aşağı yukarı
102 Sönmezoğlu, 2000: 407.
gelişmekte olan ülkelerdeki tüm bilimsel ve teknolojik kapasitenin 10 mislinden fazladır.104
Soğuk Savaş’ın son dönemlerinde yaklaşık olarak 25-30 milyon insan silâhaltında bulunmaktaydı. Tahminlere göre bu dönemde tüm dünyada toplam olarak 70 milyon insan –üniformalı veya sivil, kamu veya özel- askerlikle ilişkili mesleklerde görev yapmaktadır. Bu sayı, Sovyetler Birliği hariç tutulursa, Avrupa’nın üretim sektöründeki tüm işgücüne veya ABD’deki tüm branşlardaki toplam işgücünün % 75’ine tekabül etmektedir.
Gelişmekte olan ülkelerin silâhaltındaki asker sayısı nüfus artışıyla orantılı bir biçimde giderek çoğalmaktadır. Oysa ileri düzeyde sanayileşmiş ülkelerde vurucu gücü yüksek sofistike silah sistemlerinin geliştirilmesi, askeri personel giderlerinin hızla artması, silahlı kuvvetlerdeki faaliyetlerin giderek daha kalifiye işgücüne ihtiyaç göstermesi, silahların kontrolü görüşmelerinde ciddi ilerlemeler kaydedilmesi ve bazı durumlarda da sivil sektördeki işgücü açığının askeri kesimden transfer yoluyla kapatılması gibi pek çok sebepten dolayı, silahaltındaki asker sayısı Soğuk Savaş’ın son yıllarında azalmaya başlamıştır.
Soğuk Savaş Dönemi’ndeki uluslararası silahlanmanın başat aktörleri ABD ve SSCB olmuştur. Bu yüzden iki ülkenin ekonomik analizlerinin yapılması gerekmektedir.
2.3.1.Uluslararası Silahlanmanın Amerikan Ekonomisine Etkileri
Ekonomik olarak gelişmiş ülkeler silahlanmaya büyük önem vermektedirler. Silahlanma artık bir ülkenin ya da birkaç ülkenin tekelinden çıkmış, uluslararası bir yapıya bürünmüştür. Silahlanmanın ekonomiye etkileri ise ülkeden ülkeye değişmektedir. Silah üreten ve ihraç eden ülkeler bu işten karlı çıkmakta ve ekonomilerini büyütmektedirler. Kendi silah sanayi olmayan ya da teknolojik ilerleme kaydedemeyen ülkeler ise silah ithalatına girdiklerinden dolayı ekonomilerini dengeleyememektedirler. Silahlanmadan vazgeçemeyen bu ülkeler ister istemez ekonomik problemlerle karşı karşıya kalmaktadırlar.
ABD’de silah endüstrisi Soğuk Savaş ekonomisinin en hızlı büyüyen sektörlerinden biri durumuna gelmiştir. Ayrıca, bu endüstri, gerek enerji ve gerekse hammadde açısından, yenilenemeyen kaynakların temel tüketicisi durumundadır. Örneğin alüminyum, bakır, kurşun ve çinko gibi metallerin ABD’deki askeri talebi % 14’e kadar çıkmışken, diğer bazı metallerde % 10 dolayında seyretmiştir. Buna karşılık titanyum gibi özel malzemelerde bu talep % 40’ları aşmıştır.105
ABD, Soğuk Savaş döneminde Avrupa ile olan ticaretini hızla geliştirmiştir. Özellikle ülkesini Sovyetler Birliği’ne karşı korumak isteyen gelişmiş Batılı ülkelere yoğun bir şekilde silah satışında bulunmuştur. Bu sayede ekonomisine ivme kazandırmıştır. Amerikan halkı bu sayede daha rahat ve müreffeh bir şekilde yaşamıştır. ABD’nin, Soğuk Savaş’tan silahlanma yarışında elde ettiği üstünlük sayesinde galip çıktığı söylenebilir.
2.3.2.Uluslararası Silahlanmanın Sovyet Ekonomisine Etkileri
1980’li yılların başlarında askeri gücü ile hala bir süper devlet olan Sovyetler Birliği, ekonomik anlamda, silahlanma yarışını ve askeri alandaki rekabeti sürdürmede zorlanmıştır.
Ekonomik gelişme hızı düştüğü için askeri harcamaları sürdürmek, birikim ve tüketimden kısmayı gerektirmiştir. Hâlbuki Sovyetler Birliği’nde zaten tüketim mallarında yetersizlik söz konusuydu. Bu dönemde silahlanma yarışına aynı tempoda devam etmesi giderek güçleşir bir hale gelmişti. Bu koşullarda Brejnev’in “sınırlı egemenlik ve müdahale” doktrininin yerini, Gorbaçov’un “barış ve işbirliği” doktrini almıştır.
Aşırı silahlanma ülkede, aşağıdaki olayların oluşmasında ana faktör olmuştur: 1. Ekonomide büyüme hızının giderek yavaşlaması,
2. Fiyat sisteminin işlevini yerine getirememesi,
3. Üretimin gereksinmeleri karşılamaktan uzaklaşması, 4. Hizmet kesiminde yetersizlik ve kayıt dışı ekonomi, 5. Teknolojik gerilik,
6. Ödemeler bilançosu açıkları, 7. Döviz sıkıntısı
Sovyet ekonomisindeki buhranı önlemek amacıyla Gorbaçov, ülkede bir dizi reform gerçekleştirmek istemiştir.
Gorbaçov reformları, genel olarak iki boyutta ele alınmaktadır. İktisadi boyutu, ekonominin yeniden yapılanması, düzenlenmesine yönelik önlemleri içeren Perestroyka, toplumsal boyutu ise daha demokratik bir toplumsal yapı oluşturmayı amaçlayan Glasnost terimleri ile ifade edilmektedir.
1980’lerin başında ekonomiyi düzene koymak, disiplin kurmak, örgütlenme ve sorumluluk düzeyini yükseltmek gibi önlemlerin uygulamaya konmasına ve iktisadi büyümedeki gerilemenin durdurulmasına karşın, ekonomiye geniş çaplı bir dinamizm kazandırılmadan sorunların üstesinden gelinemeyeceği anlaşılmıştır. Gorbaçov, Sovyet ekonomisinin ve toplumun içine düştüğü durgunluğun aşılması ve üretici güçlerin yeni gelişme evresinin gerektirdiği yeni üretim ilişkileri aşamasına ulaşılması için gerekli reformların tümüne perestroyka adını vermiştir. Perestroyka’nın başlıca boyutları şu başlıklarla özetlenebilir:
• Teknolojik Modernizasyon
• Yönetim Aygıtında Yeniden Yapılanma • İşletmelerin Özerklik Sınırının Genişletilmesi • Özel İktisadi Faaliyet Alanının Genişletilmesi • Dış Ekonomik İlişkilerde Değişim
İKİNCİ BÖLÜM