• Sonuç bulunamadı

SOSYOLOJİK YAKLAŞIM: FİLM İNCELEMELERİ

4.2.4. Siyasal Göç ve Yabancı Bir Ülkede Kadın Olma

110

değerlendirilebilir. Lotte ile annesi aynı evi paylaşsa da bireysel alanlarda Türk ailesine kıyasla farklı bir imaj çizmektedir. Lotte haber vermeden eve yatılı misafir getirebilecek kadar bireysel düşünmektedir. Lotte ve annesi arasındaki ilişki anne-kız olmaktan uzak, aynı evi paylaşan iki yabancı gibidir. Lotte ölene kadar annesi kızını gerçek anlamda tanıyamamıştır.

Filmde yansıtılan ebeveyn ilişkisinde Almanya’da çalışıp kızını Türkiye’de bırakmak zorunda olan Yeter’in kızı Ayten’le olan ilişkisi geleneksel Türk aile değerlerinden uzak görünmektedir. Yeter uzaktan Ayten’e sadece maddi anlamda destek olabilmektedir. Ayten telefonunu kaybedince Yeter’in kızına ulaşabileceği başka hiçbir iletişim ağı kalmamıştır. Akrabaları bile Ayten’in hangi okulda hangi bölümde okuduğuna dair net bilgiye sahip değildir. Aile içi kopuk iletişim nedeniyle Ayten’i aramaya gelen Nejat’a düzgün bilgi veremezler. Filmin ilerleyen bölümlerinde Ayten annesinin öldüğünü hala bilmemektedir. Özellikle kopuk akrabalık ilişkileri, göçmen aileler arasında yaşanan temel sorunlardan biri olarak filme de yönetmen tarafından yansımıştır.

111

için onu yurttan atmışlardır. “İnsan ticareti mağdurları onları ülkeye getiren birey ya da kuruluşa borç ya da benzeri bağlılıklar nedeniyle zorla çalıştırılırlar ya da seks ticaretinin kölesi haline gelirler”

(Tepecik, 2013). Ayten ve annesi Yeter gibi çeşitli sebeplerden yabancı ülkelere irtica etmek zorunda ve iyi eğitim almamış kadınlar istemedikleri işlerde çalışma mecburiyetinde bırakılırlar. Gökbayrak’a (2006, s.105) göre sömürü ve istismar, özellikle eğlence ve fuhuş sektöründe çalışmak zorunda kalan kadınlar için insan onuruna yakışmayan olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Bu sektörlerde çalışanlar iş yasalarından yararlanamamaktadır. Kadınların çoğu alternatif seçeneği olmadığı için çalışmak zorunda kalır.

Ayten’in Lotte ile tanışıp onun yanına taşınması Almanya’da bir seneye yakın süre kalmasına olanak sağlasa da Bremen’e gittiği sırada kimlik kontrolünde kaçak olduğu anlaşılır. Tüm çabalara rağmen Türkiye’ye iade edilir ve hapse girer.

Yönetmenin yansıttığı cesur ve dik duran kadın imajı çizen Ayten, hapiste de imajını sürdürür.

Geleneksel çevrelerde bile karakterinden ödün vermez. Ancak Lotte ’den sakladığı silahı almasını istediği gün Lotte, silahla sokak çocukları tarafından vurulur. Ayten’in karakterinde Lotte’nin ölümü, büyük değişime yol açar. Hayata karşı verdiği kavgaya son verir ve Lotte’nin annesinin yardımı ile hapisten çıkar.

Hem başlarda anlaşamadığı Lotte’nin annesinin yanında olmaya hem de daha ılımlı bir karaktere doğru dönüşmeye başlar.

Fatih Akın’ın işlemiş olduğu genel temalara feminist teori açısından bakılacak olursa, filmlerde yaşadıkları travmalarla değişen dönüşen ya da buna zorlanan kadınlar görülmektedir. Kadın karakterlerin bazıları değişimi süreç içinde, yaşadıkları olaylar ve travmalar sonucunda doğal olarak geçirir. Diğer karakterler ise değişimi muhafazakar değerleri benimsemiş toplum nedeniyle yapmak zorunda bırakılmıştır. İki uçta da filmlerin sonunda törpülenmiş sisteme dirense de uyum sağlayıp entegre olmuş karakterler görülmektedir. Yönetmen farklı kuşaklardaki kadın temsillerini tüm yönleriyle ortaya koyarken her kuşağın içinde bulunduğu durumla savaşma yöntemlerinin birbirinden ayrı olduğunu ve zaman içinde yaşadıkları büyük değişimleri göstermektedir.

112 4.3. “Almanya’ya Hoş geldiniz”

Şekil 4: Almanya’ya Hoş geldiniz Afiş

Filmin Künyesi:

Orijinal Adı: Willkommen in Deutschland Tür: Komedi/Dram

Yapım Yılı: 2011, Almanya Yönetmen: Yasemin Şamdereli

Senaryo: Yasemin Şamdereli, Nesrin Şamdereli

Oyuncular: Vedat Erincin, Fahri Yıldırım, Lilay Huser, Demet Gül, Aylin Tezel, Rafael Koussouris, Denis Moschitto, Petra Schmidt-Schaller, Aykut Kayacık, Ercan Karaçaylı, Şiir Eloğlu

Filmin Konusu

Altı yaşındaki Cenk Alman anne ile Türk babanın oğludur. Ancak evde Almanca dışında bir dil konuşmadıkları için Türkçesi yeterli değildir. Bir gün okulda Türk ve Alman öğrenciler arasında yapılacak olan futbol maçında Türk takımına seçilmediği için üzülen Cenk, kendi kimliğini sorgulamaya başlar ve bunu aile yemeği sırasında dile getirir. Cenk Türk müdür yoksa Alman mıdır? Bunun üzerine büyük kuzeni Canan, Almanya’ya çalışmak için göç eden 1000001. işçi olan dedesi Hüseyin Yılmaz’ın hikayesini anlatmaya başlar. Hüseyin, Güneydoğu Anadolu’da köyde yaşayan, evli bir gençtir. Yıllar geçtikçe Hüseyin’in çocuk sayısının da artması ile birlikte ailesini geçindirmekte zorlanır. Hüseyin bir gün köy kahvesinde gazete okuyanlardan Almanya’nın hala daha işçi alımı yaptığını duyar ve Almanya’ya gitmeye karar verir. Ailesini köyde bırakarak tek başına Almanya’ya gider. Orada

113

ağır işlerde çalışmak zorunda kalan Hüseyin, ailesini iyi geçindirebilecek kadar para yollamaya başlar.

Aradan uzun zaman geçtikten sonra köyüne iznini geçirmek için gelen Hüseyin, büyük oğlu Veli’nin okulda yaptığı yaramazlıkları ve okula düzenli şekilde devam etmediğini öğrenir. Veli’ye karşı sorumluluklarını yerine getiremediği için suçluluk hisseder. Çocuklarıyla bir arada tekrar aile gibi yaşamanın daha iyi olacağını düşünür. Tüm ailesi ile birlikte Almanya’ya gitmeye karar verir.

Hüseyin’in eşi Fatma taşınmayı şiddetle reddetse de Hüseyin, hep birlikte gitmek konusunda ısrarcıdır. Alıştığı bir ortamdan ayrılmak istemeyen Fatma, istemeyerek de olsa Almanya’ya gider.

Başlangıçta her şeyi yadırgayan, gittikleri ülkenin dilini dahi konuşamayan Fatma ve çocuklar belirli zaman sonra hem kültüre hem de dile adapte olmaya başlamıştır. Hatta yeni yaşamlarına o kadar alışmışlardır ki, Türkiye’ye köylerini ziyarete gittikleri zaman eski evleri onlara daha yabancı gelmiştir.

Canan tüm geçmişi anlatırken, arka planda artık yaşlanmış olan Hüseyin ve eşi Fatma arasında Hüseyin’in köylerinde satın aldığı eski evi gündem konusu olmuştur. Fatma o sırada hem kendisinin hem de kocasının Alman vatandaşlığına geçişinin heyecanını yaşarken, kocasının neden köylerindeki eski evi satın aldığına anlam veremez.

Hüseyin’in o seneki yaz tatili planının bir maksadı vardır. Aileyi bir araya toplayıp, uzun zamandır gitmedikleri köylerini ziyaret etmek ve satın aldığı yeri göstererek aile bağlarını yeniden kuvvetlendirmeyi istemektedir. Nereden memlekete geldiklerini, kültürlerini çocuklarına ve torunlarına hatırlatmaktır. Hüseyin’in tatil fikri torunu Cenk dışında kimseye pek cazip gelmez ama yine de tüm aile hep birlikte Türkiye’ye giderler. Türkiye’ye uçakla gittikten sonra büyük bir arabayla tüm aile karayolunda seyahatlerine başlar. Canan arka planda Cenk’e dedesinin yarım kalan hikayesini anlatmaya devam eder. Aile bağlarının daha da güçlendiği gezide Hüseyin köye yaklaşmalarına kısa bir zaman kaldığı sırada fenalaşarak kalp krizi geçirir ve hayata gözlerini yumar.

Hüseyin ölümünden önce Almanya’da misafir işçi olarak uzun yıllarını geçirmiş gurbetçilerdendir. Alman hükümeti tarafından düzenlenen bir etkinlikte konuşma yapmak üzere davet edilir.

114

Hüseyin’in ölümü üzerine bu konuşmayı yaparak dedesinin hikayesini anlatmak, hikayeyi uzun süre büyük ilgiyle dinleyen torunu Cenk’e kalmıştır;

konuşmayı dedesinin yerine yapar.

Filmin Analizi

“Almanya’ya Hoş geldiniz” filmi Türk kökenli göçmen yönetmen Yasemin Şamdereli tarafından çekilmiş Alman yapımı filmdir. Filmde göçmen bir ailenin kızı olarak Yasemin Şamdereli, zamanında Almanya’ya göç etmiş işçilerin ne gibi sorunlar yaşadığını yeni bir kültüre ve çalışma düzenine nasıl adapte olduklarını, geri bıraktıklarını veya bırakamadıklarını komedi ve dramı iç içe işleyerek beyaz perdeye aktarmıştır. Senaryosunu kardeşi ile birlikte yazdığı hikayede kültürünü ve geleneklerini valizine koyan bir işçi ailesinin Almanya’ya göç ediş hikayesini trajik-komik şekilde ele almıştır. Almanya’ya göç eden ilk jenerasyondan başlayan hikaye ikinci kuşağın yaşadığı çelişkileri ve üçüncü kuşağın entegre olma sürecini tüm karakterler üzerinden farklı bakış açılarından yansıtmıştır.

Film, hikaye örüntüsü ve genel temalar bağlamında değerlendirildiğinde;

Almanya’ya işçi olarak giden ilk kuşağın göç süreçlerinden, Almanya’da yaşadıkları emeklilik günlerine kadar uzun bir yol haritasını tüm yönleriyle irdeleyerek izleyiciye sunmaktadır.

Süreç içinde işçi olarak gidenler ve ailelerin yaşadıkları sorunlar temel alınmıştır. Kültüre ve dile adapte olurken yaşadıkları sancılara ilk kuşaklarda yer verilirken, ikinci ve üçüncü kuşağın yaşadığı kimlik çatışmasıyla kültürel aidiyet sorunlarını nasıl konumlandırdıkları çalışma kapsamında değerlendirilmektedir.

Filmde geçmişte yaşanan olaylar hikaye olarak küçük torun Cenk’e anlatılırken, o dönemde yaşanan olaylar izleyiciye aktarılmaktadır. Üç kuşağın da göç sürecine nasıl yaklaştıkları, yaşadıkları ülkenin kültürüne ne derece adapte olup kendilerini nasıl konumlandırdıkları filmin ana temalarını oluşturmaktadır. Filmin adına yansıdığı gibi “Almanya’ya Hoş geldiniz” diyerek sonradan entegre olunan yabancı kültüre vurgu yapılmıştır.

Göç süreci dışarıdan göründüğü kadar kolay alınan bir karar mıdır? Kültüre entegre olma süreci kuşaklar boyunca nasıl şekil değiştirir? Kültürel kimlik karmaşası en çok hangi kuşakta problem oluşturmaya başlar? Göç insanların

115

hayatında hangi şartlarda daha büyük etki oluşturur? Filmin cevap aradığı sorulardır.

Film analizinde; “göç ve kadının göçteki konumu”, “kültürel entegrasyonda kadın olma”, “kuşaklar arası değişen kadın ve aile imajı”, “kamusal alanda kadın temsilleri”, “yeni nesilde kültürel kimlik bunalımı” inceleme alt başlıkları olarak değerlendirilmiştir.