• Sonuç bulunamadı

Sinir sistemi hareket etme, konuşma ve vücudumuzdaki milyonlarca hücrenin koordineli bir şekilde çalışmasını sağlayan iç haberleşme yoludur. Bu nedenle, sinir sistemi hemostazın (iç denge) devam ettirilmesinde kritik bir rol oynar. Sinir sistemi vücudun içten ve dıştan gelen uyaranları alma ve bunlara cevap verme yoludur. Dokunma, ağrı ve ısı değişiklikleri gibi çevremizde meydana gelen değişiklikler hakkında bilgi gönderir. Merkezi sinir sistemi, gönderilen bu uyaranlara karşı farklı şekillerde cevap verebilirler. Cevap istemsiz bir hareket şeklinde (sıcak bir yüzeyden elin ani olarak çekilmesi gibi) veya endokrin sisteminden salgılanan hormon düzeylerinde değişiklik şeklinde olabilir. Sinir sistemi, vücut aktivitelerinin uyum ve bütünlüğünden, istemli hareketlerin kontrol edilmesinden, deneyimlerin depolanıp- saklanmasından (hafıza) ve öğrenilen cevap şekillerinin (daha önceki deneyimlere göre) geliştirilmesinden sorumludur (155).

2.10.1. Sinir Sisteminin Temel Fonksiyonu

Periferik sinir sisteminden afferent sinirler yoluyla merkezi sinir sistemine gönderilen bilgi, çeşitli duyular şeklinde algılanır; ısı, ışık, dokunma, koku, basınç vb. duyu sinirlerinin M.S.S. (merkezi sinir sistemi) ile yaptığı bağlantılar, çeşitli duyuların algılanmasını ve belirli koşullara uygun motor cevapların açığa çıkmasını sağlar. Örneğin, mum ateşinden yanan bir parmak refleks olarak geri çekildiğinde, bu refleks cevabın gerçekleşmesi için motor nöronlara da gereksinim vardır. Bu sinirler M.S.S’den başlar ve iskelet kası gibi effektör organlarda sonlanırlar. Sinir uyarıldığında, sonlandığı kasın kasılmasına neden olur. Böylece kaza ile sıcak bir objeye dokunulduğunda, deride bulunan ısıya duyarlı reseptörler (alıcılar) bu bilgiyi duyu sinirleri yoluyla M.S.S’ye gönderirler. M.S.S’nin duyu sinirleri tarafından iletilen bu bilgiler, uygun motor sinirlere gönderilir ve motor sinirler de uyarıları koldaki kaslara iletir; kas kasılır ve parmak otomatik olarak sıcak objeden hızlı bir şekilde geri çekilir (155).

2.10.2. Hareketin Sinirsel Kontrolü

Sporda başarılı olmak sporcunun performansını sağlamak ve devam ettirmekle mümkündür. Performans yapılacak iş ve kişinin bu işi yapma kapasitesi arasındaki ilişkiyi tanımlar. Performansın iyi olması, bir çok faktörün yanı sıra sinir sisteminin de sağlam olmasını gerektirir. Çünkü sinir sistemi vücudun içinden (örneğin kas ve eklemlerden) ve dış çevreden gelen uyarıları reseptörler (alıcılar) aracılığıyla alır, bunları yorumlar ve uyarana cevap oluşturur (33).

İskelet kaslarının çok çeşitli hareketleri sırasında kas gruplarının koordine edilmesi ve istenilen hareketin amaca uygun biçimde yapılabilmesi M.S.S’ye sinirsel merkezlere bağlıdır. Halbuki istem dışı yapılan refleks hareketlerin omurilik

düzeyinde gerçekleştiği bilinmektedir. Daha karmaşık becerilerin hareketlerin oluşması için ise beyin gibi yüksek merkezler devreye girmektedir. Omurilikteki alt nöronlar kasılmayı oluştururken, beyindeki üst nöronlar ise kasılmaların sırasını ve düzenini programlamaktadırlar. İki türlü motor fonksiyonlardan söz edilir ki, bunlar postürün düzenlenmesi ve amaca yönelik hareketlerdir. Bu iki türlü hareketler beraberce yürütülürler, biri olmadan öteki yapılamaz. Örneğin, sprinter koşarken bir bacağını yerden kaldırıp ileri atarken, diğer bacak yer çekimine rağmen dik duruşu sağlamak için vücut ağırlığını taşımak maksadıyla uygun bir biçimde yere basmaktadır. Kas hareketlerinin sinirsel kontrolünden sorumlu merkezler “motor merkezler” olarak adlandırılırlar ve M.S.S.’nin her bölgesinde, beyin korteksinden omuriliğe kadar olan bölgelerde bulunurlar. Çeşitli duyu reseptörlerinden M.S.S’ye bilgi akımı gerçekleşmekte (afferent impulslar), spinal motor merkezlerde ise spinal refleksler (yüksek merkezlerce değiştirilebilir ise de) vücudun ihtiyacına göre yüksek merkezler işe karışmadan gerçekleştirilebilmektedir. Kas hareketlerinde kontrolü sağlayan ve düzenleyen yüksek motor merkezler ise spinal merkezlerin daha yukarısındaki merkezlerdir (beyin, beyincik vb.). Hareketler yapılırken vücudun hangi kaslarının ne derece kasılacağı, hangilerinin gevşeyeceği ve kas gruplarının koordinesi basal gonglionlar, serebellum, talamus ve serebrumda gerekli pozisyonu alması ise beyin sapındaki merkezlerce sağlanır. Motor korteksten çıkan uyarılar beyin sapındaki ve omurilikteki motor nöronlara yansır ve bu yolla hareketler oluşur. Yapılan hareketlerle ilgili gerekli düzenleme ve değişiklikler kas tendon, eklem ve derideki reseptörlerden gelen duyusal bilgilere göre serebellum tarafından yapılır. Serebellum amaca uygun olmayan hareketleri düzeltir, programa uygun bir biçimde yapılmasını sağlar. Beyin sapındaki postür ve denge ile ilgili merkezler eş güdümü sağlar (60).

2.10.3. Sinir Uyarısı

Duysal ve motor sinirler tarafından iletilen bilgiler, sinir uyarısı olarak adlandırılan elektrik enerjisi şeklindedir. Sinir uyarısı, sinirin uyarıldığı noktada oluşan ve aksonun uzunluğu boyunca kendi kendine yayılan elektriksel değişim olarak düşünülebilir. Uyarana karşı sinir uyarısı oluşturulmasını ve üretilmesini sağlayan yollar şu şekilde özetlenebilir: sinir lifi istirahat halindeyken, sodyum (Na) iyonları büyük oranda sinir hücre membranının dışında konsantre olur ve hücre dışının elektriksel olarak pozitif yüklenmesini sağlar. Sinir hücrelerinin iç kısmı ise negatif yüklüdür. Böylece sinirin iç ve dış kısmı arasında potansiyel bir fark oluşur. Bu, istirahat (dinlenim) membran potansiyeli olarak adlandırılır. Sinir uyarıldığı zaman, sinir membranı Na iyonlarına karşı geçirgen hale gelir ve iyonlar sinirin içine doğru geçerler. Bunun sonucu, sinirin dışı negatif, iç tarafı ise pozitif yüklü hale gelir. Diğer bir deyişle, yeteri kadar uyarı sinirin polaritesinin tam tersi yönde değişmesine neden olur. Polaritedeki bu değişim aksiyon potansiyeli (depolarizasyon) olarak adlandırılır ve bu bir elektrik akımıdır; bu da sinir iletisi olarak görev yapar. Aksiyon potansiyeline ek olarak, membranda uyarının uygulandığı noktada lokal elektrik akımı oluşur. Bu akım kendi kendini yenileyebilir niteliktedir ve sinirin bağlı olduğu alanlara yayılır. Har alanın polaritesinde aynı değişikliğe neden olur ve böylece yeni bir aksiyon potansiyeli ve bölgesel (lokal) elektrik akımı meydana gelir. Bu süreç, aksiyon potansiyeli sinir lifinin tamamına yayılıncaya kadar tekrar eder. Bütün bu olaylar çok hızlı bir şekilde gerçekleşir ve bu hız sinirin miyelinli ve miyelinsiz olmasına bağlı olarak değişir. Daha önce de belirtildiği gibi bazı sinir lifleri miyelin kılıfı ile çevrilidir. Bu kılıf çevrelediği sinir parçasını (bölümü) elektriksel değişimlerden yalıtır. Bu nedenle sinirin miyelinle çevrili olan kısmında sinir uyarısı oluşturulamaz ve iletilemez. Bunun yerine, sinir

uyarısı yalnızca ranvier boğumlarından, sinir lifi boyunca boğumdan boğuma atlayarak iletilir. Sıçrayıcı tarzda ileti (saltatory ileti) olarak bilinen bu tip iletim, sinir uyarısının hızlı bir şekilde iletilmesini sağlar. Örneğin, büyük miyelinli sinirlerde (iskelet kaslarını uyaran) sinir iletim hızı 60-100 m/sn.’dir (135-225 mil/saat). Aynı çaptaki miyelinsiz liflerde ise, sinir iletim hızı sadece 6-10 m/sn.’dir (13.5-22.5 mil/saat). Miyelinli liflerin iletim hızı yaklaşık 10 kat daha fazladır (155).

2.10.4. İskelet Kasının Uyarılması

Her kas lifi, diğer kas liflerinden sarkolemma ile ayrıldığı için, bir kas lifinin uyarılması komşu kas liflerini de doğrudan uyarmaz. Bu nedenle, her bir kas lifinin ayrı bir motor sinir uzantısı tarafından uyarılması gerekir. Bir kası uyaran bir sinir, her biri omuriliğin ayrı bir sinir hücresinden başlayan bir çok sinir lifinden oluşur. Kası uyaran sinirler hem duysal (afferent), hem de motor (efferent) lifleri içerir ve genellikle kasa kan damarları boyunca girerler. Bağ dokusu boyunca sürekli dallara ayrılarak bütün kas liflerine ulaşırlar. Uyarıldıklarında kasın kasılmasına neden olan motor sinirler, merkezi sinir sisteminden (beyin ve omurilik) başlarlar. Motor bir sinirin kasta sonlandığı noktaya nöromusküler (sinir-kas) kavşak veya miyonöral kavşak veya motor son plak adı verilir. Omurilikteki tek bir motor sinir hücresi, bir kasa uyarı gönderdiğinde o sinirin yan dalları tarafından uyarılan bütün kas lifleri aynı anda uyarılır ve kasılırlar.Kası uyaran sinirlerin % 60’ ını motor sinirler, % 40’ ını da duysal sinirler oluşturur. Duysal sinirler kasın duyu organlarından aldığı, ağrı ve vücut kısımlarının algılanışına ait bilgileri merkezi sinir sistemine iletir. Duysal sinir uçlarının bazılar da kas tendonları ile bağlantılıdır. Bu duysal sinir uçları kas gerilimindeki (kasılma, gevşeme, gerilme gibi) değişiklikler tarafından uyarılırlar ve uyarıları daha önce de belirtildiği gibi merkezi sinir sistemine gönderirler. Bu

uyarılar kas tonusunun devam ettirilmesinde ve kas hareketlerinin hızının ve miktarının ayarlanmasında önemli rol oynarlar (155).

2.10.5. Refleks ve İstemsiz Hareket

Duysal bir uyaran ve bir yanıttan oluşan stereoptik motor yanıttır. Refleksin yolları afferent olarak merkezi sinir sistemine duyusal bir giriş, en az bir sinaptik bağlantı ve efferent çıkış effektör dokudan oluşur. Yanıt, çoklukla motor yanıttır; fakat, refleks aynı zamanda otonomik organları da içerebilir. Örneğin, H refleksi, sudomotor refleks sayılabilir(173).

Refleks reseptörlerin (duyu organların) uyarılması ile başlayan duyusal deşarjın omurilikteki sinapstan başlattığı uyarı ile effektör organlarda (kas ve salgı bezi) yaratılan istem dışı aktivitedir. Örneğin elimizi haberimiz olmadan sıcak bir nesneden (sigara, soba vb.) dokunma sonrası aniden çekilmesi vb. gibi (60).

Medulla spinalis (omurilik) gövde ve ekstremite kaslarını kontrol eden merkez olduğuna göre aynı zamanda refleks merkezidir. Çünkü refleks olayı omurilikte gerçekleşmektedir. Refleks olayı istem dışı (unvoluntary) bir olaydır. İstemle yapılan hareketler reflekslere dahil edilmezler. Fakat ister istem dışı (refleks) isterse istemli olsun her çeşit aktivitenin gerçekleşmesi aynı sinir mekanizması ile oluşur. Fonksiyonel bakımdan sinir sisteminin temel birimi refleks arkıdır. Refleks ve refleks arkı ayrı şeylerdir. Refleks bir olay, refleks arkı ise anatomik bir yoldur (60).

Sinirsel fonksiyonların gerçekleşmesi için en az bir reseptör, bir afferent nöron, bir merkez, bir efferent (motor) nöron ve bir de effektör organ gereklidir. İşte bu ünitelerin oluşturduğu anatomik yapı ve yola refleks arkı denir. Gerilme (miyotatik) refleksinde olduğu gibi, özelleşmiş kas iğcikleri (intrafuzal kas lifleri) kasta zamana bağlı boyca uzama sırasında merkezi sinir sistemine bilgi iletirler ve karşıt hareket

buna göre düzenlenir. Burada kas iğcikleri reseptör olarak görev yaparlar. Örneğin bir cismin kaldırılması sırasında, ilk harekette kas bir miktar gerilir. Eğer gerilme düşükse yalnızca birkaç ünitenin devreye girmesiyle hareket gerçekleştirilir. Eğer daha ağır cisim kaldırılıyorsa, bu kez gerilme daha şiddetli olacak, böylece uyarı şiddeti ve cevap daha yüksek oluşacaktır. Sonuçta daha fazla sayıda motor ünitenin devreye girmesi ile hareketin tamamlanması refleks olarak gerçekleştirilecektir. Refleks oluşumu ise refleks arkında gerçekleşmektedir. Yani kas iğciklerinden alınan bilgiler, afferent nöronlarla omuriliğe taşınmakta, buradan uyarılar motor nöronlarla kaslara gönderilmekte ve böylece refleks gerçekleşmektedir. Refleks arkı (yayı) oluşurken, hareketi doğuran kasın (agonist) zıt yönlü grubu (antagonist) hareketi engellemeyecek şekilde bastırılmaktadır (inhibisyon). Hem agonist hem de antagonist kaslara ait nöronların kinestetik uyarılarıyla oluşan bu durum karşılıklı (resiprokal) inhibisyon olarak bilinmektedir. Refleksler iki kısımda incelenebilir: doğuştan var olan değişmez refleksler (kardiyovasküler, solunum, metabolizma, postür, denge, hareket ve yer değiştirme ile ilgili refleksler) ve kazanılmış şartlı refleksler (60).

2.10.5.1. H-Refleks (H dalgası)

Sinirin uyarılması ile kastan sabit olarak elde edilen birleşik kas aksiyon potansiyelidir. Erişkinlerde düzenli olarak sadece sınırlı fizyolojik ekstansör gruptan, özellikle de baldır kasından elde edilir. Aynı kasın M dalgası ile karşılaştırıldığında, daha geç ileti sürelidir ve geç yanıtlardan birisidir. Uzun süreli (500-1000µs) uyaranlar ile çok daha güvenle elde edilir. Maksimal M dalgasını elde etmeye yeterli uyaran şiddetinde H dalgası küçülür veya kaybolur. Spinal refleks olduğu düşünülür ve karma sinirlerdeki afferent liflerin uyarılması sonucu kasın motor nöronlarının

spinal kortta monosinaptik bağlantılı aktivasyonu ile oluşur. Refleks ve yanıt, tanımlayan Hoffman’ın (1918) adıyla anılır(173).

H-refleks, motor nöron uyarılabilirliğinin ve 1a afferentlerden motor nöronlara sinaptik geçiş kapasitesinin ölçülmesini sağlamaktadır (34).

H-refleks monosinaptik gerilme refleksinin elektriksel karşılığıdır ve normalde sadece birkaç kastan elde edilir. Arka tibiadan ya da orta sinirden seçili uyarımlarla ortaya çıkarılır. Uyarım, dereceli olarak artan stimulasyon kuvveti ile yavaş (1 atım/sn’den daha az) ve uzun süreli (0.5-1 ms) uyarıların kullanımı ile gerçekleşir. Uyarımlar dorsal kök gonglion sayesinde Tip 1a fibrillere geçer ve kastaki alpha motor aksonu harekete geçiren ön boynuzdaki merkez sinapsa iletilir. Düşük stimulasyon kuvvetinde oluşan, genellikle 0.5 ve 5 mV amplitude arasında, ya direk bir M yanıtının (motor cevap) görülmediği ya da öncesinde görülen küçük bir M yanıtı ile bir motor cevap ile sonuçlanır. Makul bir biçimde bu refleks latans (uyaran ile yanıt arasındaki süre), M yanıtından çok daha uzundur ve görmek için 5-10 ms’lik bölünme gerekir.

Şekil 2.1 Soleus kasından H-refleks kaydı

H-refleks normalde bir çok kastan elde edilebilir, fakat soleus, fleksör carpi radialis ve quadriceps kasından daha kolay elde edilebilmektedir.

Şekil 2.2 Fleksör carpi radialis kasından H-refleks kaydı

İlk olarak düşük uyarımda, öncesinde hiçbir motor yanıt olmaksızın ortaya çıkar. Uyarım şiddeti arttığında, direk motor yanıt ortaya çıkar. Uyarım şiddetindeki daha fazla bir artış ile M yanıtı büyür ve amplitüdde H-refleks azalır. Motor yanıt maksimal olduğunda H-refleks görülmez ve küçük bir geç motor yanıt (F-dalgası) oluşur.

H-refleks latansı normal değerlerin gösterdiği grafiklerden kolaylıkla belirlenebilir. Bununla birlikte, sınırlı süreçlerdeki en iyi normal değerler, hastaların asemptomatik bölümleridir.

H-refleks, ya periferik ya da proksimal (organın bağlanma noktasına yakın) nöropati’lerdeki proksimal sinir dallarının çalışması gibi S1 ve C7 kök lezyonlarının teşhisinde faydalıdır. Latans yokluğu ya da anormal bir latans, bir bölümdeki hastalığın güçlü bir göstergesidir (85).

2.10.5.1.1. H-refleks Toparlanma Eğrisi

Biri şartlayıcı (conditioning), diğeri test uyarısı olmak üzere iki uyarı aynı tarafta ve aynı sinir üzerine uygulandığında test uyarısı sonucu oluşan H-refleks amplitüdünün şartlayıcı uyarı sonucu oluşan H-refleks amplitüdüne oranı saptanarak, uyarı aralıkları X ekseninde, yüzde oranları Y ekseninde belirtilmek üzere oluşturulan eğri H-refleks Toparlanma Eğrisi (HRTE) olarak isimlendirilmektedir. Bu yöntemin alfa motor nöron havuzundaki uyarılabilirliği ortaya çıkardığı bilinmektedir. Bu yöntemin istirahat halinden çok fonksiyonel sinir sisteminin incelenmesinin mümkün olduğu ileri sürülmüştür. Yapılan çalışmalarda HRTE’nde ilk 30 msn. içinde hızla kaybolan bir uyarıcı postsinaptik potansiyel tespit edilmiştir. Bu dönemin, şartlayıcı uyarı ile submaksimal uyarılabilen alfa motor nöronların, test uyarısı ile aksiyon potansiyeli oluşturması sonucu ortaya çıktığı düşünülür (1. dönem). Bu dönemi takiben test uyarısının oluşturduğu H-refleksinin tümüyle inhibe olduğu 50-100 msn. uyarı aralığına kadar devam eden II. dönem belirir. Bu dönemin monosinaptik aktivasyondan kaynaklandığı ve nörotransmitterlerin tükenmesi ile oluştuğu düşünülür. 50-300 msn arasında ise muhtemelen supraspinal yapıların da katkıda bulunduğu test uyarısı sonucu oluşan H-refleksinde fasilitasyon görülür. Bu

etkinin başladığı uyarı aralığı III. dönem, şiddetlendiği uyarı aralığı ise IV. dönemi oluşturur. Bunu takiben azalan nörotransmitterin tedricen düzelmesinden kaynaklanan H-refleks amplitüdünün tedricen arttığı V. dönem meydana gelir. Eğrinin III., IV. ve V. dönemlerindeki mekanizma açık olarak bilinmemekle birlikte segmental ve subrasegmental mekanizmaların etkili olduğu sanılmaktadır. Spastisite ve Parkinson hastalarında önemli değişikliklerin IV. dönemde ortaya çıkması bu görüşü desteklemektedir. Ara fasilitasyon dönemi olarak isimlendirilen IV. dönemin oluşumu için bazı teoriler mevcuttur. 1a afferentlerinin cilt ile ilişkili kalın sinir liflerinden kaynaklanan uyarıların spinoserebellar yol ile veya dorsal spinoserebellar yollarda oluşan deşarjların serebelluma ulaşması ve bu uyarıların Dieters nükleusundan vestibulospinal yol ile medulla spinalis boyunca inerek ekstansör motor nöronlarda deşarj oluşturması şeklinde teoriler oluşturulmuştur. Ayrıca kortikol retikülospinal ve piramidal yolların spinal motor merkezi ve motor nöronları etkileyebildiği de savunulmuştur (131).

2.10.5.2. M Yanıtı

Bir kastan elektriksel uyaran ile motor sinirin uyarılması sonucu elde edilen birleşik kas aksiyon potansiyeli. Geleneksel olarak M dalgası, motor sinir ileti çalışmasında subramaksimal uyaran ile elde edilir. İstenilen yanıt, kayıt elektrotun yanıtın başlangıcının negatif olacağı yere yerleştirilmesi ile elde edilir. Yaygın olarak ileti süresi, genlik ve süresi ile ölçülür. Motor yanıt olarak da bilinir. Normal koşullarda iki fazlı ve 1-5 Hz uyarı hızı aralığında kararlı bir yanıttır (173).

2.10.5.3. F Yanıtı

F dalgası bir sinirdeki supramaksimal stimulasyon sonrasında görülen uzun latans (bir kasta aralıklı olarak elde edilen) kas aksiyon potansiyelidir. Değişik bir çok kasta ortaya çıkarılabilmesine rağmen en iyi el ve ayak kaslarından elde edilir. F dalgası genel olarak, uyarımların antidromikal olarak motor fibrillerden geçtiğinde ve hassas bir sürede ön boynuza ulaştığında ortaya çıktığına inanılmaktadır. Cevap oluştuğunda minimal bir kas kasılmasına neden olur. H-reflekse benzemeyen F dalgası her zaman motor cevaptan önce oluşur ve genlik oldukça küçüktür (genellikle 0.2-0.5 mV oranında).

F dalgası değişken bir cevaptır ve sinir uyarımından sonra nadiren elde edilir. Çoğunlukla, bir F yanıtı öncesinde farklı supramaksimal uyarıya ihtiyaç duyulur.

Farklı ön boynuz hücreler farklı sürelerde aktive edildiklerinden F dalgasının latansı ve biçimi birbirinden farklıdır. Geleneksel olarak, 10- 20 arasındaki F dalgalar elde edilmektedir ve bu değerler arasındaki en kısa latans kullanılmaktadır (85).

2.11. Elektromiyografi (EMG)

EMG, elektromiyografi teriminin kısaltılmış adıdır. Kasların kasılmasını sağlayan elektriksel aktivitenin izlendiği ve yorumlandığı bir kas incelemesidir. Kasların kasılması sinirler aracılığıyla beyinden iletilmiş olan uyarıcı potansiyellerin kaslarda oluşturduğu Motor Ünite Aksiyon Potansiyelleri (MÜAP) olarak bilinen elektriksel potansiyeller sayesinde olur. Kasılmanın miktarı MÜAP' ların sayısının ve sıklığının artması ile artar. Kasların kasılı olmadığı veya kasılı olduğu durumlarda MÜAP' ların incelenmesi, şeklinin veya sıklığının normal sınırlar içinde olup olmaması, veya normalde karşılaşılmayan elektriksel aktivitelere rastlanılması kaslardaki sorunları belirlemek için incelenen değişkenlerdir. Günlük kullanımında

EMG incelemesi denildiğinde kas incelemesi anlamının yanı sıra sinir incelemesini de içeren testler bütünü anlamına gelmektedir (92).

Yüzeysel Elektromiyografi:

Yüzeysel EMG teknolojisi spesifik olarak kas aksiyon potansiyelini (MAP) kaydeder ve bunun, yumuşak doku yaralanmalarına hassas olduğu bilinmektedir. Örneğin, aynı türdeki kas çiftleri arasındaki bazı fonksiyon bozukluğu durumlarında (ya da agonist ve onun antagonisti ya da sinerjisti arasında) özel bir harekete katılan kasların stifnesi (vizkosite) ile ilgili bir dengesizlik oluşur. Bu tür dengesizliklerin, yetersiz uzama-gerilme ilişkisi ve pasif miyofasyal uyum gibi periferik faktörler boyunca kusurlu merkezi sinir sistemi motor kontrol problemleri ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Uzman kişinin kassal yetersizlik ve diğer fiziksel ve fizyolojik faktörler arsındaki ilişkiyi kliniksel incelemeler ile birlikte EMG bulgularını değerlendirdiğinde daha açık hale gelir. Yüzeysel EMG kontrolü, kas fonksiyonu üzerindeki fiziksel aktivitenin etkisini objektif olarak değerlendirmede önemli veriler sağlar (87).

Yüzeysel Elektrot:

Yüzeysel elektrotlar incelenecek her kas için iki tane olacak şekilde kas üzerindeki deriye tutturulur. Biri aktif biri referans olan elektrotların arasındaki voltaj farkı EMG sinyali olarak kaydedilir. Topraklama için gövdede yakın bir yere ayrıca bir adet elektrot daha yerleştirilir. Yüzeysel elektrotlarla kaydedilen sinyal kasılan liflerin bileşik aksiyon potansiyelidir. Bu potansiyel yüzeysel elektrotlara fasya, yağ ve deriden geçerek ulaştığından sinyalin voltajı küçüktür. Bu nedenle sinyalin bir preamplifiyerden (yükselticiden) geçmesi gerekir. Yüzeysel elektrotların kaydettiği

sinyal yüzeysel kas veya kas gruplarındaki aksiyon potansiyellerinin bir toplamıdır. Dolayısıyla derin kaslar konusunda yeterli bilgi vermez. Sinyalin çoğunluğu ciltten en fazla 25 mm. derinliğindeki kaslardan kaydedilmektedir. Dolayısıyla yüzeysel kaslar yüzeysel elektrotlarla incelenir derin kaslar için ince tel elektrotlar kullanılır (187).

2.12. Postür ve Denge

Postür temel olarak gerilme (miyotatik) refleksi ile sağlanan ve yer çekimine karşı korunan vücut duruşunu ifade etmektedir. Postür düzenleyici mekanizmalar çok sayıdadır. Postürün düzenlenmesine omurilik, beyin sapı ve serebral korteksi içeren bir çok yapı iştirak eder. Postür ve denge refleks yolla reseptör ve iç kulakta bulunan vestibular (denge) organdan gelen uyarılar ile sağlanmaktadır. Postür ve dengenin sağlanmasına katılan merkezler sadece postür ve dengeyi sağlamakla kalmaz, aynı zamanda hareketlerin başlatılması ve denetimi ile de ilgilenirler. Postürü sağlamak üzere görev yapan bir çok postural refleks tanımlanmaktadır. Bu ayarlamalar arasında sürekli statik reflekslerle, dinamik kısa süreli fazik refleksler vardır. “Statik refleksler” kaslarda uzun süreli kasılmalar gerektirirken, “dinamik refleksler” geçici hareketleri içerir. Her iki refleks türler de M.S.S’ de oluşturulur. Denge ise doğrultma

Benzer Belgeler