• Sonuç bulunamadı

BELİRSİZLİK, RİSK VE SİGORTA OLGUSU

1.3. Belirsizlik ve Riske Karşı Tutumun Ekonomideki Yeri ve Önemi: Sigorta Olgusu

1.3.2. Sigorta Olgusunun Tarihsel Gelişim

Kayıtlı ilk sigorta benzeri uygulamaların, M.Ö. IV. binyılda “deniz ödüncü senedi” adı altında, Babil’de ortaya çıktığı bilinmektedir. Babil (M.Ö. 2000-M.Ö. 6000), o dönemin ticaret merkeziydi. Ticaretin gerçekleşmesini sağlayan kervanlar, sık sık yol kesme, hırsızlık ve fidye isteme gibi tehlikelerle karşılaşmaktaydı. Bunun için sermayedarlar, kervan tüccarlarına borç vermekteydiler. Sermayedarlar, kervanların yukarıdaki risklerden biriyle karşılaşması durumunda tüccarların borcunu silmekte; riskin gerçekleşmemesi durumunda ise alacaklarını tüccarlardan üstlendikleri riskin karşılığı olarak bir miktar daha fazla alarak tahsil etmekteydiler. Babil kralı Hammurabi, daha sonra bu süreci yasallaştırmıştır; buna göre haydutların saldırısına uğrayan kervanların zararları tüm kervanlar tarafından karşılanacaktır. Böylece, kara taşımacılığında bilinen ilk sigorta benzeri uygulama ortaya çıkmıştır. M.Ö. 600 yıllarında Hindular’ın yaptığı sigorta özelliği taşıyan kredi anlaşmaları, toplumda sigorta düşüncesinin gelişmesine yardımcı olmuş ve Orta Çağ’da deniz ödüncü ve nakliyat sigortalarının ortaya çıkmasına öncülük etmiştir (Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği (TSRSB): Sigortanın Tarihi).

Sigortanın yaygınlaşması ve gelişimi, deniz ticaretinin gelişimi ile birlikte gerçekleşmiştir. Eski Yunan’da, deniz yolculuğu sırasında meydana gelen zararın tazmini için aynı tehlikeyle karşı karşıya kalan kişilerin karşılıklı yardım amacıyla kooperatife benzer bazı basit oluşumlar kurdukları bilinmektedir. Rodoslular’da da deniz yolculuğu sırasında meydana gelen zararın seyahat edenler tarafından ortak karşılanması için bir madde bulunmaktaydı. Bu madde bir süre sonra Roma

Kanunları’nda da yer almıştır ve “gömme kasaları” şeklinde bir teşkilat oluşturulmuştur (Timur, 1960; 19).

Deniz sigortası en eski sigorta türlerindendir. Prime dayalı sigortanın il olarak M.S. 1250 yıllarında Venedik, Floransa ve Cenova şehirlerinde görüldüğü bilinmektedir. “Deniz ödüncü yöntemi” şeklinde ortaya çıkan bu sigorta, Babil’deki uygulamaya benzer olarak, bir sermayedarın gemiciye denize açılmadan önce belli bir miktar para ödünç vermesini, geminin istenilen limana sağ salim varması durumunda, gemicinin ödünç aldığı parayı faiziyle birlikte sermayedara geri ödemesini içermekteydi. Burada sigorta primi, ödenen faizdir. Bununla birlikte bu uygulama, alınan faizlerin haksız bir şekilde yüksek olması nedeniyle yasaklanmış; daha sonra benzer bir sistem “deniz sigortası” olarak tekrar ortaya çıkmıştır.

Bugünkü anlamda sigorta, ilk olarak 14. yüzyılda İtalya’da görülmektedir. Bu dönemde dünya ticaret pazarlarından birisi olan Belçika’nın Brugges bölgesinde, Belçika Kralı’nın oğlu Kont Van Flander tarafından 1310 yılında “sigorta odası” açılmıştır. Bu odada, tüm sigorta işlemleri yarı resmi bir şekilde yapılmaktaydı (Timur, 1960; 20). Türkiye Sigorta ve Reasürans Birliği (TSRSB): Sigortanın Tarihi adlı kaynakta, ilk sigorta poliçesinin 23 Ekim 1347 tarihinde İtalya’nın Cenova Limanı’ndan Mayorka’ya yük taşıyan “Santa Clara” adlı geminin yükünü güvence altına almak için düzenlendiği belirtilmekte; Timur (1960) ise 14. yüzyılın ortalarına doğru ticaret merkezi durumundaki bazı büyük şehirlerde sigortacılığı meslek edinen kişilerin ortaya çıktığını ve bunların noter huzurunda düzenlenen “sigorta poliçesi” adı verilen sözleşmelerle belgelendiğini belirtmektedir. Bununla birlikte, ilk sigorta şirketi, 1424 yılında Cenova’da kurulmuş; sigorta konusundaki ilk yasal düzenleme ise 1435 yılında yayımlanan “Barcelona Fermanı”yla gerçekleşmiştir. Bu fermana göre, yabancı gemilerin değerlerinin yarısından fazlasının, İspanyol gemilerinin değerlerinin ise en çok dörtte üçünün sigortalanmasına izin verilmiştir. Bunun nedeni ise, fazla miktarda yapılan sigortanın ahlaki tehlikeye yo açacağının düşünülmesidir (Mayerson, 1962; 20).

Sigortanın denizcilikten sonraki gelişimi, 17. yüzyılda “hayat sigortası” alanında ortaya çıkmıştır. Ancak “hayat sigortası”ndan önce, “sağlık sigortası”na benzer bir uygulama, 14. yüzyılda bazı ülkelerde yerel karşılıklı sigorta birlikleri ve esnaf birlikleri tarafından işletilen ve hastalığa karşı sigortalılara “hastalık parası” veya “gün parası” adı altında yapılan ödemeler şeklinde görülmektedir (Timur, 1960; 21). Hayat sigortası ise, gemilerde bulunan yüklerin yanı sıra, kaptan, yolcular ve tayfanın da sigortalanması düşüncesiyle ortaya çıkmıştır. 17. yüzyılda ise, Tonti adında bir İtalyan bankerinin geliştirdiği “Tontines” sistemi, belirli kişilerin bir araya gelerek ortaya bir miktar para koymalarına ve daha sonra biriken paranın paylaşımına dayanmaktaydı. Bu sistemde, ölenlerin maddi kayba uğradıkları düşünülerek, öngörülen süreden önce ölenler için de ölüm riski karşısında prim ödemesi yapılıyordu. Bu, uygulama hayat sigortalarının temelini oluşturmaktadır. Bununla birlikte, Mayerson (1962), ilk hayat sigortası poliçesinin 1536 yılında düzenlendiğini belirtmektedir.

Sigortacılığın gelişmesinde etkili olan bir diğer gelişme ise sigortacılıkta istatistiksel yöntem ve tekniklerin kullanılmaya başlamasıdır. 17. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanan olasılık hesapları, sigortanın temelini oluşturmaktadır. Hayat sigortacılığında bilimsel yöntemlere dayalı hazırlanan ilk ölüm tablosu, 1693 yılında İngiltere’de Edmund Halley tarafından oluşturulmuştur (Mayerson, 1962; 25). Bu tablolar, 1756 yılında Joseph Dodson tarafından düzenlenmiş, daha önce yaştan bağımsız olan prim yapısının yaşa göre ölçeklendirilmesi sağlanmıştır. Daha sonra, ölüm olasılıkları ve hayat tabloları, 1762 yılında Londra’da kurulan “Equitable Society” tarafından kullanılmıştır (Timur, 1960; 23).

Sigortacılığın gelişiminde önemli yeri bulunan bir başka olay, 2 Eylül 1666 tarihinde meydana gelen “Londra Yangını”dır. Londra’da bulunan 15000 evin 13200’ünün ve 100 kilisenin tamamen yanmasına neden olan ve dört gün süren bu yangın, halkta bu tip felaketlere karşı korunma güdüsünü uyandırmıştır. Bu doğrultuda, Londra’da, yangına karşı sigorta yapan küçük özel şirketler ortaya çıkmıştır. Bu küçük şirketlerden ilki, aslında fizikçi olan ancak yangından sonra Londra’daki binaların yeniden yapılmasında çalışan Nicholas Barbon’un 1667

yılında kurduğu “Yangın Bürosu”dur (Mayerson, 1962; 23). 1684 yılında ise, “Yangın Bürosu”na rakip olarak kurulan “Friendly Society” ve 1696’da kurulan “Hand-in-Hand” mütüel (karşılıklı) yapıdaki sigorta şirketleridir.

1688 yılında ise, İngiltere’de “Lloyd’s” sigorta şirketinin kurulması, sigortacılığa farklı bir ivme kazandırmıştır. Sigorta şirketi yapısında olmayan ancak sigorta hizmeti veren özel kişiler, 17. yüzyılda Londra’da oldukça yaygın bulunan kahvehanelerde sigorta alıcılarıyla buluşmaktaydı. Bu buluşmalar, zaman içinde, özel sigorta yapan kişilerin de birbirleriyle iletişim kurmalarını sağlamış ve aralarında bilgi alış-verişi başlamıştır. Bu özel sigortacılardan bilgisi ve teşkilatçılığıyla en çok öne çıkanı Edward Lloyd adındaki kişiydi. Edward Lloyd, 1688 yılında Londra’da açtığı kahvehaneye gemi kaptanlarını, tüccarları ve gemi sahiplerini çağırarak ne kadar güvenli seyahat ettiklerini anlatmalarını sağlamış, böylece Lloyd’un kahvehanesi deniz sigortası satın almak için en bilindik yer haline gelmiştir Lloyd, 1696 yılında “Lloyds News” adında çıkarmaya başladığı gazetenin adını 1726 yılında “Lloyds List” olarak değiştirerek sigorta işlemleriyle ilgili düzenli bir yayın yapmaya başlamıştır. Lloyds’un başlattığı bu süreç, 1713 yılında ölümünden sonra da devam etmiştir. 1871 yılında yapılan yasal düzenlemelerle, bu işleri yürüten bir kurum haline gelmiştir. Bununla birlikte, Lloyds bir sigorta şirketi değil, sigorta güvencesi veren özel kişilerin bir araya gelerek oluşturdukları bir şirkettir. Bu şirkette her sigortacı kendi müşterisinin sigortasını yapmakta ancak risklerin daha iyi bir şekilde kontrol edilebilmesi için her sigortacı Lloyds şirketiyle birlikte çalışmaktadır (Timur, 1960; 18).

Maluliyet ve kazaya karşı sigortalar ise ilk olarak 19. yüzyılın ortalarına doğru bazı Batı Avrupa ülkelerinde görülmüştür. Sanayi devrimi sonucunda, insan gücünün yerine geçen buhar gücüyle çalışan makineler, işçilerin bu makineleri kullanmaktaki deneyimsizlikleri nedeniyle kazalara yol açmaktaydı; bu süreç de kaza ve maluliyet sigortalarının ortaya çıkmasına öncülük etmiştir. Bununla birlikte ortaya çıkan işçi sınıfı, sendikaları ve sosyal sigorta haklarını berberinde getirmiştir. Dolayısıyla, 20. yüzyılın başlarından itibaren sosyal güvenlik, malullük, işsizlik ve sağlık sigortası türleri ortaya çıkıp hızla yaygınlaşmıştır.