• Sonuç bulunamadı

BELİRSİZLİK, RİSK VE SİGORTA OLGUSU

1.3. Belirsizlik ve Riske Karşı Tutumun Ekonomideki Yeri ve Önemi: Sigorta Olgusu

1.3.3. Sigorta Olgusunun Kapsamı ve Sigorta Türler

1.3.3.1. Sigorta Olgusunun Kapsamı

Bu bölümde ilk olarak, sigorta olgusuna ilişkin temel terimlerin tanımlarına yer verilecek, daha sonra çeşitli sigorta türleri tanıtılacaktır.

(i) Sigortacı: Sigorta, bir sözleşme ile iki taraf arasında yapılan bir anlaşmadır. Bu anlaşma, karşılıklı hak ve yükümlülükleri düzenlemektedir. Sigortacı, sigortalanmak isteyen kişi ve kuruluşlara, sigorta sözleşmesi gereğince belirlenen bir prim karşılığında güvence veren ve tehlikenin gerçekleşmesi halinde tazminat ödemeyi taahhüt eden şirket veya şirketlerdir. Bir çıkar, birden fazla sigortacı tarafından aynı anda ve aynı risklere karşı sigortalanırsa, bu oluşuma koasürans (kolektif veya müşterek sigorta) adı verilir.

Sigortacı olacak işletmeler iki tür yapıya sahip olabilir: Anonim şirket (stock company) veya karşılıklı sigorta şirketi (mutual insurance company). Bununla birlikte devlet de bazı durumlarda sigortacı işlevine sahip olabilmektedir. Özel sigorta işletmeleri ve devletin yanı sıra, Lloyds adı altında bir başka tür uluslararası sigortacılar da bulunmaktadır.

Anonim şirketler, kar amacıyla kurulmuş sermaye şirketleridir (Nomer ve Yunak, 2000; 52). Bu tür şirketlerin en büyük yararı, dağınık ve küçük tasarrufları bir araya getirerek büyük sermaye gerektiren girişimleri gerçekleştirebilmesidir. Karşılıklı sigorta şirketleri ise, bizzat sigortalılar tarafından kurulup yönetilmektedir.

Sigortalılar, bu tip şirketlerin ortaklarıdır ve şirket yönetimi onların ellerindedir. Bu tip işletmelerin temel amacı kendi üyelerine yarar sağlamaktır, temel özelliği gelir- gider denkliğini sağlamaktır, kar elde etmek değildir.

Yazında anonim ve karşılıklı sigorta şirketlerinin işleyişini inceleyen ve karşılaştıran çalışmalara rastlanmaktadır. Cummins vd. (2004), bir sigorta işletmesinin yöneticiler, sahipler veya girişimciler ve poliçe sahipleri olarak üç paydaşı bulunduğunu ve anonim şirketlerle karşılıklı şirketlerin bu paydaşlar arasındaki çıkar çatışmalarını çözmekte karşılıklı üstünlükleri bulunduğundan bir arada var olduklarını ileri sürmektedir. Bununla birlikte, Cummins vd. (2004), anonim şirketlerin girişimciler ve yöneticiler arasındaki çatışmaları kontrol etmede, daha üstün mekanizmalarına sahip olduğundan, sermayeye ulaşma anlamında daha fazla üstün olduğunu belirtmektedir. Aynı çalışmaya göre, karşılıklı sigorta şirketlerinin anonim şirketlere göre daha avantajlı olduğu durum ise, poliçe sahibi ve girişimci arasında çatışma yaşanabilirken, paydaşlar arasında bu tür sorunların daha az rastlanması şeklinde belirtilmektedir.

Sosyal yönü ağır basan durumlarda sigortanın, devlet tarafından üstlenildiği de görülmektedir. Örneğin, işsizlik, emeklilik veya bazı finansal konularda (ihracat kredi sigortası veya Türkiye için tasarruf mevduatı sigortası gibi) devletin de sigortacı işlevi bulunmaktadır.

Bir diğer sigortacı işlevini gören kuruluş Lloyds’tur. Sigortanın tarihçesinin belirtildiği bölümde de ayrıntılı tanımı verilen bu kuruluş, bünyesinde çeşitli sigortacıları ve sendika adı verilen sigorta gruplarını barındırmakta, özellikle denizcilik üzerine çalışan bir sigorta piyasası işlevini görmektedir (Nomer ve Yunak, 2000; 19).

(ii) Sigortalı: Sigorta sözleşmesinde bir taraf sigortacıyken, diğer taraf ise sigortalıdır. Sigortalı, sözleşmede belirtilen risklere karşı sigorta güvencesinden yararlanan kişidir. Sigortalının, belirli bir risk karşısında sigorta yaptırabilmesi için bazı şartların yerine getirilmesi gerekmektedir. Bunlardan ilki, sigortaya konu olan

çıkarın özellikleriyle ilgilidir. Sigorta çıkarı, sigortalının hasar sonucunda kaybedeceği değerdir. Bu nedenle sigorta, hiçbir şekilde sigortalıya kaybolacak değerin üstünde kazanç sağlayacak nitelik almamaktadır (Aktuğlu, 1975;21).

Bir çıkarın sigortalanabilir olması için şu özelliklere sahip olması gerekmektedir (Güvel ve Güvel, 2002; 54):

(i) Sigortalı riskin gerçekleşmesiyle fiziki bir kayba uğramalıdır.

(ii) Uğranılan kayıp sigortanın esas konusunun kapsamında olmalıdır.

(iii) Bu çıkar ilişkisi parayla ölçülebilir olmalıdır.

(iii) Söz konusu çıkar ilişkisi yasal olmalıdır.

(vi) Sigortalının, ilgili malın korunmasından karı, kaybedilmesinde ise zararı olmalıdır.

(iii) Risk: Risk, genel anlamda, istenmeyen bir sonucun meydana gelme olasılığıdır. Bu doğrultuda riskin çeşitli tanımlarına çalışmanın önceki bölümlerinde yer verilmiştir. Sigortacılık kapsamında ise risk, bir kimsenin para ile ölçülebilir çıkarını tehdit eden, gerçekleşme olasılığı bulunan ancak kesin olmayan tehlikeyi işaret etmektedir. Riskler, bireysel davranışların yol açtığı, hırsızlık, yangın, kaza gibi sosyal kaynaklı; erozyon, deprem, hortum, yangın gibi bireysel davranışlarla birlikte doğal olayları kapsayan fiziksel kaynaklı veya konjonktür, mevsimsel dalgalanmalar, enflasyon gibi ekonomik kaynaklı olabilmektedir. Bu tür kaynaklardan oluşan riskler, temel olarak, bireysel ve işletme riskleri olarak gruplanabilmektedir. Bireysel riskler, ölüm, maluliyet, yaşlılık, işsizlik ve yasal sorumluluk risklerini; işletme riskleri ise ölüm ve maluliyet, yasal sorumluluk, dolaylı hasar ve mal hasarı risklerini kapsamaktadır. Bununla birlikte, her riskin sigortalanabilmesi mümkün olmamaktadır. Daha önce değinildiği gibi, bir riskin sigorta kapsamına alınabilmesi için belirli şartları sağlaması gerekmektedir.

(iv) Sigorta Primi: Riskin karşılanması için ödenen sigorta ücretine, sigorta primi adı verilmektedir (Aktuğlu, 1975; 21). Sigorta primi, sigortalı tarafından sigortacıya ödenmektedir; bir diğer ifadeyle sigorta güvencesinin fiyatını yansıtmaktadır. Sigorta priminin miktarı, riskin ortaya çıkma olasılığının yüksek veya düşük olmasıyla yakından ilgilidir.

Temel olarak iki tür sigorta priminden söz etmek mümkündür. Gerçekleşmesi olası tazminat tutarına veya riskin olası değerine eşit sigorta primine, “net sigorta primi” ya da “risk primi” adı verilmektedir. Net sigorta primi, sigortacı için kar veya zarara neden olmamaktadır. Diğer yandan “brüt sigorta primi”, net sigorta primiyle birlikte, sigortacının sigortalıya yansıttığı çeşitli maliyet unsurlarını da içermektedir. Sigortacı, sabit maliyetler, değişken maliyetler, sigorta bedeline bağlı giderlerin yanı sıra, beklenmeyen olağanüstü hasarların karşılanması için ayrılan güvence fonuyla ilgili giderlerle karşı karşıyadır. Yüklentiler veya şarjman adı verilen bu giderlerin net sigorta primine eklenmesiyle brüt sigorta primi elde edilmektedir.

Sigorta priminin işlevini yerine getirebilmesi için, belirli özelliklere sahip olması gerekmektedir. Bunlar, ödenecek tazminat tutarını ve sigortacının maliyetlerini karşılamaya yetecek düzeyde olması; aynı düzeyde risk altında olan sigortalılara aynı primin uygulanması (adil olması), ekonomik açıdan makul bir düzeyde olması (çok düşük veya çok yüksek olmaması), güvenliği teşvik eden hasarı önleyen nitelikte olması şeklinde sıralanabilmektedir (Güvel ve Güvel, 2002; 67).

(v) Tarife Rejimi: Sigorta priminin düzeyinin belirlenmesi, sigortalıları ve sigortacıları korumak amacıyla bazı düzenlemeler geliştirilmiştir. Sigorta priminin çok düşük belirlenmesi, sigorta şirketlerinin finansal güçlerini olumsuz etkileyecek, çok yüksek belirlenmesi için sigortalılar açısından refah kaybına neden olacaktır. Bununa birlikte, primlerin serbestçe belirlenmesi, sigorta endüstrisindeki rekabetçi yapıyı da olumsuz yönde etkileyebilecektir. Bu tür sorunların üstesinden gelmek amacıyla, primlerin belirlenmesi için belli kurallar koyan tarife rejimleri geliştirilmiştir; üç tip tarife rejimi bulunmaktadır. Bunlar, tarifelerin tamamen sigorta

şirketleri tarafından ve devlet müdahalesi olmaksızın belirlendiği “serbest tarife rejimi”, tarifelerin sigorta şirketleri tarafından belirlenip denetleme kurulunun onayına sunulduğu “tasdik edilmiş tarife rejimi” ve sigorta şirketlerinin tamamen devletin yetkili kurumları tarafından belirlenen tarifeleri kullandıkları “tanzim edilmiş tarife rejimi” dir.

(vii) Sigorta Tazminatı: Riskin gerçekleşmesi ve hasarın oluşması sonucunda sigortacı tarafından sigortalıya ödenen miktardır.

(viii) Reasürans: Sigorta şirketlerinin üzerlerine aldıkları risklerin bir kısmını veya tamamını başka bir sigortacıya devretmeleri reasürans olarak bilinmektedir. Sigorta şirketleri, kendi sermayeleri, karşılıkları ve özkaynaklarıyla karşılayamayacakları büyüklükte hasar ödemelerine karşı kendilerini sigorta ettirme ihtiyacı duyabilmektedir. Tarihte ilk bilinen reasürans işlemi, 1370 yılında bir deniz sigortası kapsamında ortaya çıkmış, 1746 yılında ise İngiltere’de yasal duruma getirilerek koşulları belirlenmiştir (Aktuğlu, 1975; 55).

Reasürans işlemlerinde riski devreden şirkete “sedan”, devralan şirkete ise “reasürör” adı verilmektedir. Sedan şirket ve reasürör arasındaki bu işlem, belirli bir dönemi kapsayan sözleşmeye veya her bir risk için ayrı ayrı yapılabilmektedir (Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği (TSRSB): Reasürans).

Sigorta şirketlerinin reasüransa başvurmalarının nedenleri şöyle belirtilebilir: (i) Riskin dağıtılması.

(ii) Sigortacının hizmet kapasitesini ve esnekliğini artırması. (iii) Sigorta şirketinin mali yapısını desteklenmesi.

(iv) Büyük ve beklenmeyen doğal afet hasarlarının kontrol edilebilmesi. (v) Reasürörden sigortacıya teknik bilgi aktarımı.