• Sonuç bulunamadı

BELİRSİZLİK, RİSK VE SİGORTA OLGUSU

1.3. Belirsizlik ve Riske Karşı Tutumun Ekonomideki Yeri ve Önemi: Sigorta Olgusu

1.3.1. Sigorta Kavramı ve Tanımı

Belirsizlik ve risk, beraberinde toplumsal maliyetleri de getirmektedir. Belirsizliğin ve riskin en belirgin etkilerinden biri, sermaye birikimi üzerinde gözlemlenebilmektedir. İdeal bir statik durum dengesinde, sermaye, her biriminin verimliliği eşitlenecek biçimde tahsis edilmektedir. Ancak, belirsizlik ve riskin varlığı durumunda, ekonomik birimler, tam bilgi durumundaki ortalama getiri düzeyi karşılığında yatırım yapmayı kabul etmeyecektir. Belli bir endüstriye yapılacak yatırım riskli görüldüğünde, risksiz duruma göre daha fazla getiri sağlaması beklenecektir. Aradaki fark, bu endüstriye sermayenin çekilmesi için gerekli olan farktır; bu fark hiçbir zaman ortadan kalkıp ideal durumdaki sermayenin marjinal verimliliğinin net getirisine eşit olduğu durumu sağlamayacaktır. Ayrıca, riskli olan endüstriye daha az sermaye yatırımı yapılacak, böylece bu endüstrideki sermayenin marjinal verimliliği güvenli endüstriye göre daha yüksek olacaktır. Bu iki tip endüstri arasındaki üretim farkı, riskin maliyetini yansıtmaktadır.

Belirsizlik ve riskin emek üzerindeki etkisi, sermaye üzerindeki etkisi kadar belirgin değildir. Riskli bir yatırıma yönlendirilen sermaye miktarı sınırlı

olacağından verimliliği artacak ancak emeğin verimliliğinde ve kazancında bir değişiklik olmayacaktır.

Risk içeren endüstrilerce üretilen mallar, riskin olmadığı endüstrilerce üretilen mallara göre daha yüksek fiyata satılmaktadır. Tüketicilerin katlanmaları gereken net kayıp, riskin olduğu ve olmadığı endüstrilerdeki fiyat farklılığı ile riskin olmadığı endüstrilerdeki görece düşük fiyatlı malların tüketilmesi ile sağlanan tasarruf arasındaki farka eşittir. Bu durum, riskin tüm tüketiciler tarafından eşit paylaşılmadığını, riskin daha yüksek olduğu endüstrilerde üretilen malları tüketen kesimin, riskin maliyetinin daha büyük kısmına katlanmakta olduğunu göstermektedir (Willet, 1951; 24-31).

Ekonomik birimler, riskin bu maliyetlerini ortadan kaldırmak için çeşitli yollar denemektedir. Issız bir adada yalnız yaşayan bir kişi bile çeşitli risklerle karşı karşıyadır. Bu kişi, örneğin, yiyeceklerini elde etmek için belli bir zamana, emeğe ve çeşitli araçlara ihtiyaç duymaktadır. Bu süreç içerisinde karşılaşacağı riskler (doğa koşulları gibi), elde edeceği ürünün zarar görmesine neden olabilecektir. Kişi, bu riskler karşısında üç farklı tutum izleyebilecektir: Birinci olarak, üretime hiç girişmeyip riskten kaçabilecek; ikinci olarak, olası kaybı önlemeye yönelik tedbirler alabilecek, üçüncü olarak ise riske katlanmayı seçebilecektir. Bu tercihler arasında seçim ise, üretimden vazgeçildiğinde ürünü elde edememenin verdiği hoşnutsuzluk, riski azaltmak amacıyla önleyici bazı tedbirler alındığında kullanılması gereken fazladan emeğin ve sermayenin düzeyi ile üretim sürecinde riske katlanmanın verdiği hoşnutsuzluğun karşılaştırılması sonucunda yapılacaktır.

İster tek başına ıssız bir adada ister bir toplum içinde yaşasın, kişiler risk karşısında benzer tutumlar sergileyeceklerdir. Bununla birlikte, risk karşısındaki tutumların bazıları yalnız bir toplum içinde gerçekleştirilebilmektedir. Bunlar “riskin

dağıtılması”, “riskin transferi” ve “riskin birleştirilmesi”dir.

Riskli olan bir yatırım söz konusuyken, bir kişi yerine birçok kişinin bu yatırıma ortaklık etmesi, “riskin dağıtılması”nı sağlamaktadır. Herhangi bir kayıp,

bir kişiyi değil yatırım ortaklarının tümünü etkilemektedir. Riskin dağıtılmasının bir diğer yöntemi ise aynı riskle karşı karşıya olan birimlerin birbirlerine karşılıklı garanti vermeleridir. Bu birimlerden herhangi biri kayıpla karşılaştığında garanti devreye girecek ve bu kayıp karşılanacaktır. Karşılıklı garanti sözleşmesi, böylece, birimlerin riski taşıma yönündeki isteksizliklerini ortadan kaldıracaktır. Bu tür bir araç, sermayenin dağılımını, ideal statik durum denge seviyesine taşıyabilecek, böylece sosyal refah artacaktır. Riskin, karşılıklı garanti yoluyla dağıtılmasının bir diğer avantajı da, grup içindeki çeşitli risklerin birleşmesi ve dolayısıyla tüm grup içinde belirsizliğin azalmasıdır.

Risk karşısında bir başka tutum ise, “riskin transferi” şeklindedir. Bir kişi diğerini herhangi olası bir kayba karşı garanti altına alırsa risk, garanti edilenden garantiyi sağlayana geçmiş olur. Eğer risk transferi, riski benzer şekilde öngören ve eşit düzeyde üstlenmek isteyen kişiler arasında gerçekleşiyorsa, riski taşımak karşılığında elde edilecek kazançlar eşanlı olarak el değiştirecek ve sosyal bir kazanım elde edilemeyecektir. Bu süreçte, her iki taraf için de bir kazancın ortaya çıkabilmesi için, transfer için ödenen miktar, riski taşıyan kişinin isteyeceği minimum tutar ve riski üstlenen kişinin talep edeceği miktar arasında belirlenmelidir (Willet, 1951; 64-68).

Risk karşısında izlenebilecek bir diğer tutum ise, “risklerin

birleştirilmesi”dir. Risklerin birleştirilmesi, büyük sayılar kanuna dayanmaktadır12. Büyük sayılar kanununa göre, alınan örneklemdeki gözlem sayısı arttıkça, bir olayın meydana gelme olasılığı gerçeğe daha yakın tahmin edilebilmektedir. Bu durumda, benzer risklerle karşı karşıya olan ekonomik birimler bir araya gelirlerse, her birinin tecrübeleriyle kaybın ortaya çıkma olasılığı daha doğru belirlenebilecek ve buna göre önlem alınabilecektir. Böylece, bireysel riskler de azalmış olacaktır. Örneğin, Çinli tüccarlar, eski zamanlarda, nehirlerdeki akıntıların yüklerine zarar verme ihtimalini azaltmak için, akıntıların olduğu bölgelerde bir araya gelip yüklerini kendi aralarında dağıtarak risklerini paylaşmaktaydılar. Böylece, bir gemi akıntıya kapılsa bile, tüccarların hiçbiri tüm yükünü kaybetmeyecek, yalnız akıntıya kapılan gemide

bulunan kısmı kadar bir kayba uğranılacaktı. Benzer olarak, savaş zamanında ülkelerin herhangi bir saldırıya karşı ittifak oluşturmaları da riskin birleştirilmesine örnek olarak gösterilebilir. Ülkeler tek başlarına karşılaştıkları riski, birleşerek azaltmaktadırlar (Greene, 1971; 14-16).

Ekonomik birimler, riske karşı korunma yöntemlerinden en iyi olanının seçilmesini amaçlamaktadır. Kimi zaman ise tek bir yöntem değil, birkaç yöntemin bileşimi riske karşı korunmada daha iyi sonuç verebilmektedir. Bu yöntemlerden en sık kullanılanı “sigorta”dır. AnaBritannica Genel Kültür Ansiklopedisi’nde sigorta, belirli bir prim karşılığında, öngörülmüş bir riskin gerçekleşmesine bağlı zarar ya da hasarın karşılanmasını sağlayan sözleşme olarak tanımlanmaktadır.

Willet (1951), sigortayı, bir çok kişinin riskini bir kişiye veya bir gruba transfer ederek belirsiz kayıpları karşılamayı amaçlayan sosyal bir araç olarak tanımlamaktadır.

Sigortanın, belirli fonksiyonları yerine getirmek amacıyla oluşturulan ekonomik ve sosyal bir kurum veya iki kesim arasında yapılan yasal sözleşme çerçevesinde tanımlanması da mümkündür. Sigorta, bir risk grubunu tek bir yönetim altında toplayıp bireysel riskleri birleştirerek, grubun karşı karşıya olduğu olası kayıpları daha dar bir kapsamda sınırlayan ekonomik bir kurumdur. Sigorta, sigortalayan kişinin, belirlenen kayıpların meydana gelme olasılığı durumunda sigortalanan kişinin kaybını karşılayacağını belirten bir yasal sözleşmeye dayanmaktadır. Dolayısıyla sigortanın hem ekonomik hem de yasal bir yönü bulunmaktadır (Greene, 1971; 56).

Sigorta, belirsizlikten doğan kayıpları karşılamak amacıyla tutulan fon olarak da tanımlanabilmektedir. Ancak yalnız fon birikimi, sigortanın tanımını tam olarak vermemektedir. Belirsizlik, ekonomik aktiviteler açısından risk olarak algılanmaktadır. Birimler bu riski, sigorta aracılığıyla başka birimlere transfer edebilmektedirler. Bir başkasını, herhangi bir kayba karşı garanti altına alan kişi, o kişiyi sigortalıyor demektir; bir başka deyişle riski kendi üzerine transfer ediyor

demektir. Bu durumda, sigortanın tam bir tanımının yapılabilmesi için, hem belirsiz kayıpları karşılamak üzere tutulan birikim yönü hem de bu belirsizliğin indirgendiği riskin transferi yönü bir arada düşünülmelidir (Willet, 1951; 71).

Nomer ve Yunak (2000), sigortayı, aynı türden tehlikeyle karşı karşıya olan kişilerin belirli bir miktar para ödemesi yoluyla toplanan toplam tutarın, sadece o tehlikenin gerçekleşmesi sonucu bilfiil zarara uğrayanların zararını karşılamada kullanılan bir ekonomik düzenleme olarak tanımlamaktadır. Sigortanın bu tanımı, Timur (1960)’dan alınan bir örnekle netleştirilebilir: 10000 YTL değerinde bin ev bulunmaktadır. Bu evlerden bir tanesi tamamen yandığı zaman, evin sahibi 10000 YTL zararla karşı karşıya kalacaktır. Fakat her ev sahibi ortak bir kasa oluşturup bu kasaya 10 YTL yatırırsa, tam hasar durumunda bir evin tamamının, kısmi hasar durumunda ise birkaç evin zararının bu kasadan karşılanması mümkün olabilecektir. Bu örnekte görüldüğü gibi, sigortanın meydana gelebilmesi için, ortak çıkarları bulunan yeterince büyük bir grubun bir araya gelmesi ve riski paylaşmaları gerekmektedir.

Güvel ve Güvel (2002) ise, sigortayı, ileride meydana gelme olasılığı olan tehlikeden doğacak zararın giderilmesinin, önceden yapılan ödemeler karşılığında güvence altına alınması şeklinde tanımlamaktadır.

Sigorta, tanımında da belirtildiği gibi, riske karşı alınabilecek en iyi önlemlerden biridir. Bununla birlikte her riskin, sigorta ile karşılanması mümkün olmayabilmektedir. Bir riskin sigorta ile karşılanabilmesi için sahip olması gereken şartlar, sigortalayan ve sigortalanan yönünden değerlendirilebilmektedir. Sigortalayan açısından gerekli şartlar şöyle sıralanabilir:

(i) Kaybın olasılığının en doğru biçimde hesaplanabilmesi için sigortalanan birimlerin yeterli sayıda ve nitelikte olması gerekmektedir. Bu şart, büyük sayılar kanununun geçerli olabilmesi için gereklidir. Bununla birlikte, potansiyel kaybın dikkate alınamayacak kadar küçük veya çok yüksek olması durumunda sigorta işlevsel olmayacağından uygulanamayacaktır. Sigortalanan birimlerin nitelik

bakımından (örneğin, bulundukları fiziksel ve sosyal çevre) benzer olması, karşı karşıya kalacakları risklerin de benzer olmasını beraberinde getireceğinden, olası kayıpla ilgili istatistiksel hesaplamaların daha güvenilir olmasını sağlayacaktır.

(ii) Kayıp, sigortalanan kişi için kaza ve belirsizlik sonucunda ortaya çıkmalıdır. Belirsizlik ve risk olmaksızın sigorta da anlamını yitirmektedir. Örneğin, tedavisi olmayan bir hastalığa yakalanmış bir kişinin sigortalanması anlamsız olacaktır; sigortalanması durumunda ise beklenen kaybı karşılamak üzere alınacak prim çok yüksek olduğundan, kişi sigorta almayı rasyonel bulmayacaktır.

(iii) Olası kayıp belirlenebilir ve ölçülebilir olmalıdır. Gerekli primin ve kayıp sonucunda yapılacak ödemenin belirlenebilmesi için, söz konusu kaybın nedeninin, zamanının, yerinin ve miktarının açık olması gerekmektedir. Aksi durumda, risklerin, olası kayıpları karşılama üzere birleştirilmeleri ve işlevsel bir sigorta sisteminin kurulması mümkün olmayacaktır (Greene, 1971; 56-61).

(iv) Risk, meşru bir nitelik taşımalıdır; kamu düzenine aykırı olmamalıdır. Örneğin, kaçak mallara devlet tarafından el konulması riskine karşı sigorta yapılması uygun değildir.

(v) Riskin sıklık derecesi ne çok düşük ne de çok yüksek olmalıdır. Eğer riskin sıklık derecesi çok düşükse sigorta teminatına gereksinim duyulmayacak, sıklık derecesi çok yüksekse sigortacının teminat vermesi çok zor olacak veya karşılığında ödenmesi gereken tutar (prim) çok yüksek olacaktır (Nomer ve Yunak, 2000; 13).

Sigortalanan birim bakımından, bir riskin sigortayla karşılanabilmesi için iki ön şart sağlanmalıdır:

(i) Potansiyel kayıp, böyle bir finansal yükün altına girmek için yeterince önemli ve büyük olmalıdır. Birimler, kendilerinin karşılayabileceğini düşündükleri risklere karşı sigorta yaptırmayı genellikle tercih etmemektedirler. Ayrıca, kaybın önemi birimler tarafından farklı algılanabilmekte; bir kesimin çok önemli bulduğu kayıp

diğer bir kesime göre önemli olmayabilmektedir. Bu durumda, önem sırası göz önünde bulundurularak sigorta kararı verilmektedir.

(ii) Kaybın olasılığı çok yüksek olmamalıdır. Kaybın olasılığı arttıkça, meydana gelme olasılığı artıyor demektir. Bu durumda sigorta için ödenmesi gereken prim de daha yüksek olacaktır. Böyle bir durumda hem sigorta yapan hem de sigorta yaptıran kişi sigortadan vazgeçecektir (Greene, 1971; 56-61).