• Sonuç bulunamadı

“SİVAS KONGRESİ”

Belgede Atatürk gençlik ve cumhuriyet (sayfa 84-104)

Bilindiği üzere, tarihî olayların bir, herkes tarafından kabul edilen reel, yani görünen gerçek yüzü; bir de, pek bilinmeyen, daha doğrusu üzerinde yeteri kadar durulmayan, ancak o olayları hazırlayan, geliştiren ve sonuçlandıran safhaları, aşamaları ve yönleri vardır.

İşte biz, şu sınırlı etüdümüzde, 4 Eylül 1919 günü gerçekleşen tarihî Sivas Kongresi’ni; baş kahramanı Mustafa Kemâl Paşa’nın ve Mazhar Müfit (Kansu) Bey'in tespitleri çerçevesinde, günü gününe yaşanan hatıraların ışığında farklı bir tablo hâlinde sunmaya, o günleri yeniden yaşamaya ve yaşatmaya çalışacağız.

Önce, Mazhar Müfit Bey kimdir? Kısaca, kendisini tanıyalım:

Atatürk’ün samimî, candan dostlarından birisi ve Erzurum Kongresi’nden itibaren yakın mesai

arkadaşı olan; ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ilk dönem Denizli, Çoruh, Hakkâri Milletvekilliği yapmış bulunan merhum Mazhar Müfit Kansu; 1874 yılında Denizli’de doğmuştur. 55

Babası, İstanbul ve Edirne’de Defter-i Hakanî Müdürü ve Emlâk-ı Hümâyun Komisyonu Reisi görevlerinde bulunmuş Süleyman Müfit Bey’dir. Orta ve Lise öğrenimini Edirne Rüşdiyesi’nde ve Edirne İdadisi’nde yapan Mazhar Müfit Bey; 1891 yılında Devlet hizmetine girerek, Gelibolu’da, Tarih- i Tabiî (Hayvan ve Bitkilerin Evrimi) ve Hendese (Geometri) öğretmeni olmuştur. Bir süre de, Edirne İdadisi’nde öğretmenlik yapmış, daha sonra ise; 1897’de Havza, 1901’de Çorlu, 1902’de Cisriergene, 1908’de İskeçe kazalarında Kaymakam’lık yapmıştır.

II. Meşrutiyet’in ilân edildiği 1908 yılında da, başarılı hizmetleri dolayısiyle Mutasarrıflığa terfi ettirilerek, sırasiyle 1908’de Gümülcine, 1910’da Lâzistan, 1911’de Mersin, ayni yıl İzmit, 1914’de Balıkesir Sancakları Mutasarrıfı ve nihayet 1918’de de, Bitlis Valisi olmuştur. 1918’den sonra Erzurum’a geçerek Mustafa Kemâl Paşa’nın Samsun ve Amasya’dan gelişini beklemiş, orada kendisiyle tanışıp görüştükten sonra, hep O’nun yanıbaşında yer almış; bir Denizli’li olarak, Erzurum ve Sivas Kongreleri’ne katılmış; 1920’de, milletvekilliği uhdesinde (üzerinde) kalarak, Elazığ Valiliği de yapmış ve ömrü boyunca da şaşmaz bir kararlılıkla, hep Ata’nın izinden gitmiştir.

Bunların yanı sıra, 1925 yılı Şubat ayında başgösteren Şeyh Sait isyanı üzerine, Ankara’da ve Doğu’da kurulan iki İstiklâl Mahkemesi’nden, ikincisine Başkan’lık etmiştir. Kansu soyadını, kendisine ve ailesine 3 Aralık 1934 günü Atatürk vermiştir.

13 Kasım 1948’de hayata gözlerini yuman Mazhar Müfit Bey, evli ve üç çocuk babası idi.56 Bu bilgileri veren ve kendisini, 1920 yılından itibaren tanımış bulunan, Millî Eğitim geçmiş

54 Sivas Kongresi’nin 84. Yılı münasebetiyle 4 Eylül 2003 günü, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi tarafından Sivas’ta düzenlenen, “Uluslar arası Sivas Kongresi Paneli”nde sunulan bildiri.

Bakanları’ndan merhum, Y.Hikmet Bayur; O’nun, son derece dürüst, özellikle millî konularda tam anlamıyle cesur ve kararlı şahsiyeti etrafında da şunları söyler:

“ Mazhar Müfit Kansu, cesur bir arkadaştı. Görüşlerini savunmaya kalktı mıydı atak olurdu, bu da içtenliğinden ileri gelirdi. Bana da, Millî Eğitim Bakanlığım sırasında kürsüden çatmıştı. Nedeni, Türk İnkılâbı Tarihi dersleri herkese açık olmayıp, onlara kartla girilmesiydi. ‘Orada yasak, burada yasak; bıktık artık, bu yasaklardan!’ demişti. Verdiğim karşılıkta, bu derslere girmenin öğrenciler için zorunlu olduğuna ve yer de yetmediğine göre başka yapacak şey olmadığını, söyledim. Bununla birlikte takrirlerin (anlatılanların, ders notlarının) radyo ile verildiğini ekledim. Yatıştı.

Sözünün eriydi ve inatçıydı.”57

Şu olay da, Mazhar Müfit Bey’in ne kadar etkili konuştuğunu, beden dilini kullanmayı çok iyi bildiğini, devlet ve millet yararına, aklına koyduğu her işi muhakkak gerçekleştirmeyi başardığını göstermesi bakımından hayli ilgi çekicidir:

“Birinci Dünya Savaşı sırasında İzmit Mutasarrıfı iken, halktan Ordu için yardım istemek amacıyle yapılan bir toplantıda Mazhar Müfit Kansu, konuşurken bir bohça açmış ve içinden çıkardığı kanlı bir ceketi halka göstererek:

-İşte, ben oğlum Ekrem’i Çanakkale’de şehit olarak vatanıma verdim. Siz de malınızdan vereceksiniz!’

demiş ve bu sözler sonucunda, büyük yardım toplamıştır.”58

Mazhar Müfit Bey’in, Atatürk’ün yanıbaşında bizzat Millî Mücadele’ye ve bu çerçevede toplanan Kongreler’e katılarak, büyük fedakârlıklar göstermiş olmasının yanı sıra, hiç şüphesiz, en büyük gayreti ve eseri; 4 Mart 1948 tarihinden itibaren Son Telgraf gazetesinde, “Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber” başlığı altında kaleme aldığı hatıralarıdır.

Yakın geçmişimiz, Kurtuluş Savaşı, Atatürk’ün gerçekleştirdikleri ve gerçekleştirmeyi düşündükleri hakkında günü gününe tutulmuş notlardan oluşan bu hatıralar; Türk ve dünya tarihi bakımından, son derece önemli birer yazılı belge niteliğindedir. Daha sonra bunlar, Türk Tarih Kurumu tarafından ilk defa 1966 yılında, iki cildlik kitap halinde topluca yayımlanmıştır.

Bu eserin birinci cildinin I. Bölüm’ü, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Son Günleri” adını taşıyan kısımla, 11 Nisan 1334 / 1918 tarihinden itibaren başlamakta; II. Bölüm’de, “Mustafa Kemal İle İlk Karşılaşma”; III. Bölüm’de, “Erzurum Kongresi”; IV. Bölüm’de, “Erzurum ve Sivas Kongreleri Arasındaki Devre”; V. Bölüm’de de, “Sivas Kongresi” konularına yer verilmektedir.

İkinci cildin içinde yer alan VI. Bölüm, “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin Kuruluşu”; VII.Bölüm, “Büyük Millet Meclisi’nin Açılması” ve nihayet sonuncu VIII. Bölüm, “Cumhuriyet’in İlânı” başlıklarından oluşmaktadır.

Böylece, merhum Mazhar Müfit Bey’in; Bitlis Valiliği’nden başlamak üzere, büyük Atatürk’ün yanıbaşında, Cumhuriyet’in İlânı’na ve milletvekilliğine kadar uzanan bir çizgide çok değerli tesbitlere dayalı olarak, tam bir sabırla günü gününe kaleme aldığı, yerli ve yabancı araştırıcıların da, sağlam birer referans olarak gösterdikleri notlarda ifadesini bulan bu son derece önemli ve o ölçüde ilgi çekici hatıraları, bir bütün halinde karşımıza çıkmış bulunmaktadır.

Nitekim, 3 Temmuz 1335 / 1919 günü, Erzurum’da Atatürk’le ilk karşılaşmasını ve Kâzım Karabekir Paşa tarafından Gâzi’ye takdim olunuşunu, samimî bir üslûpla şu satırlarında dile getirir:

“Hemen yolun kenarına dizildik. Kâzım Karabekir Paşa ve ben yan yana bulunuyorduk. Otomobil tam önümüzde durdu. Mustafa Kemal Paşa, sanki uzun bir seyahatten değil de, kısa bir gezintiden geliyormuşçasına çâlâk (eline ayağına çabuk, tez canlılıkla) ve çevik otomobilinden indi. Merak ve heyecanla bakıyordum..

Gür kaşlarının gölgelediği mavi gözlerinden sanki bir ziya huzmesi (ışık demeti) fışkırıyor,

56 Y. Hikmet Bayur, “ Mazhar Müfit Kansu-Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber- ‘Önsöz’ kısmı” C:I, Ank.1986, s.XII-XIII

57 a.g.y., s.XI 58 a.g.y., ayn.shf.

kendisine bakan gözleri eritiyor, ruha nüfuz ediyor, irâdeleri çözüyor ve irâdesine râm ediyor (bağlıyor) gibiydi.

İlk önce Kâzım Karabekir Paşa ile kucaklaştı ve öpüştü. Sevgi, saygı ve samimiyet duygusu böyle bir millî felâket devresi içinde askerî resm-i tâzimi ve selâmı (saygı ve selâm düzenini; protokol kuralını) her iki tarafa da unutturmuş gibiydi.

Kâzım Karabekir, ilk musafahayı (el sıkışıp,tokalaşmayı) takiben, beni kendisine takdim etti: -Mazhar Müfit Bey..

Mustafa Kemal Paşa, sanki birden ruhumu kavrayan, düşündüklerimi, söylemek istediklerimi benden önce derleyen ve bilen bir kuvvet ve iktidarla beni tamamiyle tesirine bağlayarak:

-Sizi burada çok beklettim Beyefendi! diyerek, elimi kuvvetle sıktı ve devam etti:

-Yollar muntazam değil, kolay gelinmiyor. Bununla beraber Erzurum’da kalışınız iyi oldu. İstanbul’a gitmiş olsaydınız, sizi tevkif edeceklerdi (tutuklayacaklardı). Anadolu’da hep beraber çalışacağız. Değerli ve münevver arkadaşlara ihtiyacımız ve görülecek çok işimiz var. Vatan, hepimizden ayrı ayrı hizmet bekliyor.

Paşa sözünü bitirir bitirmez: -Paşam, çalışmak için hazırım! diyerek ilave ettim:

-Emirlerinizi aldım ve bekledim. Tevkif edileceğimi de biliyordum. Fakat, esasen İstanbul’a gidecek değildim. Vaziyeti öğrenmek, temaslar yapmak için Erzurum’a gelmiştim. Hâl ve şartlara göre ya burada kalacak, yahut da Azerbaycan’a geçecektim. Böyle düşünmüştüm. Amma şimdi mesele kalmıyor; emrinizde ve hizmetinizdeyim.

Memnun oldu.” 59

Merhum, Mazhar Müfit Bey’in Denizli’den dostu olan ve bu kitabın, 1966’da çıkan ilk baskısını baştan sona büyük bir heyecanla ve zaman zaman da gözleri yaşararak, hattâ bazen de, aşırı derecede duygulanarak, kendini tutamayıp hıçkırıklarla okuyan merhum babam Salih Göçgün; “1935’li 40’lı yıllarda, Denizli’de Mazhar Müfit Bey’i yakından tanımak bahtiyarlığına erişenlerden birisi olduğunu ve hatıra yüklü sohbetlerine katılarak birebir görüştüğünü” ifade ile 1970 senesi başlarında, bana şunları anlatmış ve -unutmamam gereken bir hatıra olmak üzere- şöyle not ettirmişti:

“ Mazhar Müfit Bey, varlığı ve yaptıkları ile iftihar ettiğimiz ve Denizli’li bir hemşehrimiz olarak kendisiyle gurur duyduğumuz, -tıpkı Atatürk’ün yüksek takdirini kazanmış merhum Fahri Akçakoca gibi- millî kahramanlarımızdan birisi ve Denizli’mizin mümtaz, seçkin bir simâsı idi.

Kitabında yazdıklarının çoğunu, ben bizzat kendisinden dinlemek saadetini tattım. Nitekim, Enverpaşa Caddesi’nde, Postahane’nin az ilerisinde ve şimdiki Merkez Bankasının yüz metre berisinde bulunan Eski Hükûmet Konağı’nın önündeki küçük çay bahçesinde, -zaman zaman, kaptanları olduğum Denizlispor’lu oyuncularımı ve çoğu sporcu Denizli gençliğini de yanıma alarak- günlerce oturup, konuştum.

Canlı bir tarih ve Gâzi’nin, çok güvendiği yakın dostu olan Mazhar Müfit Bey’i; her zaman zevkle ve bazen de yaşanan acılar, sıkıntılar söz konusu olduğunda hüzünlenerek, ama her zaman gurur duyarak, iftihar ederek dinledim.

Konuştukça ve anlattıkça o günleri yeniden yaşıyor ve ses tonu bile, iniş çıkışlarla heyecanlı bir havaya girerek gürleşiyordu. Bir gün:

ve hemen her gün fikir teâtisinde (alışverişinde) bulunmak, hayatımın birinci büyük bahtiyarlığıdır. İkincisi ise, yapılanları ve yapılacakları yazarak ebedileştirmek ve bunları; O’nun, tam bir güvenle memleketi emanet ettiği aziz ve sevgili gençlere tarihî birer vedia ve vesika (emanet, armağan ve belge) olarak bırakmaktır

dedi. Mazhar Müfit Bey, Atatürk’e o kadar inanmış ve bağlanmış idi ki, bu inancını dile getirirken şunları dediğini çok iyi hatırlıyorum:

-Mustafa Kemal Paşa, dünyanın en müstesna askeri ve en mümtaz (seçkin) devlet adamı idi. Her şeyden evvel, kelimenin tam anlamıyla insan idi. Önce bakışları, sonra da büyük bir itimat, güven veren söz ve davranışları ile karşısındaki yerli ve ecnebi (yabancı) herkesi âdetâ teshir ederdi (büyülerdi).

O’na olan kesin bağlılığımı ve zafere ulaşacağımız kat’i kanaatimi (kesin inancımı) ifade yolunda 20 Temmuz 1335 / 1919 günü şunları söylemiştim:

‘Paşam muvaffak olacağımıza inancım tamdır. Maiyetinizde (yanınızda) sonuna kadar çalışmak ve icâb-ı hâlinde (gerektiğinde) ölmeğe azm ü yemin etmiş (karar ve and vermiş) bulunuyorum.’

Mazhar Müfit Bey; sakin, tane tane konuşan, son derece kararlı ve o nispette olgun bir şahsiyetti. Ayrıca spora ve musıkiye de hususî bir alâkası vardı. Atatürk’ün, gençliğin yetişmesinde spora ve sanat verdiği ehemmiyeti de sık sık dile getirir ve Denizli gençliğinin de, O’nun gösterdiği yoldan asla inhiraf etmeden (sapmadan) yürümesini ister, kahve köşelerinde vakit öldürmek yerine ilimde, fende, sporda, sanatta çok mesai harcanması icabettiğini (çalışılması gerektiğini) tebârüz ettirirdi ( üzerine basarak vurgulardı).”

Merhum babam, Salih Göçgün; Mazhar Müfit Bey ile birlikte geçen o günleri naklederken, “öncelikle, çok güzel şekilde kitap haline getirilmiş bu hatıraların her Türk genci tarafından muhakkak okunması ve üzerinde dikkatlice düşünülmesi gerektiğinden” hareketle, sözlerini şöyle tamamlamıştı:

“Erzurum’dan Cumhuriyet’in ilânına kadar geçen zaman zarfında olup biten ve hiçbir tarih kitabında bulamayacağımız malûmatı, Mazhar Müfit Bey gibi hadiselerin tam ortasında ve Atatürk’ün hemen yanıbaşında bulunan bir millî kıymetten dinlemek, hayatımın en mesud hadiselerinden birisi olmuştur.

Gâzi’nin de, Mazhar Müfit Bey’in ve diğer millî kahramanların da ruhları şâd olsun! Nur içinde yatsınlar! Onları ve yaptıkları büyük işleri tanımak ve tanıtmak ise, siz evlâdlara düşen birer millî ve manevî vazifedir.

Ankara’nın veya Denizli’nin bir bulvarına veya ana caddesine, mektebine, spor kompleksine, yahut hiç olmazsa bir salonuna “Millî Kahraman Mazhar Müfit Kansu” isminin verilmesi ve böylece, bu değerli büyüğümüzün adının ebedileştirilmesi ise; Denizli’ye ve Denizli’de görev yapan yöneticilere, Atatürk ve Cumhuriyet ile bütünleşen millî tarih şuuru içerisinde yakışan bir kadirbilirlilik olacağı için, gönülden dileğimizdir.”

*

Şimdi de, yazımızın başlığına dönerek, Mazhar Müfit Bey’in tespitlerinden hareketle Sivas Kongresi etrafındaki sözlerimize geçelim:

Tarih 2 Eylül 1335 (1919)..Vakit akşam üzeri.. 29 Ağustos 1919 sabahı Erzurum'dan, Kongre sonrası ayrılan Mustafa Kemâl Paşa, Hüseyin Rauf (Orbay), Mazhar Müfit (Kansu) Bey, Hoca Raif Efendi, Süreyya (Yiğit), Hüsrev (Gerede), Refik (Saydam), Cevat Abbas, Muzaffer, Yüzbaşı Osman Beyler’le, Heyet-i Temsiliyye üyesi Şeyh Fevzi Efendiler Sivas'a ulaştılar. Sivas'a beş kilometre uzaklıkta çadırlar kurulmuş ve hemen hemen bütün Sivas halkı Mustafa Kemâl Paşa'yi karşılamaya çıkmıştı.

Aydın bir din adamı olan ve hep Gâzi'yi desteklemiş bulunan Fevzi Efendi'nin, Sivas halkının bu büyük karşılama merasimi için Mazhar Müfit Bey'e hitaben söylediği şu sözler, Kongre öncesi halkın psikolojisini tesbit açısından büyük önem taşımaktadır:

"-Fakiriniz çok mes'udum. Bu kalabalık bir bahtiyarlık, sevinç işaretidir. Halk tezahüratlarla; büyük bir heyecanla Paşamızı beklemektedir. Bu kadar kalabalık meydanı dolduran atlar, arabalar, çadırlar, davul ve zurnalarla ancak Mustafa Kemal Paşa karşılanabilir. Ben bunu -Kongre öncesi- hayırlı bir tavır ve hareket saydım. Allah’ın izniyle, -Paşamızla beraber- bütün işlerimizde muvaffakiyet (başarı) rehberimiz olacaktır. "60

Arabalar kalabalığın bulunduğu yere gelince, halk birdenbire Mustafa Kemal Paşa'nın otomobilinin etrafını sarar ve neş'e çılgınlığı içinde:

"-Hoşgeldiniz, safa geldiniz!. "

diye bağırmaya ve Paşa'nın yanma koşarak elini öpmeye, sıkmaya başlar.

Hep birlikte şehir merkezine ve şimdi Lise olan, o zamanki Sultanî binasına gelinir. Vali Reşit Paşa, kapıda Mustafa Kemal Paşa'yı karşılar. Binanın güvenliğini Ahmet Rasim Bey'in oğlu, kafilenin Emniyet Müdürü olan kahraman vatan evlâdı Mazlum Bey üstlendiği için, Gazi ve beraberindekiler huzur içinde orada kalırlar. Mazhar Müfit Bey o günkü şartları:

"..Sivas'ta karşılanışımızdan, gördüğümüz derin muhabbet ve iyi kabulden, tahsis edilen binadan ve mefruşattan en küçük bir şikayet hakkımız olamaz. Siyasi şansımız da böyle giderse, istikbale (geleceğe) büyük ümidlerle bakmamak ve bağlanmamak için hiçbir sebep kalmıyor. "61

tarzında özetler.

4 Eylül 1335 (1919) Perşembe günü saat 14.00'de Sivas Kongresi'nin toplanmasının ön hazırlıkları tamamlanır. Bununla birlikte, Kongre öncesinde endişe verici durumlar da söz konusudur. Bunu da, Mazhar Müfit Bey, notlarında şöyle kaydeder:

"4 Eylül 1335 (1919)

..dün sabah erkenden çarşıya ve Sivas'ı gezmeye çıktım. Bu sabah da, bu gezmelerime ve halk ile temaslarıma devam ettim. Sivas 'ta çok elektrikli bir hava var. Bu elektrikli havayı yapan üç vaziyettir (durumdur):

l) Hürriyet ve İtilaf’ın ve İstanbul'daki çeşitli muhalefetin entrikaları ve İstanbul Hükümeti’nin propagandası,

2) Millî mukavemetin (direniş hareketinin) ruh ve fikrinin halkın ekseriyetine (çoğunluğuna) hâkim oluşu ve Sivas Kongresi'ne, millî iradenin tecellisi (ortaya çıkması) yolunda büyük bir inanla bağlanılması,

3) İstanbul’dan gelen bazı delegelerin bütün kurtuluş çare ve tedbirlerini ecnebi himayesinde (yabancıların korunmasında) ve manda (bir başka devletin yöneticiliği) fikrinde aramaları ve bu hususta telkinlere (düşüncelerini kabul ettirmeye) başlamış olmaları "62

Ama, Mazhar Müfit Bey ümidini bir an olsun kaybetmeyerek:

"Bununla beraber, Sivas yaylasının öz evlâtları istisnasız millî idarenin akışı istikametinde his ve fikirlerini belirtmiş bulunuyorlar. "63

notunu düşer.

Atatürk de, -daha sonra kaleme alacağı Büyük Nutuk'da- bugünlere ait tespitlerini söyle sıralar:

60 Mazhar Müfit Kansu, "Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber" Cild:I, Ank. 1986, s.204 61 a.g.e., s.207.

"Efendiler, Sivas'ta toplanmasını sağlamaya çalıştığımız kongreye her taraftan temsilci seçtirmek ve onların Sivas 'a gelmelerini sağlamak üzere, daha Amasya 'da iken başlamış olan çalışma ve yazışmalar devam ediyordu. Bütün komutanlar ve birçok vatansever her yerde olağanüstü bir çaba harcıyorlardı. Ne var ki, yine her tarafta olumsuz ve aleyhte propagandalar ve özellikle İstanbul Hükümeti'nin engelleyici tedbirleri işi güçleştiriyordu.

Bazı yerlerden hem temsilci seçmiyorlar, hem de maneviyat kıracak ve herkesi ümitsizliğe düşürecek cevaplar veriyorlardı. Örnek olarak, 20'nci Kolordu Komutanı adına Kurmay Başkanı Ömer Halis Bey'in İstanbul'dan gelen bilgileri içine alan 9 Ağustos 1919 tarihli şifresinde, şu maddeler dikkate değer görüldü:

1) İstanbul temsilci göndermiyor. Oradaki işleri uygun bulmakla birlikte cür'etli bir duruma girmeyi de istemiyor.

2) İstanbul'dan temsilci göndermek imkânsızdır. Gönderilmek istenen kimseler, orada verimli başarılı iş göreceklerine emin olmadıklarından dolayı, boşuna masraf etmemek ve yolculuk sıkıntısına katlanmamak için hareket etmiyorlar. (Bilindiği üzere, bazı kimseleri özel birer mektupla da davet etmiştik.)

Biz, her yerden temsilci seçtirmek ve göndertmekte karşılaşılan güçlükleri yenmeye çalışırken, öte yandan kongrenin toplanması için en güvenli bir yer olarak seçtiğimiz Sivas 'ta da bir telâş ve heyecan başladı.

Efendiler, burada sırası gelmişken arz edeyim ki, ben Sivas 'ı gerçekten her bakımdan güvenli bir yer saymış olmakla birlikte, daha Amasya 'da iken Sivas 'a gelen bütün yollar üzerinde uzaktan ve yakından her türlü askerî tedbirleri aldırmayı da ihtiyatlı olmanın gereği saymıştım.64

Her iki tespitte de görüldüğü üzere, Sivas Kongresi öncesi son derece müteyakkız olunması, yani titiz ve dikkatli davranılması gerçeği apaçık ortadadır. O arada Mazhar Müfit Bey, -Gazi'nin de tasvibiyle- yerli halkın nabzını tutmak üzere, Sivas'da esnafın arasına karışır. Bundan sonrasını, kendisinden dinleyelim:

"Hemen temas ettiğim bütün yerliler, en kuvvetli bir inan ve iman hissiyle millî mücadele ruh ve şuuruna bağlı bulunuyorlar. Bilhassa Şekercizade İsmail Efendi isminde bir zatla tanıştım. Beni dükkanına götürdü. Beraber kahve içtik. Dükkânda daha birçok Sivaslı tanınmış kimseler vardı. İsmail Efendi beni, fikirlerimi, ileri durum hakkında düşüncelerimizi iskandil ederken ben de onun his, düşünce ve fikirlerinde Sivas halkının düşünceleri hakkında bir sondaj yapmış oldum.

Gerek İsmail Efendiyi, gerek dükkândaki bütün Sivaslıları, fevkalâde hamiyetli, vatansever, millî davaya ve mücadele azmine inanmış ve hazır bulundum.

İsmail Efendi:

'-Günlerdir, Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ni bekliyorduk. Erzurum’dan hareketleri ve yolda bulundukları duyulunca, halk meserrete garkoldu (sevince boğuldu). Hele ayın ikisinde burada bulunacakları belli olunca, halkın meserretine, cûş u hurûşuna pâyân (coşkunluğuna sınır) yoktu. Tabiî gördünüz: Atı olan atı ile, faytonu olan faytonu ile, yaylısı olan yaylısı ile ayağına güvenen ayağı ile kendisini Kılavuz’un tepesine attı. Çarşıdaki dükkânlar kapandı, herkes yollara döküldü. Sivas’ta yapılan bu muazzam istikbal (karşılama), Kemal Paşa'nın şahsında millî mücadeleye ne muazzam ölçüde bağlandıklarını göstermeye yeter bir tezahürdür (belirtidir).

64 Kemal Atatürk, "Nutuk (1919-1927)" (Bugünkü dille yayına hazırlayan: Prof. Dr. Zeynep Korkmaz) Atatürk Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Ank. 1991, s.53

dedi. Kâmil Efendi ismindeki bir başka tacir de şunları ilâve etti:

- Müftü Abdürrauf Efendi, Kolordu Kumandanı Salâhattin ve eski Sivas mebusu Rasim Beyler de Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ni ve heyeti karşılamak, misafir etmek hususunda büyük gayretler sarfettiler. Filhakika (Gerçi), Hürriyet ve İtilâfçılar: 'Mustafa Kemal Paşa'nın teşebbüsleri bir İttihad ve Terakki manevrasından ibarettir.' diyerek halkın fikirlerini çelmek hususunda ellerinden gelebilen gayreti gösterdiler. Muvaffak olamadılar. Hattâ Emîrî Paşa, Hürriyet ve İtilâf’dan uzaklaşarak, Bekir Sami Beyin telkin ve talimatından ayrılmadı.

(Emîrî Paşa, daha sonra tamamiyle Mustafa Kemal Paşa'ya katılmış, Sivas'taki Hürriyet ve İtilâf Fırkası binasındaki levhayı indirtmiş ve birinci Büyük Millet Meclisi’ne mebus seçilerek, mecliste idare amirliği etmişti).

Görüyoruz ki, bazı istisnalar dışında Sivas halkı Mustafa Kemal Paşa'nın emrindedir ve millî mücadele azmindedir.

Yerlilerle yaptığım bu temaslardan sonra, kongre delegelerinden birçoğu ile tanıştım ve bilhassa dost ve arkadaşlarımla buluştum. "65

Ancak ne var ki, Kongre öncesi Sivas'ta, "Umumiyetle halk ne kadar sakin, şuurlu ve millî mücadele ruhuna bağlı ise, bilhassa İstanbul 'dan gelen delegeler arasında 'manda'

Belgede Atatürk gençlik ve cumhuriyet (sayfa 84-104)

Benzer Belgeler