• Sonuç bulunamadı

2.2. Endüstriyel ve Tarihsel Süreç İçerisinde Sinema

2.2.1. Sessiz ve sesli sinema dönemi

Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması her ne kadar Avrupa sinemasını olumsuz bir şekilde etkilese de Amerikan Sineması bu dönemlerde ilerlemeye başlayarak gelecekte, küresel bir kültür endüstrisi devine dönüşerek Hollywood’un büyümesine neden olmuştur. Kültür ürünleri arasında en yaygın olarak tüketilen sinema ürünlerinin endüstriyel liderlik süreci, dijital oyunların gelişimine dek devam etmiştir.

Los Angeles’in banliyölerinde, ufak bir yerleşim yerinde 1913’lü yıllardan başlayarak kurulan film stüdyoları, sinemada Hollwood’un doğuşunu başlattı. Betton (1993), bu yeri Sinemanın Başkenti olarak tanımlamaktadır. Burada Amerika’nın ilk uzun metraj filmi olan ve sinemaya başyapıt olarak geçen Warth Griffith’in çektiği, Bir Ulusun

Doğuşu-1915, filminin önemini de belirtmek gerekir.

Teksoy’a (2005a) göre, büyük yapım şirketlerinin baskısından bunalarak bağımsız olmak isteyen Chaplin, Pickford, Fairbank ve Griffıth, Birleşik Sanatçılar Derneği’ni kurarak bağımsız filmler yapmaya başlamışlardır. Kendilerine ait bir stüdyoları olmayıp, kiralama yöntemiyle film yapmışlardır. Sinemada endüstriyel sömürü sistemine karşı, bağımsız arayışları temsil etmesi bakımından bu girişim önemlidir. Sessiz sinema, 1950’li yıllara kadar direnerek çeşitli birleşmelere tanıklık ederek ilerlemiş ardından yerini sesli sinemaya tamamen bırakmıştır. Burada teknolojik ilerlemelerin önemine vurgu yapmak gerekmektedir. Dijital oyun da tıpkı sinema gibi teknolojik altyapıya bağlı olarak gelişen sanata dayalı bir üretim alanıdır. Sesin sinemada kullanılması teknik olarak çözümlendiği andan itibaren bütün sinema sistemi sistematik olarak değişime uğramıştır. Benzer şekilde, dijital oyunlarda internet kullanımının, çevrimiçi oyunların gelişimine neden olması ve bu oyunların küresel pazarda öne geçmesi gerçeğini anlamak, her iki sanat alanını teknolojik açıdan da karşılaştırabilmek için önemli bir bulgudur.

14

Birinci Dünya Savaşı sonrası canlanmaya başlayan ekonomik durum ve kitlelerin savaş acılarını unutmaya yönelik eğilimi nedeniyle, sinemanın Amerika’da canlanma dönemlerinden birine girdiğini söylemek yerinde olacaktır. Bu yıllarda ağırlıklı olarak küresel sinema ölçeğinde üretilen filmlerin kovboy ve komedi filmleri olduğu görülmektedir. Buna rağmen Bergan (2008), sessiz sinema döneminde kitlelerin daha çok tercih ettiği filmlerin komedi yapımları olduğunu tespit ederek, Charlie Chaplin,

Buster Keaton, Harold Lloyd, Harrry Langdon ve Stan Laurel ile Oliver Hardy gibi

isimlerin 1920’lerde izlenme oranlarının doruk noktasında olduğunu ifade eder. İnsanların savaş sonrası daha çok komedi türüne yönelmesi şaşırtıcı değildir. Dijital oyunlarda savaş ve öldürme üzerine tercih edilen tür seçimlerinin, gençleri savaşa hazırlama yönündeki süregelen tartışmaları da burada vurgulamak gerekir. Sinemada karakter yaratımının öneminin fark edildiği bu yıllar için, Chaplin’in Serseri karakteri örnek olarak gösterilebilir.

Betton (1993), 1920’li yıllarda artık Hollywood’un büyük bir eğlence kültürü üreten, pazarlama ve dağıtım yöntemleriyle bir fabrika gibi çalışan sistemi, tamamen geliştirmeye başladığına değinmektedir. Sessiz sinemanın altın çağı olarak ifade edilen bu dönemlerin gerçekte sinema sanatının da en önemli dönemleri olduğunu belirtmek gerekmektedir. Sinemanın bir sanat olarak oluşturduğu kendine özgü dil yapısını ilerleyen bölümlerde analiz edecek olmakla birlikte, sinemanın endüstriyel bir sanat olması gerçeği ve buna alternatif olarak Sovyet ekolüne değinmek de yerinde olacaktır. Lev Kuleşov kurduğu deneysel laboratuvarda, sinemacılara montajın umulmayan sonuçlarını ve sinemacının yaratıcı rolünü kanıtladığı, Kuleşov Efekti6 olarak

isimlendirilen deneyiyle ortaya koymuştur.

Sergei Eisenstein ilk uzun metrajlı filmi olan Grev-1924, Teksoy’a (2005a) göre, sinemanın en başarılı yapımlarından biridir. “Çünkü Eisenstein'ın sineması bireyin yerine toplumu ele alıyor, bireysel kahramanlar yerine kitleyi kahraman olarak kullanıyordu” (Teksoy, 2005a: 141).

15

1958 Belçika Film Festivali'nde bütün zamanların en iyi on iki filmi arasında birinci sıraya konan Potemkin Zırhlısı-1925 ise Eisenstein’ın dört büyük Sovyet sinemacısından biri olması sonucunu doğurmuştur. Bu dörtlüden diğer üçü Pudovkin, Kuleşov ve Dovjenko'dur. Potemkin Zırhlısı dramatik kurgusu ve anlatım gücü bakımından halen bir başyapıt olarak değerlendirilmektedir.

Dziga Vertov’un belgeleyen sineması ve sine-göz kuramı, Sovyet ekolünün bileşenlerinin önemli parçalarından biridir. Dziga, içinde oyuncular olmayan, belgeye yönelik ancak içerdiği dramatik yapısıyla bir sinema türü olarak ifade edilebilecek yeni bir biçem önermektedir. Bu kuram dünyadaki bütün işçi sınıfının dayanışması fikrinden yola çıkarak, bu fikri estetik değeri yüksek bir sinema yaklaşımıyla ortaya koyma anlayışındadır. Bu oluşturulan yeni gerçeklik biçimini ancak sinemasal bir gözle ortaya koyabilmek mümkündür düşüncesiyle Vertov, yaklaşımına sine-göz ismini koymuştur.

Teksoy (2005a) ise, Vertov’un, olayları belgeleyen görüntülere, görüntü kurgusunu kullanarak daha etkileyici anlamlar yüklenebileceğini anladığına dikkat çeker. Zıt anlamlar içeren görüntüleri montajlayarak daha çarpıcı, kışkırtıcı sonuçlar elde eden Vertov, sosyalist söylemleri kitlelere duyurma düşüncesiyle hareket etmiştir. Bu propaganda temelli sanat yaklaşımında kullandığı sinema teknikleri, hızlı ve yavaş

16

çekimler, yakın ve uzak planlar, canlandırma sineması gibi öğeleri de içerir. Sinema hilelerinden de faydalanan Vertov, değişik zamanlarda, değişik yerlerde yapılan çekimlerin bir araya getirilmesinin, gerçekliği yeniden oluşturma sürecinde, oldukça etkileyici sonuçlar alınabileceğini de keşfetmiştir. En başarılı çalışmalarından biri olarak kabul edilen Lenin’in Cenaze Töreni buna iyi bir örnektir.

Yapılan alan taramasında, dijital oyun dünyasında ortaya konulan ürünlerin, ticari bir beklenti olmadan, bir sanat ürünü olması hedeflenerek üretildiği yönünde dikkate değer bir bulguya rastlanmamıştır. Endüstri dışı ürünler olarak tanımlanabilecek, film ve dijital oyunların ilişkilendirebileceği bu konuya en uygun durum olan makinema olgusu ise tezin ilgili bölümünde incelenecektir.

1926’da Warner kardeşlerin Vitafon senkronize kayıt sistemini kullanarak gerçekleştirdiği, Sesle görüntünün senkronize edilmesi, ilk senkronize müzikli film olan Don Juan 'ın gösterimiyle de sinema artık yeni bir döneme girmektedir. Aynı anda müzik ve ses içeren sözlü ilk film Warner’ların yapımcılığıyla, 1927 yılında Al Janson’ın çevirdiği Caz Şarkıcısı’nın gösterimiyle, sinemanın geri dönüştürülemez değişimi başlamıştır. Sesin sinemaya girişiyle birlikte değişmeye başlayan sinema, sadece dil ve biçim bakımından değil aynı zamanda da endüstri ve oyuncular bakımından da sancılı değişimleri beraberinde getirmiştir. Yapımcı, yönetmen ve oyuncular bu duruma hazırlıksız yakalanırken kitlelerin bu değişimi severek sahiplendiğini anımsatmak gerekir.

1935’te Roma’nın banliyösünde Mussolini tarafından desteklenen ünlü Cinecitta Stüdyosu inşa edildi. Milli propagandaların, epik anlatımların ve Beyaz Telefon türü filmlerin gösterildiği Cinecitta’da ise filmlerin kalitesi düşüktü.

Nazilerin Almanya’da başa geçmelerine kadar, 1930’da G W. Pabst’ın Westfront-

1918’i ve Kameradschaft’ı-1931, Fritz Lang’in M’si-1931 gibi sosyal ve politik

düşüncelere duyarlı filmlerin yapıldığını da Bergan (2008), hatırlatmaktadır. Yine Bergan’ın tespitine göre, bazı yönetmenler, sesli filmle birlikte daha başarılı işler ortaya koymuşlardır. Buna ilişkin örneklemeleri, filmlerindeki hızıyla gelişen diyaloglarıyla Frank Capra ve Howard Hawks, MGM’den cilalı sözler ve yüksek edebiyatın sunulduğu George Cukor ve Maurice Chevalier’in başrolünde oynadığı müzikallere kadar Cennette Aşk-1932 gibi alaycı bir zekâ ve sofistike bir dilin hâkim olduğu filmlerin de yönetmeni olan Ernst Lubitsh olarak vermektedir. Toplumcu gerçekçilik ise, Sovyetler Birliği’nin demirbaşı olmaya başlamış, bütün sanatçıları bu çizgide ürünler vermeye zorlanmıştı. Yine de Sergei Eisenstein’ın Alexander Nevsky-

17

1938 filminden, işgalci töton şövalyelerinin buzun üzerinde Rus güçleri tarafından

tuzağa düşürüldüğü, ünlü savaş sahnesi bu ihtişamlı gövde gösterisinin arkasında çalan Prokoyef’in bestelediği vurucu müzikle, etkileyici bir yapım olarak görülmektedir. Teknolojik gelişimle birlikte, sinema ve dijital oyunlar alanında, uygulamadaki değişimlerin hızlıca tetiklendiği gözlemlenebilir bir gerçektir. Dijital oyunlarda, bilgisayar ve konsol kapasitelerinin hızlı gelişimi, üretilen oyun yapımlarının görsel kalitesinin artması sonucunu doğurmuştur. Buna bağlı olarak çıkan yapımlarda, mekânların, karakterlerin, görselleştirilmesindeki sanatsal kalite yükselmiş, böylece oyunlarda hikâye anlatma ve dramatik öğelerin kullanımı yine gözlemlenebilir bir şekilde değişim göstermiştir.

Sesli sinemanın hızlı gelişimiyle başlayan ve devam eden sinema döneminde, 1930’lu yıllarda Hollywood’un, dünya sinemasının egemen gücü haline geldiğini söylemek mümkündür. William Wyler, Çıkmaz Sokak-1937, Jezebel-1938 ve Ölmeyen Aşk’ta-

1939, yanı sıra Frank Capra, John Ford gibi isimler güçlü filmler ortaya koydular.

Chaplin’in Asri Zamanlar’ı yaptığı dönemde Walt Disney ise çizgi filmleri kârlı endüstriyel ürünler haline getirmiştir. Mickey ve Donald gibi dizi filmlerin yanı sıra

Pinokyo-1940 animasyon müzikal yapımı gibi uzun metrajlı filmler de yaparak

canlandırma sinemasının lideri konumuna gelmiştir. Canlandırma sinemasının endüstrileşmesinin başlangıcı, sonrasında dijital oyunların gelişimine katkıda bulunan önemli bir süreçtir. Üzerinde detaylı bir şekilde durulacak olan dijital oyunların, yazılım kadar animasyonlardan da oluştuğunu hatırlatmak, burada yerinde olacaktır. Sesli sinemanın gelişmesiyle birlikte Chaplin, ilk sesli filmi olan Büyük Diktatör-1940 filmini çekmiştir. Büyük Diktatör, Charlie Chaplin'in yönettiği, politik bir komedi filmidir. Aynı zamanda Chaplin'in ilk sesli filmidir ve Nazi hareketi ile birlikte Adolf Hitler de filmde sert bir şekilde eleştirilmektedir. Almanya’da bu film, döneminde oynatımı yasaklanmış olup sinema tarihinin en önemli politik komedi filmlerinden biri olma özelliğini taşımaktadır.

Politik söylem bakımından karşılaştırıldığında, dijital oyunlar üzerine yapılan içerik incelemesinde, sinemada olabildiği ölçüde, otorite karşıtı politik bir dile aynı düzeyde rastlanmamaktadır. Hollywood sinemasının ortaya koyduğu endüstriyel sanat ürünleri, küresel kapitalizmin ideolojik aygıtlarının önemli bir parçasıdır. Hollywood sinemasına benzer şekilde, dijital oyunlar da kendini var eden küresel kapitalizm ve onun ürettiği internet marketler gibi pazarlama araçlarıyla gelişimini sürdürmektedir. Bu anlamıyla dijital oyunlar şu anki duruşuyla kapitalizmin en önemli kültürel

18

silahlarından biri olarak durmaktadır. Bu durumu en iyi ortaya koyabilecek örneklerden biri olarak, Call of Duty: Black Ops oyunu üzerinde durmak faydalı olacaktır. Treyarch firması tarafından üretilen ve Activision tarafından dağıtımı yapılan Call of Duty serisinin 2010 tarihi itibarıyla piyasaya sürülen oyunun bölümlerinden biri içerisinde oyuncu, Küba lideri Fidel Kastro’ya suikaste teşvik edilmektedir. Böylece dünyanın herhangi bir ülkesinde bu oyunu oynayan bir çocuğun gözünde Küba liderini öldürme eylemi, bu şekilde yasallaştırılmaktadır.

Benzer Belgeler