• Sonuç bulunamadı

SELÇUKLU VE OSMANLI DÖNEMİNDE ALEVÎLİK VE

751 yılında Talas savaşı ile etkileşim içine giren Arap, Türk ilişkileri Türklerin İslamiyeti kabul etmesi ile perçinlenmiştir. Türklerin İslamiyeti kabul etmesi ile bunu yaşamlarına tatbik etmelerinin bir intibak süresi olmuştur. Gelenek, görenek, örf ve adetlerinden vazgeçmeyip bunları yeni dinlerine adapte eden Türkler Bugün Alevilik dediğimiz olgunun temellerini Selçuklu Devleti'nin kuruluşu ile Türkistan'dan bugünkü coğrafyamıza taşınmıştır. Burada ele alacağımız devlet Büyük Selçukludan ziyade Anadolu Selçuklu Devletidir.

1071 yılında Malazgirt meydan Savaşıyla birlikte Anadolu’nun kapıları Türklere açılmıştır. Büyük Selçuklu Devleti’nin Sultanı Alparslan Anadolu’nun fethine önem vermeyerek halifenin de yönlendirmesiyle Suriye’nin fethiyle meşgul olmuş akrabası Süleyman Şah’ın emrine otuz bin kişi vererek görevlendirmiştir. Burada kritik nokta Süleyman Şah az kuvvetle Kuzeyde Trabzon batıda Kütahya’ya kadar nasıl varabilmiştir. Öncelikle Malazgirt Türklerin Anadolu’ya ilk değil son kez gelişi olduğunu biliyoruz. Kavimler göçüyle Karadeniz’in üzerinden Balkanlara geçmiş sonra tekrar Anadolu’ya dönmüş Türklerle beraber Türkistan sahasından Suriye’den ve Doğu Anadolu’dan Anadolu’ya girmiş bazıları Hıristiyanlığı kabul etmiş bazıları Eski Türk dininin etkisinde olan asker, çiftçi, köle Türkler mevcut olabileceğini söyleyebiliriz. Ayrıca Bizans Ortodoks kilisesine bağlı olmayan Hıristiyanlarda bu yeni oluşumu kurtarıcı olarak görmüşlerdir. İşte bu sebeplerle Süleyman Şah Büyük Selçukludan siyasi olarak kopup İznik’i alıp başkent yapmıştır. İşte Malazgirt savaşından sonra Anadolu’ya Türkistan’dan, Azerbaycan başlayan göç 16. yy. kadar devam etmiştir. Oluşan bu göçlerle Anadolu’nun demografik yapısı Türkler lehine değişmiştir.

Türkmenlerin Anadolu’ya gelmesi vergi meselesi, merkezi otoritenin zayıflaması büyük sorun olmaya başladı. Yarı göçebe, göçebe yaşayan Türkmenlerin devletle yaşadıkları ilk büyük isyan Baba Resül (İshak) isyanıdır. Malya da yaşanan bu isyan kanla bastırılmıştır. Bu isyana Hacı Bektaş-ı Veli’nin de katılmış olduğu hatta kardeşini de bu isyan sırasında kaybettiği menkıbelerde anlatılmaktadır. Bu isyan Anadolu’daki Aleviliğin oluşmasına ortam hazırlamıştır. Babai isyanı daha sonra gelen Şeyh Bedrettin isyanı da Balkanlarda Bektaşiliğin oluşmasına ortam hazırlığı söylenebilir. Aleviliğin temellerini İran üzerinden Bâtıniliği tecrübe etmiş

Türkmenlerde Horasandan Türkistan’dan gelen Kalenderîlik üzerine kurulmuştur. İsim olarak da sayarsak Lokman-ı Perende, Sarı Saltuk, Hacı Bektaş Veli, Seyyid Battal Gazi, Taptuk Emre ,Yunus Emre, Abdal Musa, , Kaygusuz Abdal ve Balım Sultan Alevilik ve Bektaşilik üzerinde etkili olan kişiler diyebiliriz.

Bütün bu belirttiğimiz durumlardan hareketle Alevilik hakkında eski Türk inançlarının ve mitolojisinin İslâmiyet ile uyarlanması ile oluşmuş halk İslamiyeti diyebiliriz. İman kısmında Sünnilerden hiç bir farkı olmamakla beraber ibadet konusunda bir takım farklılıklar görülmüştür. Tasavvufî yönden bakarsak şeriat kısmı zayıf kalmış tarikat kısmı ağır basmıştır.

1400'den, Osmanlı tarihinin dönüm noktası olan 1826-27'ye kadar olan süre Bektaşiliğin orta dönemi olarak kabul edilir (Dıerl, 1991: 52). Osmanlı Devletinde Alevîliğe bakış açısını değerlendirmek için dönem dönem bakmak gerekir özellikle Osman Gazi Orhan Gazi ve I. Murat zamanındaki Devlet-Alevi ilişkileri çok gelişmiş olduğu söylenebilir. I.Muradın Yeniçeri Ocağını kurması ve Hıristiyan ailelerden alınan çocukların Bektaşi olması durumu bu zamana kadar bir sorun yaşanmadığını söyleyebiliriz. Orhan veya I. Murat zamanında Yeniçeri ocağı Bektaşi ocağına bağlanmıştır. Padişahlar da şehzadelik döneminde Yeniçeri ocağına kılıç kuşanma töreniyle girerken hem Çelebi unvanını kullanıyor hem de Bektaşiliği kabul etmiş olunuyor denebilir. Yıldırım Beyazid ve Çelebi Mehmet dönemi bir geçiş dönemidir. Bu dönemde sadece Musa Çelebi’nin kazasker ilan ettiği Kütahya Simavlı olduğu iddia edilen Bedrettin Simavi denilen Şeyh Bedrettin isyanı yaşanmıştır. Şeyh Bedrettin bu ayaklanmayı Çelebi Mehmet’in yönetiminde Kütahya ve Aydın çevresinde yoğunlaştırdığı söylenebilir (Öz, 2014: 153). Bu isyan daha çok ekonomik sebeplerden ötürü çıktığı söylenebilir. I. Muratla başlayan dönemde Anadolu’nun Türkleşmesi sağlanmıştır Balkanların Fethinde Alevi ve Bektaşi dervişleri büyük yarar sağlamıştır. Şeyh Cüneyt’le beraber bir tarikat olan Safeviliğin devletleşme süreci başlamıştır. Bu sürecin devlet için bir tehlike olması Fatih ve Beyazid döneminde önlemlerin alınmasına neden olmuştur. Beyazid’ in Balım sultanı Bektaşiliğin başına görevlendirmesi önemlidir. Yavuz dönemindeki ilişkilerle ilk dönem ilişkiler arasındaki fark siyahla beyaz gibi keskindir. Yavuz doğudaki Safevi tehlikesini görüp bu uğurda babasına karşı isyan edip tahtı ele geçirmiştir. Babasını tahtan indirip kendisi geçen tek sultandır.

İşte yukarıda da bahsettiğimiz gibi Osmanlı’da 16. Yy’da büyük bir değişim başlıyor. Bunun nedeni İran’da başlayan bu oluşum.

Şah İsmail ordusu ile Kirman, Diyarbakır, Bağdad, Bakü gibi Osmanlı Devleti’nin yanıbaşında hâkimiyet kurduğu söylenebilir. Anadolu Türkmenlerine, Seyyid Şii Şeyhi sıfatı ile davetler gönderdiği bu devirde bilinmektedir. Karaman oğullarıyla ve Akkoyunlular ile işbirliği içinde olmuştur. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın kızı Halime hatun Şah İsmail’in annesi olması sebebiyle bu bölgede hak iddiası vardır. İşte bu sebeplerden dolayı Anadolu’da ayrılıklar başlamıştır. Osmanlı Sünni inanca tutunmaya başlamıştır. Yavuz Sultan Selim döneminde Çaldıran savaşıyla daha sonra Mercidabık ve Ridaniye kazanılmasıyla Şah İsmail mutlak yenilgiyle tanışmıştır. Yavuz Sultan Selim Yusuf peygamberin tahtına oturmuştur. Kutsal toprakların fethedilmesiyle Türk Devleti İslam’ın liderliğini ele almıştır. İşte böyle bir ortamda Devlet politikası olarak Maturidi inanç bırakılıp El ezher Eşari inanç benimsenmiştir bunun sonunca Medreselere Mısır ve kutsal topraklardan 1500 civarı Arap ulema getirtilmiş ve ayet ve hadise dayalı eğitim sistemine geçilmiştir. Bu süreçte medreselerde Arapça hâkim olmaya başlamış Türkçe dersi eğitimi dahi kaldırılmıştır.

Şeyh Zahid-i Geylani(Ö.129) (Zahidiye) İki halifesi var Şeyh Safiyüddin (1252-1334) (Safevviye) Seyitliğini ilan ediyor

sonra vaz geçiyor

Tarikatın başına Şeyh Cüneyt geçiyor ve seyitliğini ilan ediyor.Sonra şiiliğini ilan ediyor Tarikatın başına Şah İsmail(Hatayi) geçiyor. Bir tarikat devlet haline geliyor Tarikatın başına Şeyh Haydar geçiyor. Tarikat rengini kızıl olarak seçiyor Ömer Halvetiyye (Halvetiyye)

Tüm bu yaşanılanların ışığında Osmanlı devletinin duraklaması başlamıştır diyebiliriz. Her ne kadar tarihçiler duraklamayı Sokullu Mehmet Paşa’nın ölümü ile başlatmış olsalar da bizim görüşümüze göre duraklamanın başlangıcı Yavuz döneminde alınan bu kararlara dayanmaktadır.

Osmanlı devletinde yaşanan bu gelişmelerden sonra Şah kulu Nur Ali ve yüzyıllar süren Celali isyanları gibi Alevi, Türkmen bölgelerinde isyanlar çıkmıştır. Anadolu Beylerbeyliğinin merkezi olan Kütahya’da isyancılar tarafından Beylerbeyinin infazıyla sonuçlanan Şah Kulu İsyanı Kütahya Alevîliğinin o zamanki potansiyeli hakkında bizlere ipuçları sunmaktadır. İsyan zorluklarla bastırılmıştır (Çınar, 2012:217- 227).

Padişahına, devletine, dinine başkaldıranlara karşı "nizam-ı âlemin sağlanacağı, korunacağına inanılmıştır (Eyuboğlu, 1991: 142). Duraklamayla başlayan gerilemeyle ve çökmeyle birlikte taşrada celali isyanları, merkezde ise Yeniçeri ocağının çıkardığı isyanlar ortaya çıkmıştır. Böyle bir durumda yeniçeriler vezirleri, sadrazamları hatta padişahları katleder olmuştur. Birçok padişah yeniçerileri kaldırmak istese de 1826 yılında tarih vesikalarına Vakayı Hayriye yani “Hayırlı olay” olarak geçecek olay vuku bulmuş. Yeniçeri ocağı kaldırılmış Bektaşilik yasaklanmıştır. Bektaşi ocaklarındaki derviş ve Dede Babalar idam edilmiştir. Bu olaydan sonra Alevilikten sonra Bektaşilik de gizlenme ihtiyacı duymuştur.

Benzer Belgeler