• Sonuç bulunamadı

ya bir roman sayfasından aşırılmış yahut da ihtiyar bir matmazelin arkasından hayal edilmiş eşyalar arasında bir tanesi, pek hoşuma giderdi, demiştim (s.72, str.

(SAĐT FAĐK ABASIYANIK’IN “HAVADA BULUT” ADLĐ HĐKÂYE KĐTABINDA YER ALAN HĐKÂYELERDEKĐ KELĐME GRUPLARININ

O, ya bir roman sayfasından aşırılmış yahut da ihtiyar bir matmazelin arkasından hayal edilmiş eşyalar arasında bir tanesi, pek hoşuma giderdi, demiştim (s.72, str.

12)

Her ikisinin üzerinde de bir sakallı insan resmi vardı. (s.72, str. 17) Resimlerin altında Dreyfüs ismi okunuyordu. (s.72, str. 18)

Biraz ötede, bin üç yüz on dört Rumi tarihinde, Beyoğlu'nda Fransız Konsoloshanesi'nde verilmiş maskeli bir balonun iki hatırası da, renklerini atmış, fakat hâlâ o gecenin, bir on yedilik latif Rum kızının muhayyilesinde muhafaza edilmiş zevki, tadı, güzel hatırası halinde aynanın ıslak, buharlı, mavi yüzünden insana bakıyordu. (s.72, str. 21)

Biraz ötede, bin üç yüz on dört Rumi tarihinde, Beyoğlu'nda Fransız Konsoloshanesi'nde verilmiş maskeli bir balonun iki hatırası da, renklerini atmış, fakat hâlâ o gecenin, bir on yedilik latif Rum kızının muhayyilesinde muhafaza edilmiş zevki, tadı, güzel hatırası halinde aynanın ıslak, buharlı, mavi yüzünden insana bakıyordu. (s.72, str. 23)

Aynanın üstünde Matmazel Todori'nin 1314'ten biraz sonra çıkarttığı çok latif bir

fotoğrafisi de, hangi paşazadenin canını yaktığını söyleyecek gibi olan kıvrık, canlı, değdiği teni, şehvetten çok sefalete sokan dudaklarıyla insanı hâlâ bir hovardalık gecesinin kıskançlığına sürükler gibiydi. (s.73, str. 1)

Aynanın üstünde Matmazel Todori'nin 1314'ten biraz sonra çıkarttığı çok latif

bir fotoğrafisi de, hangi paşazadenin canını yaktığını söyleyecek gibi olan kıvrık,

canlı, değdiği teni, şehvetten çok sefalete sokan dudaklarıyla insanı hâlâ bir ho- vardalık gecesinin kıskançlığına sürükler gibiydi. (s.73, str. 1-2)

Aynanın üstünde Matmazel Todori'nin 1314'ten biraz sonra çıkarttığı çok latif bir fotoğrafisi de, hangi paşazadenin canını yaktığını söyleyecek gibi olan kıvrık,

canlı, değdiği teni, şehvetten çok sefalete sokan dudaklarıyla insanı hâlâ bir ho-

vardalık gecesinin kıskançlığına sürükler gibiydi. (s.73, str. 2-3)

Matmazel Todori'nin yanına uzanırdı. (s.73, str. 32)

Leğenin içine korkunç, buz gibi, berrak bir su düşerdi. (s.73, str. 34) Maskenin yanından bir Fransız kontunun: (s.74, str. 1)

Maskenin yanından bir Fransız kontunun:

"Adieu, cherie. Je t'ecrirais et je reviendrais pour t'emmener a Paris"* dediğini

duyar gibi olurduk. (s.74, str. 1-2-3)

Yenişehir'in kokoreçler kızaran meyhanesinden sokağa, kalın, kavgacı hayaletler

karışırdı. (s.74, str. 4)

Kediler, köpekler, yağmur, çamur, küçük, öpülmüş kızlar bir fenerin aydınlığından birdenbire kapkaranlık bir sokağa dalarlardı. (s.74, str. 6)

Yağmurda ıslanmış bir kadının sarı ondüleli saçları, bana, karanlık, mangallı,

leğen, ibrik, bir karyoladan ibaret bir oda düşündürürdü. (s.74, str. 8-9)

Matmazel Todori'nin falını duymadan sokağı seyre dalardım. (s.74, str. 11) Bu kızın bir anası var, fena karı! (s.74, str. 21)

Dünyanın en hoş köpeği Aleksandra'nın "Flora"sı uludu. (s.74, str. 33)

Dünyanın en hoş köpeği Aleksandra'nın "Flora"sı uludu. (s.74, str. 34)

Fakirin çanı az çalar, ölen muhakkak çok fakir!., dedi. (s.75, str. 2) Hayvanının başını kaşıyarak ona anlatıyormuş gibi söylendi: (s.75, str. 4)

Kadın da, erkek de böyle, bir kavganın sonunda soluğu ya nikâh dairesinde alır, yahut da serbest bir birleşme ile yeni bir hayata adım atarlar. (s.75, str. 20)

Ondan sonra uzun süren sulhun içinde çocuklara mekteplerinin taksiti, hanımın mantosu... (s.75, str. 22)

Ondan sonra uzun süren sulhun içinde çocuklara mekteplerinin taksiti, hanımın mantosu... (s.75, str. 23)

Ondan sonra uzun süren sulhun içinde çocuklara mekteplerinin taksiti, hanımın

mantosu... (s.75, str. 24)

Uzun lafın kısası, kalktık. (s.75, str. 31)

Bütün benim gibiler sevgililerinin karşısındaymış gibi olurlar; sürüden ayrılır mıyım? (s.77, str. 6)

Bu yazdıklarımın, konuştuklarımın çoğunu beğenmiş olacağım ki, kalktım. (s.77,

str. 9)

Yoksa öyle insanlar var ki, kafasından tutup koparmak aklımdan geçmese bile,

başka bir insanın aklından geçebilirse, bunu da yaparsa, ben nihayet bir yazıcıdan

başka bir şey olmadığım için, mazur görürüm. (s.78, str. 12)

Đnsanların başından geçen, hele benim gibi saf olanlarının... (s.78, str. 19)

Çırılçıplak, mücerrette, insana güzel gibi gelen, foyasını ancak gözle görülür şeklin

içinde belli eden bir âlemdedirler. (s.79, str. 15)

Sana bahsetmek istediğim şeylerin hiçbirinden söz açmadığım için beni affet!

(s.79, str. 23)

Her güzel gözün, her çene ve burnun, her iyi bağlanmış kravatın, her yeni kunduranın içinde, altında ve üstünde tahayyül ettiğin, rüyalarında gördüğün,

üzerine titrediğin hayalindeki erkek... (s.80, str. 13)

Hadi biz sizin bahçeler gibi güzel elbiselerinizin, kokulu pudralarınızın altında iyi bir kalp olduğunu tahayyül edebilirdik. (s.80, str. 16)

Sen hayallerimin adamı değilsin. (s.80, str. 22) Bence adamın hakkı vardı. (s.81, str. 35)

Fakat bütün memleketin ağzında çalkalanan, bu evlerin anha minha "5.000" liradan fazlaya çıkmayacağı!.. (s.82, str. 11)

Çocuk, subaşında yüzerdi de, o, sevgilim, çocuğun san saçlarına dalar dururdu. (s.83, str. 4)

Buranın kadınları yine eskisi gibi... (s.83, str. 11)

Ramazanın 23'üncü günü yine müthiş bir zelzele olacakmış, diye çıkarmışlar.

(s.83, str. 11)

Yahut da bir gün bir Avrupa karikatüründe gördüğüm gibi, karılarının boynuna takarlar. (s.83, str. 28)

Mesele öyle de olmasa, gürgenin fiyatı metre mikâbı yüz liraysa ötekisinin iki yüz doksan liraymış. (s.85, str. 25)

Kahvenin bir köşesine oturdum. (s.86, str. 5)

Đşte müteahhitlerden biri o imiş. (s.86, str. 6)

Sevgilim, bizim memleketin çocuklarının ne kadar güzel olduklarını bilir misin? (s.86, str. 15)

Bilhassa memleketin çocuklarının gözlerinde tatlı bir saffet, bir merhamet, bir safiyet vardır ki, değme büyük şehirlerin çocuklarında bunlar yoktur. (s.86, str. 22) Bilhassa memleketin çocuklarının gözlerinde tatlı bir saffet, bir merhamet, bir safiyet vardır ki, değme büyük şehirlerin çocuklarında bunlar yoktur. (s.86, str. 24)

Birçoklarının bilâhare bu güzel buseler alıp verecek olan dudaklarının

kenarlarında, san, sulu, geceleri korkmaktan olduğunu sandığım uçuklar gördüm.

(s.86, str. 30)

Genç adamın gömleğiyle iç fanilası arasından bir tane bit bulup doktorlara

Sonra bir tanesinin muayenehanesinde toplanarak iklimin kendilerine ettiği hıyaneti Cenabı Hakka protesto etmişler. (s.87, str. 15)

Dün keresteci Hasan'ın oğluna Đstanbul'da yakalandığı belsoğukluğunu çabuk geçirsin diye Ultraseptyl bulmuştu ya! (s.87, str. 35)

Müracaat edenlerin içinde bakkal dükkânlarındaki -Allah'ın hikmetinden- bir

kocaman kara binlik zeytinyağı şişesine bile bir şey olmamış bir hafız efendinin karısı da bu fakirler arasında değil miymiş? (s.88, str. 5)

Müracaat edenlerin içinde bakkal dükkânlarındaki -Allah'ın hikmetinden- bir kocaman kara binlik zeytinyağı şişesine bile bir şey olmamış bir hafız efendinin karısı da bu fakirler arasında değil miymiş? (s.88, str. 6)

Müracaat edenlerin içinde bakkal dükkânlarındaki -Allah'ın hikmetinden- bir kocaman kara binlik zeytinyağı şişesine bile bir şey olmamış bir hafız efendinin

karısı da bu fakirler arasında değil miymiş? (s.88, str. 8)

Vapurun ikinci mevki yan kanepelerine oturdum. (s.89, str. 5)

Park kanepeleri, bir sinemanın ucuz yeri, yoğurtlu pide yenen bir halk lokantası, sinemada yanına oturduğum bir çocuk, parkta yanına yorgun çöktüğüm uyuklayan bir ihtiyar, herkesin içtiği bardaktan zevkle içtiğim testi ile su satan çocuğun suyu,… (s.89, str. 17)

Park kanepeleri, bir sinemanın ucuz yeri, yoğurtlu pide yenen bir halk lokantası, sinemada yanına oturduğum bir çocuk, parkta yanına yorgun çöktüğüm uyuklayan bir ihtiyar, herkesin içtiği bardaktan zevkle içtiğim testi ile su satan çocuğun

suyu,… (s.89, str. 20)

… yeşil yeşil erikler, boğucu sıcak, bir gölgenin serinliği, sahanlıkta içtiğim cıgaramı söndürmem için kaba kaba söylenen tramvaya, kasketime ve sarı pantolonuma bakıp teklifsizce yanıma sokulan "Usta, bir cıgara versene!.." diyen sokak çocuğu... (s.90, str. 1)

Baktım durdum insanların yüzüne. (s.90, str. 9)

Gazozun üstüne bir şeftali yedim. (s.90, str. 26)

Siyah gözlüklerimi burnumun ortasına çekip gözümün üstünden dikkatle baktım. (s.91, str. 6)

Birisi havuzun kenarına boylu boyunca yatmış, vapura ayaklarını sallıyor. (s.91, str. 9)

Köprünün üstünü kalın, gri bir duman kaplamış. (s.91, str. 11) Sağ yanımdaki adamın uslu, terbiyeli bir oğlu olmalı. (s.91, str. 16)

Hele bir insanın sana şifa veren parlak gözünden söz aç. (s.92, str. 16-17) Yoksa Boğaziçi'nin sapa bir iskelesinde mi bir kahve bulsam?.. (s.92, str. 18)

Köpekli adamın evi ise yalı boyunda garip bir manzara arz eder! Đçinden hâlâ

kulağıma boğuk boğuk köpek havlamaları gelir. (s.92, str. 26)

Yer yer perdeleri, camlarına gerilmiş örümcek ağlarıyla önünden geçenlerden

çoğunun kafasını kaldırıp bakmadığı bu evi yazlığa gelen muharrir arkadaşlardan

Peride Celâl Hanım merak eder durur. (s.92, str. 29)

Deniz içindeki çardağın harap beton ayaklarına sarıya çalan yeşil dalgalarda karpuz kabuklarının yüzdüğü bir lodos günde oraya gitmek için dayanılmaz bir arzu duyuyorum. (s.93, str. 2)

Bir aralık bir dükkânın aynasında sarı, adeta bahtsız yüzümü gördüm. (s.94, str. 5) Đçimdeki havuzun fıskiyesindeki lastik topu atan sular olduğu halde neye sapsarı ve meyusum? (s.94, str. 7)

Güneş, sokağın ucundan bir güzellik ve neşe arazöz gibi bütün caddeyi ıslıyor, yıkıyor, neler yapmıyordu!.. (s.94, str. 10)

Đşte böyle güzel bir günde Vangelistra Kilisesi'nin küçük, minnacık evlere hâkim çan kulelerini seyrederek fukara şehrin çoğu kapılarına "Sari hastalık vardır, girmeyiniz" levhası yapışmış evlerinin düzlüğünden yukarılara, Beyoğlu'na doğru dimdik çıkan yokuşların birinin hemen başında durdum. (s.94, str. 13)

Đşte böyle güzel bir günde Vangelistra Kilisesi'nin küçük, minnacık evlere hâkim çan kulelerini seyrederek fukara şehrin çoğu kapılarına "Sari hastalık vardır, girmeyiniz" levhası yapışmış evlerinin düzlüğünden yukarılara, Beyoğlu'na doğru dimdik çıkan yokuşların birinin hemen başında durdum. (s.94, str. 14)

Đşte böyle güzel bir günde Vangelistra Kilisesi'nin küçük, minnacık evlere hâkim çan kulelerini seyrederek fukara şehrin çoğu kapılarına "Sari hastalık vardır, girmeyiniz" levhası yapışmış evlerinin düzlüğünden yukarılara, Beyoğlu'na doğru dimdik çıkan

yokuşların birinin hemen başında durdum. (s.94, str. 16)

Sırtımı, bir meçhul ağaca vererek sevgilimin evini seyrettim. (s.94, str. 17)

Adeta barakamsı evin alçacık penceresinde bir ihtiyar kadın hayaleti vardı. (s.94, str. 20)

Erik ağacı, bir tatlı nefes gibi esen rüzgârın içinde çok az hareketli, bana hiçbir şey söylemiyordu. (s.95, str. 8)

Vangelistra Kilisesi'nin çan kulesinden otuz metre aşağıda küçük bir kulübenin

bahçesindeki, dallan evin siyah dammı gören bir erik ağacı, benim en iyi dostumdur.

(s.95, str. 32)

Vangelistra Kilisesi'nin çan kulesinden otuz metre aşağıda küçük bir kulübenin bahçesindeki, dalları evin siyah damını gören bir erik ağacı, benim en iyi dostumdur. (s.95, str. 32)