• Sonuç bulunamadı

(SAĐT FAĐK ABASIYANIK’IN “HAVADA BULUT” ADLĐ HĐKÂYE KĐTABINDA YER ALAN HĐKÂYELERDEKĐ KELĐME GRUPLARININ

O, bu çarşamba akşamlarını bir hafta bekliyor gibiydi (s 45, str 5)

Sardalye kutusunu açmaya yarayan anahtarı çarçabuk temin ederdi. (s. 45, str. 11)

O küçük Aleko ise gözlerinde kin parıltısıyla üvey anaya bakar, küçük seyrek dişlerini birbirine geçirircesine sıkardı. (s. 45, str. 33)

…balkımamış, aylardır yıkanmamış ağır insan kokusu duyuracağını tahmin ettiğimiz gömleğiyle, üvey ana elinde… (s. 46, str. 7)

Evet beni sevmiyordu ama bir erkek kucağının sarsıntılı, korkunç âlemine gireceğini hissederdi. (s. 46, str. 18)

Ellerim Yorgiya’nın ellerine birtakım hazinelerden gümüş ve altınlardan, servetten, saadetten bir şeyler yokluyor gibi, bir altın babası hasis gibi yoklardı. (s. 46, str. 23) Onda neşeli, zengin bir ömrü, belki de beraberce tadıldığı için hemen saadet

derecesine yükseliveren sefaleti bulurdum. (s. 46, str. 27)

Dilimde; şimdiye kadar duyamadığım tatlar duyar, gözümde, bilemediğim bir

insanlık rüyası, bir Walt Disney filminin renkleri uçuşmaya başlardı. (s. 46, str. 29)

Dilimde; şimdiye kadar duyamadığım tatlar duyar, gözümde, bilemediğim bir insanlık rüyası, bir Walt Disney filminin renkleri uçuşmaya başlardı. (s. 46, str. 29) Beni oturttukları oda, karı kocanın yatak odasıydı. (s. 47, str. 1)

Yanımda bir Singer dikiş makinesi ile birtakım kesekâğıtları var. (s. 47, str. 3) Kapının sağında duvarda halı taklidi Avrupa basması bir bezin hemen altında bir karyola, ayak ucunda iki resim iliştirilmiş bir ayna, karyolanın altından devrilmiş bir dikiş sepeti ile marangoz işi oyuncak bir çocuk arabası yarı yarıya gözüküyorlar. (s. 47, str. 4)

Kapının sağında duvarda halı taklidi Avrupa basması bir bezin hemen altında bir karyola, ayak ucunda iki resim iliştirilmiş bir ayna, karyolanın altından devrilmiş bir dikiş sepeti ile marangoz işi oyuncak bir çocuk arabası yarı yarıya gözüküyorlar. (s. 47, str. 5)

Kapının sağında duvarda halı taklidi Avrupa basması bir bezin hemen altında bir karyola, ayak ucunda iki resim iliştirilmiş bir ayna, karyolanın altından devrilmiş bir

dikiş sepeti ile marangoz işi oyuncak bir çocuk arabası yarı yarıya gözüküyorlar. (s.

47, str. 6)

Kapının sağında duvarda halı taklidi Avrupa basması bir bezin hemen altında bir karyola, ayak ucunda iki resim iliştirilmiş bir ayna, karyolanın altından devrilmiş bir

dikiş sepeti ile marangoz işi oyuncak bir çocuk arabası yarı yarıya gözüküyorlar. (s. 47, str. 7)

Kapının sağında duvarda halı taklidi Avrupa basması bir bezin hemen altında bir karyola, ayak ucunda iki resim iliştirilmiş bir ayna, karyolanın altından devrilmiş bir dikiş sepeti ile marangoz işi oyuncak bir çocuk arabası yarı yarıya gözüküyorlar. (s. 47, str. 7)

Bu bir resim yanlışlığı olsa gerek. (s. 48, str. 9)

Đçerideki odadan marsık kokusuna karışmış bir karanfil kokusu…(s. 48, str. 17) Đçerideki odadan marsık kokusuna karışmış bir karanfil kokusu…(s. 48, str. 17)

Esrar kokusunu hatırlatan güzel bir kokuya karışmış, gözleri benden çok uzakta,

saçlarında kırmızı mendil sarılı kız kimdir? (s. 48, str. 18)

Karanfil kokusu uçmuş, anason kokusu odayı dolduruyor. (s. 48, str. 21)

Karanfil kokusu uçmuş, anason kokusu odayı dolduruyor. (s. 48, str. 21)

Dünya yüzünde gördüğüm şehirlerin mahallelerini hep böyle perişan, dalgın, meyus

dolaşırdım; tahlil edemediğim öyle tuhaf yumuşaklıklar, acılar duyardım. (s. 49, str. 1)

Kapı önünde yarı çıplak, arzu içinde bir genç kız görürdüm. (s. 49, str. 4)

Döner mahalleye bakar; bir kahramanlık, bir yabancı hayat tanımak, yaşamak

arzusuyla ayrılırdım. (s. 50, str. 3)

Onu akşamleyin komşu kızlarıyla kapı önünde gördüğüm zaman; ne vakit bütün mahrumiyetlerine, kederine, sevincine, derdine, dertsizliğine katılacağımı; onunla nasıl beraber üzüleceğimi, sonra nasıl gülüşeceğimizi, ellerini, yüzünü, dudağını, gözünü, dizkapağını, dirseğini, boynunu, kulağını, dişini nasıl öpeceğimi bir saniye içinde düşünmeden görür gibi olur, duyardım. (s. 50, str. 8)

Onu akşamleyin komşu kızlarıyla kapı önünde gördüğüm zaman; ne vakit bütün mahrumiyetlerine, kederine, sevincine, derdine, dertsizliğine katılacağımı; onunla nasıl beraber üzüleceğimi, sonra nasıl gülüşeceğimizi, ellerini, yüzünü, dudağını, gözünü, dizkapağını, dirseğini, boynunu, kulağını, dişini nasıl öpeceğimi bir saniye içinde düşünmeden görür gibi olur, duyardım. (s. 50, str. 8)

Karidesçiler, elektrik amelesi, ekmekçi, sirkeci, marangoz çırağı, garson, berber, akordeoncu, kitaracı, bar artisti, revü figüranı, terzi çırağı gibi…(s. 51, str. 1)

Karidesçiler, elektrik amelesi, ekmekçi, sirkeci, marangoz çırağı, garson, berber, akordeoncu, kitaracı, bar artisti, revü figüranı, terzi çırağı gibi…(s. 51, str. 2)

…bu garip mahalleden sel yatağına her akşam küçük figüran kızlar iner. (s. 51, str. 7)

Onların ve terzi kızlarının arkasından berber çırakları yürür; berber çıraklarının arkasına da burma bıyıklı bir Arnavut takılır. (s. 51, str. 9)

Perdeleri çekilmiş bir evden evvela bir gramofon sesi, sonra bir çığlık duyulur. (s. 51, str. 11)

Bir adam evin camlarını kırar. Bir erkek, bir polise bir havagazı lambasının ışığında cebindeki bütün parasının aşırıldığından şikâyet eder. (s. 51, str. 12)

Đki insanın dudak dudağa verdiği büyük; esrarengiz saatlerde bir sarhoş sesinden ürken genç âşıklar kaçarlar. (s. 51, str. 16)

…der ki, aşağıdan mamanın kart oğlan sesi: (s. 51, str. 24) Ah bu Ziba Sokağı! (s. 52, str. 19)

Đçimi bir külhanbeylik havası sarar: (s. 52, str. 21)

Onu Ziba Sokağı'na muvazi bir yokuştan indirir; sel yatağına varırdık. (s. 52, str. 32) Onu Ziba Sokağı'na muvazi bir yokuştan indirir; sel yatağına varırdık. (s. 52, str. 33) Kaldırımsız, dükkânları kapanmış, gündüz gözüyle hiç görmediğim, bir Anadolu

kasabası haliyle uzayan bir ana caddeden geçerdik. (s. 52, str. 34)

Vangelistra Kilisesi önümde bir hayalet haliyle uykusuz bakar. (s. 52, str. 37)

Vangelistra Kilisesi önümde bir hayalet haliyle uykusuz bakar. (s. 52, str. 37) Her zaman da yolum bu Ziba Sokağı'na düşer. (s. 53, str. 11)

Filim Hayri'nin metresi Çamlıcalı Ayşe'nin yüzündeki ustura yarasıyla, Ziba'daki kahveci Laz Hasan'ın burnunun yarısı Filim tarafından manzarası iyi olmadığı için kesilmiştir. (s. 54, str. 18)

Sanki dünya yüzündeki bütün sakatlıkları, namussuzlukları o düzleyecek, o namuslu edecektir. (s. 54, str. 20)

Bazen onu kış günü başı ustura ile tıraşlı, sırtında kolalı, yarım yazlık bir gömlek, onun üstünde rengi, yünü, pamuğu meçhul, belki de suni ipekten bir kazakla görürsünüz. (s. 54, str. 34)

O zamana kadar ayakta duran, Filim Hayri'yi getirmiş olan Đstanbul çocuğu açıkgöz bir bekçi: (s. 55, str. 18)

Öteki kız, biraz hizmetçi halli, kara yağız, kestane rengi gözlü, fevkalade oynak, uzun boylu, çok genç, biraz iri bacaklı, boynunda bakır bir haç parıldayan, yaman çapkın bakışlı bir mahlûktu. (s. 56, str. 22)

Bir dostluk, bir beraber yaşama havası, hiç olmazsa bir zaman... (s. 57, str. 15) Đşte 1942 senesinin 21 Haziran'ım gece yarısından sonra saat üç buçukta uyanık, beyaz şimşeklerin çaktığı, yağmurlu bir gecenin sana tebliği: (s. 58, str. 2)

Saat yedi buçuk sularıydı. (s. 58, str. 5) Şimdi elinde bir Rum kızı var. (s. 60, str. 23)

Bakışı tatlı, petrol rengi mantolu değil mi? (s. 60, str. 26)

Ziba Sokağı'ndan geçtik. (s. 60, str. 32)

Bir aralık yine dokuzla on arasında, gürültülü münakaşalar yapan bir gençler grubu, yanlarında bir tek parlak siyah saçlı kadınla birkaç dakika için gelip birleşirler. (s. 63, str. 2)

Yüzlerce mumluk elektrik ışığının, parıl parıl yanan buzdolaplarının, kırmızı kadife sandalyelerin, büyük aynaların, zarif pasta kutusu kapaklarının arasında kadınlı, erkekli büyük bir kalabalık peyda olmuştur. (s. 63, str. 9)

Yüzlerce mumluk elektrik ışığının, parıl parıl yanan buzdolaplarının, kırmızı kadife sandalyelerin, büyük aynaların, zarif pasta kutusu kapaklarının arasında kadınlı, erkekli büyük bir kalabalık peyda olmuştur. (s. 63, str. 11)

Bırak şu para lakırdısını canım! (s. 63, str. 30)

Biraz ileride Milaslı olduğunu söyleyen, kravatı çarpık bir adamla, arkadaşı

Gümülcüne muhaciri Adapazarlı manifatura taciri, iki kadına işaret ederler. (s. 64,

str. 15)

Biraz ileride Milaslı olduğunu söyleyen, kravatı çarpık bir adamla, arkadaşı Gümülcüne muhaciri Adapazarlı manifatura taciri, iki kadına işaret ederler. (s. 64, str. 15)

Sıcak Đstanbul gecesini serinleten otomobillerin içinde kadınlar, hacıağalar, Mecidiyeköyü'ndeki gazinolara gidiyorlar. (s. 65, str. 24)

Bir tanesi bir Afrika nehrini gösteriyor. (s. 65, str. 29)

Bu odanın kapısının üstünde bir meydan, bir Đstanbul çeşmesi, bir fayton, bir feraceli, kırmızı şemsiyeli kadın, onun ötesinde bir gergedanın ayakları altına

düşmüş bir zenci, şaha kalkmış beyaz bir atın üzerinde yine bir müstemlekeci... (s. 65, str. 33)

O, en güzel düşman zabitine artık düşmanlıkla değil de, acı ile bakıyor. (s. 66, str.