• Sonuç bulunamadı

2.5. Göstergebilim

2.5.2. Göstergebilimin Tarihçesi

2.5.2.3. Saussure ve Peirce Sonrası Göstergebilim Kuramcıları

Kuramcıları

Saussure ve Peirce’ün temelini attığı ve öncülüğünü yaptığı göstergebilim, 1960’lardan sonra bağımsız bir bilim dalı haline gelmiştir. Louis Hjelmslev, Ronald Barthes, Claude Levi- Strauss, Julia Kristeva, Christian Metz, Algirdas J. Greimas ve Jean Baudrillard gibi araştırmacılar Saussure’e dayanan Avrupa geleneğini; Charles W. Morris, Ivor A. Richards, Charles K. Ogden, Umberto Eco ve Thomas Sebeok gibi araştırmacılar ise Peirce’e dayanan Amerika geleneğini benimsemiştir (Dervişcemaloğlu, 2005, s. 14).

Bu araştırmacılardan “Edebiyatı ayrı bir inceleme konusu olarak ele alan ve bu konuyu bilimsel kavram ve ilkelerle incelemek gerektiğini belirten R. Jakobson edebiyatı bir dil olayı olarak görür ve başta şiir olmak üzere çeşitli edebî ve sanatsal ürünleri inceler” (Rifat, 1990, s. 25).

“ ‘Foundations of the Theory of Signs’ (1938; Göstergeler Kuramının Temelleri) isimli eseriyle dikkat çeken Charles W. Morris (doğ. 1901), Peirce’ün semiyotiğini davranışçılığa uygulamış ve göstergebilimi; edimbilim (pragmatik), anlambilim (semantik), sözdizim (sentaks), olarak üçe ayırmıştır” (Filizok, 2001, s. 42).

1920’li ve 1930’lu yıllarda, doğrudan göstergebilim kuramı içinde yer almasa da anlatı yapılarını çözümleme açısından Vladimir Propp (1895-1970) 1960 sonrası göstergebilim

44

kuramcılarının kalkış noktası olarak başvurdukları Morfologia Skazki’nin (Masalın Biçimbilimi) yazarıdır. V. Propp bu kitabında Rus halk masallarını eşsüremli bir incelemeyle ele almış ve olağanüstü masalların temel yapısını ortaya çıkarmıştır (Rifat, 1992, s. 29). 1960 sonrası yıllarda göstergebilimin önemli temsilcilerinden biri olan Umberto Eco; sanat, yazın kuramı, kitle iletişim olgusu konularının yanı sıra dil ve gösterge kavramlarına ilişkin çalışmalar yapmıştır. Genel gösterge dizgelerini çözümlemeye ve kültür olaylarını göstergebilimsel açıdan görmeye çalışan Eco, C. S. Peirce göstergebiliminin ışığında, göstergenin hiçbir zaman mutlak son anlamının elde edilemeyeceğine dair bir sav içeren ‘sınırsız anlam’ fikrini geliştirir. …Eco bir sanat yapıtına ya da bir metne ilişkin yapılan yorumların sınırsız sayıda olacağına dair görüşe karşı kuşkularını dile getirir. Eco, açıklık ile yorumu sınırlandıran etkenler arasında bir diyalektik kurmak ister. Bu bakımdan Eco, Peirce’nin ‘sınırsız anlam’ kavramını ele alıp geliştirirken, sınırsız anlama sınırlar çizmek; yoruma ölçütler aramak için, okur yönelimli kuramların okurun özgürlüğünü sınırsız kılarak yok saydığı metin-okur diyalektiğini kurmaya çalışır. Bu yüzden Eco, okurun haklarına karşı metin haklarını da dikkate alacak bir yaklaşım öngörür (Göksel, 2006, s. 85).

1970’li yıllarda Amerika’da göstergebilimin odak noktası haline gelen Thomas A. Sebeok (doğ. 1920) …göstergebilimin inceleme alanları arasında daha çok şunları ayırt eder; insana ilişkin göstergelerin incelenmesi (antroposemiyotik), bedenin sibernetik dizgelerinin incelenmesi (endosemiyotik), hayvanlar arası ya da insan ve hayvan arası bildirişimin incelenmesi (zoosemiyotik). Mantık, felsefe, dilbilim ve sanatın yanı sıra, biyoloji, bilişim ve tıptan da yararlanan T. A. Sebeok gösterge türlerini altıya ayırır. Bunlar: ‘belirtke (sinyal), semptom, görüntüsel gösterge (ikon), belirti, simge ve ad’dır (Rifat, 1992, s. 33).

“Fransız düşünür olan, Roland Barthes ise göstergebilimsel araştırmasında betimlemeden hareket ederek kuramlaştırmaya ulaşmıştır. Barthes, 1950’lerde ve 1960’larda toplumsal ve kültürel yaşamı anlamanın temeli olarak Saussure’ün gösterge kuramını temel alan ve dile bu gözle bakan bir göstergebilimcidir” (Demir, 2009, s. 66).

Barthes, ‘Çağdaş Söylenler’de gündelik hayatta anlamın ve değerin nasıl oluştuğunu göstermektedir. Barthes, çağdaş kapitalist toplumun gündelik yaşamdaki göstergelerini inceleyerek, egemen ideolojinin göstergeler aracılığı ile nasıl yeniden üretildiğini göstermiştir. Burada temel amaç, ideolojinin doğallaştırıcı etkisinin eleştirisini yapmaktır. Barthes, yeme, giyinme, tatile gitme gibi olayların gösterge sistemlerinin mit olarak adlandırıldığını ve başka bir anlamlandırma sistemi tarafından yönlendirildiğini bulmuştur. Bu mitlerin kapitalist sistemin temel değerlerini meşrulaştırmak üzere işlev gördüğünü ve bu değerleri doğallaştırdığını savunmaktadır. Barthes’ın çalışmalarıyla, reklamlar, filmler, yemekler gibi günlük hayatımızdaki bazı olgular mit olarak kabul edilmiştir (Hasekioğlu, 2008, s. 27).

45

“Barthes’a göre ‘gösterge’, kendisi o şey olmadığı halde, o şeyi çağrıştırarak iletişimde bulunan araçtır. Göstergenin biçim ve içerikten oluşan ikili bir yapısı bulunmaktadır; ‘gösteren’ biçim, ‘gösterilen’ ise içeriğin karşılığıdır” (Elden ve diğerleri, 2007, s. 473).

Çağdaş göstergebilimin önemli bir ismi olan Roland Barthes, geliştirmiş olduğu özgün yaklaşımla daha çok popüler kültür çözümlemeleri üzerinde çalışmıştır. Barthes’ın geliştirdiği yapısal çözümleme yöntemi, bildirişim amacı içermemekle birlikte anlam taşıyan çeşitli olguları (giyim, mobilya vb.) içerir. Barthes bütün bunları anlamlama (signification) kavramı aracılığıyla göstergebilime bağlar, göstergelerle ikincil gösterilenler ya da yananlam gösterilenleri arasındaki bağıntılar üzerinde durur (Vardar, 2001, s. 88).

Barthes, ‘Çağdaş Söylenler’de “düzanlamın ilk, doğal, görünen anlam olduğunu söylemiştir. Yananlam kavramını ise metinlerde gizli olan anlamı açıklamak için kullanmıştır” (Barthes, 1996, s. 198). Dağtaş (2003), düzanlam ve yananlam arasındaki bağlantıyı, Roland Barthes’ın mit çözümlemesinde olduğu biçimiyle şu şekilde açıklamaktadır:

Dilsel sistemin ilk terimi, yani gösteren olur. Bir reklam görselindeki obje ya da metin bu duruma göre gösteren olurken, onun fotografik imajı da düzanlamsal gösterilen olmaktadır. Gösteren ve gösterilen bir arada, yani her ikisi birden düzanlamsal göstergeyi oluşturmaktadır. Dilsel ya da görsel bir gösterge yeni bir gösterene dönüşür ve ideolojik kavramlar da gösterilenler biçimini alır. Reklam açısından da bu tarz bir anlatım çözümlemesi benzer biçimlerde gerçekleşmektedir. Reklamda görsel ya da sözel öğeler bir araya gelerek, reklamın amacı doğrultusunda anlatılmak istenen asıl mesajı temsil ederler (Dağtaş, 2003, s. 68,69). Fotoğrafçılıkta düzanlam yalnızca görüntü prodüksiyonunun mekanik işlemi kanalıyla taşınmaktadır, köpek köpektir. Yananlam insan müdahalesinin sonucudur; kamera, açı, odaklanma, renk, filtreler, aydınlatma, alan derinliği, özel efektler, pozlandırma, tonlama ve bunları görme biçimleri teknik olarak yaratılmış göstergelerdir. Bu belirtisel göstergeler kurgulama aşamasında, ses perspektifinde, optik kaydırma yapmada, çerçevelemede, kamera hareketlerinde vb.de bulunmaktadır. Bu araçlar kanalıyla yönetmen görünmeyen fikirlere, nesnelere dikkati çekmeye çalışmaktadır (Parsa ve Parsa, 2004, s. 59).

Yananlam başlığı altında çağrışım ve miti inceleyen Barthes, “miti bir dil biçimi ve anlamları toplumda yayma aracı olarak incelerken Saussure’den yararlanmışlardır. Barthes’a göre mit sınıf temelli olup, egemen olanlar tarafından onların egemenliklerini sürdürmeleri için inşa edilmiştir” (Fiske, 2003, s. 172), “…bir mit bir şey üzerinde düşünme, onu kavramlaştırma ya da anlamanın kültürel yoludur” (Tekvar, 2006, s. 31). “Mit, ideolojik iletiyi saklayarak onu doğalmış gibi sunmaktadır. Mit toplumsal çelişkileri

46

gizlemektedir. Mitler dolayımıyla görülebilenin aslında sadece bir temsil etme durumu olduğunu anlayamayız. Mit böyle işlemektedir” (Coward ve Ellis, 1985, s. 54).