• Sonuç bulunamadı

SATICININ TEMERRÜDÜNÜN( MORA DEBITORIS) SONUÇLARI

C. Societas (Şirket Sözleşmesi)

III. SATICININ TEMERRÜDÜNÜN( MORA DEBITORIS) SONUÇLARI

Roma hukukunda temerrüde düşen borçlunun sorumluluk durumu ağırlaşmakta idi. Borcun konusu bir şeyin verilmesi (dare) ise, temerrüt durumuna düşen satıcı, o şeye gelen bütün zararlardan, hatta beklenmedik olaylardan(casus) bile sorumlu idi. Başka bir deyişle satıcı temerrüde düştüğü andan itibaren borcun konusunun kendi kusuru olmadan imkansız hale gelmesi durumunda da borçtan kurtulamazdı. Eski Romalı hukukçuların deyimiyle borç ifa edilmesi gerektiği durumundaki şekliyle devam ederdi.57

Temerrüde düşen borçlu gecikme müddeti içinde iyiniyete bağlı borç ilişkilerinde re’sen hakim tarafından tespit ve tayin edilecek temerrüt faizini ödemekle yükümlü olduğu gibi, gerektiğinde alıcının bu gecikme yani temerrüt yüzünden uğradığı tüm zararları tazmine mecbur tutulurdu.58 Temerrüde ilişkin bu ilkeler günümüzde Türk hukukunda da geçerliğini korumaktadır.

Satıcı borcun tamamını ödemeyi alıcıya teklif etmekle temerrüt durumundan kurtulurdu(purgatio morae), ancak alıcının ifayı reddetmesi haklı bir nedene dayanıyorsa (iusta causa) satıcı bu durumda borçtan kurtulamazdı.59

Roma hukukunda sözleşmeye aykırı davranış nedeniyle bütün sözleşmeler bakımından geçerli olabilecek genel bir dönme hakkına rastlanmaz. Sadece satım sözleşmesi bakımından dönmeye benzer sonuçlar doğuran bazı dava hakları

57Rado, s.229.

58Rado, s.230.

59Rado, s.230.

tanınmıştı. Ancak isimsiz sözleşmeler bakımından Roma hukukunda dönmeye benzer sonuçlar doğuran dava haklarına rastlamak mümkündür. Böyle bir sözleşmeden doğan borçlar gerçek anlamda borç sayılmadığı için, her hangi bir dava hakkı ile talep edilemiyordu. Ancak isimsiz bir sözleşmeden doğan borcunu yerine getiren taraf, diğer tarafın borcunu yerine getirmemesi halinde “condictio causa data, causa non secuta” ile yerine getirdiği edimin iadesini talep edebiliyordu. Daha sonra preator’lar, buna ek olarak alacaklıya “actio praescriptis verbis” ile bu isimsiz sözleşmenin aynen ifasını talep etme hakkı da tanımışlardır. İsimsiz sözleşmeler bakımından bugünkü dönme hakkına benzer sonuçlar doğuran bir diğer dava hakkı da Iustinianus döneminde tanınan “codictio ex poenitentia” dır. Günümüz hukukundaki pişmanlık akçesine benzeyen bu dava ile kendi edimini yerine getiren alacaklı bu edimin iadesini talep edebiliyordu.60

Az yukarıda Roma hukukunda sözleşmeye aykırı davranış nedeniyle bütün sözleşmeler bakımından geçerli olabilecek genel bir dönme hakkına rastlanmadığı, yalnızca satım sözleşmesi bakımından dönmeye benzer sonuçlar oluşturan bazı dava hakları tanındığı ifade edilmişti. Bu davalardan biri Roma pazar polisi tarafından verilen “actio redhibitoria”dır. Tanınan bu dava ile alıcı, satım konusu şeyin ayıplı olması halinde sözleşmenin kurulmasından itibaren altı aylık süre içerisinde satılan şeyi iade ederek ödediği bedeli satıcıdan geri isteyebiliyordu.61

60Buz, s.45.

61 Buz, s.46.

Dönmeye benzer sonuçlar doğuran başka bir kurum da günümüz hukuk sistemlerinde geçerli bulunan gabin kuralının temelini oluşturan “leasio enormis”

sebebiyle sözleşmenin sona erdirilmesiydi.62

İki tarafa borç yükleyen tüm sözleşmelerde uygulama alanı bulan laesio enormis (laesio ultra dimidium), Romalı hukukçuların satım sözleşmesinde alıcının borçlarını düzenlerken karşılaştıkları sorunlar nedeniyle ortaya çıkan bir kurumdu.

Klasik hukuk döneminde alıcı tarafından ödenecek bedelin belirli ya da belirlenebilir olması gerekirken, adil (iustum pretium) olmasına, diğer bir deyişle, malın gerçek değerini (verum pretium) yansıtmasına gerek yoktu. Klasik hukukçular, tarafların semeni belirleme konusundaki serbestisine dokunmamıştı, taraflar satım konusu malın değerini tespit edebilirdi.63

Tüm iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde uygulama alanı bulabilen laesio enormis kurumunun, Roma hukukunda yalnızca taşınmaz satımı bakımından ele alındığı ve satıcı için uygulanabildiği görülür. Buna göre, bir taşınmazın gerçek değerinin yarısından daha az bir fiyata satılması durumunda, satıcı, hakime başvurarak (auctoritate intercedente iudicis,per officium iudicis) alıcıdan satım konusu malın gerçek değerinin eksik kalan bölümünü talep eder ve aldığı olumsuz cevap üzerine ya da doğrudan doğruya bedeli iade ederek taşınmazın geri verilmesini isteyebilirdi. Ancak alıcı, satım konusu taşınmazı iade etmeden sözleşmeyi korumak arzusunda ise malın adil ve gerçek değerini (cari değer, communis aestimaüo) ödemesi (reductio ad aequitatem) gerekirdi (quod deest iusto pretio= adil semen için

62 Buz, s.46.

63Küçükgüngör - Emiroğlu, s.79.

ne borçlu ise). Sözleşme özgürlüğünü sınırladığı ileri sürülen bu kuralların, özellikle, zorunluluk ve yoksulluk durumunda malını satmak zorunda kalan kimseleri korumak amacıyla uygulandığında, tarafların iradelerini teminat altına aldığı söylenebilir.64

Roma hukukunda yukarıda bahsedilen iki özel durum dışında, bütün sözleşmeler bakımından uygulanabilecek genel nitelikte sözleşmeden dönme hakkına rastlanmaması Roma hukukunun genel anlayışından kaynaklanıyordu. Romalılara göre tarafların borçları birbirinden bağımsız idi.65 Ancak sözleşmede saklı tutulan dönme hakkı Roma hukukunda mümkündü. Bu konuda satıcı ve alıcı arasında yapılabilen üç çeşit anlaşma vardı. Bunlar; “lex commisoria”, “pactum disiplicentia”

ve “ in diem adiction” idi.66

Lex commisoria ile alıcının satım bedelini zamanında ödememesi halinde sözleşmenin geçersiz olacağı hususunda taraflar anlaşabiliyorlardı. Bu kurum modern hukuktaki mülkiyeti saklı tutma anlaşması ile aynı özelliğe sahip idi.67

Pactum disiplicentia ile alıcının satım konusu şeyi beğenmemesi halinde satım sözlemesinin sona ereceği hususunda taraflar anlaşmakta idiler. Alıcı satım konusu şeyi beğenip beğenmemekte özgür olup, burada iradi koşul söz konusu idi.68

In diem adiction ile satıcı, satım sözleşmesine konu eşyayı belirli bir süreye kadar daha iyi bir teklifte bulunan başka bir kişiye satma hakkını uhdesinde

64 Küçükgüngör - Emiroğlu, s.81-82.

65Buz, s.46.

66Buz, s.46-47.

67Buz, s.47.

68Buz, s.47.

muhafaza ediyordu. Bu tür koşullu sözleşmeler daha çok taşınmaz satımlarında söz konusu oluyordu. Roma’da mesafelerin uzak olması ve ulaşımın yeterince gelişmemiş olması nedeniyle satıcının bir taşınmazla ilgilenen herkese ulaşması mümkün olmuyordu. Bu nedenle satım sözleşmesine bahsedilen koşul ekleniyordu.69

IV. ALICININ TEMERRÜDE DÜŞMESİ HALİNDE SATICININ